1. Hukuk Dairesi 2014/13004 E. , 2015/15013 K.
"İçtihat Metni"MAHKEMESİ :ASLİYE HUKUK MAHKEMESİ
DAVATÜRÜ:TAPU İPTALİ-TESCİL-TAZMİNAT
Taraflar arasında görülen tapu iptali, tescil, tazminat davası sonunda, yerel mahkemece tapu iptali, tescil isteğinin zamanaşımı nedeniyle reddine, bedele ilişkin isteğin ise idari yargının görevli olması nedeniyle görev yönünden reddine ilişkin olarak verilen karar davacı vekili tarafından yasal süre içerisinde temyiz edilmiş olmakla dosya incelendi, Tetkik Hakimi ..."nın raporu okundu, açıklamaları dinlendi, gereği görüşülüp düşünüldü;
KARAR-
Dava, hile hukuksal nedenine dayalı tapu iptal tescil ya da tazminat isteklerine ilişkindir.Davacı, paydaşı olduğu 2453 parsel sayılı taşınmazın eğitim ve sosyal tesis alanı olarak kamulaştırılacağını bildiren..."nin pazarlık teklifini kabul ettiğini, yapılan görüşmeler sonucu payının 1.036.935,00 TL" na ..."ye satışına karar verildiğini, ancak tapuda işlem yapmak için gittiğinde diğer davalı şirket adına tescil istendiğini, kamu kurumuna güvenerek okul inşaa edeceği belirtilen davalı şirkete satış sureti ile temlik ettiğini, sonrasında taşınmazın bulunduğu alanın ..."nin onayladığı uygulama imar planı ile yapılan değişikliklerle özel sosyal kültürel tesis ve kısmen ticaret ve hizmet alanına ayrıldığını 28.5.2011 tarihli gazete ilanında öğrendiğini, böylece temlikten sonra kamu alanından çıkarılarak özel alana alınması ile taşınmazın değerinde olağanüstü artış sağlandığını, ..."nin kamu gücünü kötüye kullanarak her iki davalının hileli işlemleri ile taşınmazın elinden alındığını ileri sürerek yeni oluşan imar parseli üzerinden tapu iptal ve tescil ya da imar planı değişikliği nedeniyle oluşan değer artış farkının tespiti ile davalılardan tahsiline karar verilmesini sitemiştir.Davalılar, davanın reddini savunmuşlardır.Mahkemece, tapu iptal ve tescil isteğinin zamanaşımı nedeniyle reddine, bedele ilişkin isteğin ise 2577 sayılı yasanın 2/1-b maddesi uyarınca tam yargı davası kapsamında idari yargının görevli olması nedeniyle görev yönünden reddine karar verilmiştir.
Dosya içeriğinden ve toplanan delillerden; 15.2.2008 tarihli resmi akit ile 2453 parselde davacıya ait payın davalı şirkete satış suretiyle temlik edildiği, 11.6.2009 tarihinde yapılan imar uygulaması ile 858 ada 1 ve 2 parsellere revizyon gördüğü, 858 ada 2 parselin ifraz sonucu 4 ve 5 nolu ifraz parsellerinin oluştuğu, sonuç itibariyle 858 ada 1 parsel de dava dışı kişilerle birlikte davalı şirketin paydaş olduğu, 858 ada 4 nolu ifraz parselin ise davalı şirket adına kayıtlı bulunduğu anlaşılmaktadır.
Bilindiği üzere; hile (aldatma), genel olarak bir kimseyi irade beyanında bulunmaya, özellikle sözleşme yapmaya sevk etmek için onda kasten hatalı bir kanı uyandırmak veya esasen var olan hatalı bir kanıyı koruma yahut devamını sağlamak şeklinde tanımlanır. Hata da yanılma, hilede ise yanıltma söz konusudur. 6098 sayılı Türk Borçlar Kanununun (TBK) 36/1. (818 sayılı Borçlar Kanununun (BK) 28/1.) maddesinde açıklandığı üzere taraflardan biri diğer tarafın kasıtlı aldatmasıyla sözleşme yapmaya yöneltilmişse yanılma (hata) esaslı olmasa bile aldatılan taraf için sözleşme bağlayıcı sayılamaz. Değinilen koşulların varlığı halinde aldatılan taraf hakkını kullanmak suretiyle hukuki ilişkiyi geçmişe etkili (makable şamil) olarak ortadan kaldırabilir ve verdiği şeyi geri isteyebilir. Öte yandan, hile her türlü delille ispat edilebileceği gibi iptal hakkının kullanılması hiç bir şekle bağlı değildir. Aldatmanın öğrenildiği tarihten itibaren bir yıllık hak düşürücü süre içerisinde karşı tarafa yöneltilecek bir irade açıklaması, defi yahut dava yoluyla da kullanılabilir.Somut olaya gelince; davacının delil listesinde bildirdiği gazetenin 28.5.2011 tarihli sayısında davalı şirkete ait rezidans-ofis-otel gibi sosyal tesisleri kapsayan ...projesinin ilanının yer aldığı görülmektedir. Davacı, hileli işlemi bu tarihte öğrendiğini ileri sürmüş, davalı taraf ise bunun aksini kantılayamamış, eldeki dava ise 13.7.2011 tarihinde açılmıştır.Bu durumda; 6098 sayılı Türk Borçlar Kanununun 36. maddesinde öngörülen bir yıllık hak düşürücü sürenin hileye maruz kalan kimsenin bunu öğrendiği tarihten itibaren işlemeye başlayacağı, mağdurun öğrenme tarihi olarak ileri sürdüğü tarihin esas alınacağı belirgin olup; diğer tarafın öğrenmenin (ıttılaın ) bu tarih değil de daha önce olduğunu iddia etmesi durumunda, bu iddiasını ispat zorunluluğunda olduğunda da kuşku bulunmamaktadır. Nitekim, Hukuk Genel Kurulu’nun 20.04.1983 gün ve 1980/1-1846-397 sayılı kararında da aynı hususa işaret edilmiştir.
Hâl böyle olunca; mahkemece davanın süresinde açıldığı gözetilerek yukarıda açıklanan ilkelere göre işin esasının incelenmesi, varılacak sonuca göre bir karar verilmesi gerekirken yanılgılı değerlendirme ile yazılı şekilde hüküm kurulması doğru olmadığı gibi, kabule göre de; hile hukuksal nedenine dayalı tazminat isteği bakımından İdari Yargının görevli olduğu şeklinde değerlendirme yapılmış olması da isabetli değildir.
Davacının temyiz itirazları yerindedir. Kabulü ile hükmün açıklanan nedenlerle (6100 sayılı Yasanın geçici 3.maddesi yollaması ile) 1086 sayılı HUMK"un 428.maddesi gereğince BOZULMASINA, alınan peşin harcın temyiz edene geri verilmesine, 23.12.2015 tarihinde oybirliğiyle karar verildi.