(Kapatılan)21. Hukuk Dairesi 2009/7515 E. , 2010/5446 K.
"İçtihat Metni"MAHKEMESİ :İş Mahkemesi
Davacı ölüm aylığına hak kazandıkları tarihten itibaren bağlanmasına, aksine kurum işleminin iptaline karar verilmesini istemiştir.
Mahkeme bozmaya uyarak ilamında belirtildiği şekilde, isteğin kısmen kabulüne karar vermiştir.
Hükmün davalı vekili tarafından temyiz edilmesi üzerine temyiz isteğinin süresinde olduğu anlaşıldıktan ve Tetkik Hakimi ... tarafından düzenlenen raporla dosyadaki kağıtlar okunduktan sonra işin gereği düşünüldü ve aşağıdaki karar tesbit edildi.
K A R A R
Dosyadaki yazılara, hükmün uyulan önceki Yargıtay bozma ilamına uygun biçimde verilmiş olmasına, bozma ile kesinleşen ve karşı taraf yararına kazanılmış hak durumunu oluşturan yönlerin yeniden incelenmesine hukukça ve yasaca cevaz bulunmamasına göre davalı vekilinin yerinde görülmeyen bütün temyiz itirazlarının reddiyle usul ve kanuna uygun olan hükmün ONANMASINA, 6.5.2010 gününde oyçokluğuyla karar verildi.
KARŞI OY YAZISI
Dava, davacılara 1479 sayılı Yasa"ya tabi sigortalı olan murislerinden ölüm aylığı bağlanması gerektiğinin tespiti istemine ilişkindir.
Dosyadaki kayıt ve belgelerden muris sigortalının 02.03.2005 tarihinde öldüğü 16.12.1997-30.06.2000 tarihleri arasında 2 yıl 6 ay 14 gün 1479 sayılı Yasa"ya tabi sigortalılık süresi ve 540 gün askerlik borçlanması ile birlikte toplam 4 yıl 2 ay 14 gün primi ödemiş hizmetinin bulunduğu anlaşılmaktadır.
Uyuşmazlık 1479 sayılı Kanunun 41. maddesinde ölüm aylığına hak kazanma koşulları arasında belirtilen “üç tam yıl” sigortalılık süresini “beş tam yıl” olarak düzenleyen hükmün, hangi tarihte yürürlüğe girdiği ve davacılar yönünden hangi düzenlemenin uygulanması gerektiği noktalarında toplanmaktadır.
1479 sayılı Bağ-Kur Kanununun ölüm aylığı şartlarını düzenleyen 41. maddesinde “üç tam yıl” sigortalılık koşulu; 04.10.2000 tarihli 619 sayılı Kanun Hükmünde Kararname ile “beş tam yıl” olarak değiştirilmiş, anılan Kararname Anayasa Mahkemesinin 26.10.2000 tarihli kararı ile iptal edilmiş, iptal hükmü 8.8.2001 tarihinde yürürlüğe girdikten sonra; 24.7.2003 kabul tarihli 4956 sayılı Kanun, 02.08.2003 tarihli Resmi Gazetede yayımlanmıştır. Anılan Kanunun 21. maddesi ile 1479 sayılı Kanunun 41. maddesinin birinci fıkrasının (a) ve (d) bentlerinde yazılı olan “üç tam yıl” ibareleri “beş tam yıl” olarak değiştirilmiş olup, Kanunun yürürlüğüne ilişkin 57. maddesinin (b) bendinde “yasanın diğer hükümlerinin 8.8.2001 tarihinden geçerli olmak üzere yayımı tarihinde yürürlüğe gireceği” açıkça hükme bağlanmıştır. 1479 sayılı Kanunun 41.
maddesini değiştiren 21. maddesi 08.08.2001 tarihinden itibaren yürürlüğe girecek maddeler içinde yer almaktadır.
Ne var ki, Anayasa Mahkemesinin 24.06.2004 gün ve 2004/18-89 sayılı kararı ile ölüm aylığına hak kazanma şartını 08.08.2001 tarihinden geçerli olmak üzere “beş tam yıl” olarak düzenleyen 4956 sayılı Kanunun yürürlük tarihine ilişkin 57. maddesinin (b) bendinin, 1479 sayılı Kanunun 41. maddesinin birinci fıkrasının, 4956 sayılı Kanunun 21. maddesi ile değiştirilen (a) bendi yönünden Anayasa’ya aykırı olduğuna ve iptaline karar verilmiş, iptal kararı Resmi Gazetede yayımlandığı 23.11.2004 tarihinden başlayarak altı ay sonra 23.05.2005 tarihinde yürürlüğe girmiştir.
İptal kararının yürürlüğe girmesinden sonra Kanun koyucu tarafından son olarak 02.07.2005 tarih ve 5389 sayılı Bazı Kanunlarda Değişiklik Yapılması Hakkında Kanunun 4. maddesi ile 4956 sayılı Kanunun yürürlüğe ilişkin 57. maddesinin (a) bendine “1479 sayılı Kanunun 7. maddesinin, ikinci fıkrası, 19” ibaresinden sonra gelmek üzere “21”, ibaresi eklenmiş ve aynı Kanunun yürürlüğe dair 5. maddesinde, anılan 4. maddenin 02.08.2003 tarihinden geçerli olmak üzere yayımı tarihinde yürürlüğe gireceği bildirilmiştir.
Kural olarak kanunlar, yürürlüğe girdikleri andan itibaren hukuksal sonuçlarını doğurmaya başlar ve yürürlükte oldukları dönemdeki uyuşmazlıklara ve görülmekte olan davalara uygulanır. Ne var ki, kanunların yürürlük tarihinden önceki olaylara da uygulanacağı yönünde açık hüküm bulunması veya öğreti ile Yargıtay uygulamasında kabul edilmiş olan istisnalardan birinin varlığı halinde henüz kesinleşmemiş uyuşmazlıklara da yeni kanun uygulanmalıdır.
Hal böyle olunca “beş tam yıl” sigortalılık koşulu yönünden; 4956 sayılı Kanunun 21. maddesi ile 1479 sayılı Kanunun 41. maddesindeki “üç tam yıl” ibareleri “beş tam yıl” olarak değiştirilmiş ve yürürlüğe ilişkin 57. maddesi ile bu hükmün 08.08.2001 tarihinden geçerli olmak üzere yayımı tarihinde yürürlüğe girdiği ve ayrıca 5389 sayılı Kanunun 4. maddesi ile 4956 sayılı Kanunun 57. maddesinin (a) bendine “21” ibaresinin eklenmesi ile “beş tam yıl” düzenlemesinin, 5389 sayılı Kanunun 4. maddesi ile 02.08.2003 tarihinden geçerli olmak üzere yayımı tarihinde yürürlüğe girdiği açıktır.
Bu durumda "5 tam yıl " sigortalılık koşulu yönünden 04.10.2000 tarihi ile 02.08.2003 tarihleri arasında bir boşluk olmadığının kabulü gerekir.Yargıtay HGK.’nun 24.12.2008 günlü 2008/21-787 Esas, 2008/786 Karar nolu kararı da bu yöndedir.
Somut olayda "5 tam yıl " koşulu oluşmadığından davanın reddi gerekir.
Ne var ki; Mahkemece sigortalının ölüm tarihi olan 02.03.2005 tarihinde ölüm aylığı bağlanabilmesi için "5 tam yıl" primi ödenmiş sigortalılık süresi koşulu bulunduğundan davanın reddine karar verilmiş, Dairemizin 11.06.2007 tarihli kararı ile Anayasa Mahkemesi"nin 24.06.2004 tarihli kararı ile 4956 sayılı Yasa"nın 57. maddesinin (b) bendinin iptal edildiği, iptal hükmü yürürlüğe girdikten sonra murisin ölüm tarihi olan 02.03.2005 tarihine kadar yasal düzenleme yapılmadığı, boşluk dönemi oluştuğu, somut ihtilafa "3 tam yıl" koşulunun uygulanması gerektiği gerekçesiyle mahkeme kararı bozulmuş ve mahkemece bozma kararına uyulmak suretiyle davacılara ölüm aylığı bağlanmasına karar verilmiştir.
Öncelikle belirtilmelidir ki; 9.5.1960 gün ve 21/9 sayılı Yargıtay İçtihadı Birleştirme Kararında da açıkça vurgulandığı üzere, bir mahkemenin Yargıtay Dairesince verilen bozma kararına uyması sonunda mahkeme yönünden o kararda gösterilen şekilde inceleme ve araştırma yaparak, yine bozma kararında açıklanan hukuki esaslar çerçevesinde hüküm kurmak yükümlülüğü doğar. Bu hukuki aşama “usulü kazanılmış hak” olarak adlandırılır. Bu hukuki kuralın istisnaları ise görevle ilgili yeni bir yasal düzenleme yapılması veya davada uygulanması imkanı olan yeni bir İçtihadı Birleştirme Kararının çıkmış olması, geçmişe etkili yeni bir yasanın yürürlüğe girmesi, usulü kazanılmış hak gereğince uygulanması gereken yasa hükmünün Anayasa Mahkemesi tarafından iptali, maddi hataya dayalı bozma kararına uyulmasıdır. Yargıtay HGK.’nun 2004-21-298 E. 2004-252 K. 2003-11-277 E. 2003-295 K. 2006-15-275 E. 2006-366 K. 2001-2-430 E. 2001-432 K. 2006-4-519 E. 2006-527 K. nolu kararlarıda bu yöndedir.
Dairemizce 5389 sayılı Yasa"nın 4. maddesinin 02.08.2003 tarihinden geçerli olmak üzere yayımı tarihinde yürürlüğe girdiği maddi yanılgı sonucu farkedilmeyerek mahkeme kararı
bozulduğundan daha açık bir anlatımla bozma kararı maddi hataya dayalı olduğundan ve bir sosyal güvenlik hakkı olan ölüm aylığına ilişkin dava kamu düzenine ilişkin olmakla mahkemece Dairemizin maddi hataya dayalı bozma kararına uyulmuş olmasının davalılar yararına usulü kazanılmış hak yaratmayacağı kabul edilmeli ve mahkemenin kararı bu nedenle bozulmalıdır.
Yukarıda açıklanan gerekçe gereğince mahkeme kararının bozulması görüşünde olduğumdan Sayın Çoğunluğun "hükmün uyulan önceki Yargıtay bozma ilamına uygun biçimde verilmiş olması, bozma ile kesinleşen ve karşı taraf yararına kazanılmış hak durumu oluşturan yönlerin yeniden incelenmesine hukukça ve yasaca cevaz bulunmadığı" gerekçesiyle mahkeme kararının onanması yönündeki kararına katılmıyorum.