
Esas No: 2020/228
Karar No: 2020/444
Karar Tarihi: 23.06.2020
Yargıtay Hukuk Genel Kurulu 2020/228 Esas 2020/444 Karar Sayılı İlamı
"İçtihat Metni"
MAHKEMESİ : Yargıtay 11. Hukuk Dairesi (İlk Derece Mahkemesi Sıfatıyla)
1. Taraflar arasındaki “tazminat” davasından dolayı Yargıtay 11. Hukuk Dairesince ilk derece mahkemesi sıfatıyla yapılan yargılama sonunda, davanın usulden reddine ilişkin verilen karar davacı vekili tarafından temyiz edilmesi üzerine Hukuk Genel Kurulunca yapılan inceleme sonunda önce onanmış, davacı vekilinin karar düzeltme istemi üzerine kararın bozulmasına karar verilmiş ve Özel Dairece, Hukuk Genel Kurulunun bozma kararına karşı direnilmiştir.
2. Direnme kararı davacı vekili tarafından temyiz edilmiştir.
3. Hukuk Genel Kurulunca dosyadaki belgeler incelendikten sonra gereği görüşüldü:
I. YARGILAMA SÜRECİ
Davacı İstemi:
4. Davacı vekili 02.03.2015 harç tarihli dava dilekçesinde; müvekkili aleyhine açılan ihtiyati tedbir istemli tespit davasında yapılan tespit sonucu bilirkişi raporu alındığını ve 12.08.2010 tarihinde verilen ek karar ile depodaki tohumların satılmaması için uygun koşullarda saklanmak üzere ihtiyati tedbir konulmasına ve yediemine tevdiine karar verildiğini, bu kararı veren Antalya 1. Asliye Ticaret Mahkemesinin davada görevli olmadığını, bu nedenle verilen tedbir kararı geçersiz olduğu gibi aynı zamanda gereksiz olduğunu, ayrıca müvekkili tarafından itiraz edilmiş ve böylece kesinleşmemiş bir tespit raporuna dayanarak tedbir uygulanmasının hatalı olduğunu, dosyanın görevsizlikle gönderildiği fikri sınai haklar mahkemesi sıfatı ile Antalya 3. Asliye Hukuk Mahkemesince de gerek müvekkili şirketin aldığı tespit raporları gerek yedieminin tohumların bozulacağına dair dilekçesi gerek bilirkişi raporları ve gerekse de tarafların itirazlarına rağmen hâkimlerin ihtiyati tedbir ile ilgili gerekli tedbirleri aldırmadıkları gibi itirazları da değerlendirmediklerini, dört yıl boyunca tüm itirazlara rağmen ihtiyati tedbiri kaldırmayarak uzun süre uygun olmayan depolama koşullarında kalan tohum materyallerinin çimlenme özelliğini yitirmesine ve çürümesine neden olunduğunu, fikri ve sınai haklar mahkemesi sıfatıyla Antalya 3. Asliye Hukuk Mahkemesince verilen davanın esasına dair kararın Yargıtay 11. Hukuk Dairesince bozulduğunu, bozma kararında davanın ıslahçı payına ilişkin olmadığının, uyuşmazlığın genel hükümler çerçevesinde görülmesi gerektiğinin belirtildiğini, bu durumda tüm aşamalar boyunca 5042 sayılı Kanun gereğince verilen ve devam ettirilen tedbir kararlarının da hukuka aykırı olduğunun netlik kazandığını, bu şekilde farklı bir anlam yüklenemeyecek kadar açık ve kesin bir kanun hükmüne aykırı karar veya hüküm verilmiş olması nedeniyle müvekkili şirketin ciddi zarara uğradığını, zararın 6100 sayılı Hukuk Muhakemeleri Kanunu’nun (HMK) 46. maddesi gereğince davalı idareden tazmininin gerektiğini, ancak dava dosyasında çok sayıda bilirkişi raporu bulunması ve yargılama aşamasında alınacak bir bilirkişi raporu sonucu gerçek zararın ortaya çıkacak olması nedeniyle şimdilik davanın belirsiz alacak davası olarak açıldığını ileri sürerek fazlaya ilişkin hakları saklı kalmak kaydıyla; bozulan tohumlara ilişkin şimdilik 10.000,00TL, bu tohum materyalleri için 1995 yılından beri yapılan yatırım ve Ar-Ge çalışmaları dâhil masraflara ilişkin şimdilik 10.000,00TL, bu tohumlar nedeniyle satışından elde edeceği ve mahrum kaldığı 3 yıllık kâra ilişkin şimdilik 10.000,00TL olmak üzere toplam 30.000,00TL belirsiz tazminat alacağının olay tarihinden itibaren yasal faizi ile birlikte davalıdan tahsiline karar verilmesini talep etmiştir.
Davalı Cevabı:
5. Davalı ... Hazinesi vekili 21.04.2015 havale tarihli cevap dilekçesinde; davanın süresinde açılmadığını, HMK"nın 46. maddesinde gösterilen sınırlı ve sayılı durumları ifade eden sorumluluk nedenlerinin koşullarının oluşmadığını, ayrıca HMK"nın 48. maddesine göre dayanılan sorumluluk nedenlerini ispata yarayacak yeterli delil de sunulmadığını belirterek davanın reddine karar verilmesini istemiştir.
6. İhbar olunan hâkimler yargılamaya katılmamışlar ve beyanda bulunmamışlardır.
İlk Derece Mahkemesi Sıfatıyla Yargılama Yapan Özel Daire Kararı:
7. Yargıtay 11. Hukuk Dairesinin 22.12.2015 tarihli ve 2015/2 E., 2015/1 K. sayılı kararı ile; HMK’nın 107. maddesiyle birlikte, mülga 1086 sayılı HUMK’da yer almayan yeni bir dava türü olarak belirsiz alacak ve tespit davasının kabul edildiği, bu düzenleme ile davanın açıldığı tarih itibariyle uyuşmazlığa konu alacak miktarı veya değerinin tam ve kesin olarak belirlenememesi hâline mahsus olarak davacıya belirsiz alacak davası açma hak ve imkânı tanındığı, miktar veya değerin belirlenememe hâlinin varlığı için davacının gerekli dikkat ve özeni göstermesine rağmen miktar veya değerin belirlenmesinin kendisinden gerçekten beklenilmemesi durumuna ya da objektif olarak imkânsızlığa dayanması gerektiği, madde gerekçesinde de yer aldığı üzere davanın miktarı biliniyor yahut tespit edilebiliyorsa böyle bir dava açılamayacağı, zira miktar veya değerin bilindiği durumlarda belirsiz alacak davası açılmasının hukuki yarardan yoksun olduğu, miktar veya değerin bilindiği ihtimallerde, davacının kullanması gereken imkânın HMK"nın 109. maddesinde düzenlenen kısmi dava olduğu, kategorik olarak belirli bir tür davanın veya belirli kişilerin açtığı davaların baştan belirli veya belirsiz alacak davası olduğundan da söz edilemeyeceği, alacağın hangi hâllerde belirsiz, hangi hâllerde belirli veya belirlenebilir olduğu hususunda kesin bir sınıflandırma yapılmasının mümkün olmayıp her bir davaya konu alacak bakımından somut olayın özelliklerinin nazara alınarak sonuca gidilmesinin gerektiği, HMK’nın 107/2. maddesinde, sorunun çözümünde yol gösterici mahiyette kriterlere yer verildiği, bu fıkrada karşı tarafın verdiği bilgi veya tahkikat sonucu alacağın miktarı veya değerinin tam ve kesin olarak belirlenebilmesinin mümkün olduğu anda davacının, iddianın genişletilmesi yasağına tabi olmaksızın davanın başında belirtmiş olduğu talebini artırabileceğinin hüküm altına alındığı, madde gerekçesinde de "karşı tarafın verdiği bilgiler ve sunduğu delillerle ya da delillerin incelenmesi ve tahkikat işlemleri sonucu" belirlenebilme hâlinin açıklandığı, davacının alacağının miktar veya değerini belirleyebilmesi için elinde bulunması gerekli bilgi ve belgelere sahip olmaması ve bu belgelere dava açma hazırlığı döneminde ulaşmasının da (gerçekten) mümkün olmaması ve dolayısıyla alacağın miktarının belirlenmesinin karşı tarafın elinde bulunan bilgi ve belgelerin sunulmasıyla mümkün hâle geleceği durumlarda alacağın belirsiz kabul edilmesi gerektiği, alacağın miktarının belirlenebilmesinin tahkikat aşamasında delillerin incelenmesi, bilirkişi incelemesi veya keşif gibi sair işlemlerin yapılmasına bağlı olduğu durumlarda da belirsiz alacak davası açılabileceğinin kabul edilmesi gerektiği, ne var ki bir davada bilirkişi incelemesine gidilmesinin belirsiz alacak davasının açılabilmesi için yeterli olmadığı, bir davada bilirkişiye başvurulmasına rağmen davacı dava açarken alacak miktarını belirleyebiliyorsa belirsiz alacak davası açılamayacağı, bu nedenle şartları bulunmadığı hâlde dava dilekçesinde davanın belirsiz alacak davası olarak açıldığı durumlarda davacıya herhangi bir süre verilmeden hukuki yarar yokluğundan davanın reddi yoluna gidilmesi gerektiği, HMK"nın 114/1-h maddesinde hukuki yarar dava şartları arasında sayılmış olup, böyle bir eksikliğin HMK"nın 115/2 maddesi uyarınca giderilebilecek dava şartları arasında da görülemeyeceği, davacı tarafa bu amaçla ek bir süre verilmesinin de mümkün olmadığı, bu açıklamalar ışığında somut olaya dönüldüğünde davacı vekili “belirsiz alacak davası” olarak niteleyerek davasını açmış ise de, delil olarak dayanılan Antalya 3. Sulh Hukuk Mahkemesinin 2014/60 D. İş sayılı delil tespit dosyası incelendiğinde, davacının talebi üzerine yapılan 17.09.2015 tarihli delil tespit raporunda davacının, davaya konu olay sebebiyle uğradığı zarar, Ar-Ge çalışmaları için yapılan harcamalar yönünden 3.300.000,00TL, domates, biber ve hıyar çeşit ve hatları için yapılan harcamalar yönünden 2.475.000,00TL, mahrum kalınan kâr yönünden ise 5.875.000,00TL olarak belirlendiği, söz konusu rapora davacı tarafın herhangi bir itirazının da bulunmadığı, bu itibarla bu davanın açıldığı tarih itibariyle davacının uğradığını ileri sürdüğü zarar miktarı belirlenebilir nitelikte olduğu hâlde davacı tarafça “belirsiz alacak davası” açılmasının HMK"nın 107. maddesindeki düzenlemeye açıkça aykırı olduğu gerekçesi ile davanın hukuki yarar yokluğu sebebiyle usulden reddine karar verilmiştir.
Hukuk Genel Kurulunun Onama Kararı
8. Yargıtay 11. Hukuk Dairesinin yukarıda belirtilen kararına karşı süresi içinde davacı vekili temyiz isteminde bulunmuştur.
9. Hukuk Genel Kurulunun 22.11.2017 tarihli ve 2016/11-1239 E., 2017/1398 K. sayılı kararı ile Özel Daire kararının onanmasına oy çokluğu ile karar verilmiştir.
Hukuk Genel Kurulunun Bozma Kararı
10. Hukuk Genel Kurulunun onama kararına karşı süresi içinde davacı vekili karar düzeltme isteminde bulunmuştur.
11. Hukuk Genel Kurulunun 26.02.2019 tarihli ve 2019/11-4 E., 2019/202 K. sayılı kararı ile; “…Somut olay bakımından davacı şirketin belirsiz tazminat alacağı davasına konu ettiği; tohumların bedeli, tohumlar için yapılan yatırım ve Ar-Ge çalışmaları dâhil masraflar ve tohumların satışından elde edeceği ve mahrum kaldığı kâra ilişkin talepleri ile ilgili olarak zararın varlığının ve miktarının belirlenebilmesi, ancak yargılama sırasında delilerin toplanıp değerlendirilmesinden sonra mümkün olabilecektir. Bu nedenle davacının iddia ettiği zararın dava tarihi itibariyle miktar ve değerinin tam ve kesin olarak belirleyebilmesinin davacıdan beklenemeyeceği kabul edilmelidir.
Davacı şirketin talebi üzerine Antalya 3. Sulh Hukuk Mahkemesinin 2014/60 D.İş sayılı dosyasında düzenlenen 17.09.2015 tarihli delil tespit raporunda davacının davaya konu olay sebebiyle uğradığı zararın, Ar-Ge çalışmaları için yapılan harcamalar yönünden 3.300.000,00TL, domates, biber ve hıyar çeşit ve hatları için yapılan harcamalar yönünden 2.475.000,00TL, mahrum kalınan kâr yönünden ise 5.875.000TL olduğu belirtilmiş ise de, sözü edilen delil tespiti raporunun dışında dosya kapsamında birçok bilirkişi raporu bulunduğu, bu raporların birbiri ile ve delil tespiti raporu ile çelişkili olduğu anlaşılmaktadır. Kaldı ki davacı tarafça dava açılmadan önce delil tespiti yaptırma yoluna gidilmiş olmasının, davaya konu edilen zarar veya alacak miktarının belirli hâle getirdiği şeklinde yorumlamak Kanunun amacına aykırıdır.
Ayrıca, hâkimin hukuki sorumluluğunu düzenleyen HMK’nın 46. ve devamı maddelerinde, kategorik olarak bu tür davaların belirsiz alacak davası olarak açılamayacağına ilişkin bir düzenleme bulunmadığı da göz önünde bulundurulduğunda, Yasa koyucunun amaçlamadığı bir sonuca ulaşmanın isabetli olduğundan söz edilemez.
Belirtilen nedenlerle, davacı şirketin davaya konu taleplerinin belirsiz alacak davasına konu olabilecek nitelikte olduğu ve dava tarihi itibariyle zararın miktar ve değerini tam ve kesin olarak belirleyebilmesinin davacıdan beklenemeyeceği anlaşılmakla HMK’nın 107. maddesine uygun olarak, aradaki hukuki ilişkiyi ve asgari bir miktar veya değeri belirtmek suretiyle dava açabileceği sonucuna varılmıştır.
Bunun yanı sıra, somut olayda davacının iddia ettiği zararın varlığını ve miktarının tespiti açısından hukuki korunma sağlanması hususunda mahkemeye başvurmasında hâlihazırda korunmaya değer bir yararı bulunmaktadır. Bir başka ifadeyle, davacı hakkına kavuşmak için bir mahkeme kararına muhtaç konumda bulunduğundan, eldeki davayı açmasında hukuki yararı bulunmadığını kabul etmek mümkün değildir.” gerekçesiyle Özel Dairenin kararı oy çokluğu ile bozulmuştur.
Özel Dairenin Direnme Kararı
12. Yargıtay 11. Hukuk Dairesinin 12.11.2019 tarihli ve 2019/1 E., 2019/4 K. sayılı kararı ile; “…Dairemizin 2015/5542 E. – 2015/12579 K. sayılı kararında da ilkeleri ortaya konulduğu üzere, 01.10.2011 tarihinde yürürlüğe giren 6100 sayılı Hukuk Muhakemeleri Kanunu"nun 107. maddesiyle birlikte, mülga 1086 sayılı Hukuk Usulü Muhakemeleri Kanunu"nda yer almayan yeni bir dava türü olarak belirsiz alacak ve tespit davası kabul edilmiştir. 6100 sayılı HMK’nın 107. maddesinde yer alan;
"(1) Davanın açıldığı tarihte alacağın miktarını yahut değerini tam ve kesin olarak belirleyebilmesinin kendisinden beklenemeyeceği veya bunun imkânsız olduğu hâllerde, alacaklı, hukuki ilişkiyi ve asgari bir miktar ya da değeri belirtmek suretiyle belirsiz alacak davası açabilir.
(2) Karşı tarafın verdiği bilgi veya tahkikat sonucu alacağın miktarı veya değerinin tam ve kesin olarak belirlenebilmesinin mümkün olduğu anda davacı, iddianın genişletilmesi yasağına tabi olmaksızın davanın başında belirtmiş olduğu talebini artırabilir.
3) Ayrıca, kısmi eda davasının açılabildiği hâllerde, tespit davası da açılabilir ve bu durumda hukuki yararın var olduğu kabul edilir"
Şeklindeki düzenleme ile davanın açıldığı tarih itibariyle uyuşmazlığa konu alacak miktarı veya değerinin tam ve kesin olarak belirlenememesi hâline mahsus olarak davacıya belirsiz alacak davası açma hak ve imkânı tanınmıştır. Miktar veya değerin belirlenememe hâlinin varlığı için, davacının gerekli dikkat ve özeni göstermesine rağmen miktar veya değerin belirlenmesinin kendisinden gerçekten beklenilmemesi durumuna ya da objektif olarak imkânsızlığa dayanması gerekmektedir. Madde gerekçesinde de yer aldığı üzere "Açılacak davanın miktarı biliniyor yahut tespit edilebiliyorsa, böyle bir dava açılamaz”.
Zira, miktar veya değerin bilindiği durumlarda belirsiz alacak davası açılması hukuki yarardan yoksundur. Miktar veya değerin bilindiği ihtimallerde, davacının kullanması gereken imkân HMK 109. maddesinde düzenlenen kısmi davadır.
Kategorik olarak, belirli bir tür davanın veya belirli kişilerin açtığı davaların baştan belirli veya belirsiz alacak davası olduğundan da söz edilemez. Alacağın hangi hâllerde belirsiz, hangi hâllerde belirli veya belirlenebilir olduğu hususunda kesin bir sınıflandırma yapılması mümkün olmayıp, her bir davaya konu alacak bakımından somut olayın özelliklerinin nazara alınarak sonuca gidilmesi gereklidir. Nitekim öğretide “Talep sonucunun belirlenmesinin imkânsız olması” hâlinde de, belirsiz alacak davası açılamaz. Bu imkânsızlığın bir “objektif imkânsızlık” olması gerektiği savunulmuştur (Ş. Görgün, L. Börü, B. Toraman, M. Kodakoğlu, Medeni Usul Hukuku, s.279). Canıtez, yeni bir aracın yanması hâlinde zararın tespiti kolay olacağından belirsiz alacak davasına konu olamayacağını belirtmiştir. Yine yazara göre, bilirkişi incelemesine ihtiyaç duyulan her durumda alacağın belirsiz olduğunun kabulü mümkün değildir. Keza alacak miktarı hakkında uyuşmazlık bulunması de talep sonucunun belirlenmesinin beklenemeyecek hâl olması anlamına gelmez. Dava (H. Pekcanıtez, Medeni Usul Hukuku, C.2, s.1028 vd., dn.232). 6100 sayılı HMK’nın 107/2. maddesinde, sorunun çözümünde yol gösterici mahiyette kriterlere yer verilmiştir. Anılan madde fıkrasında, karşı tarafın verdiği bilgi veya tahkikat sonucu alacağın miktarı veya değerinin tam ve kesin olarak belirlenebilmesinin mümkün olduğu anda davacının, iddianın genişletilmesi yasağına tabi olmaksızın davanın başında belirtmiş olduğu talebini artırabileceği hüküm altına alınmış, madde gerekçesinde de "karşı tarafın verdiği bilgiler ve sunduğu delillerle ya da delillerin incelenmesi ve tahkikat işlemleri sonucu (örneği bilirkişi ya da keşif incelemesi sonucu)" belirlenebilme hâli açıklanmıştır. Belirsiz alacak davası açan davacı, dava dilekçesinde neden alacak miktarını tam olarak belirleyemediğini ortaya koyması gerekir (M. Atalı, İ. Ermenek, E. Erdoğan, Medeni Usul Hukuku, s.336).
Davacının alacağının miktar veya değerini belirleyebilmesi için elinde bulunması gerekli bilgi ve belgelere sahip olmaması ve bu belgelere dava açma hazırlığı döneminde ulaşmasının da (gerçekten) mümkün olmaması ve dolayısıyla alacağın miktarının belirlenmesinin karşı tarafın elinde bulunan bilgi ve belgelerin sunulmasıyla mümkün hâle geleceği durumlarda alacak belirsiz kabul edilmelidir.
Alacağın miktarının belirlenebilmesinin, tahkikat aşamasında yapılacak delillerin incelenmesi, bilirkişi incelemesi veya keşif gibi sair işlemlerin yapılmasına bağlı olduğu durumlarda da belirsiz alacak davası açılabileceği kabul edilmelidir. Ne var ki, bir davada bilirkişi incelemesine gidilmesi belirsiz alacak davasının açılabilmesi için yeterli değildir. Bir davada bilirkişiye başvurulmasına rağmen davacı dava açarken alacak miktarını belirleyebiliyorsa, belirsiz alacak davası açılamaz.
Bu noktada şu da açıklığa kavuşturulmalıdır ki, şartları bulunmadığı hâlde dava dilekçesinde davanın belirsiz alacak davası olarak açıldığı durumda davacıya herhangi bir süre verilmeden hukuki yarar yokluğundan davanın reddi yoluna gidilmesi gerekmektedir. HMK 114/1-h maddesinde hukuki yarar dava şartları arasında sayılmış olup, böyle bir eksiklik HMK 115/2 maddesi uyarınca giderilebilecek dava şartları arasında da görülemeyeceğinden, davacı tarafa bu amaçla ek bir süre verilmesi de mümkün değildir.
Bu açıklamalar ışığında somut olaya dönüldüğünde; davacı vekili dava dilekçesinin birinci sayfasında “belirsiz alacak davası” olarak niteleyerek davasını açmış ise de, dava dosyası ile delil olarak dayanılan Antalya 3. Sulh Hukuk Mahkemesinin 2014/60 D. İş sayılı delil tespit dosyası birlikte değerlendirildiğinde, davacının hangi miktar tohumuna el konulduğunun sabit olduğu, tohum araştırmaları için ne kadar süre çalışma yaptığı ve hangi miktarda masraf yaptığının bizzat kendi kayıtlarıyla sabit olduğu, kötü koşullarda muhafaza nedeniyle tohumların tamamının telef olduğunun da sabit olduğu, kendisi de tohum satıcısı olduğu için her bir tohumun birim fiyatının ne olduğu, kendisince hangi kâr oranında satıldığı ve ne miktarda kârdan mahrum kalındığının kendisince bilindiği gibi, bu durumu bir kez de davadan önce delil tespit raporuyla da tevsik ettirdiği, buna göre zararın bizzat davacının talebi üzerine yapılan 17.09.2015 tarihli delil tespit raporunda davacının, Ar-Ge çalışmaları için yapılan harcamalar yönünden 3.300.000 TL, domates, biber ve hıyar çeşit ve hatları için yapılan harcamalar yönünden 2.475.000 TL, mahrum kalınan kâr yönünden ise 5.875.000 TL olarak belirlendiği, yargılama sırasında bilirkişi raporu alınacak olmasının veya ileri sürülen miktara davalının karşı çıkmasının, davacının zararını bilemeyeceği anlamına gelmediği, zira raporun ileri sürülen iddia ve savunmaları denetlemek amacıyla alınmasının gerekeceği, söz konusu rapora davacı tarafın herhangi bir itirazının da bulunmadığı, bu itibarla bu davanın açıldığı tarih itibariyle davacının uğradığını ileri sürdüğü zarar miktarı belirlenebilir nitelikte olduğu hâlde davacı tarafça “belirsiz alacak davası” açılması HMK 107. maddesindeki düzenlemeye açıkça aykırı bulunduğundan davanın hukuki yarar yokluğu sebebiyle usulden reddine karar verilmesi gerekir” gerekçesiyle direnme kararı verilmiştir.
Direnme Kararının Temyizi
13. Direnme kararı süresi içinde davacı vekili tarafından temyiz edilmiştir.
II. ÖN SORUN
14. Hukuk Genel Kurulunda yapılan görüşmeler sırasında öncelikle; ilk derece mahkemesi sıfatıyla yapılan yargılamada, Yargıtay 11. Hukuk Dairesinin kararının Hukuk Genel Kurulunca bozulması üzerine Özel Daire tarafından direnme kararı verilip verilemeyeceği hususu ön sorun olarak tartışılmıştır.
III. GEREKÇE
15. Dava, 6100 sayılı HMK’nın 46. maddesine dayalı tazminat istemine ilişkindir.
16. 6100 sayılı HMK’nın 46. maddesinde sorumluluk nedenleri sınırlı olarak sayılmış olup,
“(1) Hâkimlerin yargılama faaliyetinden dolayı aşağıdaki sebeplere dayanılarak Devlet aleyhine tazminat davası açılabilir:
a) Kayırma veya taraf tutma yahut taraflardan birine olan kin veya düşmanlık sebebiyle hukuka aykırı bir hüküm veya karar verilmiş olması.
b) Sağlanan veya vaat edilen bir menfaat sebebiyle kanuna aykırı bir hüküm veya karar verilmiş olması.
c) Farklı bir anlam yüklenemeyecek kadar açık ve kesin bir kanun hükmüne aykırı karar veya hüküm verilmiş olması.
ç) Duruşma tutanağında mevcut olmayan bir sebebe dayanılarak hüküm verilmiş olması.
d) Duruşma tutanakları ile hüküm veya kararların değiştirilmiş yahut tahrif edilmiş veya söylenmeyen bir sözün hüküm ya da karara etkili olacak şekilde söylenmiş gibi gösterilmiş ve buna dayanılarak hüküm verilmiş olması.
e) Hakkın yerine getirilmesinden kaçınılmış olması.”
Şeklinde düzenlenmiştir.
17. HMK’nın “Davaların açılacağı mahkeme” başlıklı 47. maddesinde de “Devlet aleyhine açılan tazminat davası, ilk derece ve bölge adliye mahkemesi hâkimlerinin fiil ve kararlarından dolayı, Yargıtay ilgili hukuk dairesinde; Yargıtay Başkan ve üyeleri ile kanunen onlarla aynı konumda olanların fiil ve kararlarından dolayı Yargıtay Dördüncü Hukuk Dairesinde ilk derece mahkemesi sıfatıyla görülür. Dava, bu dairenin Başkan ve üyelerinin fiil ve kararlarından dolayı ise yargılama Yargıtay Üçüncü Hukuk Dairesinde yapılır. Verilen kararların temyiz incelemesi Hukuk Genel Kurulunca yapılır. Temyiz incelemesine, kararı veren başkan ile üyeler katılamaz.
(2) Devletin sorumlu hâkime karşı açacağı rücu davası, tazminat davasını karara bağlamış olan mahkemede görülür.” hükmü getirilmiştir.
18. HMK’nın 373. maddesinde ise “İlk derece mahkemesi veya bölge adliye mahkemesi kararında direnirse, bu kararın temyiz edilmesi durumunda inceleme, kararına direnilen dairece yapılır. Direnme kararı öncelikle incelenir. Daire, direnme kararını yerinde görürse kararını düzeltir; görmezse dosyayı Yargıtay Hukuk Genel Kuruluna gönderir.” düzenlemesi mevcuttur.
19. Anılan mevzuat hükümlerinde, ilk derece ve bölge adliye mahkemesi hâkimlerinin fiil ve kararlarından dolayı, Devlet aleyhine açılan tazminat davalarının Yargıtay ilgili hukuk dairesinde ilk derece mahkemesi sıfatıyla görüleceği ve verilen kararların temyiz incelemesinin Hukuk Genel Kurulunca yapılacağı düzenlenmiştir. Buna göre Hukuk Genel Kurulunun yapacağı temyiz incelemesi sonucunda Özel Daire kararı bozulduğu takdirde Özel Daire kendiliğinden tarafları duruşmaya davet edip dinledikten sonra Hukuk Genel Kurulunun bozma kararına uyulup uyulmayacağına karar verecektir.
20. Hâkimlerin hukuki sorumluluğunu düzenleyen HMK’nın 46 ve devamı maddelerinde ayrı bir yargılama usulü öngörülmediğinden hâkimlerin fiillerinden dolayı tazminat istemlerine ilişkin yargılamalar HMK’daki usule göre yapılacaktır. HMK’nın 373. maddesine göre ilk derece mahkemesi ve bölge adliye mahkemesi Yargıtayın bozma kararına direnebileceğinden ilk derece mahkemesiyle yargılama yapan Özel Daire de Hukuk Genel Kurulunun bozma kararına direnebilecektir. Bu nedenle oy çokluğu ile ön sorun bulunmadığı sonucuna varılarak Özel Daire direnme kararının yerinde olup olmadığının incelenmesine geçilmiştir.
21. Yargıtay 11. Hukuk Dairesince ilk derece mahkemesi sıfatıyla yapılan yargılama sonunda, davanın usulden reddine ilişkin verilen karar davacı vekili tarafından temyiz edilmesi üzerine Hukuk Genel Kurulunun 22.11.2017 tarihli ve 2016/11-1239 E., 2017/1398 K. sayılı kararı ile onanmış, davacı vekilinin karar düzeltme istemi üzerine Hukuk Genel Kurulunun 26.02.2019 tarihli ve 2019/11-4 E., 2019/202 K. sayılı kararı ile kararın bozulmasına karar verilmiş, bozma kararına karşı Yargıtay 11. Hukuk Dairesince direnilmesi üzerine verilen direnme kararı davacı vekili tarafından süresi içinde temyiz edilmiştir.
22. 6100 sayılı HMK’nın 373. maddesi gereğince yapılan inceleme sonucunda, Hukuk Genel Kurulunca verilen 26.02.2019 tarihli ve 2019/11-4 E., 2019/202 K. sayılı kararın usul ve yasaya uygun olduğu ve Özel Dairece verilen direnme kararının yerinde olmadığı sonucuna varılmıştır.
23. Hukuk Genel Kurulunda yapılan görüşmeler sırasında, Özel Dairece verilen direnme kararının yerinde olduğu ve bu nedenle onanması gerektiği görüşü ileri sürülmüş ise de, bu görüş Kurul çoğunluğunca kabul edilmemiştir.
24. Hâl böyle olunca Yargıtay 11. Hukuk Dairesince verilen direnme kararının incelenmesi için dosyanın Yargıtay Büyük Genel Kuruluna gönderilmesi gerekmektedir.
IV. SONUÇ:
Açıklanan nedenlerle;
Davacı vekilinin direnme kararına ilişkin temyiz itirazlarının incelemesi yapılmak üzere 6763 sayılı Kanun’un 43. maddesi ile değişik 6100 sayılı HMK’nın 373. maddesinin 5. fıkrası gereğince dosyanın YARGITAY BÜYÜK GENEL KURULUNA GÖNDERİLMESİNE, 23.06.2020 tarihinde oy çokluğuyla karar verildi.
Bu alandan sadece bu kararla ilintili POST üretebilirsiniz. Bu karardan bağımsız tamamen kendinize özel POST üretmek için TIKLAYINIZ
Sayın kullanıcılarımız, siteden kaldırılmasını istediğiniz karar için veya isim düzeltmeleri için bilgi@abakusyazilim.com.tr adresine mail göndererek bildirimde bulunabilirsiniz.