Abaküs Yazılım
Hukuk Genel Kurulu
Esas No: 2017/2295
Karar No: 2020/436

Yargıtay Hukuk Genel Kurulu 2017/2295 Esas 2020/436 Karar Sayılı İlamı

Hukuk Genel Kurulu         2017/2295 E.  ,  2020/436 K.

    "İçtihat Metni"

    MAHKEMESİ :Asliye Hukuk Mahkemesi (Aile Mahkemesi Sıfatıyla)


    1. Taraflar arasındaki “evlilik birliğinin temelinden sarsılması sebebine dayalı boşanma” davasından dolayı yapılan yargılama sonunda, Marmaris 2. Asliye Hukuk (Aile) Mahkemesince verilen davanın kabulüne dair karar davacı vekilinin temyizi üzerine Yargıtay 2. Hukuk Dairesince yapılan inceleme sonunda kısmen bozulmuş, Mahkemece Özel Daire bozma kararına karşı direnilmiştir.
    2. Direnme kararı davacı vekili tarafından temyiz edilmiştir.
    3. Hukuk Genel Kurulunca dosyadaki belgeler incelendikten sonra gereği görüşüldü:

    I. YARGILAMA SÜRECİ
    Davacı İstemi:
    4. Davacı kadın vekili dava dilekçesinde; davalının her gün alkollü bir şekilde eve geç geldiğini, eve geldiğinde de müvekkiline hakaret ettiğini, asılsız isnatlarda bulunarak onur kırıcı sözler söylediğini, eziyet ettiğini, anlaşmalı boşanmaları için tehdit ettiğini ileri sürerek tarafların boşanmalarına, aylık 700,00TL tedbir-yoksulluk nafakası ile 10.000,00TL maddi ve 20.000,00TL manevi tazminata hükmedilmesini talep etmiştir.
    Davalı Cevabı:
    5. Davalı erkek vekili cevap dilekçesinde; dava dilekçesinde ileri sürülen iddiaların doğru olmadığını, davacının maddiyat için evlendiğini, özellikle annesi ve kızkardeşinin ortak ikamete gelip uzun süreli kalmaları nedeniyle maddi sıkıntılar ve tartışmaların yaşandığını, müvekkiline yakınlık göstermediğini, müvekkilinin davacının taleplerini artık karşılayamadığını, ziynet eşyaları ve ortak konuttaki eşyaları alarak evi terk ettiğini, açıklanan sebeplerle tarafların boşanmalarına, müvekkili lehine 40.000,00TL maddi ve 30.000,00TL manevi tazminata hükmedilmesini, davacının ferî taleplerinin ise reddine karar verilmesini talep etmiştir.
    İlk Derece Mahkemesi Kararı:
    6. Marmaris 2. Asliye Hukuk (Aile) Mahkemesinin 10.12.2013 tarihli ve 2013/216 E., 2013/729 K. sayılı kararı ile; tüm dosya kapsamına binaen; davalının zaman zaman alkol aldığı, davacıyı kıskandığı ve kıskançlık nedeni ile hakaret ettiği, anlaşmalı boşanmak için tehdit ettiği; davacının ise, davalı ile bir arada kalmak istemediğinden aile fertlerini ve arkadaşlarını sürekli ortak konuta çağırdığı, aile mahremiyetini ihlal ettiği, davalının imkânlarını kendi ailesi için kullandığı ve ekonomik yönden rahat bir yaşam için evlilik yaptığını beyan ettiği, boşanmaya sebep olan olaylarda tarafların eşit kusurlu olduğu gerekçesiyle tarafların boşanmalarına, eşit kusurlu olduklarından maddi ve manevi tazminat istemlerinin reddine, davacı lehine 2013 yılı Ekim ayından itibaren hükmedilen aylık 200,00TL tedbir nafakasının karar kesinleşinceye kadar devamına, karar kesinleştikten sonra yoksulluk nafakası olarak devamına karar verilmiştir.
    Özel Daire Bozma Kararı:
    7. Yargıtay 2. Hukuk Dairesince 01.10.2014 tarihli ve 2014/8542 E., 2014/19109 K. sayılı kararı ile;
    "…Hüküm, davacı tarafından; kusur belirlemesi, tazminat taleplerinin reddi ve yoksulluk nafakasının miktarı yönünden temyiz edilmekle, evrak okunup gereği görüşülüp düşünüldü:
    1-Dosyadaki yazılara, kararın dayandığı delillerle kanuni gerektirici sebeplere ve özellikle, davalı kocadan kaynaklanan kadının kişilik haklarına saldırı niteliğinde bir davranışın kanıtlanamadığının anlaşılmasına göre, davacının aşağıdaki bentlerin kapsamı dışı kalan temyiz itirazları yersizdir.
    2-Mahkemece taraflar eşit kusurlu kabul edilerek boşanmaya karar verilmiş ise de; yapılan soruşturma ve toplanan delillerden davalı kocanın aşırı kıskanç olduğu, bu sebeple eşine baskı yaptığı anlaşılmaktadır. Gerçekleşen bu durum karşısında boşanmaya neden olan olaylarda davalı koca tamamen kusurludur. Kadının boşanmayı gerektirir bir kusurlu davranışı kanıtlanmamıştır. Hâl böyle iken taraflar eşit kusurlu kabul edilip, bu hatalı kusur belirlemesine bağlı olarak davacı kadının boşanmanın eki niteliğinde maddi tazminat talebinin (TMK m.174/1) reddine karar verilmesi usul ve yasaya aykırı olup; bozmayı gerektirmiştir.
    3-Tarafların gerçekleşen sosyal ve ekonomik durumlarına, nafakanın niteliğine, günün ekonomik koşullarına göre davacı kadın lehine takdir edilen yoksulluk nafakası azdır. Mahkemece Türk Medeni Kanunu’nun 4. maddesindeki hakkaniyet ilkesi de dikkate alınarak daha uygun miktarda nafakaya hükmedilmesi gerekir. Bu yön gözetilmeden yazılı şekilde hüküm kurulması usul ve yasaya aykırıdır…" gerekçesiyle hüküm 2. ve 3. bentlerde gösterilen sebeplerle kusur belirlemesi, tazminatlar ve yoksulluk nafakası yönünden bozulmuş, bozma kapsamı dışında kalan bölümler ise 1. bentte gösterilen sebeple onanmıştır.
    Direnme Kararı:
    8. Marmaris 2. Asliye Hukuk (Aile) Mahkemesinin 10.02.2015 tarihli ve 2015/10 E., 2015/24 K. sayılı kararı ile bozma öncesi kararda yer alan gerekçeye yer verildikten sonra; davacının yaş farkı nedeni ile davalının kendisini kıskanabileceğini öngörerek bu evliliği yaptığı, kadın ve erkek eşitliği nedeni ile ekonomik yönden rahat bir yaşam için evlenen ve eşinin kendisine bakmasını bekleyen davacının kusursuz olduğunu kabul etmenin rahat yaşam standartının eşi tarafından sağlanmadığını düşünen her kadını evlilik birliğinden soğutacağı, ayrıca davalının beyanına göre tedbiren ortak konuttan uzaklaştırıldığı dönemde davacının eşyaları alarak evi terk ettiği, bu beyana karşı çıkılmadığı, tarafların eşit kusurlu oldukları, bozma kapsamı dışında kalan boşanma hükmü taraflar bakımından kesinleştiğinden, tarafların bir arada kaldıkları süre ve gelir durumları nazara alındığında hükmolunan nafaka miktarının yeterli olduğu gerekçesiyle direnme kararı verilmiştir.
    Direnme Kararının Temyizi:
    9. Direnme kararı yasal süresi içinde davacı vekili tarafından temyiz edilmiştir.

    II. UYUŞMAZLIK
    10. Direnme yolu ile Hukuk Genel Kurulu önüne gelen uyuşmazlık; somut olayda boşanmaya sebep olan olaylarda tarafların eşit kusurlu olup olmadıkları, burada varılacak sonuca göre davacı lehine Türk Medeni Kanunu’nun 174/1. maddesi gereğince maddi tazminat koşullarının oluşup oluşmadığı ve tarafların sosyal ve ekonomik durumları ile nafakanın niteliği de gözetildiğinde davacı lehine takdir edilen yoksulluk nafakası miktarının az olup olmadığı noktalarında toplanmaktadır.


    III. GEREKÇE
    A) Boşanmaya sebep olan olaylarda tarafların eşit kusurlu olup olmadıkları, burada varılacak sonuca göre davacı lehine Türk Medeni Kanunu’nun 174/1. maddesi gereğince maddi tazminat koşullarının oluşup oluşmadığı uyuşmazlığına ilişkin değerlendirmede;
    11. Uyuşmazlığın çözümü bakımından ilgili kanun maddelerinin incelenmesinde yarar görülmektedir.
    12. 4721 sayılı Türk Medeni Kanunu’nun (TMK) “Evlilik birliğinin sarsılması” başlıklı 166/I-II. maddesi;
    “Evlilik birliği, ortak hayatı sürdürmeleri kendilerinden beklenmeyecek derecede temelinden sarsılmış olursa, eşlerden her biri boşanma davası açabilir.
    Yukarıdaki fıkrada belirtilen hâllerde, davacının kusuru daha ağır ise, davalının açılan davaya itiraz hakkı vardır. Bununla beraber bu itiraz, hakkın kötüye kullanılması niteliğinde ise ve evlilik birliğinin devamında davalı ve çocuklar bakımından korunmaya değer bir yarar kalmamışsa boşanmaya karar verilebilir” hükmünü içermektedir.
    13. Anılan maddenin birinci fıkrası gereğince evlilik birliğinin temelinden sarsılması nedeniyle boşanmaya karar verilebilmesi için başlıca iki şartın gerçekleşmiş olması gerekmektedir. İlki, evlilik birliğinin temelinden sarsılmış olması, diğeri ise ortak hayatın çekilmez hâle gelmiş bulunmasıdır. Genel boşanma sebeplerini düzenleyen ve yukarıya alınan madde hükmü somutlaştırılmamış veya ayrıntıları ile belirtilmemiş birçok konuda evlilik birliğinin sarsılıp sarsılmadığı noktasında hâkime takdir hakkı tanımıştır. Dolayısıyla olayın özellikleri, oluş biçimi, eşlerin kültürel, sosyal, eğitim ve mali durumları ile eşlerin birbirleri ve çocuklarıyla olan ilişkileri, yaşadıkları çevrenin özellikleri, toplumun değer yargıları gibi hususlar dikkate alınarak evlilik birliğinin sarsılıp sarsılmadığı tespit edilecektir.
    14. Öte yandan, söz konusu hüküm uyarınca evlilik birliği, eşler arasında ortak hayatı çekilmez duruma sokacak derecede temelinden sarsılmış olduğu takdirde, eşlerden her biri kural olarak boşanma davası açabilir ise de, Yargıtay bu hükmü tam kusurlu eşin dava açamayacağı şeklinde yorumlamaktadır. Çünkü tam kusurlu eşin boşanma davası açması tek taraflı irade ile sistemimize aykırı bir boşanma olgusunu ortaya çıkarır. Boşanmayı elde etmek isteyen kişi karşı tarafın hiçbir eylem ve davranışı söz konusu olmadan, evlilik birliğini, devamı beklenmeyecek derecede temelinden sarsar, sonra da mademki birlik artık sarsılmış diyerek boşanma doğrultusunda hüküm kurulmasını talep edebilir. Böyle bir düşünce, kimsenin kendi eylemine ve tamamen kendi kusuruna dayanarak bir hak elde edemeyeceği yönündeki temel hukuk ilkesine aykırı düşer (TMK m.2).
    15. Bu durumda anılan madde hükmüne göre boşanmayı isteyebilmek için tamamen kusursuz ya da az kusurlu olunması gerekmeyip daha fazla kusurlu bulunan tarafın dahi dava hakkı bulunmakla beraber, boşanmaya karar verilebilmesi için davalının az da olsa kusurunun varlığı ve bunun belirlenmesi kaçınılmazdır. Az kusurlu eş boşanmaya karşı çıkarsa bu hâlin tespiti dahi tek başına boşanma kararı verilebilmesi için yeterli olamaz. Az kusurlu eşin karşı çıkması hakkın kötüye kullanılması niteliğinde olmalı, eş ve çocuklar için korunmaya değer bir yararın kalmadığı anlaşılmalıdır (TMK m. 166/2).
    16. Yine aynı Yasanın “Maddi ve manevi tazminat ” başlıklı 174. maddesi;
    “Mevcut veya beklenen menfaatleri boşanma yüzünden zedelenen kusursuz veya daha az kusurlu taraf, kusurlu taraftan uygun bir maddî tazminat isteyebilir.
    Boşanmaya sebep olan olaylar yüzünden kişilik hakkı saldırıya uğrayan taraf, kusurlu olan diğer taraftan manevî tazminat olarak uygun miktarda bir para ödenmesini isteyebilir.” hükmünü içermektedir.
    17. Bozucu yenilik doğuran bir karar niteliğinde olan boşanma kararının kesinleşmesiyle birlikte talep hâlinde boşanmanın eşler bakımından mali sonuçlarından olan maddi ve manevi tazminat talepleri gündeme gelmektedir.
    18. Kusur ilkesi Türk Medeni Kanunu"nun (TMK) 174. maddesinde düzenlenen maddi ve manevi tazminat talepleri bakımından da önemli bir role sahiptir.
    19. Bu noktada, uyuşmazlığın çözümü açısından maddi tazminat kavramının da açıklanmasında yarar görülmektedir.
    20. Maddi tazminat, mevcut veya beklenen menfaatleri boşanma yüzünden zedelenen kusursuz veya daha az kusurlu tarafın, kusurlu taraftan talep ettiği tazminattır (TMK m.174/1).
    21. Maddi tazminatın ön koşulu, talep edenin boşanma yüzünden mevcut veya beklenen menfaatlerinin zedelenmesi, boşanma ve maddi zarar arasında nedensellik bağının bulunmasıdır. Başka bir sebepten kaynaklı kayıplar maddi tazminat kapsamında yer alamaz.
    22. Mevcut menfaatlerin belirlenmesinde evliliğin taraflara sağladığı yararlar göz önünde bulundurularak tarafın maddi tazminat talebi değerlendirilir. Evliliğin boşanma ile sona ermesi hâlinde taraflar birliğin sağladığı menfaatlerden ileriye dönük olarak faydalanamayacaklardır. Beklenen menfaatler ise; evlilik birliği sona ermeseydi kazanılacak olan olası çıkarları ifade etmektedir.
    23. Yine tazminat talep eden tarafın kusursuz veya daha az kusurlu olması gerekmektedir. Diğer maddi koşulu ise tazminat istenenin kusurlu olmasıdır.
    24. Tüm bu hususlar birlikte değerlendirildiğinde somut olayda; tarafların 31.12.2010 tarihinde evlendikleri, davanın evlilik birliğinin temelinden sarsılması sebebine dayalı olarak 10.04.2013 tarihinde açıldığı, boşanmaya ilişkin hükmün kesinleştiği, mahkemece davacıya yüklenen "aile fertlerini ve arkadaşlarını sürekli ortak konuta çağırma, aile mahremiyetini ihlal etme, davalının imkânlarını kendi ailesi için kullanma ve ekonomik yönden rahat bir yaşam için evlilik yapma" vakıalarına yönelik tanık beyanlarının soyut ve duyuma dayalı olduğu, bu vakıaların varlığını destekler dosyada mevcut başkaca bir delilin de bulunmadığı, dinlenen tanık beyanlarına göre davalının aşırı kıskanç olması ve bu vakıaya bağlı olarak davacıya baskı yapması sebebiyle evlilik birliğinin temelinden sarsıldığı, boşanmaya sebep olan olaylarda davalının kusurlu olduğu, davacıdan kaynaklı bir kusurun bulunmadığı aşikârdır. İzah edilen nedenlerle; boşanmaya sebep olan olaylarda tarafların eşit kusurlu kabul edilmesi ve dosya kapsamına uygun düşmeyen bu kusur belirlemesine bağlı olarak davacının maddi tazminat talebinin reddine karar verilmesi bozmayı gerektirmiştir.
    25. O hâlde, Hukuk Genel Kurulunca da benimsenen Özel Daire bozma kararına uyulması gerekirken önceki kararda direnilmesi usul ve yasaya aykırı olup direnme kararı bozulmalıdır.
    B) Tarafların sosyal ve ekonomik durumları ile nafakanın niteliği de gözetildiğinde davacı lehine takdir edilen yoksulluk nafakası miktarının az olup olmadığı hususundaki uyuşmazlığa ilişkin değerlendirmede;
    26. Öncelikle belirtilmelidir ki, boşanma ile yoksulluğa düşecek olan eş lehine hükmedilen yoksulluk nafakası boşanma davasında verilen ‘’boşanma hükmü’’ kesinleştikten sonra işlemeye başlayacaktır.
    27. Yoksulluk nafakası da boşanmanın eşlerle ilgili mali sonuçlarından biri olup 4721 sayılı Türk Medeni Kanunu’nun 175. maddesinde:
    “Boşanma yüzünden yoksulluğa düşecek taraf, kusuru daha ağır olmamak koşuluyla geçimi için diğer taraftan mali gücü oranında süresiz olarak nafaka isteyebilir.
    Nafaka yükümlüsünün kusuru aranmaz.” şeklinde düzenlenmiştir.
    28. TMK’nin 175. maddesinde geçen “yoksulluğa düşecek” kavramından ne anlaşılması gerektiği konusunda yasal bir tanımlama olmaması karşısında bu husus yargısal uygulamada kurallara bağlanmıştır. Nitekim, Yargıtay Hukuk Genel Kurulunun 07.10.1998 tarihli ve 1998/2-656 E., 688 K.; 16.05.2007 tarihli ve 2007/2-275 E., 275 K.; 20.06.2019 tarihli ve 2017/2-2424, 2019/751 K. sayılı kararlarında; “yeme, giyinme, barınma, sağlık, ulaşım, kültür, eğitim” gibi bireyin maddi varlığını geliştirmek için zorunlu ve gerekli görülen harcamaları karşılayacak düzeyde geliri olmayanların “yoksul” kabul edilmesi gerektiği benimsenmiştir. Başka bir ifadeyle, geçimini kendi mali kaynakları ve çalışma gücüyle sağlama imkânından yoksun olan taraf diğer koşulları da varsa yoksulluk nafakası talep edebilecektir.
    29. Ayrıca madde metninden de anlaşıldığı üzere yoksulluk nafakası isteminde bulunan tarafın kusurunun daha ağır olmaması gerekmektedir. Eş söyleyişle, boşanmaya sebep olan olaylarda tam kusurlu ya da ağır kusurlu eş lehine yoksulluk nafakasına hükmedilemeyecektir. Yine, yoksulluk nafakası, boşanmadan sonra yoksulluğa düşecek olan tarafı koruma amacına yönelik olduğu içindir ki, boşanmış olan yoksul tarafa verilecek olan yoksulluk nafakası, hiçbir surette diğer tarafa yükletilen bir ceza veya tazminat niteliğinde olmayacaktır. Şayet böyle olsaydı, sadece boşanmada kusuru olan eşten istenebilmesi gerekirdi. Oysa, maddede açıkça belirtildiği gibi, kusursuz eş dahi yoksulluk nafakası ödemekle yükümlüdür.
    30. Evlilik birliğinde eşler arasında geçerli olan dayanışma ve yardımlaşma yükümlülüğünün, evlilik birliğinin sona ermesinden sonra da kısmen devamı niteliğinde olan yoksulluk nafakasının özünde, sosyal ve ahlâki düşünceler yer almaktadır. Yoksulluk nafakası, bir bakıma evlilik birliği devam ettiği sürece söz konusu olan karşılıklı bakım ve geçindirme ödevinin devam ettirilmesi anlamını taşımaktadır (Akıntürk, T./Ateş, D., Aile Hukuku, C. 2, İstanbul 2019, s. 302).
    31. Yoksulluk nafakasının amacı hiçbir zaman nafaka alacaklısını zenginleştirmek değildir. Yoksulluk nafakasıyla, boşanma sonucunda yoksulluk içine düşen eşin asgari yaşam gereksinimlerinin karşılanması düşünülmüştür. Yoksulluk nafakasına hükmedilebilmesi için nafaka talep eden eşin boşanma nedeniyle yoksulluğa düşecek olmasının yanı sıra, nafaka talep edilen eşin de nafaka ödeyebilecek ekonomik gücünün bulunması, diğer bir ifadeyle kendi kusurundan kaynaklanmamak koşuluyla yoksul olmaması gerekmektedir. Bu açıdan bakıldığında, yoksulluk nafakasının sosyal ve ahlâki düşüncelere dayanması özelliği, sadece nafaka talep eden tarafa nafaka verilmesinde değil, aynı zamanda nafaka talep edilen tarafın nafaka ödeyebilecek ekonomik gücünün bulunması koşulunda da kendisini göstermektedir.
    32. Bu açıklamalar ışığında somut olaya bakıldığında; taraflara ait mali ve sosyal durum araştırma tutanakları, tanık ifadeleri, dosyada mevcut tapu kayıtları ve taraf beyanları da dikkate alındığında davacının otelde kat görevlisi olarak sezonluk çalıştığı, davalının ise emekli olduğu, kira ödediği, hisseli arsalarının bulunduğu, intifa hakkına sahip bulunduğu tarla ve dükkânının olduğu, berber dükkânı işlettiği, tarafların sosyal ve ekonomik durumları, nafakanın niteliği, günün ekonomik koşulları ve hakkaniyet ilkesi de gözetildiğinde davacı lehine takdir edilen yoksulluk nafakası miktarının az olduğunun kabulü gerekmiştir.
    33. Hukuk Genel Kurulunda yapılan görüşmeler sırasında, davalının emekli olup kira ödediği, oğlu tarafından destek olunduğu, davalıya ait mali ve sosyal araştırma tutanağında berber dükkânı işlettiğine dair bir bilginin olmadığı, tanık ifadelerinde berber dükkânı işlettiğine dair beyanların olduğu, davalının berber dükkânı işletip işletmediği, işletiyor ise kazancının da tespiti ile yoksulluk nafakası miktarının az olup olmadığının değerlendirilmesi gerektiği, bu husus bozmaya ilave edilerek kararın bozulması yönünde görüş bildirilmiş ise de bu görüş yukarıda açıklanan sebeplerle Kurul çoğunluğunca benimsenmemiştir.
    34. O hâlde, Hukuk Genel Kurulunca da benimsenen Özel Daire bozma kararına uyulması gerekirken önceki kararda direnilmesi usul ve yasaya aykırı olup direnme kararı bozulmalıdır.

    IV. SONUÇ:
    Açıklanan nedenlerle;
    Davacı vekilinin temyiz itirazlarının kabulü ile direnme kararının;
    1) Kusur belirlemesi ve maddi tazminat yönünden Özel Daire bozma kararında gösterilen nedenlerden dolayı (III-A) oy birliği ile,
    2) Yoksulluk nafakasının miktarı yönünden ise, Özel Daire bozma kararında gösterilen nedenlerden dolayı (III-B) oy çokluğu ile,
    6100 sayılı Hukuk Muhakemeleri Kanunu’na eklenen “Geçici madde 3” atfıyla uygulanmakta olan 1086 sayılı Hukuk Usulü Muhakemeleri Kanunu’nun 429. maddesi gereğince BOZULMASINA,
    İstek hâlinde temyiz peşin harcının yatırana geri verilmesine,
    Aynı Kanun’un 440. maddesi uyarınca kararın tebliğ tarihinden itibaren on beş gün içerisinde karar düzeltme yolu açık olmak üzere 17.06.2020 tarihinde karar verildi.

    Sayın kullanıcılarımız, siteden kaldırılmasını istediğiniz karar için veya isim düzeltmeleri için bilgi@abakusyazilim.com.tr adresine mail göndererek bildirimde bulunabilirsiniz.

    Son Eklenen İçtihatlar   AYM Kararları   Danıştay Kararları   Uyuşmazlık M. Kararları   Ceza Genel Kurulu Kararları   1. Ceza Dairesi Kararları   2. Ceza Dairesi Kararları   3. Ceza Dairesi Kararları   4. Ceza Dairesi Kararları   5. Ceza Dairesi Kararları   6. Ceza Dairesi Kararları   7. Ceza Dairesi Kararları   8. Ceza Dairesi Kararları   9. Ceza Dairesi Kararları   10. Ceza Dairesi Kararları   11. Ceza Dairesi Kararları   12. Ceza Dairesi Kararları   13. Ceza Dairesi Kararları   14. Ceza Dairesi Kararları   15. Ceza Dairesi Kararları   16. Ceza Dairesi Kararları   17. Ceza Dairesi Kararları   18. Ceza Dairesi Kararları   19. Ceza Dairesi Kararları   20. Ceza Dairesi Kararları   21. Ceza Dairesi Kararları   22. Ceza Dairesi Kararları   23. Ceza Dairesi Kararları   Hukuk Genel Kurulu Kararları   1. Hukuk Dairesi Kararları   2. Hukuk Dairesi Kararları   3. Hukuk Dairesi Kararları   4. Hukuk Dairesi Kararları   5. Hukuk Dairesi Kararları   6. Hukuk Dairesi Kararları   7. Hukuk Dairesi Kararları   8. Hukuk Dairesi Kararları   9. Hukuk Dairesi Kararları   10. Hukuk Dairesi Kararları   11. Hukuk Dairesi Kararları   12. Hukuk Dairesi Kararları   13. Hukuk Dairesi Kararları   14. Hukuk Dairesi Kararları   15. Hukuk Dairesi Kararları   16. Hukuk Dairesi Kararları   17. Hukuk Dairesi Kararları   18. Hukuk Dairesi Kararları   19. Hukuk Dairesi Kararları   20. Hukuk Dairesi Kararları   21. Hukuk Dairesi Kararları   22. Hukuk Dairesi Kararları   23. Hukuk Dairesi Kararları   BAM Hukuk M. Kararları   Yerel Mah. Kararları  


    Avukat Web Sitesi