Abaküs Yazılım
8. Hukuk Dairesi
Esas No: 2013/9215
Karar No: 2014/8222
Karar Tarihi: 25.04.2014

Yargıtay 8. Hukuk Dairesi 2013/9215 Esas 2014/8222 Karar Sayılı İlamı

8. Hukuk Dairesi         2013/9215 E.  ,  2014/8222 K.

    "İçtihat Metni"

    MAHKEMESİ : Sandıklı Asliye Hukuk Mahkemesi
    TARİHİ : 16/10/2012
    NUMARASI : 2010/322-2012/373

    A.. T.. ve müşterekleri ile Hazine ve Kayyım A.. A.. aralarındaki tapu iptali ve tecil davasının kabulüne dair Sandıklı Asliye Hukuk Mahkemesi"nden verilen 16.10.2012 gün ve 322/373 sayılı hükmün Yargıtay"ca incelenmesi davalı Hazine ve kayyım vekili tarafından süresinde istenilmiş olmakla; dosya incelendi, gereği düşünüldü:

    K A R A R

    Davacılar vekili dava dilekçesinde; 338 ada parsel sayılı taşınmazın İ.. oğlu A.. adına kayıtlı olduğunu, kaydın 1972 yılında yapılan kadastro tespitine dayandığını, vekil edenlerinin murisi H.. H.. T.."nin bu taşınmaza kadastro tespiti öncesi de dahil olmak üzere 38 yıldır davasız aralıksız zilyet olduğunu, murisin ölümünden sonra zilyetliği vekil edenlerinin sürdürdüğünü, tespit tutanakları incelendiğinde kayıt maliki İ.. oğlu A.."in tespit yılı olan 1972 yılından 50-60 yıl önce öldüğünün anlaşıldığını, TMK"nun 713/2. maddesinde düzenlenen "tapu malikinin yirmi yıl önce ölmüş" olma koşulu ile davasız ve aralıksız yirmi yıl süre ile zilyet olma koşulunun fazlasıyla gerçekleştiğini, taşınmaz üzerinde ahşap eski bir bina bulunduğunu, bu binayı vekil edenlerinin murisinin yaptığını açıklayarak 338 ada 27 parsel sayılı taşınmazın tapu kaydının iptali ile vekil edenleri adına miras hisseleri oranında tesciline karar verilmesini istemiştir.
    Davalı Hazine vekili cevap dilekçesinde; idarece yapılan araştırmada İbrahim oğlu A.."in kim olduğuna dair bir bilgiye ulaşılamadığını, taraf teşkili sağlanabilmesi için taşınmazın diğer maliklerinin de belirlenerek onların da davaya dahil edilmeleri gerektiğini, kim olduğunun belirlenmesi durumunda 3561 sayılı yasa uyarınca kayyım tayini yoluna gidilmesi gerektiğini açıklayarak davanın reddine karar verilmesini savunmuştur.
    Dahili davalı kayyıma dava dilekçesi yöntemine uygun biçimde tebliğ edilmesine rağmen yargılama oturumlarına katılmamış ve cevap vermemiştir.
    Mahkemece, davanın kabulü ile 338 ada parsel sayılı taşınmazın tapu kaydının iptali ile 1/4"er pay olarak davacılar adlarına tapuya kayıt ve tesciline karar verilmesi üzerine; hüküm, davalı Hazine ve dahili davalı kayyım vekili tarafından temyiz edilmiştir.
    Mahkemece, her ne kadar işin esası incelenerek davanın kabulüne karar verilmiş ise de, Mahkemenin bu görüşüne katılma olanağı bulunmamaktadır.1972 yılında yapılan kadastro çalışmalarında 338 ada parsel, Mart 1298 tarih sıra numaralı tapu kaydına istinaden tutanağın beyanlar hanesinde ölü olduğu belirtilmek suretiyle İ.. oğlu A.. adına 05.02.1972 tarihinde tesbit edilmiş, yapılan itiraz neticesinde tutanağın 04.12.1972 tarihinde kesinleşmesiyle tapu kaydı oluşmuştur.
    Dava, kazanmayı sağlayan zilyetlik ve TMK"nun 713/2. fıkrasında yer alan “maliki 20 yıl önce ölmüş…” hukuki sebebine dayalı olarak TMK"nun 713/1 ve 2. fıkraları gereğince tapunun hukuki değerini yitirdiği gerekçesiyle açılan mülkiyetin aktarılmasına ilişkin tapu iptali ve tescil davasıdır.
    Mahkemece kayıt malikine Sandıklı Sulh Hukuk Mahkemesi"nin 02.02.2011 tarih 2010/1034 Esas-2011/87 Karar sayılı kararı ile atanan kayyım davaya dahil edilerek yapılan yargılama sonunda TMK"nun 713/1 ve 2. maddesindeki kazanma koşullarının oluştuğu gerekçesi ile yazılı şekilde kabule karar verilmiştir.
    Dava TMK"nun 713/2. maddesine dayalı olarak açılan tapu iptali ve tescil isteğine ilişkin olup kural olarak, tapu iptali ve tescil davalarında, dava kayıt malikine, kayıt maliki ölmüş ise, saptanacak mirasçılarına yöneltilerek açılır. TMK"nun 713/2. maddesi uyarınca açılan tapu iptali ve tescil davalarında, taraf teşkilinin yargılama sırasında yerine getirilmesi de mümkündür. Çünkü bu tür davalar kamu düzeni ağırlıklı davalar olup, bir bakıma re’sen araştırma ve inceleme ilkesine tabi bulunmaktadırlar. Davada taraf teşkili sağlanmadan işin esası hakkında hüküm kurulamaz (HGK"nun 22.02.2012 tarih, 2011/8-763 E. 2012/85 sayılı kararı) TMK"nun 713/2. maddesinde belirtilen hukuki sebeplerden birine dayanılarak açılan davalarda, bu tür davaların niteliği ve özelliği gereği husumetin yargılama sırasında tamamlanması mümkün ise de kayıt malikine kayyım atanmak suretiyle davanın yürütülmesi olanaklı değildir.
    Bilindiği üzere, bir davanın görülebilmesi için öncelikle davada taraf teşkilinin sağlanması gereklidir. Yargılamanın sağlıklı bir biçimde sürdürülebilmesi, iddia ve savunma ile ilgili delillerin eksiksiz olarak toplanıp tartışılabilmesi, davanın süratle sonuçlandırılabilmesi, öncelikle tarafların duruşma gününden haberdar edilmesiyle mümkün olur. HUMK"nun 73. maddesinde; “Kanunun gösterdiği istisnalar haricinde Hakim her iki tarafı istima veyahut iddia ve müdafaalarını beyan etmeleri için kanuni şekillere tevfikan davet etmedikçe hükmünü veremez,” denilmektedir. Madde metninde açıkça görüldüğü üzere taraflar, yöntemine uygun bir biçimde davet edilmedikçe Mahkemece karar verilemez. Aynı durum Hukuk Muhakemesi Kanunu"nun 27. maddesinde de; “Davanın tarafları, müdahiller ve yargılamanın diğer ilgilileri, kendi haklarıyla bağlantılı olarak hukuki dinlenilme hakkına sahiptirler” amir hükmüne yer verilmiştir. Söz konusu maddede yer alan “hukuki dinlenilme hakkı" tabiriyle 73. maddesindeki durum ifade edilmiştir. Bu hak, Anayasa"nın 36. maddesi ile Avrupa İnsan Hakları Sözleşmesi"nin 6. maddesinde düzenlenen adil yargılanma hakkının en önemli unsurudur. Bu hak iddia ve savunma hakkı olarak da bilinse iddia ve savunma hakkından daha geniş ve daha üst bir kavram olarak nitelendirilmektedir.
    Her ne kadar, kayıt maliki davalı gösterilmemiş, sadece dava Hazine’ye yöneltilerek açılmış ise de, TMK’nun 713/2. fıkrasına dayalı olarak açılan tapu iptali ve tescil davalarında ancak kayıt malikinin mirasçı bırakmadan ölmüş olması halinde TMK’nun 501. maddesi uyarınca son mirasçı sıfatıyla dava Hazine’ye yöneltilerek açılır veya daha sonra bu durumun anlaşılması halinde anılan madde gereğince dava Hazine’ye yöneltilir. Şu aşamada, kayıt malikinin mirasçı bırakıp bırakmadığı henüz anlaşılamamaktadır. Tapu iptali ve tescil davalarında kural olarak dava kayıt malikine, kayıt maliki ölü ise mirasçılarına yöneltilerek açılır. Bu nedenle öncelikle, kayıt maliki İ.. oğlu A.."in hasımlı (hasım Hazine olmak üzere) veraset belgesinin alınması için davacı tarafa süre ve imkan tanınması, sağ mirasçıları varsa davanın bu mirasçılara karşı yöneltilmesi, taraf teşkilinin bu suretle sağlanması, bu yolla da taraf teşkili sağlanamadığı takdirde ilanen tebliğ yolunun düşünülmesi, mirasçıları yoksa TMK"nun 501. maddesi gereğince son mirasçının Hazine olduğu gözetilerek davaya devam edilmesi, böylece taraf teşkilinin sağlanması, kayıt maliki veya mirasçılarının davada kayyım vasıtası ile temsil edilemeyeceğinin gözetilmesi, taraf teşkilinin açıklandığı biçimde sağlanması, revizyon gören Mart 1298 tarih 8 sıra nolu (cilt 2, sayfa 45) tapunun tüm geldi ve gittilerinin Yerel Tapu Müdürlüğü’nden, burada bulunmaması halinde Tapu ve Kadastro Genel Müdürlüğü Arşiv Dairesi Başkanlığı’ndan getirtilerek dosya arasına konulması, ondan sonra işin esasına girilerek TMK"nun 713/2. maddesindeki olumlu olumsuz koşulların gerçekleşip gerçekleşmediğinin belirlenmesi ve tüm deliller birlikte değerlendirilerek sonucuna göre bir hüküm kurulması gerekir. Taraf teşkili kamu düzenine ilişkin olup, Mahkemece kendiliğinden gözönünde tutulur.
    Somut olayda çözümlenmesi gereken öncelikli sorun; yargılama aşamasında yerel mahkemenin kararına dayanak oluşturan hükmün TMK"nun 713/2. fıkrasındaki; “…ölmüş…” sözcüğünün Anayasa Mahkemesi’nce iptaline ilişkin kararı ve bu karar yayımlanana kadar hükmün yürürlüğünün durdurulması kararının eldeki davaya etkisinin ne olacağı hususudur.
    Davaya dayanak oluşturan TMK"nun 713/2. fıkrasında yer alan “…ölmüş…” sözcüğünün, “Anayasa Mahkemesi"nin 17.03.2011 gün ve 2009/58 Esas, 2011/52 Karar sayılı kararıyla iptaline, bu sözcüğün uygulanmasından doğacak sonradan giderilmesi güç veya olanaksız durum ve zararların önlenmesi ve iptal kararının sonuçsuz kalmaması için kararın Resmi Gazete"de yayımlanacağı güne kadar yürürlüğünün durdurulmasına 17.03.2011 tarihinde karar verilmiştir.”
    Anayasa Mahkemesi Kararları"nın Özelliği ve Geriye Yürümezliğinin İrdelenmesi;
    Türkiye Cumhuriyeti Anayasa"sının 153/2. fıkrasında; Anayasa Mahkemesi"nin, bir kanun veya kanun hükmünde kararnamenin tamamını veya bir hükmünü iptal ederken, kanun koyucu gibi hareketle, yeni bir uygulamaya yol açacak biçimde hüküm tesis edemeyeceğini vurguladıktan sonra aynı maddenin 5. fıkrasında da “iptal kararlarının geriye yürüyemeyeceği” açıklanmıştır.
    Anayasa Mahkemesi"nin verdiği iptal kararları, İdari Yargıda verilen iptal kararlarından farklı bir özelliğe sahiptir. İdari Yargıda asıl olan iptal kararlarının geriye yürümesi yani iptal edilen idari işlemin doğduğu andan itibaren yok sayılması esas alınmasına karşın, Anayasa Mahkemesi"nin iptal kararlarının geriye yürümemesi asıldır. Bu bakımdan İdari Yargıdaki iptal kararları beyan edici, açıklayıcı nitelikte olduğu halde Türk Anayasa Yargısı"ndaki iptal kararları genelde kurucu (inşai-yenilik doğurucu) niteliktedir.
    Türk Anayasa sisteminde benimsenen iptal kararının geriye yürümezliği kuralının getiriliş amacı, kazanılmış hakları ve hukuksal güvenliği ortadan kaldırıcı ya da toplumun adalet anlayışını zedeleyici sonuçlar doğurmasından kaygı duyulmasını önlemek, Devlete olan güven duygularını sarsmamak, Devlet yaşamında hukuk kargaşasına neden olmamak, hukuk güvenliğini ve istikrarını sağlamak olarak özetlenebilir.
    Bu bakımdan iptal kararlarının geriye yürümezliği ilkesi, kabul edilen önemli bir ilkedir. Nitekim Anayasa Mahkemesi; 12.12.1989 gün ve 1989/11 Esas, 1989/48 Karar sayılı kararında, “Türk Anayasa sisteminde Devlete güven ilkesini sarsmamak ve ayrıca Devlet yaşamında bir karmaşaya neden olmamak için iptal kararlarının geriye yürümezliği kuralı kabul edilmiştir. Böylece hukuksal ve nesnel alanda sonuçlarını doğurmuş bulunan durumların iptal kararlarının yürürlüğe gireceği güne kadar ki dönem için geçerli sayılması sağlanmıştır.” denilmek suretiyle konunun önemi vurgulanmıştır.

    Esasen bir hukuk kuralının yürürlüğü sırasında, bu kurala uygun biçimde, tüm sonuçları ile kesin olarak edinilmiş hakların (kazanılmış hakların) korunması Hukuk Devletinin bir gereğidir. O nedenle hukuksal ve maddi alanda etkisini göstermiş hukuk kuralları uyarınca tamamlanmış ve sonuçlarını doğurmuş bulunan kazanılmış haklara Anayasa Mahkemesi iptal hükmünün geriye yürüyemeyeceğinin (ceza mahkûmiyetlerinde durum farklıdır) kabulü kaçınılmazdır.
    Bu durumda kazanılmış haklar kavramı Hukuk Devleti kavramının temelini oluşturan unsurlardan biri olarak kabul edilmektedir.
    Kazanılmış hakları ortadan kaldırıcı nitelikte sonuçlara yol açan yorumlar, Anayasa"nın 2. maddesinde ifadesini bulan “Türkiye Cumhuriyeti sosyal bir Hukuk Devletidir” hükmüne aykırılık oluşturacağı gibi toplumsal kararlılığı, hukuksal güvenceyi ortadan kaldırır, belirsizlik ortamına neden olur ve bu nedenle kabul edilemez.
    Anayasa Mahkemesi"nin 19.12.1989 gün ve 1989/14 Esas, 1989/49 Karar sayılı kararında aynen; “bir hukuk kuralının yürürlüğü sırasında, bu kurala uygun biçimde tüm sonuçları ile kesin olarak edinilmiş hakların korunması Hukuk Devletinin gereği olduğunu” vurgulamaktadır.
    Bu karara paralel olarak Danıştay’da; 16.12.1966 tarih ve 1963/386 Esas, 1966/1642 Karar sayılı kararında; “iptal kararları geriye yürümez” kuralının kazanılmış hakları saklı tutmak, hukuk kararlılığı ve dolayısıyla kamu düzenini korumak amacıyla getirildiği görüşü benimsenmiştir.
    Anayasa Mahkemesi"nin iptal kararları, kural olarak Resmi Gazete"de yayımlandıkları tarihten itibaren ve geleceğe dönük olarak hukuki sonuçlar doğurmaktadırlar. Bu nedenledir ki, Anayasa Mahkemesinin iptal kararından önce iptal edilen yasa kuralına dayanılarak verilen ve kesinleşmiş mahkeme kararının Anayasa Mahkemesi kararından etkilenemeyeceği açıktır. Yani Anayasa Mahkemesi"nin iptal kararlarının, iptal edilen yasa kuralına dayanılarak daha önce verilip kesinleşmiş olan hükme etkili olması olanaklı değildir.
    Saptanan bu olgular karşısında Anayasa Mahkemesi"nin iptal kararlarının ya da kanunların geriye yürümezliği ilkesinin istisnalarını kamu düzeni, genel ahlak kuralları ile kazanılmış hak ilkesi oluşturmaktadır. Kazanılmış (müktesep) hakkın söz konusu olduğu durumlarda Anayasa Mahkemesi"nin iptal kararlarının uygulanamayacağı kabul edilmektedir.
    Eldeki dosyada söz konusu olan somut olaya gelince: TMK"nun 713/2. fıkrasında açıklanan üç ayrı hukuki sebepten biri olan “…ölmüş…” sözcüğünün Anayasa Mahkemesi"nce iptalinden sonra elde bulunan veya açılacak olan davalara etkisinin ne olacağı üzerinde durulması gerekmektedir. TMK"nun 713/1. fıkrasında; “tapu kütüğünde kayıtlı olmayan bir taşınmazı davasız ve aralıksız olarak 20 yıl süreyle ve malik sıfatıyla zilyetliğinde bulunduran kişi, o taşınmazın tamamı, bir parçası veya bir payı üzerindeki mülkiyet hakkının tapu kütüğüne tesciline karar verilmesini isteyebilir.” denilmiştir.
    Aynı maddenin 2. fıkrasında ise; “aynı koşullar altında, maliki tapu kütüğünden anlaşılamayan veya 20 yıl önce ölmüş ya da hakkında gaiplik kararı verilmiş bir kimse adına kayıtlı bulunan taşınmazın tamamının veya bölünmesinde sakınca olmayan bir parçasının zilyedi de, o taşınmazın tamamı, bir parçası veya bir payı üzerindeki mülkiyet hakkının tapu kütüğüne tesciline karar verilmesini isteyebilir” amir hükmüne yer verilmiştir.
    Görüldüğü gibi TMK"nun 713/2. fıkrasına dayalı olarak açılan davaların başarıya ulaşması; bu fıkrada belirtilen koşullar yanında aynı zamanda 713/1. fıkrasındaki koşulların da gerçekleşmiş bulunmasına bağlıdır. Çünkü 2. fıkrada; “aynı koşullar altında…” denilmek suretiyle aynı maddenin 1. fıkrasına atıfta bulunduğu anlaşılmaktadır. Bu nedenle 1. fıkradaki koşulların araştırılıp belirlenmesi zorunludur.

    TMK"nun 713/5. fıkrasının son cümlesinde ise; “Mülkiyet, birinci fıkrada öngörülen koşulların gerçekleştiği anda kazanılmış olur.” ilkesi getirilmiştir. Bu ilke 01.01.2002 tarihinde yürürlüğe giren 4721 sayılı Kanunla anılan fıkraya eklenmiştir.
    04.12.1998 tarih ve 1996/4 Esas, 1998/3 Karar sayılı Yargıtay İçtihatları Birleştirme Büyük Genel Kurulu Kararı"ndan önce 743 sayılı TKM"nin 639 (TMK"nun 713). maddesine dayalı olarak açılan davalarda mülkiyetin hangi tarihte doğacağı ve kazanılacağı konusu gerek uygulamada ve gerekse doktrinde oldukça tartışmalı idi. 04.12.1998 tarih ve 1996/4 Esas, 1998/3 Karar sayılı Yargıtay İçtihatları Birleştirme Büyük Genel Kurulu kararı ile; “kazandırıcı zamanaşımı yoluyla tapusuz taşınmazların edinilmesine ilişkin TMK"nun 639/1. maddesine göre verilen tescil kararları inşai-ihdası (yapıcı-kurucu-yenilik doğurucu) nitelikli kararlardır. Mülkiyet hakkı bu kararların kesinleştiği anda kazanılır.” görüşü benimsenmişti. Daha sonra 01.01.2002 tarihinde yürürlüğe giren 4721 sayılı TMK"nun 713/5. fıkrasının son cümlesiyle aynı maddenin 1 ve 2. fıkralarını da kapsayacak biçimde, mülkiyetin 1. fıkrada öngörülen koşulların oluşmasıyla kazanılacağı kabul edilmiştir.
    İşte TMK"nun 713/5. fıkrasında mülkiyet, 1. fıkrada öngörülen koşulların gerçekleştiği anda kazanılmış olur ibaresi TMK"nun 713/1 ve 2. fıkralarına dayalı olarak açılan davalar açısından “kazanılmış (müktesep) hak” olarak kabul edilip edilemeyeceği sorunu karşımıza çıkmaktadır. Sözü edilen ibare ile 1 ve 2. fıkralarında yer alan tüm koşulların gerçekleşmesi yanında aynı maddenin 1. fıkrasında açıklanan 20 yıllık kazanma süresinin dolduğu anda mülkiyetin kazanılacağı kastedilmektedir. Şu halde, Anayasa Mahkemesi"nce yürürlüğünün durdurulması kararının verildiği 17.03.2011 tarihinden önce dava açanlar (eldeki davalar) ile açmayanlar bakımından 20 yıllık kazanma süresi ve 2. fıkrada açıklanan maliki 20 yıl önce ölmüş olan kişi bakımından söz konusu süreler dolmuş ise bunlar açısından kazanılmış (müktesep) hakkın kabul edilip edilmeyeceğinin değerlendirilmesi gerekir.
    TMK"nun 713/5. fıkrasına eklenen ibare ile mülkiyet hakkının tüm kazanma koşullarının oluşması ile 20 yıllık kazanma süresinin dolduğu anda kazanılacağı açıklandığına ve bu konuda hiçbir duraksama söz konusu olamayacağına göre az önce açıklanan durumlar bakımından kazanılmış hakkın varlığının kabulü gerekmektedir. Yukarıda yapılan tüm açıklamalar da bunu doğrulamaktadır. 4721 sayılı Kanunla getirilen ve TMK"nun 713/5. fıkranın son cümlesi için gösterilen gerekçede de şu ifade yer almaktadır: “Gerçekten, mülkiyet hakkının hangi anda kazanılmış olacağı sorusunu cevaplayan bu yeni hükme göre, mülkiyet 1. fıkrada öngörülmüş olan bütün şartların gerçekleştiği anda kazanılmış olacak, yani hâkimin vereceği tescil kararı geriye dönük (makable şamil) sonuç doğuracaktır.” denilmektedir.
    Anayasa Mahkemesi"nin verdiği iptal kararıyla birlikte 17.03.2011 tarihinde aynı zamanda; “…kararın Resmi Gazete"de yayımlanacağı güne kadar yürürlüğünün durdurulmasına” karar verilmiştir. Şu halde yürürlüğünün durdurulması kararının verildiği 17.03.2011 tarihinden önce açılmış bulunan davalar bakımından maliki 20 yıl önce ölmüş ve o tarihten dava tarihine veya kayıt maliki adına bulunan tapu kaydının intikal gördüğü tarihe kadar diğer kazanma koşulları yanında 20 yıllık kazanma süresi de dolmuş ise, bu tür davalar bakımından kazanılmış (müktesep) hakkın kabulü gerekir. Uyuşmazlığa konu yapılan tapu kaydı; malikin ölüm tarihinden itibaren 20 yıllık kazanma süresi geçtikten sonra intikal görmüş ise bu tür intikal gören kayıt hukuken bir değer taşımaz ve intikal maliklerine herhangi bir hak bahşetmez. Yine dava açmamış ancak; Anayasa Mahkemesi"nin verdiği yürürlüğünün durdurulması karar tarihi olan 17.03.2011 tarihinden önce hak sahipleri yararına kazanma koşulları oluşmuş, malik 20 yıl önce ölmüş ve 20 yıllık kazanma süresi de dolmuş ise, bu tür hak sahiplerinin de dava açma yönünden kazanılmış haklarının olduğunun da kabulü gerekmektedir. Bu gibi hak sahiplerinin 17.03.2011 tarihinden önce veya sonra dava açmalarının bir önemi bulunmamaktadır.
    Şu halde Mahkemece yapılacak iş; yukarıdaki açıklamalar gözönünde bulundurularak öncelikle, davada taraf teşkilinin sağlanması, ondan sonra toplanacak tüm deliller birlikte değerlendirilerek sonucuna göre bir karar verilmesi gerekirken, işin esası hakkında hüküm kurulmuş bulunması usul ve kanuna aykırıdır.
    Yukarıda açıklanan nedenlerle davalı Hazine ile dahili davalı kayyım vekilinin temyiz itirazları yerinde görüldüğünden kabulü ile usul ve kanuna aykırı görülen hükmün 6100 sayılı HMK"nun Geçici 3. maddesi yollaması ile HUMK’nun 428. maddesi uyarınca BOZULMASINA, bozma sebebine göre esasa ilişkin sair temyiz itirazlarının bu aşamada incelenmesine yer olmadığına ve taraflarca HUMK"nun 388/4. (HMK m.297/ç) ve HUMK"nun 440/I maddeleri gereğince Yargıtay Daire ilamının tebliğinden itibaren ilama karşı 15 gün içinde karar düzeltme isteğinde bulunulabileceğine, 25.04.2014 tarihinde oybirliğiyle karar verildi.

    Sayın kullanıcılarımız, siteden kaldırılmasını istediğiniz karar için veya isim düzeltmeleri için bilgi@abakusyazilim.com.tr adresine mail göndererek bildirimde bulunabilirsiniz.

    Son Eklenen İçtihatlar   AYM Kararları   Danıştay Kararları   Uyuşmazlık M. Kararları   Ceza Genel Kurulu Kararları   1. Ceza Dairesi Kararları   2. Ceza Dairesi Kararları   3. Ceza Dairesi Kararları   4. Ceza Dairesi Kararları   5. Ceza Dairesi Kararları   6. Ceza Dairesi Kararları   7. Ceza Dairesi Kararları   8. Ceza Dairesi Kararları   9. Ceza Dairesi Kararları   10. Ceza Dairesi Kararları   11. Ceza Dairesi Kararları   12. Ceza Dairesi Kararları   13. Ceza Dairesi Kararları   14. Ceza Dairesi Kararları   15. Ceza Dairesi Kararları   16. Ceza Dairesi Kararları   17. Ceza Dairesi Kararları   18. Ceza Dairesi Kararları   19. Ceza Dairesi Kararları   20. Ceza Dairesi Kararları   21. Ceza Dairesi Kararları   22. Ceza Dairesi Kararları   23. Ceza Dairesi Kararları   Hukuk Genel Kurulu Kararları   1. Hukuk Dairesi Kararları   2. Hukuk Dairesi Kararları   3. Hukuk Dairesi Kararları   4. Hukuk Dairesi Kararları   5. Hukuk Dairesi Kararları   6. Hukuk Dairesi Kararları   7. Hukuk Dairesi Kararları   8. Hukuk Dairesi Kararları   9. Hukuk Dairesi Kararları   10. Hukuk Dairesi Kararları   11. Hukuk Dairesi Kararları   12. Hukuk Dairesi Kararları   13. Hukuk Dairesi Kararları   14. Hukuk Dairesi Kararları   15. Hukuk Dairesi Kararları   16. Hukuk Dairesi Kararları   17. Hukuk Dairesi Kararları   18. Hukuk Dairesi Kararları   19. Hukuk Dairesi Kararları   20. Hukuk Dairesi Kararları   21. Hukuk Dairesi Kararları   22. Hukuk Dairesi Kararları   23. Hukuk Dairesi Kararları   BAM Hukuk M. Kararları   Yerel Mah. Kararları  


    Avukat Web Sitesi