10. Hukuk Dairesi 2015/6097 E. , 2017/6342 K.
"İçtihat Metni"Mahkemesi :İş Mahkemesi
Dava, yersiz olduğu iddiası ile Kurumca başlatılan icra takibi nedeniyle kuruma karşı borçlu olmadığının tespiti, istemine ilişkindir.
Mahkemece, ilamında belirtilen şekilde davanın kabulüne, davacılar murisi...."ın eski eşinden dolayı davalı kurumdan aldığı maaşların tahsili için .... 1. İcra Müdürlüğünün 2009/5463 ve 2006/2594 sayılı icra takiplerinin iptaline, davacıların bu dosyalarla yapılan takip konusunda borçlarının bulunmadığının tespitine, icra inkâr tazminatı talebinin reddine, karar vermiştir.
Hükmün, davalı Kurum avukatı tarafından temyiz edilmesi üzerine, temyiz isteğinin süresinde olduğu anlaşıldıktan ve Tetkik Hâkimi ... tarafından düzenlenen raporla dosyadaki kâğıtlar okunduktan sonra işin gereği düşünüldü ve aşağıdaki karar tespit edildi.
Somut olayda, davacıların babası .....’nin 06.08.1998"de vefat eden ilk eşi .... üzerinden hak shibi sıfatıyla 01.09.1998 tarihinden itibaren ölüm aylığı aldığı, ne varki, muris ...i’nin 09.10.1999-30.01.2001 tarihleri arasında ikinci eşi ... ile evli kaldığı ve daha sonra da, 24.06.2003 tarihinde üçüncü eşi .... ile evlendikten sonra 25.12.2004 tarihinde vefat ettiği, fakat bu durumun, davalı Kurum tarafından 2005 yılında fark edilmesi nedeniyle ikinci ve üçüncü evlilikler nedeniyle 01.10.1999-27.01.2001 tarihleri arası ile 01.06.2003-01.12.2004 tarihleri arasında davacılar murisine yapılan ölüm aylığı ödemelerinin yersiz ödeme oluşturması nedeniyle davalı Kurum tarafından davacılar hakkında 15.08.2008 tarihli işlem ve 19.06.2009 tarihli ödeme emri ile takip yapılması üzerine eldeki davanın açıldığı anlaşılmakta olup, mahkemece davanın kabulüne karar verilmiş ise de verilen kararın yanılgılı değerlendirmeye dayalı olduğu anlaşılmaktadır.
5510 sayılı Yasanın 96. maddesi, “Kurumca işverenlere, sigortalılara, isteğe bağlı sigortalılara gelir veya aylık almakta olanlara ve bunların hak sahiplerine, genel sağlık sigortalılarına ve bunların bakmakla yükümlü olduğu kişilere, fazla veya yersiz olarak yapıldığı tespit edilen bu Kanun kapsamındaki her türlü ödemeler;
a) Kasıtlı veya kusurlu davranışlarından doğmuşsa, hatalı işlemin tespit tarihinden geriye doğru en fazla on yıllık sürede yapılan ödemeler, bu ödemelerin yapıldığı tarihlerden,
b) Kurumun hatalı işlemlerinden kaynaklanmışsa, hatalı işlemin tespit tarihinden geriye doğru en fazla beş yıllık sürede yapılan ödemeler toplamı, ilgiliye tebliğ edildiği tarihten itibaren üç ay içinde yapılacak ödemelerde faizsiz, üç aylık sürenin dolduğu tarihten sonra yapılacak ödemelerde ise bu süre sonundan, itibaren hesaplanacak olan kanunî faizi ile birlikte, ilgililerin Kurumdan alacağı varsa bu alacaklarından mahsup edilir, alacakları yoksa genel hükümlere göre geri alınır...” hükmünü içermektedir.
5510 sayılı Yasanın 96. maddesi ile 506 sayılı Yasada yer almayan yeni bir düzenleme getirilmiş, sebepsiz zenginleşmenin kasıtlı kusurlu davranıştan veya Kurumun hatalı işleminden kaynaklanmasına bağlı olarak istirdadı mümkün ödeme miktarları belirlenmiştir. Kapsam belirlendikten sonra, ilgilinin Kurumdan alacağı yoksa geri alma işleminin genel hükümlere göre yapılacağı öngörülmüştür. 5510 sayılı Yasanın geçici maddelerinde ise, yersiz ödemelerin tahsili konusunda önceki hükümlerin uygulanması gereğini öngören herhangi bir kural yer almamaktadır.
Belirtilen nedenlerle; 5510 sayılı Yasanın 96. maddesi hükmünün, Kurumun yersiz ödemeden kaynaklanan alacakları konusunda süren uyuşmazlıklara uygulanması gerekmektedir. Diğer taraftan, İcra İflas Kanununun 72. Maddesi; “Borçlu, icra takibinden önce veya takip sırasında borçlu bulunmadığını ispat için menfi tesbit davası açabilir.
İcra takibinden önce açılan menfi tesbit davasına bakan mahkeme, talep üzerine alacağın yüzde onbeşinden aşağı olmamak üzere gösterilecek teminat mukabilinde, icra takibinin durdurulması hakkında ihtiyati tedbir kararı verebilir.
İcra takibinden sonra açılan menfi tesbit davasında ihtiyati tedbir yolu ile takibin durdurulmasına karar verilemez. Ancak, borçlu gecikmeden doğan zararları karşılamak ve alacağın yüzde onbeşinden aşağı olmamak üzere göstereceği teminat karşılığında, mahkemeden ihtiyati tedbir yoluyle icra veznesindeki paranın alacaklıya verilmemesini istiyebilir.
(Değişik fıkra: 09/11/1988 - 3494/6 md.) Dava alacaklı lehine neticelenirse ihtiyati tedbir kararı kalkar. Buna dair hükmün kesinleşmesi halinde alacaklı ihtiyati tedbir dolayısıyla alacağını geç almış bulunmaktan doğan zararlarını gösterilen teminattan alır. Alacaklının uğradığı zarar aynı davada takdir olunarak karara bağlanır. Bu zarar herhalde yüzde kırktan aşağı tayin edilemez.
(Değişik fıkra: 09/11/1988 - 3494/6 md.) Dava borçlu lehine hükme bağlanırsa derhal takip durur. İlamın kesinleşmesi üzerine münderecatına göre ve ayrıca hükme hacet kalmadan icra kısmen veya tamamen eski hale iade edilir. Borçluyu menfi tespit davası açmaya zorlayan takibin haksız ve kötü niyetli olduğu anlaşılırsa, talebi üzerine, borçlunun dava sebebi ile uğradığı zararın da alacaklıdan tahsiline karar verilir. Takdir edilecek zarar, haksızlığı anlaşılan takip konusu alacağın yüzde kırkından aşağı olamaz....” hükmünü içermektedir.
Somut olayda, mahkemece davacılar hakkında Borçlar Kanunu’nun iyiniyetli zenginleşene dair 63’üncü madde hükümlerinin tatbiki gereği ile yazılı şekilde karar verilmiş ise de, özel yasa durumunda olan 5510 sayılı Yasa’nın 96’ncı maddesinin süregelen uyuşmazlıklara uygulanması gereği dikkate alındığında davacıların, borçluluk sıfatı mevcut olup, davalı Kurum alacağının -davaya konu olayın somut özelliğine göre-, 5510 sayılı Yasa’nın 96’ncı maddesinin “b” bendi kapsamında belirlenmesi ile davacıların sorumlu olduğu tutarın tespit edilmesi gereği dikkate alınmak suretiyle bir karar verilmesi gerekirken yazılı şekilde karar tesisi, usul ve yasaya aykırı olup, bozma nedenidir.
O hâlde; davalı Kurum avukatının bu yönleri amaçlayan temyiz itirazları kabul edilmeli hüküm bozulmalıdır.
SONUÇ: Yukarıda açıklanan nedenlerle temyiz edilen hükmün BOZULMASINA, 03.10.2017gününde oybirliğiyle karar verildi.