“BAŞKASINA AİT KİMLİK VEYA KİMLİK BİLGİLERİNİN KULLANILMASI” BAŞLIKLI 268. MADDESİNDE DÜZENLENEN SUÇUN OLUŞMASI İÇİN İSE, FAİLİN DAHA ÖNCE BİR SUÇ İŞLEMİŞ OLMASI VEYA BİR SUÇTAN ARANMASI, KENDİ KİMLİĞİNİ VERMESİ HALİNDE HAKKINDA BU SUÇTAN YASAL İŞLEM YAPILMASI GEREKMEKTEDİR.
5326 SAYILI KABAHATLER KANUNU’NUN “KİMLİĞİ BİLDİRMEME” BAŞLIĞINI TAŞIYAN 40. MADDESİNİN BİRİNCİ FIKRASI İLE 5237 SAYILI TCK’NIN 206. MADDESİNDE DÜZENLENEN SUÇ ARASINDAKİ FARK DA, BEYANIN RESMİ BELGE DÜZENLENMESİ SIRASINDA YAPILIP YAPILMADIĞIDIR.
Resmi belgenin düzenlenmesinde yalan beyan ve iftira suçlarından sanık Ferat’ın 5237 sayılı Türk Ceza Kanunu’nun 206/1, 62, 52, 268/1, 267/1, 269/2, 62, 50/1-a, 52. maddeleri gereğince iki kez 1.500 Türk Lirası adli para cezası ile cezalandırılmasına dair (Ankara Yirmiüçüncü Asliye Ceza Mahkemesi)’nin 22.09.2010 tarihli ve 2009/1432 esas, 2010/820 sayılı kararını kapsayan tüm dosya kapsamına göre;
Görevli polis memurları tarafından durumundan şüphelenilerek, kullandığı aracı durdurulan ve üzerinde kimlik bulunmayan sanığın, polis memurlarına kardeşi Murat’ın kimlik bilgilerini verdiğinin anlaşılması karşısında, olayda 5237 sayılı Kanun’un 268/1. maddesinde yazılı suçun “işlediği suç nedeniyle kendisi hakkında soruşturma ve kovuşturma yapılmasını engellemek” unsurunun gerçekleşmediği gibi, aynı eylemden dolayı iki farklı hüküm kurulamayacağı gözetilmeden yazılı şekilde karar verilmesinde isabet görülmediğinden bahisle 5271 sayılı Ceza Muhakemesi Kanunu’nun 309. maddesi uyarınca, anılan kararın bozulması lüzumu Adalet Bakanlığı Ceza İşleri Genel Müdürlüğü ifadeli 08.02.2011 gün ve 2010/1456/8019 sayılı kanun yararına bozmaya atfen Yargıtay Cumhuriyet Başsavcılığı’nın 05.04.2011 gün ve KYB.2011104791 sayılı ihbarnamesiyle Daireye ihbar ve dava evrakı tevdii kılınmakla incelenip, gereği görüşüldü:
Eylem tarihinde yürürlükte olan 5237 sayılı Türk Ceza Kanunu’nun “Resmi belgenin düzenlenmesinde yalan beyan” başlığını taşıyan 206. maddesi “Bir resmi belgeyi düzenlemek yetkisine sahip olan kamu görevlisine yalan beyanda bulunan kişi, üç aydan iki yıla kadar hapis veya adli para cezası ile cezalandırılır” biçiminde olup, maddede resmi belgeyi düzenlemek yetkisine sahip kamu görevlisine yalan bildirimde bulunulması suçundan cezalandırılmıştır. Yalan beyanda bulunulması durumunda, kamu görevlisi tarafından düzenlenen belge gerçeğe uygun olmayacaktır. Bu durum da zarara meydan verebilir. Belgenin düzenlenmesi sırasında beyanda bulunacak kişinin gerçeği beyan zorunluluğu vardır. Kişinin beyanı üzerine düzenlenen resmi belgenin, bu beyanın doğruluğunu ispatlayıcı nitelikte olması, bir başka ifadeyle beyanın doğruluğunun kamu görevlisi tarafından araştırılmasının zorunlu olmaması şarttır. Aksi halde yani kişinin beyanı yeterli olmayıp, bu beyanın doğruluğunun kamu görevlisi tarafından araştırılması zorunluysa ve bu araştırma sonunda bildirimin gerçeğe uygun olmadığı belirlenirse; kişinin beyanına itibar edilemeyeceğinden ve kişinin beyanını içeren belge, ispat aracı olarak kullanılamayacağından, anılan maddedeki suç oluşmayacaktır.
Aynı Yasa’nın “Başkasına ait kimlik veya kimlik bilgilerinin kullanılması” başlıklı 268. maddesi ise “İşlediği suç nedeniyle kendisi hakkında soruşturma ve kovuşturma yapılmasını engellemek amacıyla, başkasına ait kimliği veya kimlik bilgilerini kullanan kimse, iftira suçuna ilişkin hükümlere göre cezalandırılır” şeklinde olup, işlediği bir suç nedeniyle yakalanan şüphelinin, gerçek kimliğini saklayıp kolluk kuvvetlerine; kimlik bilgilerini bildiği bir başkasının kimlik bilgilerini vermesi durumunda anılan madde hükmü uygulanacaktır. Bir başka ifadeyle; failin işlediği bir suç nedeniyle kendisi hakkında soruşturma ve kovuşturma yapılmasını engellemek amacıyla kendi kimliğini saklayarak, başkasına ait kimlik bilgilerini kullanması ve onun hakkında soruşturma ve kovuşturma yapılmasına neden olması durumunda, bu maddeye göre cezalandırılacaktır. Suçun oluşması için, failin daha önce bir suç işlemiş olması veya bir suçtan aranması, kendi kimliğini vermesi halinde hakkında bu suçtan yasal işlem yapılması gerekmektedir. Hakkında herhangi bir soruşturmanın olmaması veya aranan kişilerden bulunmaması durumunda failin, bir başka kişinin kimlik bilgilerini vermesi durumunda, o kişi hakkında soruşturma yapılmamışsa sanığın eylemi 5237 sayılı TCK’nın 206. maddesindeki suçu oluşturacaktır. İşlediği bir suçtan dolayı yakalanan şüphelinin kendi kimliğini saklayıp hayali bir isim vermesi ve bu kimlikte bir kişinin olmaması halinde eylemi, TCK’nın 206. maddesine uygun bulunmaktadır.
5326 sayılı Kabahatler Kanunu’nun “Kimliği bildirmeme” başlığını taşıyan 40. maddesinin birinci fıkrasında ise “Görevle bağlantılı olarak sorulması halinde kamu görevlisine kimliği veya adresiyle ilgili bilgi vermekten kaçınan veya gerçeğe aykırı beyanda bulunan kişiye, bu görevli tarafından elli Türk Lirası idari para cezası verilir” hükmünü taşımakta olup, bu kabahat fiili ile 5237 sayılı TCK’nın 206. maddesinde düzenlenen suç arasındaki fark, beyanın resmi belge düzenlenmesi sırasında yapılıp yapılmadığıdır. Kamu görevlisinin görevi nedeniyle resmi belge düzenlediği sırada yalan beyanda bulunulması halinde TCK’nın 206. maddesi uygulanacaktır. Resmi belge düzenlenmesi sırasında olmayıp da kamu görevinin gereği gibi yerine getirilebilmesi için, kamu görevlisinin göreviyle bağlantılı olarak sorması durumunda, kimliği hakkında gerçeğe aykırı beyanda bulunulması veya kimlik ve adresle ilgili bilgi vermekten kaçınılması halinde Kabahatler Kanunu’nun 40/1. maddesi uyarınca idari para cezası verilmesi gerekir.
İncelenen dosya içeriğine göre; olay tarihinde görevli polis memurları tarafından durumundan şüphelenilerek, kullandığı aracı durdurulan ve üzerinde kimlik bulunmayan sanığın kimliği sorulduğunda polis memurlarına kardeşi Murat’ın kimlik bilgilerini vermekten ibaret eyleminde; 5237 sayılı TCK’nın 206 ve 268. maddelerinde düzenlenen suçların unsurları mevcut olmayıp, fiilinin 5326 sayılı Kabahatler Kanunu’nun 40. maddesinin birinci fıkrasına uygun bulunduğu gözetilmeden, yazılı şekilde hüküm kurulması yasaya aykırıdır.
Bu hukuka aykırılık nedeniyle de CMK’nın 309. maddesi uyarınca Adalet Bakanlığı’nca kanun yararına bozma istenip istenmeyeceğinin takdir ve ifası için dosyanın Yargıtay Cumhuriyet Başsavcılığı’na İADESİNE, 22.03.2012 gününde oybirliğiyle karar verildi.