1. Hukuk Dairesi 2015/13639 E. , 2016/2210 K.
"İçtihat Metni"MAHKEMESİ :ASLİYE HUKUK MAHKEMESİ
DAVA TÜRÜ : TAPU İPTALİ VE TESCİL
Taraflar arasında görülen davada;
Davacı vekili, davacı firmaya ait 1338 parsel sayılı taşınmaz üzerine 66 adet bağımsız bölümden oluşan binanın yapımı sırasında ekonomik yönden sıkıntıya düştüğünü ve tefecilere borçlandığını, bu borçları ödemede zorlanınca 2003 yılından beri şirketin avukatlığını yapan davalı ..."ten hukuki yardım istendiğini, onun da, karşılıksız çeklerden ortakların 36 yıl hapis yatabileceğini, tefecilerin öldürebileceğini, bu nedenle ülkeyi terk etmelerinin iyi olacağını, bu süre içerisinde de şirketin mallarının güvenilir kişilere devredilmesinin yerinde olacağını telkin etmesi üzerine, tefeciler veya kötüniyetli kişilerin elkoyacağı düşüncesi ile 1338 parsel sayılı taşınmazdaki şirkete ait 66 adet bağımsız bölümün 02.09.2003 tarihinde davalı ..."ın talimatı doğrultusunda diğer davalıya düşük bedelle satış gösterilmek suretiyle devredildiğini, gerçekte herhangi bir para alınmadığını, ortakların daha sonra şehir dışına çıktıklarını, döndüklerinde davalı ..."ın güveni kötüye kullanıp yardımcısı olan diğer davalı ile el ve işbirliği içindeki diğer davalı ile şirketi dolandırdığının anlaşıldığını, davalılar hakkında Savcılığa şikayette bulunulduğunu ileri sürerek, davaya konu 65 adet bağımsız bölümün tapusunun iptali ile şirket adına tescile karar verilmesini istemiştir.
Davalı ..., kayıt maliki olmadığı halde kendisine husumet yöneltildiğini, iddiaların doğru olmadığını, davacı firmanın ortaklarının bilgisi dışında vekaletname düzenlendiğini, ancak kendisinin vekilliklerini kabul etmediğini, diğer davalının ve onun ortağı olduğu firmanın avukatlığını yaptığını belirterek husumetten davanın reddini savunmuştur.
Davalı ..., iddiaların yazılı belge ile ispatlanması gerektiğini, diğer davalının yardımcısı olmadığını, uzun yıllardır müteahhitlik yaptığını, büyük ortağı ve yetkilisi olduğu firma bulunduğunu, taşınmazı satın aldıktan sonra üzerindeki 60 Milyar TL"lik ipoteği kaldırttığını belirterek, davanın reddini istemiştir.
Mahkemece, eldeki davanın muvazaa ve hileye dayalı olarak açıldığı, davacının muvazaa iddiasını yazılı belge ile ispat etmesi gerektiği, ancak bu konuda yazılı belgesinin bulunmadığı, yemin delilini de kullanmayacağını bildirdiği, öte yandan hile iddiasını da ispat edemediği gerekçesi ile davanın reddine karar verilmiştir.
Karar, davacı vekili tarafından süresinde duruşma istekli temyiz edilmiş olmakla, duruşma günü olarak saptanan 08.11.2013 Cuma günü için yapılan tebligat üzerine temyiz eden vekili Avukat ...geldi, davetiye tebliğine rağmen temyiz edilen davalı ... vekili Avukat, davalı ... gelmediler yokluklarında duruşmaya başlandı, süresinde verildiği ve kayıt olunduğu anlaşılan temyiz dilekçesinin kabulüne karar verildikten sonra gelen vekilin sözlü açıklamaları dinlendi, duruşmanın bittiği bildirildi, iş karara bırakıldı. Bilahare Tetkik Hakimi ... tarafından düzenlenen rapor okundu, düşüncesi alındı. Dosya incelenerek gereği görüşülüp düşünüldü:
-KARAR-
Dava, tapu iptali ve tescil isteğine ilişkindir.
Mahkemece, muvazaa ve hile hukuksal nedenine dayalı olarak açılan davada iddiaların ispat edilemediği gerekçesi ile davanın reddine karar verilmiştir.
Hemen belirtilmelidir ki, Hukuk Usulü Muhakemeleri Kanunu"nun 74. ve 76.maddeleri hükümlerine paralel düzenlemeler getiren 6100 sayılı Hukuk Muhakemeleri Kanunu"nun 26. ve 33. maddelerine göre; olayları bildirmek ve ileri sürmek taraflara, bu kapsamda nitelemeyi yapmak ve belirlenecek hukuki tavsifle ilgili olarak tatbik edilecek kanun hükümlerini tesbit ve tayin ederek uygulamak hakime aittir.
Eldeki davada, dava dilekçesinin içeriğinden ve iddiaların ileri sürülüş biçiminden davada hile ve inançlı işlem hukuksal nedenlerine dayanıldığı görülmektedir.
Dosya içeriğinden ve toplanan delillerden, davacının 1338 parseldeki davaya konu 65 adet bağımsız bölüm ile dava konusu yapılmayan B Blok 4 nolu bağımsız bölümü üzerindeki ipotek şerhi ile birlikte 02.09.2003 tarihinde davalı ..."a satış suretiyle temlik ettiği, davacı firma adına işlemi yetkilisi olan ..."un gerçekleştirdiği anlaşılmaktadır.
Hemen belirtmek gerekir ki, hile iddiasına dayalı olarak açılan iptal ve tescil davasının dinlenebilmesi için davanın hak düşürücü süre içinde açılması gerektiğinde kuşku yoktur. Türk Borçlar Kanunu"nun 39. (Borçlar Kanunu"nun 31.) maddesine göre, aldatma (hile) öğrenildiği tarihten itibaren bir yıllık hak düşürücü süre içerisinde karşı tarafa yöneltilecek bir irade açıklaması, defi yahut dava yoluyla da kullanılabilir.
Somut olayda, davacı firma yetkilisinin dava konusu yapılan olaylarla ilgili olarak davalılar hakkında 11.07.2005 tarihinde şikayette bulunduğu gözetildiğinde en geç bu tarihte davacı tarafın hileden haberdar olduğu, hak düşürücü sürenin bu tarihte başladığı ve bir yıllık hak düşürücü süre geçirildikten sonra 06.06.2008 tarihinde eldeki davayı açtığı anlaşılmaktadır.
Öte yandan, davacının inançlı işlem hukuksal nedenine yönelik iddiasını da 05.02.1947 tarihli ve 20/6 sayılı İçtihadı Birleştirme Kararı uyarınca yazılı delille kanıtlayamadığı gibi, davacı vekilinin son celse karşı tarafa yemin teklifinde bulunmayacaklarını beyan etmek suretiyle yemin delilini de dayanmadığı görülmektedir.
O hâlde, davanın reddi bu gerekçeler ve sonucu itibariyle doğrudur.
Davacı vekilinin temyiz itirazları yerinde değildir. Reddiyle usul ve yasaya uygun olan hükmün ONANMASINA, aşağıda yazılı 8.05.-TL bakiye onama harcının temyiz edenden alınmasına, 25.02.2016 tarihinde oybirliğiyle karar verildi.