10. Hukuk Dairesi 2016/16255 E. , 2017/6208 K.
"İçtihat Metni"Mahkemesi :İş Mahkemesi
Dava, hizmet tespiti istemine ilişkindir.
Mahkemece, ilamında belirtildiği şekilde davanın kısmen kabulüne karar verilmiştir.
Hükmün, davacı, davalı ve fer"i müdahil Kurum vekilleri tarafından temyiz edilmesi üzerine, temyiz isteklerinin süresinde olduğu anlaşıldıktan ve Tetkik Hakimi ... tarafından düzenlenen raporla dosyadaki kağıtlar okundu. Temyiz konusu hükme ilişkin dava, 01.10.2011 tarihinde yürürlüğe giren 6100 sayılı Hukuk Muhakemeleri Kanunu"nun Geçici 3. maddesi delaletiyle 1086 sayılı Hukuk Usulü Muhakemeleri Kanunu"nun 438. maddesinde sayılı ve sınırlı olarak gösterilen hâllerden hiçbirine uymadığından, temyiz incelemesinin duruşmalı olarak yapılmasına ilişkin isteğin reddine karar verildikten sonra işin gereği düşünüldü ve aşağıdaki karar tesbit edildi.
1-Davanın yasal dayanakları 506 sayılı Kanunun 79/10. ve 5510 sayılı Kanunun 86/9. maddeleri olup anayasal haklar arasında yer alan sosyal güvenliğin yaşama geçirilmesindeki etkisi gözetildiğinde, sigortalı konumunda geçen çalışma sürelerinin saptanmasına ilişkin bu tür davalar kamu düzeni ile ilgili olduğundan özel bir duyarlılıkla ve özenle yürütülmeleri zorunludur. Bu bağlamda, hak kayıplarının ve gerçeğe aykırı sigortalılık süresi edinme durumlarının önlenmesi, temel insan haklarından olan sosyal güvenlik hakkının korunabilmesi için, tarafların gösterdiği kanıtlarla yetinilmeyip gerek görüldüğünde kendiliğinden araştırma yapılarak delil toplanabileceği açıktır. Yargılama sırasında resmi belge veya yazılı delil esas ise de; somut bilgilere dayanması ve inandırıcı olmaları koşuluyla tanık beyanları ile de ispatı mümkündür.
Eldeki dosyada, davacı 01.07.2005 tarihi ile 10.11.2011 tarihleri arasında davalı ... Şti. işyerinden Sosyal Güvenlik Kurumuna bildirilmeyen çalışma sürelerinin tespiti istemi ile açtığı davada, mahkemece davanın kısmen kabulüne karar verilmiş olup, karar eksik araştırma ve inceleme nedeniyle isabetsizdir;
Kuruma intikal ettirilen işe giriş bildirgelerinde davacının imzası bulunmadığı görülmüş olup, işe giriş bildirgesi verilen işyerlerinden davacının birlikte çalıştığı kişilerin tespiti için Sosyal Güvenlik Kurumundan dava konusu dönem bordroları celbedilmeli, dönem bordrolarında kayden çalışması bulunan bordro tanıkları belirlenerek beyanlarına başvurulmalı, bordro tanığı bulunmaması halinde aynı çevrede iş yapan başka işverenler veya bu işverenlerin çalıştırdığı kişiler, komşu işyeri tanıkları saptanarak bilgi ve görgülerine başvurulmalı, belirdiği takdirde tanık beyanları arasındaki çelişkiler giderilmek suretiyle, yeterli ve gerekli tüm soruşturma yapılarak uyuşmazlık konusu husus, hiçbir kuşku ve duraksamaya yer bırakmayacak biçimde çözümlenip; deliller hep birlikte değerlendirilip, takdir edilerek varılacak sonuç uyarınca bir karar verilmelidir.
2-Diğer yandan, davanın yasal dayanağı olan 506 sayılı Kanunun 79/10. ve 5510 sayılı Kanunun 86/9. maddelerinde, yönetmelikle belirlenen belgeleri işveren tarafından verilmeyen veya çalıştıkları, Kurumca saptanamayan sigortalıların, çalıştıklarını, hizmetlerinin geçtiği yılın sonundan başlayarak 5 yıl içerisinde mahkemeye başvurarak alacakları ilâm ile kanıtlayabildikleri takdirde, bunların mahkeme kararında belirtilen aylık kazanç toplamları ile prim ödeme gün sayılarının göz önünde bulundurulacağı açıklanmış olup anlaşılacağı üzere çalışmanın tespiti istemiyle hak arama yönünden bu maddeyle getirilen süre, doğrudan doğruya hakkın özünü etkileyen hak düşürücü niteliktedir ve dolması ile hakkın özü bir daha canlanmamak üzere ortadan kalkmaktadır.
Buna göre; ilgili kişi hakkında işe giriş bildirgesi düzenlenmediği, düzenlenmesine karşın yasal hak düşürücü süre içerisinde Kuruma verilmediği, sigortalılık bildirimini içeren dönemsel sigorta primleri bordrosunun/aylık prim ve hizmet belgesinin hazırlanmadığı veya anılan süre içerisinde Kuruma teslim edilmediği, sigorta priminin Kuruma yatırılmadığı, çalışmanın varlığı yönünde Kurum görevlilerince herhangi bir saptamanın söz konusu olmadığı durumlarda, hizmetin varlığını ileri süren kişilerin hak düşürücü süre içerisinde yargı yoluna başvurması zorunludur. Bununla birlikte önemle vurgulanmalıdır ki değinilen kuralın tek istisnası, kamu kurum ve kuruluşlarında gerçekleşen hizmete ilişkin olarak, Kuruma aktarılmasa dahi işveren tarafından ödenen ücret/maaş üzerinden sigorta primi kesintisi yapılması olgusudur. Bir başka anlatımla, sözü edilen niteliğe sahip işyerinde çalışanların kayıtlara geçirilmesi ve ücret ödemelerinin de belgelere dayandırılması asıl olduğundan, yukarıda açıklanan durumların hiçbiri gerçekleşmemiş olsa da Kuruma aktarılmamasına karşın işverence ilgiliye ödenen ücret/maaş üzerinden sigorta primi kesintisi yapıldığı takdirde hak düşürücü süreye ilişkin hüküm uygulanamaz. Belirtilmelidir ki, uygulama yapılırken, hizmetin ara vermeksizin kesintisiz gerçekleştiği durumlarda, çalışmanın sona erdiği (işten çıkış yapıldığı) yılın sonuna karşılık gelen 31 Aralık gününden başlayarak 5 yıllık sürenin hesaplanması gerekmektedir.
Diğer taraftan, hizmet tespiti davalarında, Sosyal Güvenlik Kurumu yasal hasım konumunda olup, elde edilecek hükmün sigortalılık hakları yönünden uygulayıcısı konumundadır. Husumet konusu, öncelikle halledilmesi gereken bir konu olup; Sosyal Güvenlik Kurumu yanında, tespiti istenen sürede; işyerinde, işveren olarak bulunanların tümü kendi hak alanını da ilgilendirdiğinden zorunlu dava arkadaşıdır. Zira, davanın niteliği itibariyle alınacak ilam, sonuçta SGK tarafından infaza ve böylece sigortalının bu hakkının tesciliyle sigorta primlerinin işverenden tahsiline yol açacağından sigortalıyı çalıştıran gerçek veya tüzel kişilere karşı da açılması gerekir.
Somut olayda, davacının davalı şirkette 01.07.2005 tarihi ile 10.11.2011 tarihleri arasında kesintisiz çalıştığının tespiti talep edilmekte ise de hizmet cetvelinin tetkikinde dava dışı işyerlerinden bildirimler yapıldığı anlaşılmakta olup, mahkemece davacıya talebi açıklattırılarak, hizmet tespiti istenilen tarih aralığı belirlenmeli, davacının dava dışı işyerlerinden bildirim yapılan sürelerin de davalılar yanında geçtiği iddiasını devam ettirmesi halinde, bildirimlerinin yapıldığı işyerlerinin hangi işverenler adına kayıtlı oldukları tespit edilerek bu işverenlere husumetin yöneltilmesi için davacıya süre verilmeli ve HMK’nın 124. maddesi gereğince işverenler davaya dahil edilerek, göstereceği deliller de toplanmak suretiyle, elde edilecek sonuca göre, kesintisiz çalışma iddiası hakkında bir karar verilmelidir.
Yapılan yargılama sonucunda davacının çalışmalarında kesinti oluştuğunun anlaşılması durumunda, yukarıda hak düşürücü süre ile ilgili açıklanan ilkeler de gözetilerek hak düşürücü süre konusunda da bir değerlendirme yapılmalıdır. Keza, talebi açıklatıldığında davacının dava dışı işyerlerinden bildirilen çalışmalarının sahte olmadığını, gerçekten bu işyerlerinde çalıştığını iddia etmesi halinde, dava dışı işyerlerinden yapılan bildirimler geçerli kabul edileceğinden ve davalılar yanında geçen çalışmalar kesintiye uğramış olacağından, Mahkemece, kesinti öncesi döneme ilişkin çalışmalar bakımından da hak düşürücü sürenin dolup dolmadığının da değerlendirilmesi gerekmektedir.
Mahkemece, bu maddi ve hukuki olgular göz önünde bulundurulmaksızın, eksik inceleme ve yanılgılı değerlendirme sonucu yazılı şekilde karar verilmesi, usul ve yasaya aykırı olup bozma nedenidir.
O hâlde, davacı, davalı ve fer"i müdahil Kurum vekillerinin bu yönleri amaçlayan temyiz itirazları kabul edilmeli ve hüküm bozulmalıdır.
SONUÇ: Temyiz edilen hükmün yukarıda açıklanan nedenlerle BOZULMASINA, temyiz harcının istek halinde davacı ve davalıya iadesine, 28/09/2017 gününde oybirliğiyle karar verildi.