
Esas No: 2020/111
Karar No: 2020/422
Karar Tarihi: 16.06.2020
Yargıtay Hukuk Genel Kurulu 2020/111 Esas 2020/422 Karar Sayılı İlamı
"İçtihat Metni"
MAHKEMESİ :Ticaret Mahkemesi
1. Taraflar arasındaki “tazminat” davasından dolayı yapılan yargılama sonunda, İstanbul 18. Asliye Ticaret Mahkemesince verilen davanın reddine ilişkin karar davacılar vekili tarafından temyiz edilmesi üzerine Yargıtay 17. Hukuk Dairesince yapılan inceleme sonunda bozulmuş, Mahkemece Özel Daire bozma kararına karşı direnilmiştir.
2. Direnme kararı davacılar vekili tarafından temyiz edilmiştir.
3. Hukuk Genel Kurulunca dosyadaki belgeler incelendikten sonra gereği görüşüldü:
I. YARGILAMA SÜRECİ
Davacı İstemi:
4. Davacılar vekili 07.02.2014 havale tarihli dava dilekçesinde; davacıların desteği ...’in 04.04.2013 tarihinde sevk ve idaresindeki aracın takla atması sonucu meydana gelen tek taraflı trafik kazasında vefat ettiğini, aracın zorunlu trafik sigortası bulunmadığından davalı ...’nın zararı karşılaması gerektiğini ileri sürerek fazlaya ilişkin hakları saklı kalmak kaydıyla toplam 2.000,00TL destekten yoksun kalma tazminatının olay tarihinden işleyecek yasal faizi ile birlikte davalıdan tahsiline karar verilmesini talep etmiş iken; ıslah dilekçesi ile talebini yükseltmiştir.
Davalı Cevabı:
5. Davalı vekili 14.03.2014 havale tarihli cevap dilekçesinde; müvekkilinin sorumluluğunun poliçe limiti dâhilinde Zorunlu Trafik Sigortası bulunmayan araç sürücüsünün kusur oranı ve gerçek zarar miktarı ile sınırlı olduğunu, Sigortacılık Kanunu’nun 14. maddesi ve ... Yönetmeliği’nin 9/b maddesi uyarınca somut olay bakımından alacaklılık ve borçluluk sıfatlarının birleştiğini, zira Yönetmeliğin 16. maddesi uyarınca Güvence Hesabının davacılara rücu hakkının doğacağını savunarak davanın reddine karar verilmesini istemiştir.
Mahkeme Kararı:
6. İstanbul 18. Asliye Ticaret Mahkemesinin 27.11.2014 tarihli ve 2014/438 E., 2014/379 K. sayılı kararı ile; ... Yönetmeliği’nin 9/b maddesi uyarınca, motorlu aracın işletilmesi sırasında, bir kimsenin ölümüne veya yaralanmasına neden olduğunda, kaza tarihinde geçerli olan teminat tutarları dâhilinde sigortasını yaptırmamış olanların neden olduğu bedensel zararlardan davalı kurumun sorumlu olduğu, somut olayda ilke olarak davalı ... Hesabının sorumluluğunun esas olduğu, anılan Yönetmeliğin 16. maddesinde ise kurumca ödenen tazminatların, aracını sigorta ettirmeyen araç işleteni ile araç sürücüsünden rucüen tazmin edileceğinin öngörüldüğü, aracını sigorta ettirmeyen işleten ve araç ile kaza yapan sürücünün veya bu kişilerin ölümü hâlinde yasal mirasçılarının yansıma yolu ile gördüğü zararların daha sonra bu kişilerden rucü edilebileceğinden, mülga 818 sayılı BK’nın 116, 6098 sayılı TBK’nın 135. maddesi gereğince alacaklı ve borçlunun birleşmesi sonucunu doğuracağından davalı ... Hesabından tazminin istenmesinin mümkün olmadığı gerekçesiyle davanın reddine karar verilmiştir.
Özel Daire Bozma Kararı:
7. İstanbul 18. Asliye Ticaret Mahkemesinin yukarıda belirtilen kararına karşı süresi içinde davacılar vekili temyiz isteminde bulunmuştur.
8. Yargıtay 17. Hukuk Dairesince 24.12.2015 tarihli ve 2015/8900 E., 2015/15047 K. sayılı kararı ile;
“…Davacıların ölenin salt mirasçısı sıfatıyla değil, destekten yoksun kalan üçüncü kişi sıfatıyla dava açtıklarına, ölüm nedeniyle doğrudan davacılar üzerinde doğan destekten yoksunluk zararının oluşumundaki kusurun davacılara yansıtılamayacağına, dolayısıyla araç sürücüsünün veya işletenin tam kusurlu olmaları hâlinde, desteğinden yoksun kalan davacıları etkilemeyeceğine, 2918 sayılı Karayolları Trafik Kanunu ve Karayolları Motorlu Araçlar Zorunlu Mali Sorumluluk Sigortası Genel Şartları’na göre, aracın zorunlu mali sorumluluk sigortacısı davalı sigorta şirketi, işletenin üçüncü kişilere verdiği zararları teminat altına aldığına ve olayda işleten veya sürücü tam kusurlu olsalar bile, destekten yoksun kalan davacılar da zarar gören üçüncü kişi konumunda bulunduğundan, davalı sigorta şirketinin sorumlu olacağına karar vermek gerekir. (HGK"nun 15.6.2011 gün ve 2011/17-142 esas-411 karar, HGK"nun 22.2.2012 gün 2011/17-787 esas 2012/92 karar, HGK"nun 16.01.2013 gün ve 2012/17-1491 esas, 2013/74 karar sayılı ilamları uyarınca)
O hâlde mahkemece, davacıların kazada hayatını kaybeden araç sürücüsünün desteğinden yoksun kalıp kalmadıkları değerlendirilerek, destekten yoksun kaldıklarının kabulü hâlinde davalı ... karşısında 3. kişi olarak tazminat talebinde bulunabilecekleri kabul edilerek karar verilmesi gerekirken yazılı şekilde hüküm kurulması doğru görülmemiştir…” gerekçesiyle karar bozulmuştur.
Direnme Kararı:
9. İstanbul 18. Asliye Ticaret Mahkemesinin 19.03.2019 tarihli ve 2019/28 E., 2019/233 K. sayılı kararı ile; müteveffanın kendi kusuruyla kazaya ve ölüme sebebiyet verdiğinden tazminat talep etme hakkı bulunmadığı gerekçesiyle direnme kararı verilmiştir.
Direnme Kararının Temyizi:
10. Direnme kararı süresi içinde davacılar vekili tarafından temyiz edilmiştir.
II. UYUŞMAZLIK
11. Zorunlu trafik sigortası bulunmayan araç işleteni olan sürücünün tek taraflı trafik kazasında ölümünden dolayı, işleten mirasçıları tarafından Güvence Hesabından destekten yoksun kalma tazminatı talep edip edemeyecekleri ve eldeki davada alacaklı ve borçlu sıfatlarının birleşip birleşmediği noktasında toplanmaktadır.
III. GEREKÇE
12. Dava, trafik kazasından kaynaklanan destekten yoksun kalma tazminatı istemine ilişkindir.
13. İşleten ve araç işleticisinin bağlı bulunduğu teşebbüs sahibinin hukuki sorumluluğu, 2918 sayılı Karayolları Trafik Kanunu’nun (KTK) 85. Maddesinde; “Bir motorlu aracın işletilmesi bir kimsenin ölümüne veya yaralanmasına yahut bir şeyin zarara uğramasına sebep olursa, motorlu aracın bir teşebbüsün unvanı veya işletme adı altında veya bu teşebbüs tarafından kesilen biletle işletilmesi halinde, motorlu aracın işleteni ve bağlı olduğu teşebbüsün sahibi, doğan zarardan müştereken ve müteselsilen sorumlu olurlar.
Motorlu araç ölüme veya yaralanmaya sebebiyet vermiş ise, kazaya karışan aracın başkalarına devir ve temliki veya üzerinde bir hak tesisini önlemek amacıyla olaya el koyan Cumhuriyet Savcılıklarınca, aracın tescilli olduğu tescil kuruluşuna trafik kaydı üzerine şerh düşülmesi için talimat verilir. Kaza anı ile Cumhuriyet Savcılığınca trafik kaydı üzerine şerh düşülmesi arasında geçen süreler içinde kötü niyetle yapılan araç tescilleri hükümsüz sayılır. Şerhin konulduğu tarihten itibaren bir ay içerisinde, şerhin kaldırıldığına veya devamına ilişkin mahkeme kararı ibraz edilmediği takdirde bu şerh hükümsüz sayılır.
İşletilme hâlinde olmayan bir motorlu aracın sebep olduğu trafik kazasından dolayı işletenin sorumlu tutulabilmesi için, zarar görenin, kazanın oluşumunda işleten veya eylemlerinden sorumlu tutulduğu kişilere ilişkin bir kusurun varlığını veya araçtaki bozukluğun kazaya sebep olduğunu ispat etmesi gerekir.
İşleten ve araç işleticisi teşebbüs sahibi, hakimin takdirine göre kendi aracının katıldığı bir kazadan sonra yapılan yardım çalışmalarından dolayı yardım edenin maruz kaldığı zarardan da sorumlu tutulabilir. Ancak, bu durumda işletici teşebbüs sahibinin sorumlu kılınabilmesi için kazadan kendisinin sorumlu olması veya yardımın doğrudan doğruya kendisine veya araçta bulunanlara yahut kazaya taraf olan üçüncü kişilere yapılması gerekir.
İşleten ve araç işleticisi teşebbüsün sahibi, aracın sürücüsünün veya aracın kullanılmasına katılan yardımcı kişilerin kusurundan kendi kusuru gibi sorumludur.” şeklinde düzenlenmiştir.
14. Özellikle endüstri devrimiyle birlikte ortaya çıkan teknik buluşlar ve makineleşme zarar tehlikesini arttırmış ve artan bu zarar tehlikesini önlemek için kusura dayanan sorumluluğun her zaman yeterli olmayacağı öngörülerek tehlikeli faaliyette bulunanların sebep oldukları zararları gidermesi kabul edilmiştir (Eren, F: Borçlar Hukuku Genel Hükümler, Ankara 2006 s. 449 vd.). Motorlu araçların işletilme tehlikesine karşı, zarar gören üçüncü şahısları korumak amacıyla getirilmiş olan bu düzenleme ile öngörülen sorumluluğunun bir kusur sorumluluğu olmayıp, sebep sorumluluğu olduğu; böylece araç işletenin sorumluluğunun sebep sorumluluğunun ikinci türü olan tehlike sorumluluğuna ilişkin bulunduğu, öğretide ve yargısal içtihatlarla kabul edilmektedir (Eren, s. 631 vd.; Kılıçoğlu, A: Borçlar Hukuku, Genişletilmiş 10. Baskı, s. 264 vd).
15. 2918 sayılı Kanun’un 86. maddesinde, bu Kanun’un 85. maddesinde düzenlenen sorumluluktan kurtulma ve sorumluluğu azaltma koşullarına yer verilmiştir. Bu düzenlemelere göre, araç işleteni veya araç işleteninin bağlı bulunduğu teşebbüs sahibi, kendisinin veya eylemlerinden sorumlu tutulduğu kişilerin kusuru bulunmaksızın ve araçtaki bozukluk kazayı etkilemiş olmaksızın kazanın bir mücbir sebepten veya zarar görenin veya üçüncü kişinin ağır kusurundan ileri geldiğini ispat ederse sorumluluktan kurtulabilecek; sorumluluktan kurtulamayan işleten veya araç işleticisinin bağlı olduğu teşebbüs sahibi ise kazanın oluşunda zarar görenin kusurunun bulunduğunu ispat ederse, hâkim, durum ve şartlara göre tazminat miktarını indirebilecektir. Burada kanun koyucu zarar görenin kusuru nispetinde indirim yapılabileceğini öngörmüş ve indirimi zorunlu tutmayarak hâkimin takdirine bırakmıştır. Uygulama ve öğretide de bu husus kabul edilmektedir (Ünan, S: “Ergün A. Çetingil ve Rayegan Kender’e 50. Birlikte Çalışma Yılı Armağanı 2007”, s. 1180).
16. Kanun koyucu, açıklanan düzenlemeler yanında 2918 sayılı KTK’nın 91. maddesiyle de; işletenin aynı Kanun’un 85. maddesinin birinci fıkrasına göre olan sorumluluklarının karşılanmasını sağlamak üzere mali sorumluluk sigortası (Karayolları Zorunlu Mali Sorumluluk Sigortası) yaptırma zorunluluğunu getirmiştir. Hemen belirtmelidir ki, işletenin sorumluluğu hukuki nitelikçe tehlike sorumluluğuna ilişkin bulunmakla birlikte, işletenin hukuki sorumluluğunu üstlenen zorunlu sigortacının 91. maddede düzenlenen sorumluluğunun ise, sözleşmeye dayalı bir sorumluluk olduğu tartışmasızdır. Zorunlu mali sorumluluk sigortasının yaptırılmaması durumunda Sigortacılık Kanunu"nun 14. maddesi gereği, zorunlu mali sorumluluk sigortasının kaza tarihindeki limitleri dâhilinde işletenin üçüncü kişilere karşı sorumluluğunu ... karşılayacaktır.
17. KTK’da zorunlu trafik sigortasına ilişkin olarak, sorumluluğun kapsamı yanında, bu kapsam dışında kalan hâller de açıkça düzenlenmiştir. KTK’nın davanın açıldığı tarihte yürürlükte bulunan (14.04.2016 tarihli ve 6704 sayılı Kanun’un 4. maddesi ile getirilen değişiklikten önceki hâli ile) “Zorunlu Mali Sorumluluk Sigortası Dışında Kalan Hususlar” başlıklı 92. maddesinde:
“Aşağıdaki hususlar, zorunlu mali sorumluluk sigortası kapsamı dışındadırlar.
a) İşletenin; bu Kanun uyarınca eylemlerinden sorumlu tutulduğu kişilere karşı yöneltebileceği talepler,
b) İşletenin; eşinin, usul ve füruunun, kendisine evlat edinme ilişkisi ile bağlı olanların ve birlikte yaşadığı kardeşlerinin mallarına gelen zararlar nedeniyle ileri sürebilecekleri talepler,
c) İşletenin; bu Kanun uyarınca sorumlu tutulmadığı şeye gelen zararlara ilişkin talepler,
d) Bu Kanunun 105 inci maddesinin üçüncü fıkrasına göre zorunlu mali sorumluluk sigortasının teminatı altında yapılacak motorlu araç yarışlarındaki veya yarış denemelerindeki kazalardan doğan talepler,
e) Motorlu araçta taşınan eşyanın uğrayacağı zararlar,
f) Manevi tazminata ilişkin talepler.” hükmü ile, zorunlu trafik sigortacısının hangi zararlardan sorumlu olmadığı düzenleme altına alınmış; burada örnekseme yoluna gidilmeyip; tek tek ve tahdidi olarak sorumlu olunmayan hâller sıralanmıştır.
18. Bu noktada üzerinde durulması gereken hususlardan ilki, 2918 sayılı KTK’nın 92/b maddesinde yer alan “İşletenin; eşinin, usul ve füruunun, kendisine evlat edinme ilişkisi ile bağlı olanların ve birlikte yaşadığı kardeşlerinin mallarına gelen zararlar nedeniyle ileri sürebilecekleri taleplerin zorunlu mali sorumluluk sigortası (ZMSS) kapsamı dışında olduğuna” ilişkin hükümdür. Bu hükümle kanun koyucu; tehlike sorumlusu olan işletenin ve dolayısıyla eylemlerinden sorumlu olduğu sürücünün eşinin, usul ve füruunun, kendisine evlat edinme ilişkisi ile bağlı olanların ve birlikte yaşadığı kardeşlerinin mallarına gelen zararları ZMSS kapsamı dışına çıkarmıştır. Şu hâliyle, anılan kişilerin mallarına gelen zararlar dışında kalan ölüm ve yaralanmaya ilişkin cismani zararlar ise, sigortacının sorumluluğu kapsamında bırakılmış; böylece tehlike sorumlusunun yakınlarının dahi belirtilen anlamda sigorta kapsamında olduğu benimsenmiştir.
19. Durum bu olunca, gerek işletenin gerekse eylemlerinden sorumlu olduğu araç sürücüsünün; eşinin, usul ve füruunun, kendisine evlat edinme ilişkisi ile bağlı olanların ve birlikte yaşadığı kardeşlerinin ölüm veya yaralanmaları hâlinde bundan kaynaklanan zararlarının zorunlu sigorta kapsamında olduğu kabul edilmelidir. Nitekim, Hukuk Genel Kurulunun 15.06.2011 tarihli ve 2011/17-142 E., 2011/411 K. ile 22.02.2011 tarihli ve 2011/17-787 E., 2012/92 K. sayılı kararlarında; mali sorumluluk sigortası ile sigortalı araç sürücüsünün ve işletenin mirasçılarının açtığı destekten yoksun kalma tazminatı davasında da, Kanunun kapsam dışılığı düzenleyen 92. maddesinde, işletenin ve araç şoförünün desteğinden yoksun kalanların isteyebileceği tazminatların kapsam dışı olduğuna dair bir düzenlemeye yer verilmediği ve sürücünün desteğinden yoksun kalanların üçüncü kişi olduğu kabul edilerek zorunlu mali sorumluluk sigortacısından tazminat talep edebilecekleri öngörülmüştür.
20. Öte yandan, 2918 sayılı Kanunun 92/a maddesinde yer alan “İşletenin; bu Kanun uyarınca eylemlerinden sorumlu tutulduğu kişilere karşı yöneltebileceği taleplerin zorunlu mali sorumluluk sigortası kapsamı dışında olduğuna” ilişkin hükmü üzerinde de durulmalıdır.
Vurgulamakta yarar vardır ki, bu hüküm işletenin eyleminden sorumlu olduğu kişilere yönelik kendi zararına dayalı talepleri noktasında önem arz etmektedir. Salt sigorta şirketinin dava edildiği ve üçüncü kişinin zararının söz konusu olduğu durumlarda bu hükmün uygulama alanı bulamayacağı açıktır.
21. Eldeki davada, işletenin kendisine ait aracı sevk ve idare ettiği sırada tam kusuruyla meydana gelen kazada ölümü sonucu onun desteğinden yoksun kalınması davanın sebebini teşkil etmekte; işletenin yakınları işletenin kendi sigortacısının olmadığını belirterek davalı ... Hesabından zorunlu mali sorumluluk sigortası kapsamında destekten yoksun kalma tazminatı istemekte olduğundan, destekten yoksun kalma tazminatının hukuki niteliği de irdelenmelidir.
22. Destekten yoksun kalma tazminatı, 818 sayılı BK’nın 45/II. maddesinde düzenlenmiş olup; “Ölüm neticesi olarak diğer kimseler müteveffanın yardımından mahrum kaldıkları takdirde onların bu zararını da tazmin etmek lazım gelir." şeklinde hükme bağlanmıştır. 6098 sayılı TBK"nın 53/3. maddesinde; “Ölenin desteğinden yoksun kalan kişilerin bu sebeple uğradıkları kayıplar” ölüm hâlinde uğranılan zararlardan biri olarak açıklanmıştır. Bu kayıpların tazmini uygulamada destekten yoksun kalma tazminatı olarak ifade edilmiştir. Görülmektedir ki, destekten yoksun kalma tazminatının konusu, desteğin yitirilmesi nedeniyle yoksun kalınan zarardır. Buradaki amaç, destekten yoksun kalanların desteğin ölümünden önceki yaşamlarındaki sosyal ve ekonomik durumlarının korunmasıdır. Olaydan sonraki dönemde de, destek olmasa bile, onun zamanındaki gibi aynı şekilde yaşayabilmesi için muhtaç olduğu paranın ödettirilmesidir.
23. Haksız bir eylem sonucu desteğini yitiren kimse TBK 53/3. (BK"nın 45/II) maddesine dayanarak uğradığı zararın ödetilmesini isteyebilir. Ancak, destekten yoksun kalma tazminatına hükmedilmesi için öncelikle, ölen ile destekten yoksun kalan arasında maddi yönden düzenli ve eylemli bir yardımın varlığı gerekir. 6098 sayılı TBK’nın 53. (818 sayılı BK’nın 45.) maddesinde sözü geçen destek kavramı hukuksal bir ilişkiyi değil, eylemli bir durumu hedef tutar ve ne hısımlığa ne de yasanın nafaka hakkındaki hükümlerine dayanır; sadece eylemli ve düzenli olarak geçimini kısmen veya tamamen sağlayacak şekilde yardım eden ve olayların olağan akışına göre eğer ölüm vuku bulmasaydı, az çok yakın bir gelecekte de bu yardımı sağlayacak olan kimse destek sayılır.
24. O hâlde destek sayılabilmek için yardımın eylemli olması ve ölümden sonra da düzenli bir biçimde devam edeceğinin anlaşılması yeterli görülür. Bununla birlikte destekten yoksun kalan kimse devamlı ve gerçek bir ihtiyaç içerisinde bulunmalıdır. Genel olarak bakım ihtiyacı, sosyal düzeye uygun olan yaşamın devamını sağlamak için gerekli olanaklardan yoksun kalmayı anlatır. Eğer ölenin eylemli olarak baktığı davacı, ölüm yüzünden bu bakımın sağladığı yaşama düzeyinin altına düşmüş olursa, ihtiyaç içerisinde bulunma koşulu gerçekleşmiş sayılır. Burada önemli olan, destekten yoksun kalan kimsenin ve ailesinin temsil ettiği sosyal ve ekonomik düzeye göre normal karşılanan giderlerdir (Yargıtay Hukuk Genel Kurulunun 21.04.1982 tarihli ve 1979/4-1528 E., 1982/412 K. sayılı kararı).
25. Yargıtay İçtihadı Birleştirme Büyük Genel Kurulunun 06.03.1978 tarihli ve 1/3 sayılı kararının gerekçesinde de; "Destekten yoksun kalma tazminatının eylemin karşılığı olan bir ceza olmayıp, ölüm sonucu ölenin yardımından yoksun kalan kimsenin muhtaç duruma düşmesini önlemek ve yaşamının, desteğin ölümünden önceki düzeyde tutulması amacına yönelik sosyal karakterde kendine özgü bir tazminat olduğu” hususu vurgulanmış; Yargıtay Hukuk Genel Kurulunun 30.11.2005 tarihli ve 2005/4-648 E., 2005/691 K. sayılı ilamında da aynı esaslar benimsenmiştir.
26. TBK 53/3 (BK’nın 45/3) maddesine göre destekten yoksun kalma tazminatı, desteğin mirasçısı olarak geride bıraktığı kişilere değil, desteğinden yoksun kalanlarına aittir. Murisin trafik kazasından kaynaklanan bir sorumluluğu söz konusu olduğunda ve koşulları oluştuğunda mirasçıları bundan sorumlu olduğu hâlde, aynı olay nedeniyle destekten yoksun kalan ve fakat mirasçı olmayan kişiler bundan sorumlu değildir (HGK’nın 15.06.2011 tarihli ve 2011/17-142 E. 411 K. sayılı ilamı).
27. Bunun yanı sıra davacıların açıklanan sıfatı ve hukuki konumları karşısında, davacılar üzerinde doğan zararın niteliği de belirlenmelidir: Davacıların destekten yoksun kalma tazminatı talebine dayanak olarak gösterdikleri zarar; işletenin ve sürücünün ölümü sonucunda meydana gelmekle birlikte işleten ve sürücü üzerinde doğan bir zarardan ayrı ve salt onun desteğinden yoksun kalınması olgusuna dayalı, mirasçılık sıfatıyla bağlı olmaksızın uğranılabilen bir zarardır. Böyle bir zararın işletenin ve dolayısıyla sürücünün kendisinin sahip olacağı hakla bir ilişkisi olmadığı gibi, doğrudan işletenin ve sürücünün zararıyla bağlı ve onunla sınırlı bir zarar da değildir. İşletenin ve sürücünün ölümü, zararı doğuran olay olmakla birlikte, zarar doğrudan üçüncü kişi durumundaki destekten yoksun kalanlar üzerinde oluşmuştur. Buradaki zarar, mirasçıların salt bu sıfatla devraldıkları murislerinin uğradığı ve ondan intikal eden bir zarar da değildir.
28. Bir başka anlatımla; destekten yoksun kalanların meydana gelen zararlarını tazmin hakkı ölenden intikal eden bir hak olmayıp doğrudan doğruya desteğini yitiren kişinin kendisinde doğan, asli ve bağımsız nitelikte bir haktır. Ölenle ya da mal varlığı ile bir bağıntısı bulunmadığı için bağımsız bir talep hakkı yaratır. Bu nedenledir ki ölen kimse ile destekten yoksun kalan arasında kanuni veya akdi bir bakım yükümlülüğü, mirasçılık ya da akrabalık ilişkisi bulunması gerekmemektedir. Destekten yoksun kalma tazminatı talebi miras yoluyla kazanılan, mirasçılık sıfatına bağlı bir hak olmadığından desteğin veya mirasçılarının da herhangi bir tasarruf hakkı bulunmamaktadır (Yargıtay İçtihadı Birleştirme Büyük Genel Kurulunun 22.06.2018 tarihli ve 2016/5 E., 2018/6 K. sayılı kararı, Tekinay, s.64 vd.; Tunçomağ, s.506; M.Ş. Karabasan: Tazminat Hukuku, İstanbul 1996, s.249; Gökyayla: s.45 vd; Tandoğan, s.299; M. Kılıçoğlu: Destekten Yoksun Kalma Tazminatı, Ankara 2014, s.25; Eren, s.775, Yargıtay Hukuk Genel Kurulunun 15.06.2011 tarihli ve 2011/17-142 E., 2011/17-411 K. ile 20.04.2011 tarihli ve 2011/17-34 E., 2011/216 K., 14.03.2019 tarihli ve 2017/1089 E., 2019/294 K.sayılı kararları).
29. Hâl böyle olunca; aracı kullanan işletenin tam kusuruyla meydana gelen kazada, işletenin ölümü nedeniyle talep edilen destek zararının, ölenin değil, üçüncü kişi durumundaki destek tazminatı isteklilerinin zararı olduğu kabul edilmelidir.
30. Burada üzerinde durulması gereken diğer bir husus da; tam kusurlu olduğu kabul edilen işletenin bu kusurunun, işletenin kendi zorunlu trafik sigortacısı aleyhine açılan davanın davacıları olan, üçüncü kişi durumundaki destekten yoksun kalanlara karşı ileri sürülüp sürülemeyeceğidir. Bilindiği üzere, kural olarak zarar gören sürücünün trafik kazasının oluşmasında kusurlu bulunması durumunda 6098 sayılı TBK’nın 49. (818 sayılı BK’nın 41.) maddesine göre sürücüye, 2918 sayılı KTK’nın 85/1 maddesi hükmünce de motorlu araç işletenine karşı dava açabilecektir. Sürücü ile araç işletenin sorumluluğu BK 51. madde anlamında dayanışmalıdır. Kural bu olmakla birlikte, dava açanların sıfatı, davanın hukuksal niteliği ve dayanağı, kusur durumunun davaya etkisinin belirlenmesinde etkilidir. Somut olayda da talep destekten yoksun kalma tazminatı olduğuna göre, bu tazminatın yukarıda açıklanan özellikleri gözetilerek işletenin ve sürücünün kusurunun davacıların haklarına ve dolayısıyla da taleplerine etkili olup olmayacağı da davanın bu niteliği gözetilerek çözüme kavuşturulmalıdır.
31. Destekten yoksun kalma tazminatına dayanak teşkil eden hak, salt miras yoluyla geçen bir hak olsa idi doğrudan işleten üzerinde doğup ondan mirasçılarına intikal edeceğinden, bu yöndeki savunmalar ölenin desteğinden yoksun kalanlara karşı ileri sürülebilecekti. Oysa yukarıda da açıklandığı üzere, destekten yoksun kalma tazminatına konu davacıların zararı, desteklerinin ölümü nedeniyle destekten yoksun kalan sıfatıyla doğrudan kendileri üzerinde doğan zarardır. Bu zarardan doğan hak desteğe ait olmadığına göre, onun kusurunun bu hakka etkili olması da düşünülemez.
32. Şu hâle göre; işletenin ve şoförün, ister kendi kusuru ister bir başkasının kusuru ile olsun salt ölmüş olması, destekten yoksun kalanlar üzerinde doğrudan zarar doğurup; bu zarar gerek Kanun gerek poliçe kapsamıyla teminat dışı bırakılmamış olmakla, davacıların hakkına, desteklerinin kusurunun olması etkili bir unsur olarak kabul edilemeyeceğinden, destekten yoksunluk zararından kaynaklanan hakkın sigortacıdan talep edilmesi olanaklıdır.
33. Sorumluluk sigortasının yaptırılmaması durumunda Sigortacılık Kanunu"nun 14. maddesi gereği, zorunlu mali sorumluluk sigortasının kaza tarihindeki limitleri dâhilinde işletenin üçüncü kişilere karşı sorumluluğunu ... karşılayacağından, Güvence hesabının, hukuken ödediği tazminatı, zarara kusuru ile sebebiyet veren başvuru sahiplerinin murisine, dolayısı ile mirasçıları olan başvuru sahiplerine rücu etmekle mükellef olduğu, bu nedenle de alacaklılık ve borçluluk sıfatlarının birleştiği gerekçesiyle davanın reddine karar verilmiş ise de dava konusu olayda, BK 135. madde anlamında alacaklılık ve borçluluk sıfatlarının birleştiğinden söz edilemeyeceği de açıktır.
34. Eldeki davada; kazanın meydana gelmesinde tamamen kusurlu olan davacıların işleten/sürücü olan destekleri vefat etmiş; davacılar, destekten yoksun kalan sıfatıyla, desteğin kendi zorunlu mali sorumluluk sigortacısı olmadığından Güvence Hesabını hasım göstererek, destekten yoksun kalmaya dayalı tazminat isteminde bulunmuşlardır. Davacıların uğradıkları zarara bağlı olarak talep ettikleri hak, salt miras yoluyla geçen bir hak olmayıp, bilimsel ve yargısal içtihatlarda kabul edildiği üzere destekten yoksun kalanın şahsında doğrudan doğruya oluşan, asli ve bağımsız bir haktır.
35. Sonuç itibariyle: davacının ölenin salt mirasçısı sıfatıyla değil, destekten yoksun kalan üçüncü kişi sıfatıyla dava açtığı, ölüm nedeniyle doğrudan davacı üzerinde doğan destekten yoksunluk zararının oluşumundaki kusurun davacıya yansıtılamayacağı, dolayısıyla araç sürücüsünün tam kusurlu olması hâlinde, desteğinden yoksun kalan davacıyı etkilemeyeceğine, 2918 sayılı Karayolları Trafik Kanunu ve Karayolları Motorlu Araçlar Zorunlu Mali Sorumluluk Sigortası Genel Şartları’na, Sigortacılık Kanunu’na ve Yönetmeliğe göre, zorunlu trafik sigortası limitleri dahilinde sorumluluğu üstlenen davalı ... Hesabının, işletenin üçüncü kişilere verdiği zararları teminat altına aldığına ve olayda işleten veya sürücü tam kusurlu olsalar bile, destekten yoksun kalan davacının da zarar gören üçüncü kişi konumunda bulunduğundan, davalı ... Hesabının sorumlu olacağına karar vermek gerekir.
36. Hukuk Genel Kurulunda yapılan görüşmeler sırasında; Karayolları Trafik Kanunu’na göre düzenlenen ZMMS poliçesine istinaden davalı sigorta şirketinin zarar görenlere karşı sorumluluğunun sigortalı araç sürücüsünün kusuru nispetinde ve gerçek zararla sınırlı olarak poliçe limitlerine kadar olduğu, Güvence Hesabının da Sigortacılık Kanunu"nun 14. maddesi gereği, zorunlu mali sorumluluk sigortasının kaza tarihindeki limitleri dâhilinde işletenin üçüncü kişilere karşı sorumluluğunu üstlendiği, bu durumda araç sürücüsünün halefi durumunda olan davacıların desteklerinin ölümü nedeniyle davalıdan destekten yoksun kalan üçüncü kişi olarak talepte bulunabileceklerinin kabul edilemeyeği, davacıların esasen mirasçıları olmaları nedeni ile söz konusu poliçeye istinaden hak talep ettikleri, işletenin hukuki sorumluluğunun tehlike sorumluluğu olduğu, tehlike sorumluluğunun da mevcudiyeti için illiyet bağının mevcudiyetinin şart olduğu, Güvence Hesabının somut olayda işletenin sorumluluğunu üstlendiği, işletenin sorumlu olmadığı bir konuda Güvence Hesabına başvurulamayacağı, zarar gören sürücünün tam ve ağır kusurlu olduğu hâllerde davacıların zarar gören sürücünün ölümüne dayalı tazminat istediklerinin bu kişinin ağır kusuru illiyet bağını kestiğinden, işletenin kendi ölümü nedeni ile davalının sorumlu tutulması da düşünülemeyeceğinden yerel mahkeme kararının onanması gerektiği yönünde ileri sürülen görüş Kurul çoğunluğunca yukarıda açıklanan nedenlerle kabul edilmemiştir.
37. O hâlde mahkemece; davacıların davalı ... karşısında üçüncü kişi olarak tazminat talebinde bulunabilecekleri kabul edilerek davacıların destekten yoksun kalma zararının bulunup bulunmadığı usulünce tespit edilip sonucuna göre bir karar verilmesi gerekirken eksik inceleme ve hatalı değerlendirme ile yazılı şekilde hüküm kurulması usul ve yasaya aykırıdır.
38. Bu nedenle direnme kararı bozulmalıdır.
IV. SONUÇ:
Açıklanan nedenlerle;
Davacılar vekilinin temyiz itirazlarının kabulü ile direnme kararının Özel Daire bozma kararında gösterilen nedenlerden dolayı 6100 sayılı Hukuk Muhakemeleri Kanunu"nun geçici 3. maddesine göre uygulanmakta olan 1086 sayılı Hukuk Usulü Muhakemeleri Kanunu"nun 429. maddesi gereğince BOZULMASINA,
İstek hâlinde temyiz peşin harcının yatıranlara geri verilmesine,
Kararın tebliği tarihinden itibaren on beş gün içinde karar düzeltme yolu açık olmak üzere, 16.06.2020 tarihinde oy çokluğu ile karar verildi.
KARŞI OY
Hukukumuzda kusur sorumluluğunu esas alan düzenlemeler bulunduğu gibi, kusursuz sorumluluğu esas alan hükümler de bulunmaktadır. Haksız fiil düzenlemeleri kusur sorumluluğu ise de haksız fiil hükümleriyle açıklanamayan hatta haksız fiil hükümlerinin yeterli gelmediği bazı sorumluluk halleri de kusursuz sorumluluk esasına dayanmaktadır.
Hukukumuzda yer alan kusursuz sorumluluk hâllerine örnek vermek gerekirse, ayırt etme gücü bulunmayan kişinin verdiği zarara ilişkin hakkaniyet sorumluluğu (TBK 65, BK 54), adam çalıştıranın sorumluluğu (TBK 66 BK 55), Hayvan bulunduranın sorumluluğu (TBK 67 BK 56), Yapı malikinin sorumluluğu (TBK 69 BK 58), Tehlike arzeden işletme faaliyetinden doğan zarar sorumluluğu (TBK 71), araç işleteninin sorumluluğu (KTK 85 ), ev başkanının sorumluluğu (TMK 369) hükümleri verilebilir.
818 sayılı Borçlar Kanununda kusur unsuru içermeyen sorumluluk hâlleri bulunmasına rağmen kusursuz sorumluluğun esaslarına yer verilmemiştir. Hukukumuzda kusursuz sorumluluğun hukuki altyapısına ilişkin temel ilkelere esas olarak, adam çalıştıran kimsenin sorumluluğuyla ilgili olan 27.3.1957 tarih ve 1/3 sayılı İçtihatları Birleştirme Kararında yer verilmiş ve 22.6.1966 tarih 7/7 sayılı İçtihatları Birleştirme Kararında da bu ilkeler tekrarlanmıştır.
01.07.2012 tarihinde yürürlüğe giren 6098 sayılı TBK"da ise yukarıda sözünü ettiğimiz sorumluluk hâlleri kusursuz sorumluluk üst başlığı altında düzenlenmiş ve yeni bir hüküm olarak tehlike sorumluluğu ve denkleştirme başlığı altında 71. maddede tehlike arzeden işletme faaliyetinden doğan zarar düzenlenmiştir.
27.3.1957 tarih ve 1/3 sayılı İçtihatları Birleştirme Kararında kusursuz sorumlulukla ilgili olarak; 19. yüzyılın ortalarına doğru tatbik sahasına giren yeni keşifler ve bu arada sanayiin ve ziraatın gösterdiği olağanüstü gelişmeler ve iktisadi hayata hâkim olan makineleşme hareketi, insanlar arasındaki münasebetleri eskisine göre çok sıklaştırdığı gibi tehlike ihtimallerini eskisine göre pek çok artırdığı cihetle kusura dayanan sorumluluk sistemi ile zararların karşılanmasına bir çok hâllerde imkân kalmadığı görüldüğünden, kanunlara, sırf zarar tehlikesinin mevcut olması esasına dayanan bir takım sorumluluk hükümleri konulmasına zaruret duyulduğu, bunlara kusursuz sorumluluk hükümleri yahut tehlike esasına dayanan sorumluluk hükümleri denildiği belirtilmiştir.
Haksız fiil sorumluluğundan söz edebilmek için gerekli beş koşul, eylem, hukuka aykırılık, zarar, illiyet bağı ve kusurdur. Tehlike sorumluluğunda ise bu koşullar, eylem, hukuka aykırılık, zarar ve illiyet bağı yönünden aynı olup kusur şartı aranmamaktadır.
Belirtilen sorumluluk şartlarıyla birlikte değerlendirdiğimizde kusursuz sorumluluk illiyete dayalı sorumluluk olduğundan illiyet bağının bulunmaması hâlinde sorumluluk doğmayacaktır. Zarar görenin ağır kusuru illiyet bağını keseceğinden kusursuz sorumluluk nedeniyle tazminat isteme hakkı ortadan kalkacaktır.
2918 sayılı Karayolları Trafik Kanunu (KTK) 85. maddede düzenlenen işletenin hukuki sorumluluğu tehlike sorumluluğu niteliğindedir. Tehlike sorumluluğu kusursuz sorumluluk esasına dayalı olup, aracın işletilme tehlikesi nedeniyle bu sorumluluk getirilmiştir. Bu nedenle işleten kendisinin kusurlu olmadığını belirterek sorumluluktan kurtulamayacaktır.
Bu maddedeki tehlike sorumluluğu kusursuz sorumluluk esasına bağlı olsa da illiyete dayalı bir sorumluluktur. Diğer bir ifadeyle zarardan sorumlu olmak için illiyet bağının da mevcut olması gerekir.
KTK 86. maddede yer alan; "İşleten veya araç işleticisinin bağlı olduğu teşebbüs sahibi, kendisinin veya eylemlerinden sorumlu tutulduğu kişilerin kusuru bulunmaksızın ve araçtaki bir bozukluk kazayı etkilemiş olmaksızın, kazanın bir mücbir sebepten veya zarar görenin veya bir üçüncü kişinin ağır kusurundan ileri geldiğini ispat ederse sorumluluktan kurtulur." hükmü de zarar görenin ağır kusuru ile illiyet bağının kesileceğini ortaya koymaktadır.
Sürücünün ölümü nedeniyle destekten yoksunluk tazminatı isteyenler zarar gören değil üçüncü kişi durumunda ise de bu kişinin ölümü nedeniyle tazminat istediklerinden bu kişinin ağır kusuru illiyet bağını kestiği için tazminat isteyemeyeceklerdir. Bu durumda ölen desteğin ağır kusuru işletenin tehlike sorumluluğunu ikinci plana itmekte, önemsizleştirmekte ve illiyet bağını kesmektedir. Tabi ki araçta bulunan sürücü dışındaki üçüncü bir kişi ölmüş ise tehlike sorumluluğu önemini kaybetmemekte ve ikinci plana itilmediğinden illiyet bağı kesilmediği için bu kişinin desteğinden yoksun kalanlar yönünden işletenin sorumluluğu sürücünün ağır kusuruna rağmen devam etmektedir.
Desteğinden yararlanılan sürücünün ağır kusuruna rağmen tazminat istenebileceğinin kabulü hâlinde, sürücünün intihar etmek için aracı uçuruma sürmesi hâlinde dahi sürücü yakınları yönünden illiyet bağının kesilmediği ve tazminat istenebileceği sonucuna varılır ki bu, tazminat hukukunun ilkeleriyle bağdaşmaz.
Ölenin ağır kusuruna hiç bir değer atfetmemek bu kusur nedeniyle hiç bir indirim yapmamayı da gerektirir. Oysa ki yasa koyucu KTK 87. maddede genel hükümlere yollama yapmak suretiyle, ölenin ağır kusuru sayılmayan aracın hatır için verilmiş olmasını bile tazminattan indirim sebebi kabul etmiştir. Bu hüküm bile tek başına ölenin ağır kusurunun sorumluluğu belirlemede önemli olduğunu, illiyet bağını kesebileceğini, işleteni sorumluluktan kurtarabileceğini göstermektedir.
Yukarıda yapılan açıklama ve sözü edilen kurallarla birlikte somut olay değerlendirildiğinde; meydana gelen trafik kazasında vefat eden sürücünün tam ve ağır kusurlu olması, davacıların tam ve ağır kusurlu olan bu sürücünün ölümüne dayalı tazminat istemiş olmaları ve bu kişinin ağır kusurunun illiyet bağını kesmesi nedeniyle işletenin sorumluluğundan söz edilemeyecek olması ve buna bağlı olarak zorunlu mali sorumluluk sigortası yaptırılmayan araç nedeniyle işleteninin sorumlu olması gereken miktarları ödemeyi üstlenen davalının da davacılara karşı uğradıkları destek yoksunluğu nedeniyle tazminat sorumluluğu bulunmamaktadır. Tüm bu nedenlerle davanın reddine dair direnme kararının bu gerekçelerle onanması gerektiği görüşünde olduğumdan, davalı sigorta şirketinin sorumlu olduğu yönünde oluşan değerli çoğunluk görüşüne katılamıyorum.
Bu alandan sadece bu kararla ilintili POST üretebilirsiniz. Bu karardan bağımsız tamamen kendinize özel POST üretmek için TIKLAYINIZ
Sayın kullanıcılarımız, siteden kaldırılmasını istediğiniz karar için veya isim düzeltmeleri için bilgi@abakusyazilim.com.tr adresine mail göndererek bildirimde bulunabilirsiniz.