11. Hukuk Dairesi 2012/8210 E. , 2014/428 K.
"İçtihat Metni"MAHKEMESİ : ADANA 1. ASLİYE TİCARET MAHKEMESİ
TARİHİ : 24/02/2012
NUMARASI : 2010/286-2012/72
Taraflar arasında görülen davada Adana 1. Asliye Ticaret Mahkemesi’nce verilen 24.02.2012 tarih ve 2010/286-2012/72 sayılı kararın duruşmalı olarak incelenmesi davalılar vekili tarafından istenmiş olup, duruşma için belirlenen 10.01.2014 günü hazır bulunan davacı vekili Av. S.. K.. ile davalı vekili Av. A.. Ç.. dinlenildikten sonra duruşmalı işlerin yoğunluğu ve süre darlığından ötürü işin incelenerek karara bağlanması ileriye bırakıldı. Tetkik Hakimi tarafından düzenlenen rapor dinlenildikten ve yine dosya içerisindeki dilekçe, layihalar, duruşma tutanakları ve tüm belgeler okunup incelendikten sonra işin gereği görüşülüp, düşünüldü:
Davacı vekili, davacı S.. T.. ile davalı H.. T.."ın N. Gıda Ltd. Şti."nin %50’şer hisseye sahip ortağı olduğunu, 10 yıl süre ile müdür olarak atanan Hayat"ın görev süresinin 31.12.2009 tarihinde sona erdiğini, davalı H.. T.."ın 10 yıldır yıl sonu bilançosu hazırlayıp, diğer ortağın incelemesine sunmadığını, bilançoyu açıklamadığı gibi elde edilen safi gelir konusunda müvekkiline bilgi vermediğini, 08.04.2010 tarihinde yapılan ortaklar kurulu toplantısında yeni müdür seçimi yapılamadığını ileri sürerek, 31.12.2009 tarihinden geriye doğru 10 yıllık bilançonun ve kâr payının tespitini, şirkete müdür tayin edilmediğinde kayyum atanmasını talep ve dava etmiştir.
Davalılar vekili, davalı H.. T.."ın 07.05.1993 tarihinde 5 yıl süre ile 01.07.1998 tarihinde ise 10 yıl süre ile müdür seçildiğini, talep üzerine 01.04.2010 tarihinde müdür seçimi gündemi ile toplanıldığı halde müdür belirlenemediğini, sürenin sona ermesinin kendiliğinden müdürlük görevinin sona ermesi sonucunu doğurmayacağını, yeni müdür seçilinceye kadar görevinin devam edeceğini, TTK’nın 542. maddesi uyarınca bu halde ortakların hep birlikte müdürlük görevini haiz olduklarını, bu nedenle kayyum atanması koşullarının oluşmadığını, davacının kâr payı konusunda alacak davası açması mümkün iken tespit davası açamayacağını, TTK’nın 538/2. maddesi uyarınca davacının ortaklar kurulunu toplantıya çağırma hakkı bulunduğu halde bu yolu denemeden dava açmasının yerinde olmadığını savunarak, davanın reddini istemiştir.
Mahkemece, iddia, savunma, bilirkişi raporları ve tüm dosya kapsamına göre, davacı S.. T.. ile davalı H.. T.."ın Nil Gıda Ltd. Şti."nin %50’şer hisseye sahip ortağı olduğu, davalı H.. T..’ın 01.07.1998 tarihli ortaklar kurulu kararı ile 10 yıl süre ile münferiden müdür seçildiği, anasözleşme hükmü de nazara alındığında tek bir ortağın iradesi ile müdür seçimi yapılması ya da değiştirilmesi mümkün olmadığından davacının mahkemeden müdürün azlini istemekte hukuki yararı bulunduğu, davalı taraf davacının 10 yıllık bilanço ve kâr payının belirlenmesini istemekte hukuki yararı olmadığını ileri sürmüş ise de dava HUMK"nın yürürlükte olduğu dönemde açılmış olup, o dönemde alacak davası
açılabilecek hallerde tespit davası açılması mümkün değil ise de yargılama sırasında yürürlüğe giren 6100 sayılı HMK hükümleri uyarınca tespit davası açılmasının mümkün olduğu, toplam %50 paya sahip olan ve ihtarname düzenleyen davacının istemine rağmen ortakların gerek dava tarihi, gerekse hüküm tarihi itibarı ile toplantı yapıp müdür seçemedikleri, davalı H.. T..’ın müdürlük görevini diğer ortağın onayını almadan vekaleten eşi M. A. T.’a devretmesinin müdürlük görevinin kötüye kullanılması olduğu, davalı H.. T..’ın eşi M. A.T.’ın aynı iş kolunda faaliyet gösteren dava dışı S. Piliç Ltd. Şti’nin de müdürü olduğu, S. Piliç Ltd. Şti’nin ortakları arasında davacı S.. T..’ın eşi de olup M. A. T. ile aralarında husumet bulunduğu, bu nedenle M. A. T.’ın müdürlük görevini yürütürken bu çekişme ortamında davalı şirketin ve ortaklarının yararına davranmasının mümkün olmadığı, M. A.T.’ın dava dışı S. P. Ltd. Şti’nin müdürlük görevini bizzat, davalı N.Gıda Ltd. Şti’nin müdürlük görevini vekaleten sürdürmesinin TTK’nın 547. maddesi anlamında haksız rekabet oluşturduğu, davalı H.. T..’ın yargılama sürecinde dahi vekalete son verip müdürlük görevini üstlenerek diğer aile şirketinin ortakları arasındaki çekişmenin davalı şirkete yansıtılmasına engel olmadığından müdürlük görevinin sona erdirilmesi gerektiği, ortaklar yeni müdür atayamadıkları için de kayyım atanması gerektiği kanaatiyle davalı N.Gıda Paz. Ltd. Şti"nin dava tarihi itibarı ile dağıtılabilecek net karının 1.015.046,31 TL olduğunun tespitine, şirket ortaklarının müdür atama işlemini yerine getirememeleri nedeniyle ortakların şirket üzerindeki yönetim yetkilerinin kaldırılmasına, yönetim işinin kayyum heyetine devrine, kayyum olarak daha önce belirlenen ve halen görevlerini sürdüren M.. U.. Gedikçi, A.. K.. ve E.. T.."ın görevlendirmelerinin devamına karar verilmiştir.
Kararı, davalılar vekili temyiz etmiştir.
1- Dava dosyası içerisindeki bilgi ve belgelere, mahkeme kararının gerekçesinde dayanılan delillerin tartışılıp, değerlendirilmesinde usul ve yasaya aykırı bir yön bulunmamasına göre, davalılar vekilinin davalı H.. T.. yönünden aşağıdaki (2) nolu bendin kapsamı dışında kalan ve yerinde görülmeyen diğer temyiz itirazlarının reddine karar vermek gerekmiştir.
2- Dava, davalı şirketin 31.12.2009 tarihinden geriye doğru 10 yıllık bilançosunun ve yıllık bilançoya göre kar payının tespiti ile şirket ortağı tarafından açılan limited şirkete kayyım tayini istemine ilişkindir. Mahkemece, davanın HUMK"nın yürürlükte olduğu dönemde açılmış olup, o dönemde alacak davası açılabilecek hallerde tespit davası açılması mümkün değil ise de yargılama sırasında yürürlüğe giren 6100 sayılı HMK hükümleri uyarınca tespit davası açılmasının mümkün olduğu gerekçesiyle davalı N. Gıda Paz. Ltd. Şti"nin dava tarihi itibarı ile dağıtılabilecek net karının 1.015.046,31 TL olduğunun tespitine karar verilmiştir. Ancak 6100 sayılı HMK"nın “Zaman Bakımından Uygulanma” başlığını taşıyan 448/1.maddesi; “Bu Kanun hükümleri, tamamlanmış işlemleri etkilememek kaydıyla derhâl uygulanır” hükmünü içermektedir. Bu madde hükmüne göre, usul hükümlerinin kanunda aksine bir düzenleme getirilmediği takdirde tamamlanmış usul işlemlerine bir etkisi olmayacak, önceki kanuna göre yapılmış ve tamamlanmış olan işlemler geçerliğini koruyacaktır. Somut olay değerlendirildiğinde ise davanın açıldığı 08.06.2010 tarihinde yürürlükte bulunan mülga 1086 sayılı Hukuk Usulü Muhakemeleri Kanunu (HUMK) hükümlerinin uygulanması gerekecektir. Medeni Usul Hukuku’nda davacının mahkemeden hukuksal korunma istemi ile bir dava açılabilmesi için, bu davayı açmakta veya hukuki korunma istemekte haklı bir yararının bulunması gerekir.
Tespit davasında, sadece tespit hükmü verilebilir. Tespit davasında verilen karar ile
hukuki ilişkinin varlığı veya yokluğu kesin olarak tespit edilir, Diğer bir anlatım ile davalının varlığını inkar ettiği ilişkinin var olduğu veya yokluğunu inkar ettiği hukuki ilişkinin yok olduğu hükme bağlanır.
Bir tespit davasının kabule şayan olabilmesi için, bu davanın konusunu oluşturan hukuki ilişkinin var olup olmadığının mahkemece hemen tespit edilmesinde davacının menfaatinin (hukuki yararının) bulunması gerekir.
Tespit davasında; eda davasından ve inşai davadan farklı olarak, davacının böyle bir menfaatinin bulunduğu varsayılmaz. Tespit davasında davacı, kendisi için söz konusu olan tehlikeli veya tereddütlü durumun ortaya çıkaracağı zararın, ancak tespit davası ile giderilebileceğini kanıtlamalıdır. Çünkü tespit davası, hukuki bir durum ya da hak henüz inkar ya da ihlal edilmeden, yani herhangi bir zarar doğmadan açılabildiğinden, menfaatin doğmuş ve güncel olması gereğinin bir istisnası olarak ortaya çıkmıştır.
İşte davacının hukuki ilişkinin derhal tespitinde menfaatinin (hukuki yararının) varlığı için öncelikle davacının bir hakkı veya hukuki durumu güncel (halihazır) ve ciddi bir tehditle karşı karşıya olması gerekir. Bu tehdit çoğunlukla davalının davranışları ile ortaya çıkar. Bu tehdidin davacı için bir tehlike oluşturabilmesi, bu tehdit nedeniyle, davacının hukuki durumunun tereddüt içinde olmasına ve bu hususun, davacıya zarar verebilecek nitelikte bulunmasına bağlıdır (Aynı ilkeler Hukuk Genel Kurulu"nun 22.05.2013 gün ve 2013/22-561 E., 2013/733 K. sayılı kararında da benimsenmiştir.). Yapılan açıklamalar ışığında mahkemece, davacının kâr payı alacağının tahsili için eda davası açma olanağı varken, tespit davası açmakta hukuki yararı bulunmadığından kar payının tespitine yönelik davanın reddine karar verilmesi gerekirken yazılı gerekçe ile kabulüne karar verilmesi doğru görülmeyip bozmayı gerektirmiştir.
Ayrıca mahkemece kâr payının tespiti talebi yönünden davalı gerçek kişinin hasım gösterilmesinin mümkün bulunmadığının nazara alınması da doğru olmamış kararın bu yönden de bozulması gerekmiştir.
SONUÇ: Yukarıda (1) numaralı bentte açıklanan nedenlerle davalılar vekilinin davalı H.. T.. yönünden sair temyiz itirazlarının reddine, (2) numaralı bentte açıklanan nedenlerle davalılar vekilinin temyiz itirazlarının kabulü ile kararın davalılar yararına BOZULMASINA, takdir olunan 1.100 TL duruşma vekalet ücretinin davacıdan alınarak davalılara verilmesine, ödedikleri temyiz peşin harcın istekleri halinde temyiz edenlere iadesine, 10.01.2014 tarihinde oybirliğiyle karar verildi.