1. Hukuk Dairesi 2015/16262 E. , 2016/2385 K.
"İçtihat Metni"MAHKEMESİ :ASLİYE HUKUK MAHKEMESİ
DAVA TÜRÜ : KAYYIMLIK KARARININ KALDIRILMASI, TAPU İPTALİ VE TESCİL
Taraflar arasında görülen kayyımlık kararının kaldırılması, tapu iptali tescil davası sonunda, yerel mahkemece davanın reddine ilişkin olarak verilen karar davacı vekili tarafından yasal süre içerisinde duruşma istekli temyiz edilmiş olmakla, duruşma günü olarak saptanan 07.04.2015 Salı günü için yapılan tebligat üzerine temyiz eden vekili Avukat ... ile temyiz edilen davalı ... ... vekili Avukat ..., davalı ... vekili Avukat ... geldiler duruşmaya başlandı, süresinde verildiği ve kayıt olunduğu anlaşılan temyiz dilekçesinin kabulüne karar verildikten sonra gelen vekillerin sözlü açıklamaları dinlendi, duruşmanın bittiği bildirildi, iş karara bırakıldı. Bilahare Tetkik Hakimi ... tarafından düzenlenen rapor okundu, düşüncesi alındı. Dosya incelenerek gereği görüşülüp düşünüldü:
-KARAR-
Dava, ... tarafından açılan kayyımlığın kaldırılması, tapu iptali ve tescili isteğine ilişkindir.
Davacı, dava konusu 330 ada 1 parsel sayılı taşınmazın kadastro tespiti sırasında ... adına tespit ve tescil edildiğini, oysa taşınmazın aslının davacı vakfa ait olduğunu ancak muvazaa ve nam-ı müstear tarıkıyla bu şekilde yazıldığını, tapu kayıt malikinin gaip olması nedeniyle ...nın kayyım tayin edildiğini, taşınmazın 1936 Beyannamesinde mevcut olduğunu bugüne kadar adlarına tescil edilmediğini ileri sürerek kayyımlık kararının kaldırılması ile taşınmazın davacı vakıf adına tescilini istemiştir.
Davalılar, davanın reddini savunmuşlardır.
Mahkemece, 3402 Sayılı Yasanın 12/3. maddesinde öngörülen hak düşürücü süreden sözedilerek davanın reddine karar verilmiştir.
Toplanan deliller ve tüm dosya içeriğinden, çekişme konusu 330 ada 1 parsel sayılı taşınmazın kadastro tutanağında “…üstünde odaları olan kargir dükkanların tamamı ... uhdesinde olduğu tapu senedinden anlaşılmış ve bu dükkanlar (...’nda balık pazarında) .. Kilisesi tarafından akar olarak tasarruf edilmekte ve muvazaa sureti ile uhdesinde olduğu verilen beyanname ve senet suretinden anlaşılmış ise de ...’tan sorulduktan sonra tesbiti yapılması muvafık görülmüştür ” denilmek suretiyle malik kısmına “... ne ait olan bu dükkanlar muvazaa olarak kilise mütevellilerinden ... namına kayıtlıdır” yazıldığı, açıklama kısmında “Evsafı yapılan gayrımenkuller 23 Şevval 305 ve 21 Haziran .. sıra 7178 defter-i şehir 6 nolu tapu senedi mucibince kilisesi tarafından satın alınarak ...’a kaydettirilmiş ve mumaileyden bu beyannameye bağlı resmi muvazaa senedi alındığı gibi, eşhası hükmiyenin gayrımenkula ..larına dair olan 16 Şubat 328 tarihli kanunun neşrinden Patrikhane tarafından 11 Ağustos 329 tarih 1085 yev.no verilerek tapunun …nosunda kayıtlı defterde mukayyet bulunduğu ve 45 seneden fazla bir zamandan beri nizasız bilcümle vücuhu tasarrufla tasarruf edildiği bildirilir” ibarelerinin yer aldığı, 15/10/1935 tarihinde yapılan tesbitte beyannamayi ...’nin verdiği; 28 Teşrinievvel 1940 tarihli Komisyon Tetkikleri’nde ise komisyonca vakfın itirazı değerlendirilip, yapılan muvazaalı işlemin geçerli olmadığından bahisle müseccel malik adına tesbitin onaylandığı, komisyon kararının itiraz edilmediğinden 10 Şubat 1941’de kesinleştiği görülmüştür.
Öte yandan, eksiğin ikmali ile gelen belgelerden, davacı vakıf tarafından ... Asliye Hukuk Mahkemesi’nin 1989/111 Esas sayılı dava dosyası ile 331 ada 22 ve 26 parsel sayılı taşınmazlar, ... Asliye Hukuk Mahkemesi’nin 1998/34 Esas sayılı dava dosyası ile 331 ada 25 parsel sayılı taşınmaz, ... Asliye Hukuk Mahkemesi’nin 1995/238 Esas sayılı dava dosyası ile 331 ada 23 parsel sayılı taşınmaz, ... Asliye Hukuk Mahkemesi’nin 1997/711 Esas sayılı dava dosyası ile 331 ada 24 parsel sayılı taşınmazla ilgili aynı taleple davalar açıldığı, davaların kabulüne karar verildiği, Yargıtay 1. Hukuk Dairesince onanarak kesinleştiği anlaşılmaktadır.
Bilindiği gibi; 3402 Sayılı Yasanın 12/3. maddesi uyarınca, tutanaklarda belirtilen haklara, sınırlandırma ve tespitlere, tutanakların kesinleştiği tarihten itibaren on yıl geçtikten sonra kadastrodan önceki hukuki sebeplere dayanarak itiraz olunamaz ve dava açılamaz.
Hemen belirtmek gerekir ki, 3402 Sayılı Kadastro Yasasının 1.maddesi gereğince kadastronun amacı, taşınmazların geometrik ve hukuki durumunu belirlemekten ibarettir. Her ne kadar, kadastro sırasında taşınmazın tespiti kişi adına yapılmış ise de, kadastro tutanağındaki tespit bilgileri ve yapılan araştırmaya tespit malikinin muvazaa ve nam-ı müstear yolu ile malik gibi göründüğü sonucuna varılmaktadır. Bu nedenle, yasanın amacına uygun bir tespit yapıldığını, malik hanesinin usulen doldurulduğunu söyleyebilme olanağı yoktur. Bu durumda, yöntemine uygun bir tespit tutanağı düzenlendiğinden söz edilemeyeceği için olayda 3402 Sayılı Yasanın 12/3. maddesinin uygulama yeri bulamayacağı kuşkusuzdur.
Davada ileri sürülen iddianın içeriğine göre, yanlar arasındaki uyuşmazlık, Osmanlı İmparatorluğu zamanında kurulmuş bulunan ... Vakfının dava konusu taşınmazı edinip edinemeyeceği noktasında toplanmaktadır.
Bilindiği üzere; ... Vakıflarının tümü padişah fermanı (buyruğu) ile diğer bir deyişle emri mahsusa ile kurulmuş olup, vakfiyeleri bulunmamaktadır. Bu fermanlar genel bir içerik taşımamış belli ve muayyen yer ya da yerlere hasredilmiştir. Söz konusu irade cemaatlerin kuruluş zamanı itibariyle dini ve hayri işlevlerini özgürce yerine getirmelerine olanak tanıma şeklinde anlaşılmıştır. Esasen, Osmanlı Hukukunda şirket ve derneklere önceleri tüzel kişilik tanınmamış, 18 Ramazan 1286 (1870) tarihinde şirketlere tüzel kişilik tanınmış; 22 R.Evvel 1331"e 16 Şubat 1328 (1912) Tarihli Eşhası Hükmiyenin Gayrimenkullere Tasarrufuna Mahsus Kanunun geçici fıkrasında; " ... tarafından şimdiye kadar nam-ı müstear ile ... tasarruf olunagelen gayrimenkullerin bu kanunun neşir ve ilamından itibaren 6 ay zarfında müracaatları halinde müesseseler namına kaydının tashih olunacağı ..." hükmü kabul edilmiştir.
5404 Sayılı Kanunla değiştirilen 2762 Sayılı Vakıflar Kanunu 1.maddesinin son fıkrasında ise cemaatlerin ve esnafa mahsus vakıfların ... kişi ve heyetlerce idare edilebileceği hükmü getirilerek, zımnen tüzel kişilik tanınmış, 44.maddesi ile 1936 yılında verdikleri beyannamelerin vakıfname olarak kabul edileceği ilkesi getirilmiştir.
Uzun bir süre, yargısal uygulamada söz konusu beyannamelerin bulunup bulunmadığı ve varsa içeriği gözetilmek suretiyle cemaat vakfının mal edinip edinemeyeceği sonuca bağlanmakta iken Avrupa Birliğine uyum çalışmaları nedeniyle 4771, 4778, 4928 Sayılı Yasalarla bir takım düzenlemeler getirilerek anılan beyannamelerde yer almayan mallarında edinilebilmesi yolu açılarak, bu olanak bazı kurallara ve koşullara bağlanmıştır.
Ancak, 20.2.2008 tarihinde yürürlüğe giren 5737 Sayılı Yeni Vakıflar Kanununda 2.maddesi ile cemaat vakıfları ayrı bir vakıf türü olarak benimsenmiş ve gösterilmiş, böylece cemaat vakıfları mülhak vakıf statüsünden çıkarılmıştır. Keza, aynı yasanın 12. maddesinin 1. fıkrasında; " vakıflar, mal edinebilirler, malları üzerinde her türlü tasarrufta bulunabilirler..." Geçici 7.maddesinde ise; "Cemaat Vakıfların;a) 1936 beyannamelerde kayıtlı olup halen tasurruflarında bulunan nam-ı müstear veya nam-ı mevhumlar adına kayıtlı olan taşınmazlar,
b) 1936 beyannamesinden sonra cemaat vakıfları tarafından satın alınmış veya cemaat vakıflarına vasiyet edilmiş veya bağışlandığı halde, mal edinememe gerekçesiyle halen ... veya Genel Müdürlük veya vasiyet edenler veya bağışlayanlar adına tapuda kayıtlı olan taşınmazlar tapu kayıtlarındaki hak ve mükellefiyetleri ile birlikte bu kanunun yürürlüğe girdiği tarihten itibaren onsekiz ay içinde müracaat edilmesi halinde, meclisin olumlu kararından sonra ilgili ... Müdürlüklerince cemaat vakıfları adına tescilleri yapılır." hükmü ile aynı yönde 22.08.2011 gün 651 sayılı K.H.K."nin 17.maddesi ile eklenen geçici 11.maddede düzenlemelere yer verilmiş bulunmaktadır.
Hâl böyle olunca, yeni yasal düzenlenmeler çerçevesinde toplanan ve toplanacak taraf delillerinin değerlendirilmesi hâsıl olacak sonuca göre bir karar verilmesi gerekirken aksine düşüncelerle davanın reddedilmesi doğru değildir.
Davacının temyiz itirazı açıklanan nedenlerden ötürü yerindedir. Kabulüyle, hükmün (6100 sayılı Yasanın geçici 3.maddesi yollaması ile) 1086 sayılı HUMK"un 428.maddesi gereğince BOZULMASINA, alınan peşin harcın temyiz edene geri verilmesine, 31.12.2014 tarihinde yürürlüğe giren Avukatlık Ücret Tarifesi gereğince gelen temyiz eden vekili için 1.100.00.-TL. duruşma vekâlet ücretinin temyiz edilenlerden alınmasına, 01.03.2016 tarihinde oybirliğiyle karar verildi.