Abaküs Yazılım
18. Ceza Dairesi
Esas No: 2017/2443
Karar No: 2017/8063
Karar Tarihi: 19.06.2017

Çevrenin kasten kirletilmesi - Yargıtay 18. Ceza Dairesi 2017/2443 Esas 2017/8063 Karar Sayılı İlamı

18. Ceza Dairesi         2017/2443 E.  ,  2017/8063 K.

    "İçtihat Metni"

    MAHKEMESİ :Ağır Ceza Mahkemesi
    SUÇ : Çevrenin kasten kirletilmesi
    HÜKÜMLER : Beraat, mahkumiyet

    KARAR
    Yerel Mahkemece verilen hükümler temyiz edilmekle, başvurunun ve kararın niteliği ile suç tarihine göre, hükmolunan cezanın süresi itibarıyla koşulları bulunmadığından sanık ... müdafiinin duruşmalı inceleme isteminin CMUK’nın 318. maddesi uyarınca reddine karar verilerek, ayrıca, mahkemece suçtan zarar gören İzmir Çevre ve Şehircilik İl Müdürlüğü’nün duruşmalardan haberdar edilip kamu davasına katılma olanağı sağlanmamış ise de, temyiz dilekçesinin kapsamı karşısında, CMK’nın 237/2. maddesi uyarınca suçtan zarar gören Antalya Çevre ve Şehircilik İl Müdürlüğü’nün katılan, vekilinin ise katılan vekili olarak kabulüne karar verilerek dosya görüşüldü:
    Temyiz isteğinin reddi nedenleri bulunmadığından işin esasına geçildi.
    Vicdani kanının oluştuğu duruşma sürecini yansıtan tutanaklar belgeler ve gerekçe içeriğine göre yapılan incelemede;
    A-) Sanıklar ... ve ... hakkında kurulan hükümlerin temyizinde;
    Eylemlere ve yükletilen suça yönelik katılan İzmir Çevre ve Şehircilik İl Müdürlüğü vekilinin temyiz iddiaları yerinde görülmediğinden tebliğnameye aykırı olarak, TEMYİZ DAVASININ ESASTAN REDDİYLE HÜKMÜN ONANMASINA,
    B-) Sanık ... hakkında kurulan hükmün temyizine gelince;
    1- Genel İlkeler:
    Türkiye Cumhuriyeti Anayasasının 56/1. maddesine göre herkes, sağlıklı ve dengeli bir çevrede yaşama hakkına sahiptir. Aynı maddenin ikinci fıkrasında getirilen düzenleme ile de çevreyi geliştirmek, çevre sağlığını korumak ve çevre kirlenmesini önlemek gerek Devlete gerekse vatandaşlara ödev olarak yüklenmiştir. Anayasada yer alan bu ilkeler 2872 sayılı Çevre Kanunu"nun 3/a maddesinde de benzer biçimde düzenlenmiştir. Buna göre; gerçek ya da tüzel kişi olarak herkes, çevrenin korunması ve kirliliğin önlenmesi ile görevli olup, alınacak tedbirlere ve belirlenen esaslara uymakla yükümlüdür. Bu bağlamda, “kamu sağlığını ve çevreyi koruma” prensibi Türk Ceza Kanunu’nun birinci maddesinde Kanun’un amaçlarından birisi olarak öngörülmüş, ayrıca “sağlıklı bir çevrede yaşama hakkı” başta bu Kanunun 181 ilâ 184. maddeleri olmak üzere, 2872 sayılı Çevre Kanunu’nda ve diğer bir kısım mevzuatta koruma altına alınmış, çevreyi kirletme eylemi farklı suç ve kabahat türleri ile yaptırıma bağlanmıştır.
    Türk Ceza Kanununun 181. maddesinin birinci fıkrasında suç olarak düzenlenen atık veya artıklarla çevrenin kasten kirletilmesi fiili, kanunlarda belirtilen teknik usullere aykırı olarak, çevreye zarar verecek şekilde atık veya artıkların alıcı ortamlar olan toprak, su ve havaya kasten verilmesidir. Buna göre suç, atık veya artıkların teknik usullere aykırı olarak bir defa alıcı ortama verilmesiyle oluşacaktır.
    Fıkrada sözü edilen “ilgili kanunlarla belirlenen teknik usullere aykırılık” hali; 2872 sayılı Çevre Kanunu, 2690 sayılı Türkiye Atom Enerjisi Kurumu Kanunu, 5977 sayılı Biyogüvenlik Kanunu, 3213 sayılı Maden Kanunu gibi kanunların, kapsadıkları alanlarla ilgili olarak “çevreyi kirletmeme” ilkesi gereğince çerçeve olarak benimsedikleri düzenlemelere dayanılarak oluşturulan yönetmeliklerde açıklanan ve somut olayın özelliklerine göre değerlendirilecek olan, arıtma, depolama, imha etme, taşıma, koruma, alıcı ortama verme, uzaklaştırma gibi hususlar bakımından öngörülen yükümlülüklere aykırı davranmayı ifade etmektedir.
    “Çevreyi kirletmeme” prensibi ise genel olarak 2872 sayılı Çevre Kanunu’nun “Kirletme Yasağı” kenar başlıklı 8. maddesinde düzenlenmiştir. Buna göre; “Her türlü atık ve artığı çevreye zarar verecek şekilde, ilgili yönetmeliklerde belirlenen standartlara ve yöntemlere aykırı olarak doğrudan ve dolaylı biçimde alıcı ortama vermek, depolamak, taşımak, uzaklaştırmak ve benzeri faaliyetlerde bulunmak yasaktır.
    Kirlenme ihtimalinin bulunduğu durumlarda ilgililer kirlenmeyi önlemekle, kirlenmenin meydana geldiği hallerde ise kirleten, kirlenmeyi durdurmak, kirlenmenin etkilerini gidermek veya azaltmak için gerekli tedbirleri almakla yükümlüdür.”
    Yine aynı Kanunun “Tanımlar” kenar başlıklı 2. maddesine göre atık, herhangi bir faaliyet sonucunda oluşan, çevreye atılan veya bırakılan her türlü madde, alıcı ortam ise hava, su, toprak ortamları ve bu ortamlarla ilişkili ekosistemlerdir. Mevzuatımızda tanımı bulunmayan “artık” ise; öğretideki düşüncelerden de yararlanılarak, bir maddenin tüketimi, kullanımı ya da harcanmasından sonra artan, geriye kalan kısım olarak tanımlanabilir.
    Türk Ceza Kanununun “çevreyi kasten kirletme” suçunu düzenleyen 181/1, “taksirle kirletme” suçunu düzenleyen 182/1 ve 2872 sayılı Çevre Kanunu’nun 8. maddelerinde suçun unsuru olarak kabul edilen “çevreye zarar verecek şekilde” kavramı ise, “gerçekleşen somut bir zararı” değil, “zarar vermeye elverişliliği, zarar ihtimalini” anlatmaktadır. Madde gerekçesinde de açıklandığı üzere atık veya artığın; kasten su, hava ve toprak şeklinde gruplandırılan alıcı ortama ya da bu ortamlarla ilişkili ekosistemlerden birine verilmesi ile suç oluşacaktır. Çevrenin kasten kirletilmesi, kanunda tehlike suçu olarak düzenlenmiştir. Zararın gerçekleşmesi, bu suçta unsur olmadığı gibi cezalandırma şartı da değildir.
    Öte yandan atık veya artıkların toprakta, suda veya havada kalıcı özellik göstermesi hali TCK"nın 181. maddesinin 3. fıkrasında, bunların insan veya hayvanlar açısından tedavisi zor hastalıkların ortaya çıkmasına, üreme yeteneğinin körelmesine, hayvanların veya bitkilerin doğal özelliklerini değiştirmeye neden olabilecek etkilerinin olması ise aynı maddenin 4. fıkrasında cezanın artırılmasını gerektiren nitelikli haller olarak düzenlenmiştir.
    II – Yargılamaya Konu Olayda Uygulanacak Mevzuat ve Düzenleyici İşlemler:
    2872 sayılı Kanunun ek 1/a maddesi “Toprağın korunmasına ve kirliliğinin önlenmesine, giderilmesine ilişkin usûl ve esaslar ilgili kuruluşların görüşleri alınarak Bakanlıkça çıkarılacak yönetmelikle belirlenir” hükmünü içermektedir. Aynı Kanun’un 20. maddesinin (j) bendine göre Kanunda ve yönetmelikte öngörülen yasaklara veya standartlara aykırı olarak veya gerekli önlemleri almadan atıkları toprağa vermek yaptırım gerektiren bir eylem olarak tanımlanmıştır.
    Alıcı ortam olan toprağın kirlenmesinin önlenmesi, kirliliğin giderilmesi, arıtma çamurlarının ve kompostun toprakta kullanımında gerekli tedbirlerin alınması esaslarını sürdürülebilir kalkınma hedefleriyle uyumlu bir şekilde ortaya koymak amacıyla önce 2872 sayılı Çevre Kanunu’nun 8. maddesine istinaden 31.05.2005 tarihli Toprak Kirliliğinin Kontrolü Yönetmeliği hazırlanarak yürürlüğe konulmuştur. 08.06.2010 tarihinde ise aynı amaçlar için bu kez 2872 sayılı Çevre Kanunu’nun ek 1/a maddesine dayanılarak Toprak Kirliliğinin Kontrolü ve Noktasal Kaynaklı Kirlenmiş Sahalara Dair Yönetmelik kabul edilerek uygulamaya konulmuş ve 2005 tarihli Yönetmelik yürürlükten kaldırılmıştır.
    2005 tarihli Yönetmeliğin 7/a, 2010 tarihli Yönetmeliğin ise 6/b maddesiyle, genel ilke olarak her türlü atık ve artığın, Çevre Kanunu ve ilgili mevzuatta belirlenen standart ve yöntemlere aykırı olarak ve toprağa zarar verecek şekilde, doğrudan veya dolaylı biçimde toprağa verilmesi, depolanması gibi faaliyetlerde bulunmak yasaklanmıştır.
    Her iki Yönetmelik de, “Tanımlar” kenar başlıklı 4. maddelerinde atık tanımı yapmak suretiyle, toprağı kirleten ya da kirletme ihtimali bulunan atıkların neler olduğunu belirlemiştir. Ancak hemen belirtmek gerekir ki, bu iki Yönetmeliğin, atıkların çeşitlendirilmesi ve sınıflandırılmasına ilişkin düzenlemelerinde farklılıklar bulunmaktadır. Bu bağlamda;
    A) 2005 tarihli Yönetmelik, Su Kirliliği Kontrolü Yönetmeliğinin 3., Katı Atıkların Kontrolü Yönetmeliğinin 3., Tıbbi Atıkların Kontrolü Yönetmeliğinin 4., Tehlikeli Atıkların Kontrolü Yönetmeliğinin 4. maddelerinde atık olarak tanımlanmış unsurları toprak kirliliğine neden olacak atıklar olarak kabul etmiştir.
    B) 2010 tarihli Yönetmelik ise “Tanımlar” kenar başlıklı 4. maddenin;
    a) 4/(b) bendindeki düzenleme ile 05.07.2008 tarihli Atık Yönetimi Genel Esaslarına İlişkin Yönetmeliğin EK-1’inde yer alan sınıflardaki maddeleri,
    b) 4/(n) bendindeki düzenleme ile kendi ekindeki Ek-1 listesinde yer verilen maddeleri,
    c) 4/(z/ğğ) bendindeki düzenleme ile Atık Yönetimi Genel Esaslarına İlişkin Yönetmeliğin Ek IV listesinde (A) ve (M) ile işaretlenmiş atıklarla, Ek-III/B’de yer alan eşik konsantrasyonu üzerinde değere sahip olan atıkları,
    d) 4/(z/hh) bendindeki düzenleme ile Tehlikeli Maddelerin ve Müstahzarların Sınıflandırılması, Ambalajlanması ve Etiketlenmesi Hakkında Yönetmeliğin 4. maddesinin birinci fıkrasının (II) bendinde tanımlanan tehlikeli maddeler ve müstahzarlar ile Su Kirliliği Kontrolü Yönetmeliğinin 3. maddesinde yer alan tehlikeli maddeler tanımına giren tüm maddeleri,
    Toprağı kirleten ya da kirletme ihtimali olan atık olarak kabul etmiş, (u) bendindeki düzenleme ile de kendi eklerinden olan Ek-2 Tablo 2’de yer alan faaliyetleri potansiyel kirletici faaliyetler olarak belirlemiştir.
    2005 tarihli Yönetmeliğin 4. maddesinde stabilize arıtma çamurunun; “Fermente edilebilirliğini ve kullanımından kaynaklanan sağlık tehlikelerini önemli ölçüde azaltmak üzere, biyolojik, kimyasal ya da ısıl işlemden, uzun süreli depolama ya da diğer uygun işlemlerden geçirilmiş arıtma çamurları” olduğu ifade edilmiş, 10 ilâ 13. maddelerinde bunların toprakta kullanım koşulları belirlenmiştir. Yine 4. maddedeki tanımlamaya göre “ham çamur”; “evsel ya da kentsel atıksuları işleyen arıtma tesislerinden ve evsel ve kentsel atıksulara benzeyen bileşimdeki atıksuları arıtan diğer arıtma tesislerinden gelen arıtma çamurları, fosseptik tanklarından ve evsel ya da kentsel atıksuları arıtmak için kullanılan diğer tesislerden gelen arıtma çamurları ve bunların dışındaki diğer arıtma tesislerinden gelen arıtma çamurları” olup, bunların toprakta kullanımı da 12. maddedeki düzenleme ile yasaklanmıştır.
    Doğrudan toprağın korunmasına ve kirliliğinin önlenmesine hizmet eden bu yönetmeliklerin yanısıra, “atıkların oluşumundan bertarafına kadar çevre ve insan sağlığına zarar vermeden yönetimlerinin sağlanmasına yönelik esasları” belirleyen 2008 tarihli Atık Yönetimi Genel Esaslarına İlişkin Yönetmelik ile “Her türlü atık ve artığın çevreye zarar verecek şekilde doğrudan ve dolaylı biçimde alıcı ortama verilmesi, depolanması, taşınması vb faaliyetleri düzenleyen” 1991 tarihli Katı Atıkların Kontrolü Yönetmeliğinin de toprak kirliliğine ilişkin yasaklamalarına değinmek gerekir.
    05.07.2008 tarihinden itibaren yürürlükte olan Atık Yönetimi Genel Esaslarına İlişkin Yönetmeliğin 4/a ve 6. maddelerine göre, Yönetmeliğin EK-I listesinde yer alan sınıflandırılmış atıkların, toprağa, denizlere, göllere, akarsulara ve benzeri alıcı ortamlara dökülmesi, dolgu yapılması yasaktır. Anılan Yönetmeliğin EK-I listesinde yer alan sınıflandırılmış atıklar, 08.06.2010 tarihinde yürürlüğe giren Toprak Kirliliğinin Kontrolü ve Noktasal Kaynaklı Kirlenmiş Sahalara Dair Yönetmeliğin 4/b maddesinde de toprağı kirleten/kirletme ihtimali bulunan atık olarak benimsenmiştir. Dolayısıyla 05.07.2008 tarihinden itibaren Atık Yönetimi Genel Esaslarına İlişkin Yönetmeliğin EK-I listesinde yer verilen atıklar, toprağı kirleten/kirletme ihtimali bulunan atıklar olarak kabul edilmelidir.
    Öte yandan, 1991 tarihli Katı Atıkların Kontrolü Yönetmeliğinin 18. maddesi, “evsel ve evsel nitelikli endüstriyel atıksuların, fiziksel, kimyasal ve biyolojik işlemleri sonucunda ortaya çıkan, suyu alınmış, kurutulmuş çamuru” ifade eden ve katı atık sınıfında kabul edilen “arıtma çamurunun”, denizlere, göllere ve benzeri alıcı ortamlara, caddelere, ormanlara ve çevrenin olumsuz yönde etkilenmesine sebep olacak yerlere dökülmesini yasaklamıştır.
    Görüleceği üzere; toprak kirliliğine ilişkin 2005 ve 2010 tarihli yönetmeliklerin her ikisi de, Çevre Kanunu ve ilgili mevzuatta belirlenen standartlara ve yöntemlere aykırı olarak toprağı kirleten ya da kirletme ihtimali bulunan her türlü atık ve artığın doğrudan toprağa verilmesini yasaklamakla birlikte, toprağı kirleten ya da kirletme ihtimali bulunan atıkların çeşitlendirilmesi ve sınıflandırılması hususunda farklı düzenlemelere yer vermiştir.
    Bu durumda, alıcı ortamlardan toprağa verilmesi suç oluşturacak olan atığın, 1991 tarihli Katı Atıkların Kontrolü Yönetmeliği kapsamında bulunması, bu kapsamda değilse;
    A) 2005 tarihli Toprak Kirliliğinin Kontrolü Yönetmeliği’nin yürürlüğe girme tarihi olan 31.05.2005 ile Atık Yönetimi Genel Esaslarına İlişkin Yönetmeliğin yürürlüğe girme tarihi olan 05.07.2008 tarihleri arasında gerçekleşen eylemler bakımından, 2005 tarihli Toprak Kirliliğinin Kontrolü Yönetmeliğinin 4. maddesinde diğer Yönetmeliklere atıf suretiyle belirlenen atıklardan olması,
    B) Atık Yönetimi Genel Esaslarına İlişkin Yönetmeliğin 05.07.2008 tarihinde yürürlüğe girmesi, 2010 tarihli Toprak Kirliliğinin Kontrolü ve Noktasal Kaynaklı Kirlenmiş Sahalara Dair Yönetmeliğin anılan yönetmeliğe yollama yapmış olması ve 08.06.2010 tarihinde yürürlüğe girmesi dikkate alındığında, 05.07.2008 ile 08.06.2010 tarihleri arasında işlenen eylemler yönünden Atık Yönetimi Genel Esaslarına İlişkin Yönetmeliğin Ek-1 listesinde belirtilen atık türlerinden olması,
    C) 2010 tarihli Toprak Kirliliğinin Kontrolü ve Noktasal Kaynaklı Kirlenmiş Sahalara Dair Yönetmeliğin 08.06.2010 tarihinde yürürlüğe girmesi, toprağı kirleten, kirletme ihtimali bulunan atıklara ilişkin önceki yönetmelikten farklı nitelikte atık gruplarını oluşturması nedeniyle de 08.06.2010 tarihinden sonra işlenen suçlar bakımından, 4/b maddesinde bahsedilen kirletici unsurlara ilaveten, atığın;
    - (n) bendi ile kendi ekindeki Ek-1’de tablo halinde gösterilen jenerik kirletici sınır değerlerini aşması,
    - z/ğğ bendinde belirtilen nitelikte tehlikeli atık veya z/hh bendinde tanımlanan tehlikeli madde sınıfına ilişkin koşulları taşıması,
    Gerekmektedir.
    Farklı tarihlerde farklı atık listeleri benimsenmiş olması karşısında, zaman bakımından uygulama ilkesinin zorunlu sonucu olarak suç tarihinde yürürlükte bulunan yönetmelikte toprağı kirlettiği yahut kirletme ihtimali taşıdığı kabul edilen atığa, sonradan yürürlüğe giren yönetmelikte de yer verilmiş olmalıdır.
    III - Yargılamaya Konu Olay
    Olay günü saat 22:15 sıralarında .... mevkiinde bulunan faaliyet göstermeyen eski Teba adlı fabrikanın bitişiğinde bulunan sanık ... adına ruhsatlı bulunan ... alüminyum fabrikasından alimünyuma ait zehirli toz katı atıkların kamyonlarla taşındığı ihbarının bildirilmesi üzerine, emniyet ekiplerince Cumhuriyet mahallesi ... Bulvarının yan tarafındaki boş arazinin içerisinde ... plakalı Mercedes marka, sarı renkli damperli bir kamyonun durdurulduğu, kamyonun boş olduğu , kamyon şöförünün toz katı maddeyi taşıyıp boş araziye boşalttığını söylediği, arazide yapılan incelemede araziye toz atık atıldığı, iş makinası ile kapatıldığı, atıkların ...’nin alüminyum fabrikasına ait olan curüf atığı olduğu ve bu atığı sanığın fabrikasından diğer sanıklar ... ve ..." ın taşımacılık işi yaptıkları , kamyonlarla naklettikleri , araziye atılan atıkların Tübitak kurumu Kimya Enstitüsü tarafından yapılan incelemesinde çok toksik tehlikeli atık olduğu ve bu atığın toprağa atılması halinde yağış suları ile su ortamına karışması ve su ortamında gerek su bitkileri gerekse su canlılarına akut ve kronik olumsuz etkilerini olduğu , insan ve hayvan sağlığına yönelik akut ve kronik etkilerinin görülebileceğinin belirtildiği, sanıkların birlikte hareketle üzerlerine atılı suçu işledikleri iddiasıyla çevrenin kasten kirletilmesi suçundan dava açılmıştır.
    Sanık ... savunmasında; yaklaşık 20 yıldır çinko destilasyon işi ile uğraştığını, alüminyum ürettiğini, olay mahallinde daha önceden bir inşai faaliyette bulunduğunu, bu faaliyet sırasında çıkan atık inşaat malzemelerinin bir kenara ayırdıklarını, inşaat hafriyatından çıkan malzemenin diğer atık madde ile karıştığını, gece gelen kepçecinin yanlışlıkla kamyona yüklediğini, şoförlerin götürüp araziye yıktıklarını, atık maddeyi bilerek çevreye atmadığını, söz konusu atık maddenin başka firmalara para karşılığı satıldığını, bu hususta işletmenin lisansı bulunduğunu, bilahare atık maddeyi bulunduğu yerden geri alarak başka bir firmaya sattıklarını, atılı suçu işlemediğini beyan etmiştir.
    Sanık ... savunmasında; olay günü abisi diğer sanık ..."in kendisini telefonla aradığını, bir kaç kamyon inşaat hafriyatı bulunduğunu, bunu bulunduğu yerden belirlenen araziye dökmesini söylediğini, bunun üzerine ..."ı aradığını, ..."ı bulduğunu, ... ile birlikte sanık ..."ın iş yerine gittiklerini, buradaki inşaat hafriyatını alıp 4- 5 km uzaklıkta ki araziye dökdüklerini, yüklenen malzemenin niteliğini bilmediğini, insan sağlığına zararlı olup olmadığını bilmediğini, kendisine bina yıkıntısı diye söylediklerini, atılı suçu işlemediğini beyan etmiştir.
    Sanık ... savunmasında; olay tarihinde sanık ..."ın kendisini telefonla aradığını, kamyon lazım olduğunu söylediğini, bunun üzerine kardeşi ..."un telefon numarasını verdiğini, sanık ..."ın ... ile görüştüklerini, pazarlık ettiklerini, ..."un ..."a bir kamyonu gönderdiğini, ne tür bir malzemenin nereden alınıp nereye döküleceğini bilmediğini, olaydan önce de müştekinin olay mahallindeki tarlasının yakınına moloz döktüğünü, atılı suçu işlemediğini beyan etmiştir.
    Tanık ... ifadesinde; Sanıklar ... ve ..."un arkadaşı olduğunu, diğer sanık ..."ı tanımadığını, olay günü sanık ..."un telefonla kendisini aradığını, kamyona şoför gerektiğini bir iş olduğunu, söylediğini, ... ile buluştuklarını, kamyonla bir iş yerine geldiklerini, orada inşaat artığına benzeyen tuğla kırıkları, naylon vb. Şeylerin kamyona yüklendiğini, kendisinin kamyondan inmediğini, ..."un önde bir kamyonla kendisinin de arkada bir kamyonla iş yerinden 2 km kadar uzaklaştıklarını, kamyonda ki malzemeyi bir araziye döktüklerini, daha sonra kendisinin bu şekilde bir sefer daha yaptığını, bilahare polis geldiğini, haklarında işlem yaptığını, dökülen atığın içinde zehirli madde bulunup bulunmadığı yönünde bilgi sahibi olmadığını beyan etmiştir.
    Tanık ... ifadesinde; Sanık ..."un yanında yağcılık yaptığını, olay günü sanık ..."un iş olduğunu söylediğini, makine ile hafriyatın yükleneceği yere geldiğini, kamyonların 5 - 6 sefer gelip getirdikleri moloz ve atığı alana döktüğünü, gece olduğu için dökülen tozun ne olduğunu bilmediğini beyan etmiştir.
    Tanık ... ifadesinde; Kepçeci olduğunu, olay akşamı sanık ..."ın fabrikasından kendisini çağırdıklarını, duvar yıkıldığını, çıkan molozun kamyona yükleneceğini söylediklerini, fabrikaya gittiğini, yıkılan duvar molozunun yerde olduğunu, kepçe ile molozu sanık ..."in kamyonuna yüklediğini, kamyonu kimin kullandığını bilmediğini, molozun altında bir kısım naylonlar ve çuvallar bulunduğunu, bunların içinde ne olduğunu bilmediğini, gece karanlık olduğu için tam olarak göremediğini, iki kamyon yükledikten sonra fabrikadan ayrıldığını, ertesi gün dökülen molozların fabrikaya geri getirildiğini beyan etmiştir.
    Tanık ... ifadesinde; Sanıklar ... ve ..."un arkadaşı olduğunu, olay günü sanık ..."un kendisine bir iş olduğunu söylediğini, sanık ... ile olay mahalline gittiğini, olay yerinin açık arazi olduğunu, etrafında yerleşim birimi bulunmadığını, gece vakti olduğunu, saati tam hatırlamadığını, 2 - 3 kamyon hafriyat malzemesi geldiğini, araziye döküldüğünü, iş makinesi ile bunları düzelttiğini, arkasından polis geldiğini beyan etmiştir.
    Polis tarafından düzenlenen 27.09.2010 tarihli olay, yakalama, muhafaza altına alma ve üst arama tutanağında 26.09.2010 günü gece saat:22.15 sıralarında haber merkezine sanık ..."ye ait fabrikadan çıkarılan zehirli toz katı atık kamyonlarının taşındığı ihbarı üzerine fabrika çevresinde tertibat alındığını, fabrikadan ... plakalı aracın çıktığı, aracı kullanan ... ile konuşulduğu, araç kasasının boş olduğu, ..."ın fabrikadan çıkan toz katı maddeyi araziye boşaltıklarını söylediği, ..."ın tarifi üzerine 1 km ilerde arazide bir iş makinesinin göründüğü, iş makinesi önünde 8 metre derinliğinde 5 metre genişliğinde 10 metre uzunluğunda bir çukur bulunduğunu, çukurda fabrikaya ait zehirli toz alüminyum atığının görüldüğü, üzerinin toprakla kapatıldığının tespit edildiği, topraktan duman çıktığının görüldüğü, iş makinesine 100 Metre mesafede bulunan ağaçlık alanda saklanan... ve ... isimli şahısların yakalandığı belirtilmiştir.
    TÜBİTAK Marmara Araştırma Merkezi Çevre Enstitüsü tarafından düzenlenen 18.02.2011 tarih ve 1991 sayılı raporda olay mahallinden elde edilen cüruf atığı olarak tanımlanan atık maddenin çok toksik özellik gösterdiği, atığın toprağa atılması halinde yağış suları ile su ortamına karışması ve su ortamında gerek su bitkileri, gerekse su canlılarına akut ve kronik olumsuz etkilerinin oluşmasının mümkün olduğu, su ortamında canlılarda birikim veya doğrudan suyun kullanımı ile insan ve hayvan sağlığına yönelik akut ve kronik etkilerinin görülmesinin olası olduğu belirtilmiştir.
    Öncelikle; 2872 sayılı Çevre Kanunu’nun “Denetim, bilgi verme ve bildirim yükümlülüğü” kenar başlıklı 12. maddesine göre kanun hükümlerine uyulup uyulmadığını denetleme yetkisi Çevre ve Orman Bakanlığı ile yetkisini devrettiği diğer kurumlara aittir. Bu durumda aynı Kanunun 30. ve CMK’nın 237/1 maddelerine göre Çevre ve Orman Bakanlığı ile denetleme yetkisinin devredildiği kurumlar veya çevreyi koruma ve çevre ile ilgili düzenleme yapma yetki ve görevi bulunan mahalli idareler davaya katılabileceği gibi, çevre kirliliği eyleminden zarar görmeleri koşulu ile gerçek ya da diğer tüzel kişilerin davaya katılması da mümkündür.
    CMK’nın 234. maddesine göre suçtan zarar görenlerin, kanıt sunma, davaya katılma ve hükmü temyiz edebilme haklarını kullanabilmeleri için, açılmış davadan haberdar edilmeleri gerekir.
    Ancak, 2872 sayılı Çevre Kanunu’nun 12, 30, CMK’nın 233/1 ve 234. maddeleri gereğince il çevre ve orman müdürlüğüne dava duyurulmadan hüküm kurulmuştur.
    Ayrıca, dosya kapsamı incelendiğinde, yerel Mahkemece herhangi bir keşif işlemi icra edilmediği, bilirkişi raporu temin edilmediği görülmektedir.
    Tüm dosya kapsamı değerlendirildiğinde, her ne kadar düzenlenen TÜBİTAK raporundaki görüşler belli bir bilimsel içeriğe sahip ise de, raporda atığın kalıcı özellik gösterip göstermediği ve TCK’nın 181/4.maddesinde belirtilen “insan veya hayvanlar açısından tedavisi zor hastalıkların ortaya çıkmasına, üreme yeteneğinin körelmesine, hayvanların veya bitkilerin doğal özelliklerini değiştirmeye neden olabilecek” nitelikte olup olmadığı açısından, yukarıda (II) nolu kısımda bahsedilen yönetmelikler ve düzenleyici işlemlerle, bunlara ekli listelerdeki atık sınıflandırmaları ile doğrudan ilişki kurulmadığından, Yargıtay denetimine olanak sağlamadığı kabul edilmelidir.
    Bu suretle, denetim tutanakları ve dosyadaki deliller kapsamında, atığın TCK’nın 181/3. fıkrası uyarınca alıcı ortamda kalıcı özellik gösterip göstermediğinin ve anılan Kanun"un 181/4. fıkrasında bahsedilen “insan veya hayvanlar açısından tedavisi zor hastalıkların ortaya çıkmasına, üreme yeteneğinin körelmesine, hayvanların veya bitkilerin doğal özelliklerini değiştirmeye neden olabilecek” nitelikte olup olmadığının belirlenebilmesi için, ilgili kurumlardan bu konudaki veriler ve bilimsel çalışmaların temini suretiyle, suça konu deşarj edilen atığın nitelik, miktar ve yoğunluğunun örnekleme ve diğer bilimsel yöntemlerle tespitine ilişkin çevre mühendisi, genetik mühendisi, kimya mühendisi ve ziraat fakültesi toprak ve bitki besleme bölümü toprak biyolojisi birimi çalışan öğretim görevlilerinden oluşturulacak bilirkişi kurulundan, yukarıda açıklanan mevzuat ve düzenleyici işlemler kapsamında, TCK’nın 181/3-4.maddeleri açısından çevre kirliliğinin oluşup oluşmadığı yönünde rapor aldırılarak, sonucuna göre, sanığın savunması ve tanık beyanları da göz önüne alınarak yüklenen eylemden kast ya da taksir şeklindeki kusurluluk türlerinden hangisinden sorumlu olduğu tartışılarak sonucuna göre hukuki durumunun belirlenmesi gerekirken, eksik incelemeyle kurulan hüküm usul ve kanununa aykırıdır.
    IV – Sonuç ve Karar:
    Açıklanan gerekçelerle, sanık ... müdafiinin temyiz nedenleri yerinde görüldüğünden, tebliğnameye aykırı olarak HÜKMÜN BOZULMASINA, yargılamanın bozma öncesi aşamadan başlayarak sürdürülüp sonuçlandırılmak üzere dosyanın esas/hüküm mahkemesine gönderilmesine, 19.06.2017 tarihinde oy birliğiyle karar verildi.

    Sayın kullanıcılarımız, siteden kaldırılmasını istediğiniz karar için veya isim düzeltmeleri için bilgi@abakusyazilim.com.tr adresine mail göndererek bildirimde bulunabilirsiniz.

    Son Eklenen İçtihatlar   AYM Kararları   Danıştay Kararları   Uyuşmazlık M. Kararları   Ceza Genel Kurulu Kararları   1. Ceza Dairesi Kararları   2. Ceza Dairesi Kararları   3. Ceza Dairesi Kararları   4. Ceza Dairesi Kararları   5. Ceza Dairesi Kararları   6. Ceza Dairesi Kararları   7. Ceza Dairesi Kararları   8. Ceza Dairesi Kararları   9. Ceza Dairesi Kararları   10. Ceza Dairesi Kararları   11. Ceza Dairesi Kararları   12. Ceza Dairesi Kararları   13. Ceza Dairesi Kararları   14. Ceza Dairesi Kararları   15. Ceza Dairesi Kararları   16. Ceza Dairesi Kararları   17. Ceza Dairesi Kararları   18. Ceza Dairesi Kararları   19. Ceza Dairesi Kararları   20. Ceza Dairesi Kararları   21. Ceza Dairesi Kararları   22. Ceza Dairesi Kararları   23. Ceza Dairesi Kararları   Hukuk Genel Kurulu Kararları   1. Hukuk Dairesi Kararları   2. Hukuk Dairesi Kararları   3. Hukuk Dairesi Kararları   4. Hukuk Dairesi Kararları   5. Hukuk Dairesi Kararları   6. Hukuk Dairesi Kararları   7. Hukuk Dairesi Kararları   8. Hukuk Dairesi Kararları   9. Hukuk Dairesi Kararları   10. Hukuk Dairesi Kararları   11. Hukuk Dairesi Kararları   12. Hukuk Dairesi Kararları   13. Hukuk Dairesi Kararları   14. Hukuk Dairesi Kararları   15. Hukuk Dairesi Kararları   16. Hukuk Dairesi Kararları   17. Hukuk Dairesi Kararları   18. Hukuk Dairesi Kararları   19. Hukuk Dairesi Kararları   20. Hukuk Dairesi Kararları   21. Hukuk Dairesi Kararları   22. Hukuk Dairesi Kararları   23. Hukuk Dairesi Kararları   BAM Hukuk M. Kararları   Yerel Mah. Kararları  


    Avukat Web Sitesi