Ceza Genel Kurulu 2017/681 E. , 2018/690 K.
"İçtihat Metni"Kararı Veren
Yargıtay Dairesi : 6. Ceza Dairesi
Mahkemesi :Ağır Ceza
Sayısı : 142-191
Kasten yaralama suçundan sanık ...’ın TCK’nın 86/1, 86/3-e, 62, 63 ve 53. maddeleri uyarınca 1 yıl 3 ay hapis cezası ile cezalandırılmasına, hak yoksunluğuna, mahsuba ve CMK"nın 231/5. maddesi uyarınca hükmün açıklanmasının geri bırakılması ile 5 yıl denetim süresine tâbi tutulmasına ilişkin Beyoğlu (Kapatılan) 3. Ağır Ceza Mahkemesince verilen 16.10.2008 tarihli ve 199-208 sayılı kararın kesinleşmesinden sonra, sanığın denetim süresi içinde kasten yeni bir suç işlemesi nedeniyle dosyayı yeniden ele alan Beyoğlu (Kapatılan) 3. Ağır Ceza Mahkemesince 23.12.2010 tarih ve 126-364 sayı ile, CMK’nın 231/11. maddesi gereğince açıklanması geri bırakılan hüküm açıklanarak sanığın 86/1, 86/3-e, 62, 63, 51 ve 53. maddeleri uyarınca 1 yıl 3 ay hapis cezası ile cezalandırılmasına, ertelemeye, hak yoksunluğuna ve mahsuba ilişkin hükmün, sanık tarafından temyiz edilmesi üzerine dosyayı inceleyen Yargıtay 6. Ceza Dairesince 24.03.2016 tarih ve 4869-2308 sayı ile;
"Oluş ve dosya içeriğine göre, olay günü sanık ... ve suç arkadaşı......"in yakınan ile gece saat 23.00 sıralarında bir süre gezdikten sonra, sanığın yakınana birlikte kap-kaç yapma teklifinde bulunduğu, yakınanın kabul etmemesi üzerine, bacağına silahla ateş edip yaralayarak 20 TL parasını zorla aldığının anlaşılması karşısında; sanığın sübut bulun yağma suçundan mahkumiyeti yerine yazılı şekilde karar verilmesi." isabetsizliğinden bozulmasına oy çokluğuyla karar verilmiş,
Daire üyesi A. Suat Ertosun; "Mağdur ..., garsondur. Olay gecesi sanık ........."ın, hakkında 6136 sayılı Kanuna aykırılık suçundan HAGB kararı verilen...... ....."la birlikte önceden tanıdıkları mağdurun çalıştığı işyerine saat sıralarında gelerek gezme teklif ettikleri, birlikte saat 02.00"ye kadar Taksim"de gezerek içip eğlendikleri, sonrasında sanığın mağdura gasp-kapkaç yapma teklifinde bulunduğu, kabul etmemesi üzerine para istediği, "Üzerinde sadece işyerine ait paranın olduğunu" söyleyen mağduru,......"den aldığı tabanca ile sol bacağından vurarak 20-TL parasını yağmaladığı iddia edilmektedir. Yaralama sübuta ermiştir. Ancak sanığın yağma suçunu işlediğine dair mağdurun soruşturma aşamasında döndüğü kolluktaki ifadesinden başka kanıt yoktur. Mağdur duruşmada, "Sanığın, parasını almadığını, zaten parasının da olmadığını" söylemiştir. Olay sırasında tarafların yayında bulunan tanık Saadettin Yüksel ifadesinde, "Sanığın müştekinin parasını almadığını" beyan etmiştir. Bu durumda sanığın eylemi yaralama suçunu oluşturduğundan, usul ve kanuna uygun bulunan yerel mahkeme kararının onanması görüşündeyim." düşüncesiyle karşı oy kullanmıştır.
Yerel Mahkeme ise 01.07.2016 tarih ve 142-191 sayı ile önceki hükmünde direnmiştir.
Bu hükmün de sanık ve müdafisi tarafından temyiz edilmesi üzerine, Yargıtay Cumhuriyet Başsavcılığının 05.12.2016 tarihli ve 358257 sayılı "bozma" istekli tebliğnamesi ile dosya, 6763 sayılı Kanun"un 36. maddesiyle değişik CMK"nın 307. maddesi uyarınca kararına direnilen daireye gönderilmiş, aynı madde uyarınca inceleme yapan Yargıtay 6. Ceza Dairesince 04.05.2017 tarih ve 683-1277 sayı ile; Yerel Mahkeme kararı yerinde görülmediğinden Yargıtay Birinci Başkanlığına iade edilen dosya, Ceza Genel Kurulunca değerlendirilmiş ve açıklanan gerekçelerle karara bağlanmıştır.
TÜRK MİLLETİ ADINA
CEZA GENEL KURULU KARARI
Direnmenin ve temyizin kapsamına göre inceleme sanık ... hakkında kasten yaralama suçundan kurulan mahkûmiyet hükmü ile sınırlı olarak yapılmıştır.
Özel Daire ile Yerel Mahkeme arasında oluşan ve Ceza Genel Kurulunca çözümlenmesi gereken uyuşmazlık; sanığın eyleminin yağma suçunu mu yoksa kasten yaralama suçunu mu oluşturduğunun tespitine ilişkin ise de; Yargıtay İç Yönetmeliğinin 27. maddesi uyarınca öncelikle, hazır bulunduğu oturumda son söz sanığa verilmeden direnme hükmü kurulmasının, savunma hakkının kısıtlanması niteliğinde olup olmadığının değerlendirilmesi gerekmektedir.
İncelenen dosya kapsamından;
Özel Dairenin bozma kararından sonra sanığın hazır bulunduğu 01.07.2016 tarihli oturumda, Yerel Mahkemece sırasıyla sanık ile müdafisinden bozma ilamına karşı diyeceklerinin sorulduğu, ardından Cumhuriyet savcısının görüşünün alındığı ve hazır bulunan sanığa son söz hakkı tanınmadan duruşmaya son verilip direnme hükmü kurulduğu anlaşılmaktadır.
1412 sayılı CMUK"nın 251. maddesine benzer hükümler içeren 5271 sayılı CMK"nın "Delillerin tartışılması" başlıklı 216. maddesinin üçüncü fıkrasında; "hükümden önce son söz, hazır bulunan sanığa verilir" düzenlemesi yer almaktadır. Bu hüküm uyarınca katılmış olduğu takdirde son söz mutlaka sanığa verilerek duruşma bitirilecektir. Ceza muhakemesinde sanığın en önemli haklarından biri de savunma hakkı olup hazır bulunduğu oturumda son söz sanığa verilmeden hüküm kurulması, savunma hakkının kısıtlanması sonucunu doğuracaktır.
Yargıtay Ceza Genel Kurulunun süreklilik arz eden çok sayıdaki kararlarında açıkça belirtildiği üzere, savunma hakkı ile yakından ilgili olan son sözün sanığa ait bulunduğuna ilişkin usul kuralı emredici nitelikte olup bu kurala uyulmaması kanuna mutlak aykırılık oluşturmaktadır.
Temyiz mercisince verilen bozma kararından sonra ilk derece mahkemeleri tarafından yargılamaya devam olunduğunda, dava henüz sonuçlanmamış bulunduğundan, ilk defa hüküm kurulurken "son sözün sanığa verilmesi" kuralı, bozmadan sonra başlayan yargılamalarda da "kamu davasının kesintisizliği ve sürekliliği" ilkesinin doğal bir sonucu olarak aynen geçerli olacaktır. Kovuşturmanın sona erdirilip hükmün tesis ve tefhimine geçilmesinden önce son söz alan tarafın sanık olması gerektiği şeklinde anlaşılması gereken "son sözün sanığa verilmesi" kuralına uyulmaması hâli, gerek "savunma hakkının sınırlandırılamayacağı" ilkesine, gerekse CMK"nın 216. maddesinin üçüncü fıkrasına açık aykırılık teşkil edecek ve bu durum, temyiz incelemesi aşamasında hükmün esasına geçilmeden önce bozma nedeni kabul edilecektir.
Öğretide; "Son söz sanığındır. Son sözün sanığa verilmesi, müdafaa bakımından çok önemlidir. Bunun içindir ki son sözün hazır bulunan sanığa verilmemesi mutlak temyiz sebebi, hukuka kesin aykırılık ve dolayısıyla bozma sebebi sayılmaktadır." (Nurullah Kunter-Feridun Yenisey-Ayşe Nuhoğlu, Ceza Muhakemesi Hukuku, 18. Baskı, Beta Yayınları, İstanbul 2014, s. 1484.); "Hüküm safhasına geçmeden önce son söz hazır olan sanığa verilmek zorundadır. Bu hüküm silahların eşitliği ve suçsuzluk karinesi ilkelerinin gereği olarak düzenlenmiş, uyulması zorunlu ve emredici bir hükümdür. Son sözün sanığa verilmesi bozmadan sonraki yargılamada da uyulması zorunlu bir usul kuralıdır." (Yener Ünver-Hakan Hakeri, Ceza Muhakemesi Hukuku, 7. Baskı, Adalet Yayınevi, Ankara 2013, cilt: 2, s. 146–149.) şeklinde görüşler ileri sürülmek suretiyle, hükmün tesis ve tefhim edildiği duruşmada hazır bulunan sanığa mutlaka son sözün verilmesi gerektiği düşüncesi ittifakla benimsenmiştir.
Bu açıklamalar ışığında ön soruna ilişkin olarak yapılan değerlendirmede;
Yerel Mahkemece bozmadan sonra yapılan oturumda sırasıyla sanık, sanık müdafisi ve Cumhuriyet savcısından bozmaya karşı diyecekleri sorulduktan sonra, hazır bulunan sanığa son sözü sorulmadan yargılama bitirilmek suretiyle hükmün tesis ve tefhim edilmesi, CMK"nın 216. maddesinin üçüncü fıkrasına açıkça aykırılık oluşturduğundan, savunma hakkının kısıtlanması sonucunu doğuran bu usule aykırılık nedeniyle Yerel Mahkemenin direnme kararına konu hükmünün diğer yönleri incelenmeksizin bozulmasına karar verilmelidir.
SONUÇ :
Açıklanan nedenlerle,
1- İstanbul 20. Ağır Ceza Mahkemesinin 01.07.2016 tarihli ve 142-191 sayılı direnme kararına konu hükmünün, hükümden önce son sözün hazır bulunan sanığa verilmemesi isabetsizliğinden diğer yönleri incelenmeksizin BOZULMASINA,
2- Dosyanın, mahalline gönderilmek üzere Yargıtay Cumhuriyet Başsavcılığına TEVDİ EDİLMESİNE, 25.12.2018 tarihinde yapılan müzakerede oy birliğiyle karar verildi.