1. Hukuk Dairesi 2015/7813 E. , 2015/15294 K.
"İçtihat Metni"MAHKEMESİ:ASLİYE HUKUK MAHKEMESİ
DAVATÜRÜ:ZİYNET EŞYALARININ İADESİ, TAPU İPTAL VE TESCİL
Taraflar arasında birleştirilerek görülen ziynet eşyalarının iadesi, tapu iptal ve tescil davası sonunda, yerel mahkemece asıl ve birleşen davanın kabulüne ilişkin olarak verilen karar davalı vekili tarafından yasal süre içerisinde temyiz edilmiş olmakla dosya incelendi, Tetkik Hakimi ..."in raporu okundu, açıklamaları dinlendi, gereği görüşülüp düşünüldü;
KARAR-
Asıl dava, düğünde takılan ziynet eşyaları nedeniyle alacak, birleşen dava ise tapu iptal ve tescil isteğine ilişkindir.Mahkemece, bağıştan rücu koşullarının oluştuğu gerekçesiyle asıl ve birleşen davanın kabulüne karar verilmiştir.Dosya içeriği ve toplanan delillerden, tarafların 02.11.2009 tarihinde evlendikleri, davacının 23 ada 20 parsel sayılı tarla vasıflı taşınmazdaki 2000/26177 payını davalı ...’ye 17.11.2009 tarihli resmi akit ile satış suretiyle temlik ettiği, davacının hulus ve saffetinden istifade edilerek ve baskıyla temlikin sağlandığını, evlilikten kısa süre sonra da davalının ortadan kaybolduğunu, hileli evlilik ile kendisinin dolandırdığını ileri sürerek evliliğin iptali, olmadığı takdirde boşanma, maddi tazminat, düğünde takılan ziynet eşyaları nedeniyle alacak ve tapu iptal tescil isteğiyle eldeki davayı açtığı, mahkemece tapu iptal ve tescil talebi yönünden davanın 17.09.2010 tarihli ara kararıyla asıl davadan tefrik edildiği, evliliğin iptali talebinin reddine, tarafların boşanmalarına ve takı bedelleri yönünden kabulüne dair kararın Yargıtay 2.Hukuk Dairesinin 27.11.2012 tarih ve 2012/24164 Esas, 2012/28375 Karar sayılı ilamıyla; ziynet eşyalarına yönelik talebin bağıştan rucü niteliğinde olup, genel mahkemelerin görevli olduğu, bu talep yönünden görevsizlik kararı verilmesi gerektiği ve maddi tazminat talebi yönünden bozulduğu, sair yönlerden onandığı, boşanmaya ilişkin kararın 05.02.2013 tarihinde kesinleştiği, kısmi bozma sonrasında mahkemece maddi tazminat talebinin tefriki ile ayrı bir esasa kaydına karar verildikten sonra eldeki davaya ziynet eşyaları nedeniyle alacak istemi yönünden devam edildiği ve önceden tefrik edilen tapu iptal ve tescil istekli 2010/493 Esas sayılı dosyanın 13.03.2013 tarihli kararla eldeki dava ile birleştirildiği anlaşılmaktadır.Dosya içeriğine, toplanan delillere, hükmün dayandığı yasal ve hukuksal gerekçeye ve özellikle delillerin takdirinde bir isabetsizlik bulunmamasına göre asıl davadaki ziynet eşyaları yönünden alacak isteğinin kabulüne karar verilmiş olmasında bir isabetsizlik yoktur. Davalının bu yöne değinen temyiz itirazlarının reddiyle hükmün ONANMASINA,
Davalının birleşen tapu iptal ve tescil davası yönünden temyiz itirazlarına gelince, çekişme konusu davacıya ait payın tapuda satış suretiyle davalıya temlik edilmiş olduğu, dava dilekçesinin içeriği ve iddianın ileri sürülüş biçimi gözetildiğinde davada hata-hile hukuksal nedenine dayanıldığı anlaşılmaktadır.Ne var ki mahkemece bu yönde bir inceleme ve değerlendirme yapılmamıştır.Bilindiği üzere; Sözleşmenin konusu, niteliği ve ödenecek miktar gibi hususlarda dikkatsizliği veya bilgisizliği sonucu gerçek iradesine uymayan beyanda bulunmak suretiyle esaslı hataya düşen tarafın sözleşme ile bağlı sayılamayacağı kuşkusuzdur. Hemen belirtmek gerekir ki, 6098 sayılı Türk Borçlar Kanununda (TBK) tıpkı 818 sayılı Borçlar Kanunu (BK) gibi esaslı hatanın (yanılmanın) tanımı yapılmamış, 31 ve 32. maddede sınırlayıcı olmamak üzere örnekler gösterilmiştir. Kısaca iç irade ile açıklanan irade arasındaki bilmeyerek yapılan uyumsuzluk olarak tanımlanan hatanın (yanılmanın) esaslı kabul edilebilmesi için, uygulamada ve bilimsel alanda ortaklaşa benimsendiği gibi, girişilen taahhüdün başlıca sebebini teşkil etmesi, daha açık söyleyişle hem yanılgıya düşen taraf, yönünden (sübjektif unsur), hem de iş hayatındaki dürüstlük kuralları (objektif unsur) açısından, hataya düşülmese idi böyle bir sözleşmenin hiç veya açıklanan biçimde yapılmayacağının ispatlanması zorunludur.Bu koşulların varlığı halinde hataya düşen taraf, isterse iptal hakkını kullanmak suretiyle hukuki ilişkiyi geçmişe etkili (makable şamil) olarak ortadan kaldırılabilir ve verdiği şeyi geri isteyebilir. Yeter ki hatanın ileri sürülmesi TBK"nin 35. (BK"nin 25.) ve TMK"nin 2. maddesinde hükme bağlanan dürüstlük kuralına aykırı olmasın.Hemen belirtmek gerekir ki, sözleşme yapılırken hataya düşen tarafın kusurlu bulunması sözleşmenin iptaline engel değildir. Ne var ki, TBK"nin 35. (BK"nin 26.) maddesinde öngörüldüğü gibi hatayı bilmeyen veya bilecek durumda bulunmayan ve kusursuz olan karşı tarafın menfi, gerektiğinde müspet zararının ödenmesi gerekir. İptal hakkının kullanılması hiçbir şekle bağlı değildir. Hatanın öğrenildiği tarihten itibaren bir yıllık hak düşürücü süre içerisinde, sözleşmenin karşı tarafına yöneltilecek tek taraflı bir irade açıklaması ile bildirilebileceği gibi def"i veya dava yoluyla da kullanılabilir. Ayrıca hatanın varlığı her türlü delille ispat edilebilir.Öte yandan; hile (aldatma), genel olarak bir kimseyi irade beyanında bulunmaya, özellikle sözleşme yapmaya sevk etmek için onda kasten hatalı bir kanı uyandırmak veya esasen var olan hatalı bir kanıyı koruma yahut devamını sağlamak şeklinde tanımlanır. Hata da yanılma, hilede ise yanıltma söz konusudur. 6098 s. Türk Borçlar Kanununun (TBK) 36/1. (818 s. Borçlar Kanunun (BK) 28/1.) maddesinde açıklandığı üzere taraflardan biri diğer tarafın kasıtlı aldatmasıyla sözleşme yapmaya yöneltilmişse yanılma (hata) esaslı olmasa bile aldatılan taraf için sözleşme bağlayıcı sayılamaz. Değinilen koşulların varlığı halinde aldatılan taraf hakkını kullanmak suretiyle hukuki ilişkiyi geçmişe etkili (makable şamil) olarak ortadan kaldırabilir ve verdiği şeyi geri isteyebilir.
Hile her türlü delille ispat edilebileceği gibi iptal hakkının kullanılması hiç bir şekle bağlı değildir. Aldatmanın öğrenildiği tarihten itibaren bir yıllık hak düşürücü süre içerisinde karşı tarafa yöneltilecek bir irade açıklaması, defi yahut dava yoluyla da kullanılabilir.
Hâl böyle olunca, tapu iptal tescil talebi yönünden yukarıda açıklanan ilkeler doğrultusunda inceleme ve değerlendirme yapılarak hasıl olacak sonuca göre karar verilmesi gerekirken, davanın bağıştan rücu hukuksal nedenine dayalı olduğu gerekçesiyle yazılı şekilde karar verilmiş olması doğru değildir. Davalının birleşen dava yönünden temyiz itirazı açıklanan nedenden ötürü yerindedir. Kabulü ile hükmün (6100 sayılı Yasanın geçici 3.maddesi yollaması ile) 1086 sayılı HUMK"un 428.maddesi gereğince BOZULMASINA, alınan peşin harcın temyiz edene geri verilmesine, 30.12.2015 tarihinde oybirliğiyle karar verildi.