Ceza Genel Kurulu 2017/763 E. , 2018/687 K.
"İçtihat Metni"
Kararı Veren
Yargıtay Dairesi : 7. Ceza Dairesi
Mahkemesi : ADANA 1. Çocuk
Sayısı : 162-417
4733 sayılı Kanun"a muhalefet suçundan açılan kamu davasında yapılan yargılama sonucunda, sanık ..."nin 5607 sayılı Kanun"un 3/5, TCK"nın 31/3, 62/1, 50/1-a, 50/3 ve 52. maddeleri uyarınca hapis cezasından çevrilen 2.000 TL ve doğrudan verilen 40 TL adli para cezası ile cezalandırılmasına ilişkin Adana 1. Çocuk Mahkemesince verilen 07.02.2013 tarihli ve 172-135 sayılı hükmün, sanık müdafii tarafından temyiz edilmesi üzerine dosyayı inceleyen Yargıtay 7. Ceza Dairesince 29.01.2015 tarih ve 1646-1521 sayı ile;
“1-Onaysız fotokopiden ibaret soruşturma evrakına itibar edilmek suretiyle yazılı şekilde hüküm kurulması,
2- CMK"nın 231.maddesinde düzenlenen hükmün açıklanmasının geriye bırakılması müessesine engel hali bulunmayan suça sürüklenen çocuğun savunmasında, hükmün açıklanmasının geriye bırakılması müessesinden yararlanmak istediğini de beyan ettiği nazara alınarak, eşyanın ithalinde öngörülen gümrük vergileri ve diğer eş etkili vergiler ile mali yükümlülükler toplamının kamu zararı olduğu bildirilerek süre verilmesi ve sonucuna göre, gerektiğinde CMK"nun 231/9.maddesi de gözetilerek bir karar verilmesi gerekirken kamu zararının suça sürüklenen çocuk tarafından giderilmediğinden bahisle ve başka bir gerekçe de gösterilmeden hükmün açıklanmasının geri bırakılmasına yer olmadığına karar verilmesi,
3-Ele geçen eşyanın niteliğine ve suç tarihine göre, suça sürüklenen çocuğun 5752 sayılı Yasa ile değişik 4733 sayılı Yasa"nın 8/4.maddesi uyarınca cezalandırılması gerektiği gözetilmeksizin yazılı şekilde hüküm tesisi,
4-Açılan davanın niteliğine göre, suçtan zarar görmeyen ve davaya katılma hakkı olmayan Gümrük İdaresi lehine vekalet ücretine hükmedilmesi," isabetsizliklerinden bozulmasına, sanığın cezada kazanılmış hakkının saklı tutulması kaydıyla karar verilmiştir.
Yerel Mahkeme 18.06.2015 tarih ve 162-417 sayı ile; 1 ve 2 numaralı bentlerde yer alan bozma nedenlerine uymuş, 3 ve 4 numaralı bentlerde yer alan bozma nedenlerine ise direnmiştir.
Direnme kararına konu bu hükmün de sanık müdafii ve katılan vekili tarafından temyiz edilmesi üzerine, Yargıtay Cumhuriyet Başsavcılığının 10.09.2015 tarihli ve 272517 sayılı katılan vekilinin temyiz isteğinin "reddi", sanık müdafiinin temyizine göre ise "bozma" istekli tebliğnamesi ile Yargıtay Birinci Başkanlığına gelen dosya, Ceza Genel Kurulunca 14.12.2016 tarih ve 768-1869 sayı ile; 6763 sayılı Kanun"un 38. maddesi ile 5320 sayılı Kanun"a eklenen geçici 10. madde uyarınca kararına direnilen daireye gönderilmiş, aynı madde uyarınca inceleme yapan Yargıtay 7. Ceza Dairesince 27.04.2017 tarih ve 26-3389 sayı ile; katılan vekilinin temyiz isteğinin reddine, sanık müdafiinin temyizine göre ise direnme kararının yerinde görülmemesi üzerine Yargıtay Birinci Başkanlığına iade edilen dosya, Ceza Genel Kurulunca değerlendirilmiş ve açıklanan gerekçelerle karara bağlanmıştır.
TÜRK MİLLETİ ADINA
CEZA GENEL KURULU KARARI
Özel Daire ile yerel mahkeme arasında oluşan ve Ceza Genel Kurulunca çözümlenmesi gereken uyuşmazlıklar;
1-Sanığın eyleminin 4733 sayılı Kanun"un 8/4. maddesi kapsamındaki suçu mu yoksa 5607 sayılı Kanun"un 3/5. maddesi kapsamındaki suçu mu oluşturduğunun,
2-Gümrük idaresinin davaya katılma hakkı olup olmadığının, buna bağlı olarak bu idare lehine vekalet ücreti verilip verilemeyeceğinin belirlenmesine ilişkin ise de;
Yargıtay İç Yönetmeliği"nin 27. maddesi uyarınca öncelikle aleyhe olan bozma kararına karşı sanığın beyanı alınmadan direnme hükmü verilip verilemeyeceğinin değerlendirilmesi gerekmektedir.
Ön sorunun çözümünde isabetli bir hukuki sonuca varılabilmesi için öncelikle Özel Dairece verilen bozma kararının sanık aleyhine olup olmadığının tespiti bakımından 5607 sayılı Kanun"un 3/5. maddesi ile 4733 sayılı Kanun"un 8/4. maddesinde öngörülen yaptırımlar üzerinde durulmalıdır.
5607 sayılı Kanun"un suç tarihi itibarıyla yürürlükte bulunan "Suçlar ve kabahatler" başlıklı 3. maddesinin beşinci fıkrası;
“Birinci ilâ dördüncü fıkralarda tanımlanan fiillerin işlenmesine iştirak etmeksizin, bunların konusunu oluşturan eşyayı, bu özelliğini bilerek ve ticarî amaçla satın alan, satışa arz eden, satan, taşıyan veya saklayan kişi, altı aydan iki yıla kadar hapis ve beşbin güne kadar adlî para cezası ile cezalandırılır.”,
4733 sayılı Kanun"un suç tarihi itibarıyla yürürlükte bulunan "Cezai hükümler" başlıklı 8. maddesinin dördüncü fıkrası ise;
“Ambalajlarında bandrol, etiket, hologram, pul, damga veya benzeri işaret bulunmayan ürünleri ya da taklit (...) işaretleri taşıyan ürünleri ticari amaçla bulunduran, nakleden, satışa arz eden veya satanlar ile ambalajları üzerinde bulunan ürün bilgileri ile bandrol, etiket, hologram, pul, damga veya benzeri işaretlerin içerdiği bilgilerin farklı olması halinde, bu ürünleri üreten veya ithal edenlere iki yıldan beş yıla kadar hapis ve beşbin güne kadar adlî para cezası ile cezalandırılır...”
Şeklinde düzenlenmiştir.
Buna göre, 5607 sayılı Kanun"un suç tarihi itibarıyla yürürlükte bulunan 3. maddesinin beşinci fıkrasında düzenlenen suçun yaptırımı altı aydan iki yıla kadar hapis ve beşbin güne kadar adli para cezası; 4733 sayılı Kanun"un 8. maddesinin dördüncü fıkrasında düzenlenen suçun yaptırımı ise iki yıldan beş yıla kadar hapis ve beşbin güne kadar adli para cezası olup, öngörülen hapis cezalarının alt ve üst sınırlarına göre 4733 sayılı Kanun"un 8. maddesinin dördüncü fıkrasında düzenlenen suçun yaptırımı daha ağırdır.
Yerel Mahkemenin ilk hükmünün Özel Dairece bozulmasının nedenlerinden biri de sanığın daha ağır yaptırım içeren, 4733 sayılı Kanun"un 8/4. maddesi uyarınca cezalandırılması gerektiğinin gözetilmemesidir.
Bu bakımdan, Özel Daire bozma ilamının sanık aleyhine olduğu kabul edilmelidir.
Bu açıklamalar ışığında ön sorun değerlendirildiğinde;
Yerel mahkemece bozmadan sonra yapılan yargılamada, sanığa Yargıtay bozma ilamı ile duruşma gün ve saatini bildirir davetiyenin tebliğe çıkarıldığı, sanık müdafisine ise duruşma gün ve saatini bildirir davetiyenin tebliğ edildiği, sanığın tebliğe rağmen duruşmaya gelmemesi üzerine Yargıtay bozma ilamı okunmak suretiyle sanık müdafisinin dinlenilmesi ile yetinilip sanıktan aleyhe bozmaya karşı diyecekleri sorulmadan önceki hükümde direnilmesine karar verildiği anlaşılmaktadır.
1412 sayılı CMUK"nın 5320 sayılı Kanun"un 8. maddesi uyarınca karar tarihi itibarıyla uygulanması gereken 326/2. maddesine göre; hükmün aleyhe bozulması halinde davaya yeniden bakacak mahkemece, sanıktan bozmaya karşı diyeceğinin sorulması zorunlu olup müdafiin dinlenilmesi ile de yetinilemez. Aynı kurala 5271 sayılı CMK"nın 307/2. maddesinde de yer verilmiş olup anılan bu kanun hükümleri uyarınca sanığa, bozmada belirtilen ve aleyhinde sonuç doğurabilecek olan hususlarda beyanda bulunma, kendisini savunma ve bu konudaki delillerini sunma imkânı tanınmalıdır. Bu düzenleme, savunma hakkının sınırlanamayacağı ilkesine dayandığından, uyulmasında zorunluluk bulunan emredici kurallardandır.
Bu itibarla, yerel mahkemenin direnme kararına konu hükmünün, aleyhe olan bozmaya karşı sanığın beyanı alınmadan yargılamaya devam edilerek hüküm kurulması isabetsizliğinden sair yönleri incelenmeksizin bozulmasına karar verilmelidir.
SONUÇ:
Açıklanan nedenlerle;
1- Adana 1. Çocuk Mahkemesinin 18.06.2015 tarihli ve 162-417 sayılı direnme kararına konu hükmünün, aleyhe olan bozmaya karşı sanığın beyanı alınmadan yargılamaya devam edilerek hüküm kurulması isabetsizliğinden sair yönleri incelenmeksizin BOZULMASINA,
2- Dosyanın mahalline iadesi için Yargıtay Cumhuriyet Başsavcılığına TEVDİ EDİLMESİNE, 25.12.2018 tarihinde yapılan müzakerede oy birliğiyle karar verildi.
.