
Esas No: 2018/74
Karar No: 2020/451
Karar Tarihi: 23.06.2020
Yargıtay Hukuk Genel Kurulu 2018/74 Esas 2020/451 Karar Sayılı İlamı
"İçtihat Metni"
MAHKEMESİ :İş Mahkemesi Sıfatıyla)
1. Taraflar arasındaki “tespit” davasından dolayı yapılan yargılama sonunda, Muğla 1. Asliye Hukuk (İş) Mahkemesince verilen davanın kabulüne ilişkin karar davalı ... vekili tarafından temyiz edilmesi üzerine Yargıtay 10. Hukuk Dairesince yapılan inceleme sonunda bozulmuş, Mahkemece Özel Daire bozma kararına karşı direnilmiştir.
2. Direnme kararı davalı ... vekili tarafından temyiz edilmiştir.
3. Hukuk Genel Kurulunca dosyadaki belgeler incelendikten sonra gereği görüşüldü:
I. YARGILAMA SÜRECİ
Davacı İstemi:
4. Davacı vekili 21.04.2011 harç tarihli dava dilekçesinde; müvekkilinin geçimini tarım ile temin ettiğini, yetiştirdiği ürünlerin teslimi sırasında prim tevkifatı yapıldığını ileri sürerek müvekkili adına yapılan prim tevkifatının davalı Kuruma aktarıldığı tarihi takip eden aybaşından itibaren Tarım Bağ-Kur sigortalısı olduğunun ve 6111 sayılı Kanun"dan yararlandırılması gerektiğinin tespitine karar verilmesini talep etmiştir.
Davalı Cevabı:
5. Davalı ... (SGK) vekili 20.09.2011 tarihli cevap dilekçesinde; 2926 sayılı Kanun kapsamında davacının tescilinin ve sigortalılık başlangıç tarihinin geriye götürülmesinin mümkün olmadığını, üretmiş olduğu üründen yapılan tevkifatlarla ilgili belgelerin Kurumda bulunmadığını ve davacının tarımsal faaliyetini kanıtlayamadığını belirterek davanın reddine karar verilmesini savunmuştur.
Mahkeme Kararı:
6. Muğla 1. Asliye Hukuk (İş) Mahkemesinin 14.12.2011 tarihli ve 2011/451 E., 2011/732 K. sayılı kararı ile; davacının geçimini kendi nam ve hesabına bağımsız olarak yaptığı tarımsal faaliyeti ile sağladığı, 1998 yılındaki prim kesintisi ile sigortalı olma iradesini ortaya koyduğu ve davalı Kurumun davacıyı sigortalı kabul etmemesinin dürüstlük kuralına aykırı olduğu gerekçesiyle davanın kabulüne karar verilmiştir.
Özel Daire Bozma Kararı:
7. Muğla 1. Asliye Hukuk Mahkemesinin (İş Mahkemesi Sıfatıyla) yukarıda belirtilen kararına karşı süresi içinde davalı ... vekili temyiz isteminde bulunmuştur.
8. Yargıtay 10. Hukuk Dairesince 05.11.2012 tarihli ve 2012/701 E., 2012/20393 K. sayılı karar ile; "Dava, 2926 sayılı Kanun ile 5510 sayılı Kanununun 4. maddesinin 1. fıkrasının (b) bendi kapsamında Tarım Bağ-Kur sigortalılığının ve 6111 sayılı Kanun kapsamında prim borçlarının yapılandırılması gerektiğinin tespiti istemine ilişkindir.
Mahkemece, hükümde belirtilen gerekçelerle davanın kabulüne karar verilmiştir.
1-Dosyadaki yazılara, toplanan delillere ve hükmün dayandığı gerektirici sebeplere göre, davalı Kurum avukatının sair temyiz itirazlarının reddi gerekir.
2-Davanın yasal dayanağı, 5510 sayılı Sosyal Sigortalar ve Genel Sağlık Sigortası Kanununun geçici 7.maddesi delaletiyle mülga 2926 sayılı Kanunun 2,3,6,9 ve 10. maddeleridir.
2926 sayılı Kanunun 2.maddesinde, Kanunla veya kanunların verdiği yetkiye dayanılarak kurulan sosyal güvenlik kuruluşları kapsamı dışında kalan ve herhangi bir işverene hizmet akdiyle bağlı olmaksızın, 3.maddenin (b) bendinde tanımlanan tarımsal faaliyette bulunanların Tarım Bağ-Kur sigortalısı sayılacakları belirtilmiştir.
Anılan Kanunun 3.maddesinin (b) bendinde "Tarımsal faaliyette bulunanlar: kendi mülkünde, ortaklık veya kiralamak suretiyle başkalarının mülkünde, kamuya mahsus mahallerde ekim dikim, bakım, üretim, yetiştirme ve ıslah yollarıyla veya doğrudan doğruya tabiattan istifade etmek suretiyle bitki, orman, hayvan ve su ürünlerinin üretimini, avlanmasını, avcılar ve yetiştiriciler tarafından muhafazasını, taşınmasını sağlayanlar veya bu ürünlerden sair bir şekilde faydalanmak suretiyle kendi adına ve hesabına faaliyette bulunanlar" olarak tanımlanmış, 5.maddesinde, sigortalı olmanın zorunlu olduğu, sigortalı olmak hak ve yükümlülüğünden vazgeçilemeyeceği ve kaçınılamayacağı, 6.maddesinde ise, diğer sosyal güvenlik kuruluşları kapsamına tabi bir işte çalışanların, çalışmaya başladıkları tarihten bir gün önce, sigortalılıklarının sona ereceği hüküm altına alınmıştır. Ayrıca aynı Kanunun 9.maddesi Kuruma resen tescil yükümlülüğü yüklemiştir.
Anılan Kanunun 10.maddesine göre ise, kayıt ve tescil işlemlerinde valilik, kaymakamlık, özel idare, belediye, muhtarlık ve nüfus idareleri kayıtları ile, diğer kamu kurum ve kuruluşlarının, kanunla kurulu meslek kuruluşlarının, tarım satış kooperatifleri ve birliklerinin T.Şeker Fabrikaları Anonim Şirketi ve tarım kesimine yönelik faaliyette bulunan milli bankaların kayıtlarının esas alınacağı bildirilmiştir.
Bilindiği gibi 01.01.2002 tarihinde yürürlüğe giren 4721 sayılı Türk Medeni Kanunu ile de, 743 sayılı mülga Medeni Kanunun 152. maddesinde düzenlenen aile reisliği kavramı kaldırılmış, 2926 sayılı Kanunun aile reisliği kavramını içeren 2. maddesi 24.07.2003 gün ile 4956 sayılı Kanunun 48. maddesi ile Medeni Kanundaki düzenlemeye paralel olarak değiştirilmiştir.
Tarım Bağ-Kur sigortalılığının yasal dayanağını oluşturan 2926 sayılı Kanunda, bildirimsiz kalan sigortalılar için 506 sayılı Kanunun 79 ve 5510 sayılı Kanunun 86.maddesinde öngörülen "hizmet tespiti" davasına koşut bir düzenlemeye yer verilmemiştir. Anılan düzenlemede, kayıt ve tescillerini yaptırmayan sigortalıların hak ve yükümlülüklerinin kayıt ve tescil edildikleri tarihi takiben başlayacağının hükme bağlanmış olması karşısında, kayıt ve tescil, yada tescil yerine geçen iradi prim ödemesi veya prim tevkifatı öncesine isabet eden tarımsal faaliyet ve buna dayalı "Tarım Bağ-Kur sigortalılığının tespiti" söz konusu olamayacaktır.
Yargıtay Hukuk Genel Kurulunun 18.05.2011 gün, 2011/10-230 Esas 2011/319 Karar sayılı, 29.02.2012 gün ve 2011/10-769 Esas 2012/107 karar sayılı ve 27.06.2012 gün 2012/10-292 Esas ve 2012/415 Karar kararlarında da açıkça belirtildiği üzere, davacının tarımsal faaliyetinin kesintisiz sürüp sürmediğinin tespiti için, Mahkemece;
1-Çekişmeli dönemde davacının nerede oturduğu; Nüfus Müdürlüğü, İlçe Seçim Kurulu Başkanlığı ve Muhtarlık kayıtları esas alınarak belirlenmeli,
2-Dönem içinde Ziraat Bankası, Kooperatif veya Birlikler aracılığıyla "Tarımsal Amaçlı Kredi" kullanıp kullanmadığı araştırılmalı,
3-Dönem içinde ürün teslimatından dolayı prim kesintisi yapılıp yapılmadığı veya sigortalılık iradesini ortaya koyacak şekilde prim ödemesinin bulunup bulunmadığı araştırılmalı,
4-25.04.2006 gün 26149 sayılı Resmî Gazetede yayımlanan 5488 sayılı Tarım Kanunun 19. maddesi uyarınca Çiftçi Kayıt Sistemine dahil edilerek doğrudan gelir desteği alıp almadığı ve bu bağlamda davacının hangi ürünleri ekerek bunları nerelere sattığı, 193 sayılı Gelir Vergisi Kanunun "Zirai kazanç, zirai faaliyet, zirai işletme, çiftçi ve mahsulün tarifi" başlıklı 52, " Zirai kazançta vergileme" başlıklı 53, ve "Vergi Tevkifatı" başlıklı 94 vd. maddeleri ile 213 Vergi Usul Kanununun " Vergi kesenlerin sorumluluğu" başlıklı 11. maddesi kapsamında zirai kazançlarından dolayı vergi ödeyip ödemedikleri araştırılmalıdır. Konu ile ilgili Yargıtay Hukuk Genel Kurulunun 08.12.2010 gün ve 2010/10-580-647 sayılı kararında da açıkça belirtildiği üzere " Tevkifat yapma ve kurum hesaplarına aktarma yükümü, 193 sayılı Gelir Vergisi Kanunun 94/11.maddesinde öngörülen çiftçilerden satın alınan zirai mahsuller için yapılan ödemelerden gelir vergisine mahsuben tevkifat yapma yükümüne paralel olarak getirilmiştir. Bakanlar Kurulu Kararı kapsamındaki gerçek ve tüzel kişiler, tarımsal faaliyette bulunan bu kişilerden satın aldıkları ürün bedellerinden tevkifat yapmakla yükümlüdürler." Tevkifat suretiyle vergilendirilen çiftçiler yaptıkları satış ve hizmetleri dolayısıyla müstahsil makbuzu almak ve saklamak zorundadırlar.
5-Tarımsal faaliyeti kapsamında ilaç, gübre ve sulama parası ödeyip ödemediği, varsa bunların fatura ve belgelerinin nelerden ibaret olduğu, Ziraat Odası, Kooperatif veya Birliklere üyeliği varsa bu kuruluşlara düzenli bir şekilde aidat ödeyip ödemediği araştırılmalı, tarımsal faaliyete elverişli tapulu taşınmazının bulunup bulunmadığı, tarımsal faaliyetin taşınmaz kiralanması yoluyla gerçekleştirildiğinin savunulması halinde; taşınmazların, kimden hangi yıllar için kiralandığı, kiracının; kiralama yoluyla faaliyetini yürütmeye elverişli alet ve edavatının bulunup bulunmadığı araştırılmalı, traktörünün bulunduğunun ileri sürülmesi halinde, traktörün hangi tarihte satın alınıp ilgilisi adına trafiğe tescil edildiğini gösteren fatura ve trafik tescil belgesinin celp edilmeli,
6-Hayvan yetiştiriciliği bulunduğunun ileri sürüldüğü hallerde, Yargıtay Hukuk Genel Kurulunun 01.06.2011 gün ve 2011/10-306-365 sayılı kararında da belirtildiği üzere 16.05.1986 tarihinde yürürlüğe giren 3285 sayılı Hayvan Sağlığı ve Zabıtası Kanununun 22.maddesi kapsamında hayvanlarına ilişkin menşe şehadetnamesinin bulunup bulunmadığı tespit edilerek, büyük ve küçükbaş hayvanlarına ilişkin istatistik bilgileri ve bu hayvanlara ilişkin yapılması zorunlu bulunan periyodik aşılara ilişkin bilgiler İlçe Tarım Müdürlüklerinden sorulmalı, köy muhtarı ve ihtiyar heyeti üyeleri gibi tarımsal faaliyetin varlığını yakından bilebilecek durumdaki tanıklar dinlenilerek sigortalılık olgusunun varlığı hiçbir duraksamaya yer vermeyecek şekilde açıklığa kavuşturulmalıdır.
Ayrıca 2926 sayılı Kanunun 6.maddesinde belirtilen şekilde sigortalılığın sona erip ermediği araştırılmalı ve bu bağlamda çekişmeli dönemde 506 sayılı Kanun kapsamında SSK sigortalılığı ya da 1479 sayılı Kanun kapsamında zorunlu Bağ-Kur sigortalılığı varsa ve bu sigortalılık süresi makul süreyi aşmışsa, ...nun 14.02.2007 gün, 2007/21-73-71 sayılı ve 14.03.2012 gün, 2011/10-804-152 sayılı kararları göz önünde bulundurularak sigortalılığın sona erdiği olgusu da dikkate alınmalıdır.
Eldeki davaya konu somut olayda; Mahkemece, tevkifatın bulunmadığı yıllara yönelik yapılan araştırma, hüküm kurmaya yeterli ve elverişli değildir. Mahkemece, yukarıda açıklanan ilkeler çerçevesinde, 2002 ile 2005 ve 2008 ile 2011 yılları arasında davacının 2926 sayılı Yasaya tabi sigortalılık iradesini ortaya koyacak herhangi bir başvurusu, prim ödemesi, ürün satışı veya bu satışlardan yapılan prim tevkifatı bulunup bulunmadığı hususları ayrıntılı olarak araştırılarak, yapılacak değerlendirme sonucuna göre karar verilmelidir.
Bu maddi ve hukuki olgular gözetilmeksizin eksik inceleme ve yanılgılı değerlendirme sonucu, yazılı şekilde hüküm kurulması isabetsizdir.
3-Kabule göre de, davacının 18.07.2007-31.03.2011 tarihleri arasındaki kesintili 942 günlük 506 sayılı Kanuna tabi çalışmaları gözetilmeksizin, infazda tereddüde sebep olacak şekilde, bu süreleri de kapsayan 2926 sayılı kanuna tabi sigortalılık sürelerinin tespitine karar verilmesi, usul ve yasaya aykırı olup, bozma nedenidir.
O halde, davalı Kurum avukatının bu yönleri amaçlayan temyiz itirazları kabul edilmeli ve hüküm bozulmalıdır.” gerekçesiyle karar bozulmuştur.
Mahkeme Kararı:
9. Muğla 1. Asliye Hukuk (İş) Mahkemesinin 07.03.2013 tarihli ve 2012/1307 E., 2013/477 K. sayılı kararı ile; bozma kararına uyulan ilk celsede davacı vekilinin Kurum tarafından tescil işleminin yapıldığını beyan etmesi üzerine tescil yönünden Kurumca işlem yapıldığından bu konuda araştırma yapılmaksızın açılan davanın tescil yönünden konusu kalmadığından hüküm kurulmasına yer olmadığına, davacının 6111 sayılı Kanun"dan faydalandırılmasına ve prim borçlarının 12. madde nazara alınarak yapılandırılmasına karar verilmiştir.
Özel Daire Kararı:
10. Muğla 1. Asliye Hukuk (İş) Mahkemesinin yukarıda belirtilen kararına karşı süresi içinde davalı ... vekili temyiz isteminde bulunmuştur.
11. Yargıtay 10. Hukuk Dairesince 29.04.2012 tarihli ve 2013/6120 E., 2013/8705 K. sayılı karar ile; "...Mahkemece, dava konusuz kaldığından karar verilmesine yer olmadığına şeklinde karar verilebilmesi için, uyuşmazlık konusu çekişmenin ortadan kalkması, başka bir anlatımla; her iki tarafın da davanın esası hakkında karar verilmesinde hukuki yararının kalmamış olması gerekir. Kurumca, davacının, yargılama aşamasında 01.05.1998-17.07.2007 tarihleri arasında anılan yasal düzenlemeler çerçevesinde sigortalı olarak tescil edildiği anlaşılmaktadır. Hâl böyle olunca, Mahkemece, talebe göre Kurumca kabul edilmeyen 18.07.2007-21.04.2011 tarihleri arasındaki dönem yönünden davanın konusuz kaldığından bahsedilemez. İhtilaf konusu olan bu döneme yönelik yukarıda açıklanan ilkeler çerçevesinde, davacının 2926 sayılı Yasaya tabi sigortalılık iradesini ortaya koyacak herhangi bir başvurusu, prim ödemesi, ürün satışı veya bu satışlardan yapılan prim tevkifatı bulunup bulunmadığı hususları ayrıntılı olarak araştırılarak, davacının hükmü temyiz etmemesi nedeni ile davalı Kurum yararına oluşan usuli kazanılmış hak durumu da gözetilerek, yapılacak değerlendirme sonucuna göre karar verilmelidir.
Bu maddi ve hukuki olgular gözetilmeksizin eksik inceleme ve yanılgılı değerlendirme sonucu, yazılı şekilde hüküm kurulması, usul ve yasaya aykırı olup, bozma nedenidir.
O hâlde, davalı Kurum avukatının bu yönleri amaçlayan temyiz itirazları kabul edilmeli ve hüküm bozulmalıdır..." gerekçesiyle karar bozulmuştur.
Direnme Kararı:
12. Muğla 1. Asliye Hukuk (İş) Mahkemesinin 18.07.2013 tarihli ve 2013/415 E., 2013/1079 K. sayılı kararı ile; dava sırasında Kurumca resen tescil edilmekle davanın konusunun kalmadığının açık olduğu ve davacı vekilinin de talebinin bu yönde olması nedeniyle araştırma yapılacak bir konunun bulunmadığı gerekçesiyle direnme kararı verilmiştir.
Direnme Kararının Temyizi:
13. Direnme kararı süresi içinde davalı ... vekili tarafından temyiz edilmiştir.
Hukuk Genel Kurulunun Bozma Kararı:
14. Yargıtay Hukuk Genel Kurulunca 31.05.2017 tarihli ve 2015/10-1092 E., 2017/1037 K. sayılı karar ile; " Dava, Tarım Bağ-Kur sigortalılık süresinin tespiti istemine ilişkindir.
Mahkemece, davanın konusuz kalması nedeniyle karar verilmesine yer olmadığına ve davacının 6111 sayılı Kanundan yararlandırılmasına karar verilmiş, davalı Kurum vekilinin temyizi üzerine hüküm Özel Dairece yukarıda başlık bölümünde esas ve numarası belirtilen karar ile bozulması üzerine, mahkemece önceki gerekçeler tekrarlanmak suretiyle direnilmiştir.
Hukuk Genel Kurulu’nda yapılan görüşmeler sırasında işin esasına geçilmeden önce kısa kararda “Davacı taraf kendisini avukat ile temsil ettirdiğinden karar tarihinde yürürlükte bulunan A....T 1.320. TL vekalet ücretinin davalı Kurumdan alınarak davacıya verilmesine” şeklinde yazıldıktan sonra, gerekçeli kararda “Davacı davada kendisini vekille temsil ettirdiğinden Avukatlık Asgari Ücreti Tarifesi hükümleri gereğince belirlenen 1.350,00 TL Avukatlık ücretinin davalı kurumdan alınarak davacıya verilmesine” şeklinde yazılan ifadelerin kısa karar ile gerekçeli karar arasında çelişki oluşturup oluşturmadığı hususu ön sorun olarak tartışılmıştır.
Mahkemece, 18.07.2013 tarihli duruşmada verilen kısa kararda “Davacı taraf kendisini avukat ile temsil ettirdiğinden karar tarihinde yürürlükte bulunan A....T 1.320.TL vekalet ücretinin davalı Kurumdan alınarak davacıya verilmesine” şeklinde yazıldıktan sonra, gerekçeli kararda “Davacı davada kendisini vekille temsil ettirdiğinden Avukatlık Asgari Ücreti Tarifesi hükümleri gereğince belirlenen 1.350,00 TL Avukatlık ücretinin davalı kurumdan alınarak davacıya verilmesine” şeklinde hüküm oluşturulmuştur. Bu durumda davacı lehine hükmedilen vekalet ücreti hakkında kısa kararla gerekçeli karar arasında çelişki yaratılmıştır.
Hukuk Muhakemeleri Kanunu 294/3 maddesi uyarınca kararın tefhimi her halde HMK 297/2 maddesinde belirtilen hüküm sonucunun duruşma tutanağına geçilerek okunması suretiyle olur.
Bu durumda gerekçeli kararın, tefhim edilen karar yanlışta olsa buna uygun düzenlenmesi gerekmektedir. Yanlışlık ancak Yargıtay yoluna başvurulması ve kararın bozulması halinde düzeltilebilir. Bu aykırılık kamu düzenine ilişkin olup diğer yönler incelenmeden tek başına bozma sebebi olur. Kısa karar ile gerekçeli karar arasında çelişki bulunmasının bozma sebebi olduğu ise, 10.04.1992 gün 1991/7-4 K. sayılı Yargıtay İnançları Birleştirme Kararı gereğidir.
Hukuk Genel Kurulunda yapılan görüşmeler sırasında davacı lehine maktu vekalet ücretine hükmedilmesi sebebiyle mahkemenin kısa kararı ile gerekçeli kararı arasında çelişki bulunmadığı, harf hatasından kaynaklanan maddi hatanın olduğu görüşü ileri sürülmüş ise de bu görüş kurul çoğunluğu tarafından benimsenmemiştir.
Bu nedenle mahkemece yapılacak iş, tefhim edilen kısa karara uygun gerekçeli karar ve buna uygun hüküm oluşturmak olup, bu duruma aykırı direnme kararı usul yönünden bozulmalıdır.” gerekçesiyle karar bozulmuştur.
Direnme Kararı:
15. Muğla 1. Asliye Hukuk (İş) Mahkemesinin 02.11.2017 tarihli ve 2017/363 E., 2017/557 K. sayılı kararı ile; Hukuk Genel Kurulunun bozma kararına uyularak ve önceki gerekçeler tekrar edilmek suretiyle direnme kararı verilmiştir.
Direnme Kararının Temyizi:
16. Direnme kararı süresi içinde davalı ... vekili tarafından temyiz edilmiştir.
II. UYUŞMAZLIK
17. Direnme yolu ile Hukuk Genel Kurulu önüne gelen uyuşmazlık; somut olay bakımından davacının 18.07.2007 ile 21.04.2011 tarihleri arasında Tarım Bağ-Kur sigortası kapsamındaki tescil talebi yönünden davanın konusuz kalıp kalmadığı noktasında toplanmaktadır.
III. GEREKÇE
18. Dava açıldıktan sonra ortaya çıkan bir olay nedeniyle artık dava konusu edilen talep hakkında olumlu ya da olumsuz bir karar verilmesine gerek bulunmuyor ise burada davanın konusuz kalmasından söz edilebilir. Böyle bir durum söz konusu olduğunda mahkemenin yargılamaya devam etmesine gerek yoktur. Bu durumda mahkemenin bir tespit hükmü niteliğinde olmak üzere esas hakkında karar verilmesine yer olmadığına karar vermesi gerekir. Dava konusu hakkın davacıya ödenmesi, verilmesi ya da müdahalenin kaldırılması, davacı ve davalı sıfatının birleşmesi, yeni çıkan bir kanun veya Anayasa Mahkemesi kararı ile ya da kişiye sıkı sıkıya bağlı ve mirasçılara geçmeyen bir hakka ilişkin davalarda taraflardan birinin ölümü gibi nedenlerle dava konusuz kalabilir.
19. Bununla birlikte, bir davada davacının talebi asıl talep ve yardımcı talepler olmak üzere iki bölümden oluşabilir. Bundan başka objektif dava birleşmelerinde, birden fazla asıl talep vardır. Bu taleplerden yalnız birinin ya da birkaçının veya asıl talebin bir bölümünün konusuz kalması hâlinde, diğer talepler hakkında yargılamaya devam olunup karar verilmesi gerekir.
20. Bu ilkeler ışığında somut olay incelendiğinde, davacı ilk Bağ-Kur prim kesinti tarihini takip eden ay başından geçerli olmak üzere Tarım Bağ-Kur sigortalısı olduğunun tespitine karar verilmesini talep etmiştir.
21. Davalı Kurum tarafından gönderilen davacıya ait 27.12.2012 tarihli hizmet cetvelinde davacının 01.05.1998 tarihinde başlatılan Tarım Bağ-Kur sigortalılığının 5510 sayılı Kanun"un geçici 17. maddesi kapsamında aynı tarih itibariyle durdurulduğu ve 5510 sayılı Kanun"un geçici 17. maddesine göre durdurulan sigortalılık süresine ait borcunun tamamının ödenmesi hâlinde değerlendirileceği anlaşılmaktadır.
22. Bu durumda söz konusu belge içeriğine göre; davacının, Kurumca hangi tarihler aralığında sigortalı kabul edildiği belli olmadığından dava konusu talepleri yönünden davanın konusuz kalıp kalmadığı hususunda yapılan araştırma hüküm kurmaya yeterli olmayıp, yerel mahkeme kararının bozulması gerekmiştir.
23. Ne var ki, Özel Dairenin ikinci bozma kararında davacının hükmü temyiz etmemesi nedeni ile davalı Kurum yararına oluşan usulü kazanılmış hak durumunun gözetilmesi gerektiği belirtilmiş ise de sigortalılığın tespitine dair talebin sosyal güvenlik hakları kapsamında vazgeçilemez ve devredilemez haklardan olduğu değerlendirilmeden davalı Kurum lehine usulü kazanılmış hak oluştuğu noktasında hatalı sonuca varılmıştır. Mahkemece verilen ikinci karar yönünden davacı sigortalının temyizi bulunmasa da Tarım Bağ-Kur sigortalılığının tespitine dair istemin sosyal güvenlik hakları kapsamında kaldığı ve kamu düzeniyle ilgili olması nedeniyle usulü kazanılmış hakka konu olamayacağı aşikârdır. Bu nedenle Özel Dairenin ikinci bozma kararında geçen "...davacının hükmü temyiz etmemesi nedeni ile davalı Kurum yararına oluşan usuli kazanılmış hak durumu da gözetilerek..." kısmının bozma kararından çıkarılması gereklidir.
24. Hâl böyle olunca, yerel mahkemece verilen direnme kararının yukarıda açıklanan değişik gerekçe ve nedenlerden dolayı bozulması gerekir.
IV. SONUÇ:
Açıklanan nedenlerle;
Özel Daire bozma kararında yer alan "...davacının hükmü temyiz etmemesi nedeni ile davalı Kurum yararına oluşan usuli kazanılmış hak durumu da gözetilerek..." ifadesinin çıkartılmasına,
Davalı ... vekilinin temyiz itirazlarının kabulü ile direnme kararının yukarıda açıklanan değişik gerekçe ve nedenlerden dolayı 6100 sayılı Hukuk Muhakemeleri Kanunu"nun geçici 3. maddesine göre uygulanmakta olan 1086 sayılı Hukuk Usulü Muhakemeleri Kanunu"nun 429. maddesi gereğince BOZULMASINA,
Karar düzeltme yolu kapalı olmak üzere 23.06.2020 tarihinde oy birliği ile kesin olarak karar verildi.
Bu alandan sadece bu kararla ilintili POST üretebilirsiniz. Bu karardan bağımsız tamamen kendinize özel POST üretmek için TIKLAYINIZ
Sayın kullanıcılarımız, siteden kaldırılmasını istediğiniz karar için veya isim düzeltmeleri için bilgi@abakusyazilim.com.tr adresine mail göndererek bildirimde bulunabilirsiniz.