Abaküs Yazılım
Hukuk Genel Kurulu
Esas No: 2016/2668
Karar No: 2020/461
Karar Tarihi: 24.06.2020

Yargıtay Hukuk Genel Kurulu 2016/2668 Esas 2020/461 Karar Sayılı İlamı

Hukuk Genel Kurulu         2016/2668 E.  ,  2020/461 K.

    "İçtihat Metni"

    MAHKEMESİ :İş Mahkemesi Sıfatıyla)


    1. Taraflar arasındaki “tespit” davasından dolayı yapılan yargılama sonunda, Malazgirt Asliye Hukuk (İş) Mahkemesince verilen davanın reddine ilişkin karar davacı vekili tarafından temyiz edilmesi üzerine Yargıtay 10. Hukuk Dairesince yapılan inceleme sonunda bozulmuş, Mahkemece Özel Daire bozma kararına karşı direnilmiştir.
    2. Direnme kararı davacı vekili tarafından temyiz edilmiştir.
    3. Hukuk Genel Kurulunca dosyadaki belgeler incelendikten sonra gereği görüşüldü:

    I. YARGILAMA SÜRECİ
    Davacı İstemi:
    4. Davacı vekili dava dilekçesinde; 19.02.1996-10.10.2000 tarihleri arasında davalı ... Köyünde fahri imam olarak kesintisiz şekilde çalıştığını, ancak bu çalışmalarının Kuruma bildirilmediğini ileri sürerek ilgili tarihlerde Kuruma bildirilmeyen hizmetlerinin tespitini talep etmiş, 20.03.2014 tarihli celsede tespit talep ettiği dönemi 19.02.1996-01.08.2002 tarihleri arası olarak değiştirmiştir.
    Davalı Cevabı:
    5. Davalı ...vekili; davanın hak düşürücü süre geçtikten sonra açıldığını, dava konusu 19.02.1996-10.10.2000 tarihleri arası dönemde davacının görevlendirildiğine dair müvekkili Kurumun herhangi bir işleminin olmadığını, dava konusunun yasal dayanağı olan 5434 sayılı Kanunun mülga Ek 47. maddesinin davanın açıldığı tarihten önce yürürlükten kaldırıldığını, davacının emekli sandığı iştirakçisi de olmadığını, tespit istenen tarihlerde Malazgirt Müftülüğü ile davacı arasında bir iş sözleşmesi ya da görevlendirme onayının mevcut olmadığını, fahri imam hatiplik için ilçenin en büyük mülki amirinin onayının şart olduğunu, Diyanet İşleri Başkanlığının fahri imam hatiplik şeklinde bir kadro tahsisi ve atamasının da mevcut olmadığını, davacının köy tüzel kişiliği tarafından çalıştırılıp ücretinin de köy tüzel kişiliğince karşılandığını belirterek davanın reddini istemiştir.
    6. Davalı Sosyal Güvenlik Kurumu Başkanlığı vekili; öncelikle uyuşmazlığın hak düşürücü süre yönünden incelenmesi gerektiğini, talep konusu tarihlerde davacının hizmet bildiriminin bulunmadığını, çalışma olgusunun titizlikle araştırılması gerektiğinden bahisle davanın reddini savunmuştur.
    7. Davalı ... Köy Tüzel Kişiliği; davaya cevaplarını bildirmemiştir.
    Mahkeme Kararı:
    8. Malazgirt Asliye Hukuk (İş) Mahkemesinin 19.02.2015 tarihli ve 2013/148 E., 2015/73 K. sayılı kararı ile; davacının 1996 yılından 2002 yılına kadar davalı ... Köyünde imamlık yaptığı, imam hatiplik yaptığına dair sözleşmenin davalı köy tüzel kişiliği ile davacı arasında olduğu, ilçe müftülüğü ve Diyanet İşleri Başkanlığının sözleşmenin tarafı olmadığı, 2002 yılından sonra ise davacının Diyanet İşleri Başkanlığına bağlı olarak imam hatiplik yapmaya başladığı ve işverenin ...olduğu, dolayısıyla 2002 yılı öncesinde işveren ... iken 2002 sonrası işveren ...olduğundan ve birbirinden bağımsız iki sözleşme bulunduğundan davanın hak düşürücü süreye uğradığı gerekçesiyle reddine karar verilmiştir.
    Özel Daire Bozma Kararı:
    9. Malazgirt Asliye Hukuk (İş) Mahkemesinin yukarıda belirtilen kararına karşı süresi içinde davacı vekili temyiz isteminde bulunmuştur.
    10. Yargıtay 10. Hukuk Dairesince 13.10.2015 tarihli ve 2015/11522 E., 2015/16712 K. sayılı kararı ile; “… 2002 yılından bu yana davalı ...nezdinde kadrolu olarak imam- hatiplik yaptığı ve Emekli Sandığı iştirakçisi olduğu anlaşılan davacı 19.02.1996-01.08.2002 tarihleri arasında fahri imam olarak çalıştığının tespitini talep etmiş, Mahkeme hak düşürücü süre nedeniyle davanın reddine karar vermiştir.
    5434 sayılı Kanunun ek 47/c maddesi ile; halen T.C. Emekli Sandığı iştirakçisi olup, daha önce bir sosyal güvenlik kurumuna tabi olmadan köy, kasaba ve mahalle camilerinde, dernek, vakıf veya köy bütçesinden ücret alarak imam-hatiplik yapanlara, bu görevlerini belirtilen belgelerle tevsik etmeleri koşuluyla borçlanma olanağı tanınmıştır. Daha sonra, 3157 sayılı Kanunun 1. maddesi ile anılan hükümde değişiklik yapılarak, belirtilen belgelerin tevsikinin mümkün olmaması halinde, Diyanet İşleri Başkanlığını temsilen ilgili müftülük hasım gösterilmek suretiyle açılan dava sonunda hizmet süresini belirleyen ve yetkili sulh hukuk mahkemesince verilmiş olan bir kararın yeterli sayılacağı öngörülmüştür.
    İnceleme konusu davada, davacının 2002 yılından itibaren Diyanet işleri Başkanlığı"na bağlı olarak kadrolu olarak imam-hatiplik yaptığı ve Emekli Sandığı iştirakçisi olduğu anlaşılmakla, görevsizlik kararı verilmesi gerekirken işin esasına girilerek yazılı şekilde hüküm kurulması usul ve yasaya aykırı olup, bozma nedenidir.
    O hâlde, davacı vekilinin bu yönleri amaçlayan temyiz itirazları kabul edilmeli ve sair hususlar incelenmeksizin hüküm bozulmalıdır…” gerekçesiyle karar bozulmuştur.
    Direnme Kararı:
    11. Malazgirt Asliye Hukuk (İş) Mahkemesinin 10.03.2016 tarihli ve 2016/29 E., 2016/41 K. sayılı kararı ile; 5434 sayılı T.C. Emekli Sandığı Kanunu’nun Ek 47. maddesinin 31/05/2006 tarihli 5510 sayılı Kanun’un 106. maddesi ile yürürlükten kaldırıldığını, bu durumda dava tarihi itibari ile sulh hukuk mahkemesinin görevli bulunmadığını, hizmet tespiti davalarının iş mahkemeleri tarafından görülmesi gerektiği, iş mahkemesi olmayan yerlerde ise iş mahkemesi sıfatı ile genel yetkili mahkeme olan asliye hukuk mahkemelerince bakılması gerektiğinden mahkemelerinin görevli olduğu gerekçesiyle direnme kararı verilmiştir.
    Direnme Kararının Temyizi:
    12. Direnme kararı süresi içinde davacı vekili tarafından temyiz edilmiştir.

    II. UYUŞMAZLIK
    13. Direnme yolu ile Hukuk Genel Kurulu önüne gelen uyuşmazlık; davacının fahri imam olarak 19.02.1996-01.08.2002 tarihleri arasındaki çalışmalarının tespiti istemli davada görevli mahkemenin Sulh Hukuk Mahkemesi mi yoksa İş Mahkemeleri mi olduğu noktasında toplanmaktadır.

    III. GEREKÇE
    14. Mahkemenin, davanın esası hakkında yargılama yapabilmesi (davayı esastan inceleyebilmesi) için varlığı veya yokluğu gerekli olan hâllere dava şartları denir.
    15. Bilindiği üzere, dava şartlarının neler olduğu 6100 sayılı Hukuk Muhakemeleri Kanunu’nun (HMK) 114. maddesinde belirtilmiş olup, anılan düzenlemenin 1. bendinin (c) alt bendinde mahkemenin görevli olması dava şartı olarak düzenlenmiştir. Görev kuralları kamu düzenine ilişkin olup, bir dava ancak görevli mahkemece incelenebilir. Mahkeme her şeyden önce görevli olmalıdır. Görevsiz mahkemede açılan davanın dava şartı yokluğundan usulden reddi gerekir (Pekcanıtez H./ Özekes M./ Akkan M./ Korkmaz H.T.:Pekcanıtez Usul Medeni Usul Hukuku, Cilt II, İstanbul 2017, s. 930).
    16. Dava şartlarının amacı, bir davanın esası hakkında incelemeye geçilebilmesi için gerekli bütün şartları ve bunların incelenmesi usulünü tespit etmek, böylece davaların daha çabuk, basit ve ekonomik bir şekilde sonuçlanmasına yardımcı olmaktır (Kuru, B.: İstinaf Sistemine Göre Yazılmış Medeni Usul Hukuku, İstanbul 2016, s 190).
    17. Bu noktadan hareketle, uyuşmazlık yönünden görevli mahkeme kavramının açıklanması da gerekmektedir.
    18. Genel anlamda bir mahkemenin görevi belirli bir davaya, dava konusunun niteliği veya değerine göre o yerdeki aynı yargı koluna ait ilk derece mahkemelerinden hangisi tarafından bakılabileceğini belirtir. Bilindiği üzere, ilk derece mahkemeleri genel mahkemeler ve özel mahkemeler olarak ikiye ayrılmışlardır. Hangi davalara özel mahkemelerde, hangi davalara genel mahkemelerde bakılacağı ve genel mahkemelerde bakılacak davalardan hangilerine asliye hukuk mahkemesinde, hangilerine sulh hukuk mahkemesinde bakılacağı hususuna görev, bunu düzenleyen kurallara da görev kuralları denir. Genel mahkeme ile özel mahkeme arasındaki ilişkinin bir görev ilişkisi olduğu ve görevle ilgili kuralların kamu düzenine ilişkin bulunduğu konusunda öğretide ve uygulamada duraksama yoktur. Genel mahkemelerin bakacakları davalar, belirli kişi ve iş gruplarına göre sınırlandırılmamış olup, aksi belirtilmedikçe medeni yargılama hukukuna giren her türlü işe bakmakla görevlidirler. Açık kanun hükmü ile özel mahkemelerde görüleceği belirtilmemiş olan bütün davalar genel mahkemelerin görevine girer.
    19. Buna karşılık özel mahkemeler, belirli kişiler arasındaki veya belirli konulardaki uyuşmazlıklara bakmakla görevlidir. Diğer bir ifadeyle, özel mahkemeler özel kanunlarla kurulmuş olup özel kanunlarda belirtilen davaları yürütür.
    20. Genel mahkemelerin kuruluşunda olduğu gibi özel mahkemelerin (veya ihtisas mahkemelerinin) kuruluşu da mutlaka ayrı (özel) bir kanun hükmü ile düzenlenir. Özel mahkemelerin kuruluşunun tabii hâkim ilkesine aykırı düşmeyeceği 2709 sayılı Türkiye Cumhuriyeti Anayasası’nın (Anayasa) 37. maddesinde belirtilmiştir. Bu kapsamda İş Mahkemelerinin görevi ise, 25.10.2017 tarihinde yürürlüğe giren 7036 sayılı İş Mahkemeleri Kanunu (mülga 5521 sayılı Kanun) ile açıklanmıştır.
    21. Yukarıda belirtildiği üzere, göreve ilişkin kurallar kamu düzenine ilişkin olup, HMK’nın 114/1-c maddesine göre mahkemenin görevli olması dava şartıdır. HMK’nın 115. maddesine göre ise dava şartlarının mevcut olup olmadığı, taraflarca ileri sürülüp sürülmediğine bakılmaksızın yargılamanın her aşamasında mahkemece kendiliğinden gözetilir. Bu nedenle, dava açılırken dayanılan hukuki ve maddi olguların göreve etkili olduğu durumda öncelikle hukuki niteleme yapılmalı ve sonucuna göre mahkemenin görevsiz olduğu kanısına varılırsa dava dilekçesinin usulden reddine karar verilmelidir. Görev nedeniyle reddi kararında görevli mahkemenin hangi mahkeme olduğu belirtilmeli ve dava dosyasının bu görevli mahkemeye gönderilmesine karar verilmelidir (HMK m.20).
    22. Davacının fahri imam olarak 19.02.1996-01.08.2002 tarihleri arasındaki çalışmalarının tespiti amacıyla açtığı eldeki davada ihtilaf konusu sulh hukuk mahkemesi mi yahut iş mahkemelerinin mi görevli olduğu noktasındadır. Davanın yasal dayanağı 5434 sayılı Emekli Sandığı Kanunu’nun Ek 47/c maddesidir. Madde ile; hâlen T.C. Emekli Sandığı iştirakçisi olup, daha önce bir sosyal güvenlik kurumuna tabi olmadan köy, kasaba ve mahalle camilerinde, dernek, vakıf veya köy bütçesinden ücret alarak imam-hatiplik yapanlara, bu görevlerini belirtilen belgelerle tevsik etmeleri koşuluyla borçlanma olanağı tanınmıştır. Daha sonra, 3157 sayılı Kanunun 1. maddesi ile anılan hükümde değişiklik yapılarak, belirtilen belgelerin tevsikinin mümkün olmaması hâlinde, Diyanet İşleri Başkanlığını temsilen ilgili müftülük hasım gösterilmek suretiyle açılan dava sonunda hizmet süresini belirleyen ve yetkili sulh hukuk mahkemesince verilmiş olan bir kararın yeterli sayılacağı öngörülmüştür.
    23. Malazgirt Asliye Hukuk Mahkemesinin iş mahkemesi sıfatıyla sonuçlandırdığı eldeki davada, davanın hak düşürücü süreye uğradığı gerekçesiyle reddine dair verilen karar Yargıtay Özel Dairesince az yukarıda açıklanan Kanun hükmü gereğince sulh hukuk mahkemelerine görevsizlik kararı verilmesi gerektiğinden bahisle bozulmuş, mahkemece 5434 sayılı Kanunun ek 47/c maddesinin 31.05.2006 tarihli 5510 sayılı Sosyal Sigortalar ve Genel Sağlık Sigortası Kanunu’nun 106. maddesi ile yürürlükten kaldırıldığı dolayısıyla dava tarihi itibariyle sulh hukuk mahkemesinin görevli bulunmadığı gerekçesiyle direnme kararı verilmiştir.
    24. Bilindiği gibi, 5510 sayılı Kanun ile 506 sayılı Sosyal Sigortalar Kanunu, 1479 sayılı Esnaf ve Sanatkârlar ve Diğer Bağımsız Çalışanlar Sosyal Sigortalar Kurumu Kanunu, 2925 sayılı Tarım İşçileri Sosyal Sigortalar Kanunu, 2926 sayılı Tarımda Kendi Adına ve Hesabına Çalışanlar Sosyal Sigortalar Kanunu ve 5434 sayılı Türkiye Cumhuriyeti Emekli Sandığı Kanunu kapsamında bulunanlar, geçici maddelerle korunan haklar dışında sosyal güvenlik ve sağlık hizmetleri yönünden yeni bir sisteme tabi tutulmuş, beş farklı emeklilik rejimini aktüeryal olarak hak ve yükümlülükler yönünden tek bir sosyal güvenlik sistemi altında toplamıştır. 5510 sayılı Kanunun iptali amacıyla açılan davada Anayasa Mahkemesi, 15.12.2006 tarihli ve 2006/111 E., 2006/112 K. sayılı kararı ile; anılan Kanunun birçok maddesi ile birlikte bu Kanunun yürürlük tarihinden önce 5434 sayılı T.C. Emekli Sandığı Kanunu hükümlerine tabi olarak görev yapmakta olan memurlar ve diğer kamu görevlilerini diğer sigortalılarla aynı sisteme tabi kılan (başta 4/c maddesi) hükümlerin iptaline karar vermiştir. Bu karardan sonra kabul edilen 17.04.2008 tarihli 5754 sayılı Kanunla 5510 sayılı Kanunda düzenlemeler yapılmış ve anılan Kanuna eklenen geçici 1 ve geçici 4 üncü maddelerle, yürürlüğe girdiği 1 Ekim 2008 tarihinden önce 5510 sayılı Kanunun 4. maddesinin birinci fıkrasının (c ) bendi kapsamında olanlar (memurlar ve diğer kamu görevlileri) ile bunların dul ve yetimleri hakkında, bu Kanunla yürürlükten kaldırılan hükümleri de dâhil 5434 sayılı Kanun hükümlerine göre işlem yapılacağı hüküm altına alınmıştır. 5754 sayılı Kanunun kimi hükümlerinin iptali istemiyle açılan dava ise Anayasa Mahkemesinin 30.03.2011 tarihli ve 2008/56 E., 2011/58 K. sayılı kararı ile reddedilmiştir.
    25. Bu kapsamda 5510 sayılı Kanun"un “5434 sayılı Kanuna ilişkin geçiş hükümleri” başlıklı geçici 4. maddesine (Değişik:17/4/2008-5754/68 md.) yer verilmelidir: “Bu Kanunun yürürlüğe girdiği tarih itibarıyla 8/6/1949 tarihli ve 5434 sayılı Kanuna göre; aylık, tazminat, harp malûllüğü zammı, diğer ödemeler ve yardımlar ile 8/2/2006 tarihli ve 5454 sayılı Kanunun 1"inci maddesine göre ek ödeme verilmekte olanlara, bu Kanunla yürürlükten kaldırılan hükümleri de dahil 5434 sayılı Kanunda kendileri için belirtilmiş olan şartları haiz oldukları müddetçe bunların ödenmesine devam olunur. Ancak, 5 ilâ 10 yıl arasında fiili hizmet süresi olan iştirakçilerden dolayı dul ve yetim aylığı almakta olanların, aylık ve diğer ödemeleri, bu Kanunun 32"nci, 34"üncü ve 37"nci maddelerindeki şartları haiz oldukları müddetçe devam edilir.
    Bu Kanunun yürürlüğe girdiği tarihten önce iştirakçiliği sona erenlerden tahsis talebinde bulunacaklar ile bu Kanunun yürürlüğe girdiği tarihten önce 5434 sayılı Kanun hükümlerine göre tahsis talebinde bulunanlardan işlemleri devam edenler hakkında, bu Kanunla yürürlükten kaldırılan hükümleri de dahil 5434 sayılı Kanun hükümlerine göre işlem yapılır…
    Bu Kanunda aksine bir hüküm bulunmadığı takdirde; iştirakçi iken, bu Kanunun yürürlüğe girdiği tarih itibarıyla bu Kanunun 4"üncü maddesinin birinci fıkrasının (c) bendi kapsamına alınanlar, bu Kanunun yürürlüğe girdiği tarihten önce 5434 sayılı Kanun hükümlerine tabi olarak çalışmış olup bu Kanunun 4"üncü maddesinin birinci fıkrasının (c) bendine tabi olarak yeniden çalışmaya başlayanlar ile bunların dul ve yetimleri hakkında bu Kanunla yürürlükten kaldırılan hükümleri de dahil 5434 sayılı Kanun hükümlerine göre işlem yapılır.
    Bu madde kapsamına girenlerin aylıklarının bağlanması, artırılması, azaltılması, kesilmesi, yeniden bağlanması, toptan ödemeleri, ilgi devamı, ihya ve borçlanmaları, diğer ödemeler ve yardımlar ile emeklilik ikramiyeleri hakkında bu Kanunla yürürlükten kaldırılan hükümleri de dahil 5434 sayılı Kanun hükümlerine göre işlem yapılır ve bu maddenin uygulanmasında mülga 2829 sayılı Kanun hükümleri ayrıca dikkate alınır. (Ek cümle: 16/6/2010-5997/10 md.) Ancak, Polis Akademisinde öğrenim görmekte olan öğrencilerin yetim aylıkları bu öğrenimleri süresince kesilmeksizin ödenmeye devam edilir...” düzenlemesi mevcuttur.
    26. 5510 sayılı Kanunun 101. maddesindeki “…bu Kanun hükümlerinin uygulanmasıyla ilgili ortaya çıkan uyuşmazlıklar İş Mahkemelerinde görülür.” bölümünün iptali istemiyle yapılan itiraz başvurusu Anayasa Mahkemesi 22.12.2011 tarihli ve 2010/65 E., 2011/169 K. sayılı kararıyla reddedilmiş ve önümüzdeki uyuşmazlığa ışık tutacak şekilde şu gerekçeye yer verilmiştir: “… 5754 sayılı Kanunun yürürlüğe girmesinden önce memur ve diğer kamu görevlisi olarak çalışmakta olanlar, evvelce olduğu gibi 5434 sayılı Kanun hükümlerine tabi olacaklar ve bunların emeklilikleri bakımından da aynı Kanun hükümleri uygulanmaya devam edecek, ancak 5754 sayılı Kanunun yürürlüğe girmesinden sonra memur ve diğer kamu görevlileri olarak çalışmaya başlayanlar ise 5510 sayılı Kanunun 4/c maddesi uyarınca, bu Kanun hükümlerine tabi sigortalı sayılacak ve haklarında 5434 sayılı Kanun değil, 5510 sayılı Kanunun öngördüğü kural ve esaslar uygulanacak, ihtilaf hâlinde de adli yargı görevli bulunacaktır. 5754 sayılı Kanunun yürürlüğü ile birlikte, artık sosyal sigortacılık esasına göre faaliyet gösteren ve yaptığı, tesis ettiği işlem ve muameleler idari işlem sayılamayacak bir sosyal güvenlik kurumunun varlığından söz etmek gerekli bulunmaktadır. 5754 sayılı Kanunun yürürlüğe girmesinden önce iştirakçisi sıfatıyla çalışmakta olan memurlar ve diğer kamu görevlileri ile emekli sıfatıyla 5434 sayılı Kanun’a göre emekli, dul ve yetim aylığı almakta olanlar ve ayrıca memurlar ve diğer kamu görevlilerinden ileride emekliliğe hak kazanacaklar yönünden ise Sosyal Güvenlik Kurumunun tesis edeceği işlem ve yapacağı muameleler idari işlem niteliğini korumaya devam edecek, bunlara ilişkin ihtilaflarda da evvelce olduğu gibi idari yargı görevli olmaya devam edecektir…Bu bakımdan 5510 sayılı Kanunun yürürlüğünden sonra, prim esasına dayalı yani sistemin içeriği ve Kanun kapsamındaki iş ve işlemlerin niteliği göz önünde bulundurulduğunda, itiraz konusu kuralla, yargılamanın bütünlüğü ve uzman mahkeme olması sebebiyle Kanun hükümlerinin uygulanması ile ortaya çıkan uyuşmazlıkların çözümünde iş mahkemelerinin görevlendirilmesinde Anayasaya aykırılık görülmemiştir. Ancak yukarıda açıklandığı üzere 5754 sayılı Kanunun yürürlüğe girmesinden önce statüde bulunan memurlar ve diğer kamu görevlileri ile ilgili sosyal güvenlik mevzuatının uygulanmasından doğan idari işlem ve idari eylem niteliğindeki uyuşmazlıklarda idari yargının görevinin devam edeceği açıktır…”
    27. Yukarıda sözü edilen mevzuat hükümlerinin ve Anayasa Mahkemesi kararının birlikte değerlendirilmesinden, 5510 sayılı Kanunun yürürlüğe girmesinden önce memur ve diğer kamu görevlisi olarak çalışmakta olanlar, daha önce olduğu üzere 5434 sayılı Kanun hükümlerine tabi olacakları gibi bunların emeklilikleri bakımından da aynı Kanun hükümlerinin uygulanmasına devam edileceği anlaşılmaktadır. Statüsü, 5510 sayılı Kanunun geçici 4. maddesinin 4. fıkrası kapsamında belirlenen davacı, 2002 yılından itibaren davalı ...nezdinde kadrolu olarak imam hatiplik yapmakta olup emekli sandığı iştirakçisidir. Dolayısıyla 5434 sayılı Kanun’un ek 47/c hükmü gereğince 19.02.1996-01.08.2002 tarihleri arasında fahri imam olarak hizmetlerinin tespiti talebi açısından görevli mahkeme sulh hukuk mahkemesidir. 5510 sayılı Kanunun “5434 sayılı Kanuna ilişkin geçiş hükümleri” ni düzenleyen geçici 4. maddesindeki düzenleme karşısında, davada iş mahkemelerinin görevli olduğunun kabulü hukuken olanaklı değildir.
    28. Hukuk Genel Kurulunda yapılan görüşmeler sırasında, 5434 sayılı Kanun’un 47. maddesinin yürürlükten kaldırıldığını, çoğunluğun gerekçesinin aksine Anayasa Mahkemesi kararının yargı yolunun belirlenmesine ilişkin olduğu, hizmet tespiti istemine ilişkin eldeki davada idari bir işlemin söz konusu olmadığı, davacının 5510 sayılı Kanun öncesinde emekli sandığı iştirakçisi olmasının kaldırılan hüküm nedeni ile sulh hukuk mahkemesini görevli kılmayacağından bahisle direnme kararının onanması gerektiği görüşü ileri sürülmüş ise de bu görüş Kurul çoğunluğunca benimsenmemiştir.
    29. Hâl böyle olunca, Hukuk Genel Kurulunca da benimsenen Özel Daire bozma kararına uyulması gerekirken, önceki kararda direnilmesi usul ve yasaya aykırıdır.
    30. Bu nedenle, direnme kararı bozulmalıdır.

    IV. SONUÇ:
    Açıklanan nedenlerle;
    Davacı vekilinin temyiz itirazlarının kabulü ile direnme kararının Özel Daire bozma kararında gösterilen nedenlerden dolayı 6100 sayılı Hukuk Muhakemeleri Kanunu"nun geçici 3. maddesine göre uygulanmakta olan 1086 sayılı Hukuk Usulü Muhakemeleri Kanunu"nun 429. maddesi gereğince BOZULMASINA,
    İstek hâlinde temyiz peşin harcının yatıran geri verilmesine,
    Karar düzeltme yolu kapalı olmak üzere, 24.06.2020 tarihinde oy çokluğu ile kesin olarak karar verildi.




    KARŞI OY


    1. Yerel mahkeme ile Özel Daire arasındaki uyuşmazlık; emekli sandığı iştirakçisi olan ve 5510 sayılı SSGSSK yürürlüğü zamanında dava açan davacının fahri imam olarak 19.02.1996-01.08.2002 tarihleri arasındaki çalışmalarının tespiti istemli davada görevli mahkemenin "sulh hukuk mahkemesi mi ya da iş mahkemeleri mi olduğu” noktasında toplanmaktadır.
    2. Sayın çoğunluğun görüşü ile Özel Dairenin bozma gerekçesi benimsenerek “davacının 2002 yılında itibaren Diyanet işleri Başkanlığı"na bağlı olarak kadrolu olarak imam-hatiplik yaptığı ve Emekli Sandığı iştirakçisi olduğu, 5434 sayılı Kanunun ek 47/c maddesi ile; halen T.C. Emekli Sandığı iştirakçisi olup, daha önce bir sosyal güvenlik kurumuna tabi olmadan köy, kasaba ve mahalle camilerinde, dernek, vakıf veya köy bütçesinden ücret alarak imam-hatiplik yapanlara, bu görevlerini belirtilen belgelerle tevsik etmeleri koşuluyla borçlanma olanağı tanındığı, daha sonra, 3157 sayılı Kanunun 1.maddesi ile anılan hükümde değişiklik yapılarak, belirtilen belgelerin tevsikinin mümkün olmaması halinde, Diyanet İşleri Başkanlığını temsilen ilgili müftülük hasım gösterilmek suretiyle açılan dava sonunda hizmet süresini belirleyen ve yetkili sulh hukuk mahkemesince verilmiş olan bir kararın yeterli sayılacağının öngörüldüğü, bu nedene sulh hukuk mahkemesinin görevli olduğu” gerekçesi ile yerel mahkemenin “5434 sayılı Türkiye Cumhuriyeti Emekli Sandığı Kanunu’nun ek 47. Maddesinin 31/05/2006 tarihli 5510 sayılı Kanun’un 106. maddesi ile yürürlükten kaldırıldığını, budurumda dava tarihi itibari ile Sulh Hukuk Mahkemesinin görevli bulunmadığını, hizmet tespitidavalarının İş Mahkemeleri tarafından görülmesi gerektiği, İş mahkemesi olmayan yerlerde ise İşMahkemesi sıfatı ile genel yetkili mahkeme olan Asliye Hukuk Mahkemelerince bakılmasıgerektiğinden mahkemelerinin görevli olduğu gerekçesiyle” verdiği direnme kararı bozulmuştur.
    3. Çoğunluğun görüşüne aşağıda açıklanan ve özellikle iş ilişkisi kapsamında değerlendirilerek köy tüzel kişiliğinin taraf gösterilmesi, uyuşmazlığın görev uyuşmazlığı olması ve emsal sosyal güvenlik uyuşmazlıklarına bakan Daire uygun olması nedenleri ile katılınmamıştır. Zira;
    4. Yerel mahkemenin de belirtiği gibi 5434 sayılı Kanunu’nun 47. maddesi yerel mahkemenin de gerekçesinde belirttiği gibi dava tarihinde yürürlükte bulunan 5510 sayılı SSG SSK’nın 106/8 maddesi ile yürürlükte kaldırılmıştır. Anılan 47/c maddesinde ise “borçlandırma için belge teşvik edemeyen fahri imamların hizmet sürelerinin belirlenmesinin yetkili sulh hukuk mahkemesince verilecek karara bağlı olduğu” belirtilmiştir. Anılan kural görevli mahkeme ile ilgilidir. 5510 sayılı Kanun ise anılan hükmü kaldırmış ve 101. maddesi uyarınca “Bu Kanunda aksine hüküm bulunmayan hallerde, bu Kanun hükümlerinin uygulanmasıyla ilgili ortaya çıkan uyuşmazlıklar iş mahkemelerinde görülür”. Aksine hükmün dava tarihinde yürürlükte olmadığı anlaşılmaktadır.
    5. Çoğunluğun gerekçesinin Anayasa Mahkemesinin 5510 sayılı Kanunun 101. maddesinin iptali istemi ile ilgili verdiği kararın gerekçesine dayandırdığı anlaşılmaktadır (Anayasa Mahkemesi, 22.12.2011 tarih ve E: 2010/65, K: 2011/169 sayılı kararı). Anılan karar gerekçesinde de belirtildiği gibi;
    “17.04.2008 günlü 5754 sayılı “Sosyal Sigortalar Ve Genel Sağlık Sigortası Kanunu İle Bazı Kanun Ve Kanun Hükmünde Kararnamelerde Değişiklik Yapılmasına Dair Kanun” ile Anayasa Mahkemesi’nin 15.12.2006 günlü, E. 2006/111, K. 2006/112 sayılı iptal kararı doğrultusunda 5510 sayılı Kanunda düzenlemeler yapılmış ve anılan Kanun’a eklenen geçici 1 inci ve geçici 4 üncü maddelerle 5754 sayılı Kanun’un yürürlüğe girdiği tarih itibariyle bu Kanun’un 4 üncü maddesinin birinci fıkrasının (c) bendi kapsamına alınanlar ile bunların dul ve yetimleri hakkında, bu Kanunla yürürlükten kaldırılan hükümleri de dahil 5434 sayılı Kanun hükümlerine göre işlem yapılacağı hüküm altına alınmıştır. 5754 sayılı Kanun’un yürürlüğe girmesinden önce memur ve diğer kamu görevlisi olarak çalışmakta olanlar, evvelce olduğu gibi 5434 sayılı Kanun hükümlerine tâbi olacaklar ve bunların emeklilikleri bakımından da aynı Kanun hükümleri uygulanmaya devam edecek; ancak 5754 sayılı Kanun’un yürürlüğe girmesinden sonra memur ve diğer kamu görevlisi olarak çalışmaya başlayanlar ise 5510 sayılı Kanun’un 4/c maddesi uyarınca, bu Kanun hükümlerine tâbi sigortalı sayılacak ve haklarında 5434 sayılı Kanun değil 5510 sayılı Kanun’un öngördüğü kural ve esaslar uygulanacak; ihtilaf hâlinde de adli yargı görevli bulunacaktır. 5754 sayılı Kanun’un yürürlüğe girmesinden önce iştirakçi sıfatıyla çalışmakta olan memurlar ve diğer kamu görevlileri ile emekli sıfatıyla 5434 sayılı Kanun’a göre emekli, dul ve yetim aylığı almakta olanlar ve ayrıca memurlar ve diğer kamu görevlilerinden ileride emekliliğe hak kazanacaklar yönünden Sosyal Güvenlik Kurumu’nun tesis edeceği işlem ve yapacağı muameleler idari işlem niteliğini korumaya devam edeceğinden bunlara ilişkin ihtilaflarda idari yargının görevli olmaya devam edecektir”.
    6. Görüldüğü gibi Anayasa Mahkemesi kararı, yargı yolunun belirlenmesine ilişkin olup, 5434 sayılı kanun uyarınca emekli sandığı iştirakçileri ile ilgili 5510 sayılı kanun döneminde de bu kanunla ilgili uygulamaların idari işlem olacağı ve bu nedenle idari yargının görevli olacağı belirtilmiştir. Oysa burada hizmet tespiti istemi olup, bu bir idari işlem değildir. Bu olgu 5510 öncesi adli yargı yerinde sulh hukuk mahkemesinin görevli sayılması ile kanun koyucunun da kabulündedir. Hizmet tespitinde adli yargının görevli olduğu tartışmasızdır. Davacının 5510 sayılı kanun öncesi emekli sandığı iştirakçisi olması, kaldırılan hüküm nedeni ile sulh hukuk mahkemesini görevli kılmaz. Zira görev kamu düzenindendir ve davanın açıldığı tarihte iş mahkemesinin görevli olduğu çok açıktır.
    7. Diğer taraftan davacı aynı zamanda fahri imam olarak çalıştığını belirttiği köy tüzel kişiliğini de taraf göstererek dava açmış ve köy bütçesinden fitre ve sadaka verilerek bir ücret karşılığında çalıştığını beyan etmiştir. Bu arada iş ilişkisini olduğunu gösterir. İş sözleşmesine dayalı hizmet tespitinde de iş mahkemesinin görevli olacağı tartışmasızdır. Nitekim sosyal güvenlik uyuşmazlıklarına bakan Özel Daireler, 5510 sayılı kanun sonrası açılan bu tür davalarla ilgili yerel mahkeme kararlarını esastan incelemesini yapmışlardır (Y. 10. HD. 17.12.2018 gün ve 2016/14423 E, 2018/10675 K., Y.10. HD. 06.03.2019 gün ve 2016/16790 E, 2019/2063 K. ve Y. 21. HD. 2018/5743 E, 2019/6826 K.).
    8. Yukarda açıklanan nedenlerle fahri imam olarak hizmet tespiti istemli uyuşmazlıkta iş mahkemesinin görevli olduğuna dair yerel mahkemenin direnme kararının isabetli olduğunu düşündüğümden Sayın çoğunluğun görüşüne katılınmamıştır.

    Sayın kullanıcılarımız, siteden kaldırılmasını istediğiniz karar için veya isim düzeltmeleri için bilgi@abakusyazilim.com.tr adresine mail göndererek bildirimde bulunabilirsiniz.

    Son Eklenen İçtihatlar   AYM Kararları   Danıştay Kararları   Uyuşmazlık M. Kararları   Ceza Genel Kurulu Kararları   1. Ceza Dairesi Kararları   2. Ceza Dairesi Kararları   3. Ceza Dairesi Kararları   4. Ceza Dairesi Kararları   5. Ceza Dairesi Kararları   6. Ceza Dairesi Kararları   7. Ceza Dairesi Kararları   8. Ceza Dairesi Kararları   9. Ceza Dairesi Kararları   10. Ceza Dairesi Kararları   11. Ceza Dairesi Kararları   12. Ceza Dairesi Kararları   13. Ceza Dairesi Kararları   14. Ceza Dairesi Kararları   15. Ceza Dairesi Kararları   16. Ceza Dairesi Kararları   17. Ceza Dairesi Kararları   18. Ceza Dairesi Kararları   19. Ceza Dairesi Kararları   20. Ceza Dairesi Kararları   21. Ceza Dairesi Kararları   22. Ceza Dairesi Kararları   23. Ceza Dairesi Kararları   Hukuk Genel Kurulu Kararları   1. Hukuk Dairesi Kararları   2. Hukuk Dairesi Kararları   3. Hukuk Dairesi Kararları   4. Hukuk Dairesi Kararları   5. Hukuk Dairesi Kararları   6. Hukuk Dairesi Kararları   7. Hukuk Dairesi Kararları   8. Hukuk Dairesi Kararları   9. Hukuk Dairesi Kararları   10. Hukuk Dairesi Kararları   11. Hukuk Dairesi Kararları   12. Hukuk Dairesi Kararları   13. Hukuk Dairesi Kararları   14. Hukuk Dairesi Kararları   15. Hukuk Dairesi Kararları   16. Hukuk Dairesi Kararları   17. Hukuk Dairesi Kararları   18. Hukuk Dairesi Kararları   19. Hukuk Dairesi Kararları   20. Hukuk Dairesi Kararları   21. Hukuk Dairesi Kararları   22. Hukuk Dairesi Kararları   23. Hukuk Dairesi Kararları   BAM Hukuk M. Kararları   Yerel Mah. Kararları  


    Avukat Web Sitesi