16. Ceza Dairesi 2016/3670 E. , 2016/7594 K.
"İçtihat Metni"Mahkemesi :Asliye Ceza Mahkemesi
Suç : Başkasına ait kimlik veya kimlik bilgilerinin kullanılması
Hüküm : TCK"nın 268. maddesi delaletiyle 267/1, 269/1, 62, 58, 53. maddeleri uyarınca mahkumiyet
Dosya incelenerek gereği düşünüldü:
1-Başkasına ait kimlik veya kimlik bilgilerini kullanma suçunun oluşabilmesi için sanığın hakkında bulunan bir suç soruşturma veya kovuşturmasında başkasının kimlik veya kimlik bilgilerini kullanması gerektiği; somut olayda, sanık hakkında yapılan bir suç soruşturması bulunmadığı, sanığın, genel asayiş için yapılan kimlik kontrolünde, ilamat ve infaz bürosunca çıkarılmış yakalama kararlarına istinaden aranması nedeniyle hakkında tutanak düzenleme görevi bulunan kolluk görevlilerine başkasına ait kimlik bilgilerini vermekten ibaret eyleminin, TCK"nın 206. maddesinde düzenlenen, resmi belgenin düzenlenmesinde yalan beyan suçunu oluşturacağı, hukuki durumun buna göre takdir ve tayin edilmesi gerektiği gözetilmeden hukuki nitelendirmede yanılgıya düşülerek yazılı şekilde hüküm kurulması,
2-Kabul ve uygulamaya göre de;
TCK"nın 53. maddesinde düzenlenen hak yoksunluklarının uygulanması bakımından, Anayasa Mahkemesinin 24.11.2015 tarih ve 29542 sayılı Resmi Gazete"de yayımlanarak yürürlüğe giren 08.10.2015 tarih, 2014/140 E, 2015/85 sayılı iptal kararının gözetilmesi lüzumu,
Kanuna aykırı, sanığın temyiz itirazları bu itibarla yerinde görüldüğünden hükmün bu sebepten dolayı BOZULMASINA, 22.12.2016 tarihinde üye ... ve üye ..."ın eylemin Kabahatler Kanunu 40. maddesi kapsamında görülerek 1 no"lu bozma nedeninin gerekçesi ve yöntemine ilişkin karşı oyları nedeniyle oyçokluğuyla 2 no"lu neden yönünden oybirliği ile karar verildi.
KARŞI OY:
5237 sayılı TCK"nın 206. maddesinin gerekçesinde belirtildiği gibi düzenlenen ve doktrinde "fikri sahtecilik" olarak adlandırılan “resmi belgenin düzenlenmesinde yalan beyan” suçunun oluşması için, kişinin açıklamaları üzerine yetkili bir kamu görevlisi tarafından resmi bir belgenin düzenlenmesi ve düzenlenen resmi belgenin, beyanın doğruluğunu ispat edici bir güce sahip olması gerekir. Yalan beyanın tek başına kanıtlama gücünün bulunmadığı, bu beyana rağmen görevlinin, beyan edilen hususların doğruluğunu araştırıp da belgeyi sonra düzenlemesinin gerekli olduğu takdirde, belgeye dayanak oluşturan bilgi yalan beyan olmayıp görevlinin araştırması sonucu ulaştığı bilgi olduğundan yine beyan olunan bilgiler ilgili memur ya da makamın başkaca araştırma yapmasını, belge incelemesini gerektirirse veya yalan beyan üzerine memurun kandırılamaması neticesinde doğru şekilde belge oluşturulması durumunda anılan suçun oluşmayacağı açıktır.
5326 sayılı Kabahatler Kanununun “Kimliği bildirmeme” başlığını taşıyan 40. maddesinin birinci fıkrası “Görevle bağlantılı olarak sorulması halinde kamu görevlisine kimliği veya adresiyle ilgili bilgi vermekten kaçınan veya gerçeğe aykırı beyanda bulunan kişiye, bu görevli tarafından elli Türk Lirası idari para cezası verilir.” 2. fıkrası ise, “... bu kişi kimliği açık bir şekilde anlaşılıncaya kadar gözaltına alınır ve gerekirse tutuklanır.” hükmünü taşımakta olup, bu kabahat fiili ile 5237 sayılı TCK’nın 206. maddesinde düzenlenen suç arasındaki fark, beyanın resmi belge düzenlenmesi sırasında yapılıp yapılmadığıdır. Kamu görevlisinin görevi nedeniyle resmi belge düzenlediği sırada yalan beyanda bulunulması halinde TCK’nun 206. maddesi uygulanacaktır. Resmi belge düzenlenmesi sırasında olmayıp da kamu görevinin gereği gibi yerine getirilebilmesi için, kamu görevlisinin göreviyle bağlantılı olarak sorması durumunda, kimliği hakkında gerçeğe aykırı beyanda bulunulması veya kimlik ve adresle ilgili bilgi vermekten kaçınılması halinde Kabahatler Kanununun 40/1. maddesi uyarınca idari para cezası verilmesi gerekir.
Yargıtay Ceza Genel Kurulunun 01.04.2014 tarih 2013/9-452 Esas, 2014/153 Karar sayılı kararına göre de; “5237 sayılı TCK"nın 206. maddesindeki resmi belgenin düzenlenmesinde yalan beyan suçunun oluşması için yalan beyanın resmi belge düzenleme yetkisine sahip kamu görevlisine yapılmış olması gerekmektedir. Resmi bir belgenin düzenlenmesi sırasında beyanda bulunacak kişinin gerçeği söyleme zorunluluğu vardır. Kişinin beyanı üzerine düzenlenen resmi belgenin, bu beyanın doğruluğunu ispatlayıcı nitelikte olması, bir başka ifadeyle beyanın doğruluğunun kamu görevlisi tarafından araştırılmasının zorunlu olmaması şarttır. Aksi halde yani kişinin beyanı yeterli olmayıp, bu beyanın doğruluğunun kamu görevlisi tarafından araştırılması zorunluysa ve bu araştırma sonunda bildirimin gerçeğe uygun olmadığı belirlenirse; kişinin beyanına itibar edilemeyeceğinden ve kişinin beyanını içeren belge, ispat aracı olarak kullanılamayacağından, anılan maddedeki suç oluşmayacaktır. Bununla birlikte suçun oluşması için sanığın beyanda bulunması yeterli olmayıp sanığın beyanı üzerine kamu görevlisi tarafından bir belgenin de düzenlenmesi gerekmektedir.”
Yukarıdaki açıklamalar ışığında somut olay değerlendirildiğinde; olay tarihinde görevli polis memurları tarafından ilde yapılan genel asayiş uygulaması kapsamında bir işyerinde sanığın kimliği sorulduğunda kimliğinin yanında olmadığını, isminin ... olduğunu söylediği, kimliğinin olmaması nedeniyle polis merkezine götürülecekken kaçan ve takiple yakalanan sanığın daha önce bir suçtan dolayı hakkında yakalama kararı olması nedeniyle başkasına ait kimlik bilgilerini verdiği ve polis merkezine gelen arkadaşının belirtmesi ile henüz herhangi bir tutanak düzenlenmeden önce gerçek kimliğinin ortaya çıktığı ve tutanağın gerçek kimlik bilgisine göre tanzim edildiği anlaşılmakla; sanığın eyleminin "resmi belgenin düzenlenmesinde yalan beyanda bulunmak" suçunu oluşturmayıp, 5326 sayılı Kabahatler Kanununun 40/1. madde ve fıkrasında düzenlenen "kimliği hakkında gerçeğe aykırı beyanda bulunma" kabahatini oluşturduğunun gözetilmemesi gerekçesiyle kararın bozulması gerektiği kanaatiyle sayın çoğunluğun görüşüne katılmıyorum.
KARŞI OY:
Hakkında herhangi bir soruşturma veya kovuşturma bulunmayan sanığın olay günü genel asayiş yoklaması için kimlik kontrolü yapan kolluk kuvvetlerine ismini ... olarak beyan etmekten ibaret eyleminde, 5326 sayılı Kabahatler Kanununun 40. maddesindeki durumun oluşacağı, karakolda olan sanığı merak eden arkadaşının gelerek sormasıyla gerçek kimliği ortaya çıkan ve hakkında önce verilmiş yakalama kararına istinaden arandığının ortaya çıkmasıyla eylemin vasıf değiştirmeyeceği kanaatiyle sayın çoğunluğun suç vasfının TCK"nın 206. maddesini oluşturduğuna dair görüşüne iştirak olunmamıştır.