Abaküs Yazılım
Hukuk Genel Kurulu
Esas No: 2016/822
Karar No: 2020/409
Karar Tarihi: 16.06.2020

Yargıtay Hukuk Genel Kurulu 2016/822 Esas 2020/409 Karar Sayılı İlamı

Hukuk Genel Kurulu         2016/822 E.  ,  2020/409 K.

    "İçtihat Metni"

    MAHKEMESİ :İş Mahkemesi


    1. Taraflar arasındaki “tespit” davasının yapılan yargılaması sonucunda Adana 5. İş Mahkemesince verilen davanın kabulüne dair 17.11.2015 tarihli ve 2015/551 E., 2015/852 K. sayılı kararın davalı ... vekilince temyiz edilmesi üzerine, temyiz dilekçesinin süresinde olduğu anlaşıldıktan ve dosyadaki belgeler incelendikten sonra gereği görüşüldü:

    I. YARGILAMA SÜRECİ
    Davacı İstemi:
    2. Davacı vekili 09.07.2012 harç tarihli dava dilekçesinde; müvekkilinin 27.01.1966 tarihinde nüfusa kayıt olurken doğum tarihinin 10.03.1963 olarak tescil edildiğini, tüm resmî belgelerde doğum tarihinin 10.03.1963 olarak yazıldığını ve askerlik görevini de bu tarih esas alınarak yaptığını, 14.05.2012 tarihli tahsis talebinin 49 yaşını doldurmadığı gerekçesiyle reddedildiğini, işlemin gerekçesinin de Nüfus İşleri Genel Müdürlüğünce 20.02.2012 tarihli idari işlemle 10.03.1963 olan doğum tarihinin doğum tutanaklarına göre 10.03.1965 olarak değiştirilmesi olduğunun belirtildiğini, 506 sayılı Kanun"un 120 ve 5510 sayılı Kanun"un 57. maddesi gereği ilk defa çalışılmaya başlandıktan sonraki yaş tahsislerinin dikkate alınamayacağını ileri sürerek sigortalılık işlemleri yönünden doğum tarihinin 10.03.1963 olduğunun tespitine ve tahsis talebine istinaden yaşlılık aylığı bağlanmasına karar verilmesini talep etmiştir.
    Davalı Cevabı:
    3. Davalı ... vekili (SGK) 24.08.2012 tarihli cevap dilekçesinde; davacının doğum tarihlerinde farklılık olduğunun tespit edilmesi üzerine Kozan Nüfus Müdürlüğü ile yapılan yazışmalar neticesinde davacının doğum tarihinin 1966/221 sayılı doğum vukuatına göre 10.03.1963 iken 10.03.1965 olarak idarece düzeltildiğini, dolayısıyla davacının yaşlılık aylığına hak kazanamadığını belirterek davanın reddini savunmuştur.
    İlk Derece Mahkemesi Birinci Kararı:
    4. Adana 5. İş Mahkemesinin 11.12.2012 tarihli ve 2012/348 E., 2012/801 K. sayılı kararı ile; sigortalının ilk defa sigortalılık tescilinin yapıldığı tarihten sonraki yaş düzeltmelerinin Kurumca yapılacak yardımlar ve yaşlılık aylığı bağlanması yönünden dikkate alınamayacağı gerekçesiyle davanın kabulüne, davacının sigortalılık işlemleri yönünden doğum tarihinin 10.03.1963 olduğunun ve talebi takip eden ay başı olan 15.05.2012 tarihi itibarı ile yaşlılık aylığının bağlanması gerektiğinin tespitine karar verilmiştir.
    Özel Daire Birinci Bozma Kararı:
    5. Adana 5. İş Mahkemesinin yukarıda belirtilen kararına karşı süresi içinde davalı ... vekili temyiz isteminde bulunmuştur.
    6. Yargıtay 21. Hukuk Dairesince 11.03.2014 tarihli ve 2013/4346 E., 2014/4473 K. sayılı karar ile; "Dava, davacının davalı kurum nezdinde ki sigortalılık işlemleri yönünden doğum tarihinin 10.03.1963 olduğu ve 14.05.2012 tarihli tahsis talebine göre yaşlılık aylığı bağlanması gerektiğinin tespiti istemine ilişkindir
    Mahkemece, davanın kabulü ile davacının sigortalılık işlemleri yönünden doğum tarihinin 10.03.1963 olduğuna, tahsis talebini takip eden aybaşı olan 15.05.2012 tarihi itibarı ile yaşlılık ayığının bağlanması gerektiğinin tespitine karar verilmiştir.
    Dosyadaki kayıt ve belgelerden; Boztepe Köyü muhtarı .....tarafından imzalı olan, 27.01.1966 tarihli ilmühaberde, davacının doğum tarihinin 10.03.1965 olduğu, buna rağmen nüfus idaresi tarafından davacının doğum tarihinin 10.03.1963 olarak tescil edildiği, tescil edilen 10.03.1963 doğum tarihine göre davacının 19.07.1983 – 19.03.1985 tarihleri arasında askerlik yaptığı, 21.09.1987 tarihinde de bu doğum tarihi ile sigortalı olarak çalışmaya başladığı, nüfus idaresi tarafından 20.02.2012 tarihinde, davacının 10.03.1963 olan doğum tarihi 1966/221 no’lu doğum vukuatına göre 10.03.1965 olarak değiştirildiği, davacının 14.05.2012 tarihli tahsis talebinin ise Kurumca; “10.03.1965 olan doğrum tarihine göre 49 yaş şartının gerçekleşmediği” belirtilerek reddedildiği anlaşılmaktadır
    Davacının, 10.03.1963 doğumlu olarak nüfusa kayıtlı bulunduğu, davacının ilk defa sigortalı olarak bu doğum tarihi ile tescil edildiği ve bu doğum tarihinin nüfus idaresi tarafından 20.02.2012 tarihinde doğum tutanağına göre 10.03.1965 olarak düzeltildiği uyuşmazlık konusu değildir. Uyuşmazlık, sigortalı bir işe girdikten sonra doğum tarihinin idari işlemle düzeltilmesi halinde, düzeltilen doğum tarihinin Sosyal Güvenlik Kurumu Başkanlığınca malullük, yaşlılık ve ölüm sigortasında dikkate alınıp alınmayacağı noktasındadır.
    Davanın yasal dayanağını oluşturan 506 sayılı Yasanın 120/2 maddesi, bazı kötü uygulamaları önlemek amacı ile özel bir düzenleme getirmiş ve belli sigorta kollarında, hangi doğum tarihinin esas alınacağını açıkça belirlemiştir. Gerçekten anılan Yasa"nın 120/2. maddesi çok açık olarak “Malullük, Yaşlılık ve Ölüm Sigortalarına ilişkin yaş ile ilgili hükümlerin uygulanmasında, sigortalıların ve hak sahibi çocuklarının, sigortalının yürürlükten kaldırılmış 5417 ve 6900 sayılı kanunlara veya bu kanuna tabi olarak ilk defa çalışmaya başladığı tarihte nüfus kütüğünde kayıtlı bulunan doğum tarihleri, sigortalının sigortaya tabi olarak ilk defa çalışmaya başladığı tarihten sonra doğan çocuklarının da nüfus kütüğüne ilk olarak yazılan doğum tarihleri esas tutulur.” Hiçbir yoruma yer vermeyecek şekilde yapılan bu düzenleme karşısında sigortaya ilk tescil tarihinden sonra yapılan yaş tashihinin yaşlılık aylığı bağlanmasında nazara alınamayacağı açıktır. Nitekim 5510 sayılı Sosyal Sigortalar Ve Genel Sağlık Sigortası Kanunu, 1479 sayılı Esnaf Ve Sanatkarlar Ve Diğer Bağımsız Çalışanlar Sosyal Sigortalar Kurumu Kanunu (Bağ-Kur) ve 5435 sayılı Emekli Sandığı Kanununda da anılan maddeye paralel hükümler getirilmiştir.
    506 sayılı Yasanın uygulanması açısından “yaş koşulunun” gerçekleşmesi, belli süre prim ödenmesi yaşlılık sigortasının uygulanması açısından önem taşımaktadır. Bu nedenle Yasanın 120. maddesi sonradan yapılacak yaş düzeltmelerinde kimi kötü uygulamaları önlemek amacıyla özel bir düzenleme getirmiş belli sigorta kollarında hangi doğum tarihinin esas alınacağını açıkça belirlemiştir. Buna göre yaşlılık ölüm ve maluliyet sigortalarının uygulanmasında sigortalının ilk defa sigortalı olarak çalışmaya başladığı tarihte nüfus kütüğüne kayıtlı bulunan doğum tarihinin esas alınacağını hükme bağlamıştır.
    Buradaki yaş düzeltmelerinden kasıt, Mahkeme kararı ile yapılan düzeltmelerdir. Davaya konu düzeltme ise, idare tarafından doğum tutanağına göre yapılmıştır. Evlilik dışı ilişkiden doğan çocuklara ait 27.01.1966 tarihli ilmühaberde davacının doğum tarihinin 10.03.1965 olduğu, buna rağmen sehven 10.03.1963 olarak yazıldığı, nüfus idaresi tarafından maddi hatanın idari işlemle düzeltildiği, yapılan işlemin yaş tashihi değil, maddi hata nedenine dayalı kayıt düzeltme niteliğinde olduğu, nüfus idaresi tarafından ilk kayıt esnasında yapılan maddi hatanın davacı için kazanılmış hak teşkil etmeyeceği anlaşıldığına göre yaşlılık aylığının hesabında, düzeltilen yaşın esas alınması gerekirken yazılı şekilde hüküm kurulmuş olması isabetsizdir.
    O hâlde, davalının bu yönleri amaçlayan temyiz itirazları kabul edilmeli ve hüküm bozulmalıdır.” gerekçesiyle karar oy çokluğuyla bozulmuştur.
    İlk Derece Mahkemesi İkinci Kararı:
    7. Adana 5. İş Mahkemesinin 27.11.2014 tarihli ve 2014/521 E.., 2014/1027 K. sayılı kararı ile; Özel Dairenin bozma kararına uyularak davanın reddine karar verilmiştir.
    Özel Daire İkinci Bozma Kararı:
    8. Adana 5. İş Mahkemesinin yukarıda belirtilen kararına karşı süresi içinde davacı vekili temyiz isteminde bulunmuştur.
    9. Yargıtay 21. Hukuk Dairesince 26.05.2015 tarihli ve 2015/6276 E., 2015/11926 K. sayılı karar ile; "...Dava, davacının davalı kurum nezdindeki sigortalılık işlemleri yönünden doğum tarihinin 10.03.1963 olduğu ve 14.05.2012 tarihli tahsis talebine göre yaşlılık aylığı bağlanması gerektiğinin tespiti istemine ilişkindir
    Mahkemece davanın reddine karar verilmiştir.
    Davanın yasal dayanağını oluşturan 506 sayılı Yasanın 120/2 maddesi, “Malullük, Yaşlılık ve Ölüm Sigortalarına ilişkin yaş ile ilgili hükümlerin uygulanmasında, sigortalıların ve hak sahibi çocuklarının, sigortalının yürürlükten kaldırılmış 5417 ve 6900 sayılı kanunlara veya bu kanuna tabi olarak ilk defa çalışmaya başladığı tarihte nüfus kütüğünde kayıtlı bulunan doğum tarihleri, sigortalının sigortaya tabi olarak ilk defa çalışmaya başladığı tarihten sonra doğan çocuklarının da nüfus kütüğüne ilk olarak yazılan doğum tarihleri esas tutulur.” şeklindedir.
    1479 sayılı Bağ-Kur Kanununun 66, 5434 sayılı Emekli Sandığı Kanununun 105 ve 5510 sayılı Sosyal Sigortalar Ve Genel Sağlık Sigortası Kanununun 57. maddesi "yaşlılık aylığının bağlanmasında; sigortalının ilk defa çalışmaya başladığı tarihteki yaşının esas alınacağı" şeklinde birbirine paralel düzenlemeler içermektedir.
    Hiçbir yoruma yer vermeyecek şekilde yapılan bu düzenlemeler karşısında sigortaya ilk tescil tarihinden sonra yapılan yaş tashihinin yaşlılık aylığı bağlanmasında nazara alınamayacağı açıktır.
    Sosyal güvenliğe ilişkin yasalarda yer alan, “Yaşlılık aylığının bağlanmasında; sigortalının ilk defa çalışmaya başladığı tarihteki yaşının esas alınacağı” şeklindeki düzenlemenin amacı, yaş büyütmek suretiyle daha erken yaşlılık aylığı almak” gibi kötü niyetli uygulamaların önüne geçmektir.
    Somut olayda, 21.09.1987 tarihinde ilk defa sigortalı olarak çalışmaya başlayan ve kayden 1963 doğumlu olan sigortalının, doğum tarihinin, ilk işe girişten çok sonra 20.02.2012 tarihinde, Nüfus İdaresi tarafından, 1965 olarak düzeltildiği anlaşılmaktadır.
    Uyuşmazlık, yaşlılık aylığı bağlanmasında; sigortalının ilk defa çalışmaya başladığı tarihte nüfus kütüğünde kayıtlı bulunan doğum tarihinin mi, yoksa çalışmanın başlamasından sonra Nüfus İdaresi tarafından düzeltilen tarihin mi esas alınacağı noktasında toplanmaktadır.
    Yaş düzeltilmesi ile ilgili yasal düzenlemeler de, 29.04.2006 tarihinde yürürlüğe giren ve 1587 sayılı Nüfus Kanununu yürürlükten kaldıran 5490 sayılı Nüfus Hizmetleri Kanununun 10. maddesi “(1) Kurumlarda kişiyle ilgili olarak yapılan işlemlerde nüfus kayıtları esas alınır. Kayıtlar arasında farklılık olması halinde nüfus kayıtlarında değişiklik yapılmaz, usuline göre diğer kayıtlar düzeltilir.” ve yine aynı Yasanın 35. maddesi “…(1) Kesinleşmiş mahkeme hükmü olmadıkça nüfus kütüklerinin hiçbir kaydı düzeltilemez ve kayıtların anlamını ve taşıdığı bilgileri değiştirecek şerhler konulamaz. Ancak olayların aile kütüklerine tescili esnasında yapılan maddî hatalar nüfus müdürlüğünce dayanak belgesine uygun olarak düzeltilir…” şeklindedir.
    Diğer taraftan 4721 sayılı Türk Medeni Kanunu’nun 30. maddesi “- Doğum ve ölüm, nüfus sicilindeki kayıtlarla ispat olunur. Nüfus sicilinde bir kayıt yoksa veya bulunan kaydın doğru olmadığı anlaşılırsa, gerçek durum her türlü kanıtla ispat edilebilir.” hükümlerini içermektedir.
    Dava konusu olayda; evlilik dışı doğan davacı ile iki kardeşinin 27.01.1966 tarihli muhtar ilmühaberiyle kaydının yapıldığı, bu ilmühaberde davacının doğum tarihinin 10.03.1965 olduğu, doğum ilmühaberinin davacının babasının beyanı ile düzenlendiği, davacının gerçek doğum tarihinin bu tarih olduğuna dair herhangi bir belgenin ekli olmadığı, buna rağmen nüfus idaresi tarafından davacının doğum tarihinin 10.03.1963 olarak kaydedildiği, davacının bu tarihe göre 19.07.1983 – 19.03.1985 tarihleri arasında askerlik yaptığı, yine bu doğum tarihi ile 21.09.1987 tarihinde sigortalı olarak çalışmaya başladığı görülmüştür.
    506 sayılı Kanunun 120/2. maddesinde açıkça “sigortalının ve hak sahibi çocuklarının, sigortalının sigortalı olarak çalışmaya başladığı tarihte nüfus kütüğünde kayıtlı bulunan doğum tarihinin esas tutulacağını” belirtmiştir. Aynı Kanunun 24.06.2004 tarihli 5198 sayılı Kanun ile değişik 120/3. maddesinde ise; iş kazasının olduğu veya meslek hastalığının hekim raporuyla ilk defa tespit edildiği veya sigortalıların sosyal güvenlik kurumlarına tabi olarak ilk defa çalışmaya başladığı tarihten sonraki yaş tashihleri dikkate alınmayacağı belirtilmiştir. 506 sayılı Kanunun 120/2. maddesindeki düzenleme ile paralel düzenleme 1479 sayılı Kanunun 66/1. maddesinde mevcut iken, 506 sayılı Kanunun 120/3. maddesindeki düzenlemeye paralel bir düzenleme 1479 sayılı Kanunda mevcut değildir. 506 sayılı Kanunun 120. maddesinin gerek 2. gerekse de 3. fıkrasındaki düzenleme 5510 sayılı Kanunun 57. maddesinde aynı şekilde düzenlenmiştir.
    Görüldüğü gibi kanunda gerek idari kararla, gerekse de mahkeme kararıyla yapılan yaş düzeltmeleri şeklinde bir ayrım yapmaksızın, sigortalılığın başlamasından sonraki yaş düzeltmelerinin, sigortalılık işlemlerinde dikkate alınmayacağı belirtilmiştir.
    O hâlde, idare tarafından yapılan işlem maddi hatanın düzeltilmesi niteliğinde olsa bile, yukarıda yazılı açık yasal düzenlemeler karşısında sigortalılık ile ilgili işlemlerde, davacının sigortalı olarak çalışmaya başladığı tarihte nüfus kütüğünde kayıtlı bulunan 10.03.1963 doğum tarihinin esas alınması gerekmektedir.
    Öte yandan; Doğum tarihinin 10.03.1963 olarak tescilinde ve daha sonra bu kaydın 10.05.1965 olarak düzeltilmesinde davacının bir katkısı yoktur. Muhtar ilmühaberinde doğum tarihi olarak belirtilen 10.03.1965 tarihinin gerçek tarih olduğuna dair dayanak bir belge de dosyada mevcut değildir. Bu ilmühaberin, okuma yazması olmayan babanın beyanına göre düzenlendiği anlaşılmaktadır. Çocukların sonradan, beyana göre çeşitli düşüncelerle bazen büyük, bazen de küçük yazıldığı ülkemizin bir gerçeğidir. Nitekim davacının tesciline esas doğum ilmühaberinde davacı haricinde iki kardeşinin daha olduğu, bu ilmühaberde adı bulunan ......’nın 10.02.1959, Necdet Kara’nın 05.01.1962, davacının ise 10.03.1965 olarak yazıldığı, görüldüğü gibi her bir doğum arasında neredeyse tam 3 yıl olduğu görülmektedir.
    Davacının gerçek doğum tarihinin, 10.03.1965 olduğu hususunda, davacının bilgisi olduğuna dair bir delil de dosyada yoktur. Yıllardır doğum tarihini 10.03.1963 olarak bilen, askerliğini bu tarihe göre yapan, sigorta girişi bu tarihe göre yapılan davacının doğum tarihinin, yaşlılık aylığı tahsis talep tarihinden kısa bir süre önce 10.03.1965 olarak düzeltilmesi ve düzeltilen yaşın yaşlılık aylığı tahsisinde dikkate alınması Türk Medeni Kanununun 2. maddesinde belirtilen iyiniyet kuralları ile de bağdaşmayacağı ortadadır.
    Buna göre; davacının yaşlılık aylığının hesabında, ilk defa çalışmaya başladığı tarihte nüfus kütüğünde kayıtlı bulunan doğum tarihinin yerine, çalışmanın başlamasından sonra Nüfus İdaresi tarafından düzeltilen tarihin esas alınarak hüküm kurulmuş olması isabetsizdir.
    O hâlde, davacının bu yönleri amaçlayan temyiz itirazları kabul edilmeli ve hüküm bozulmalıdır..." gerekçesiyle karar oy çokluğuyla bozulmuştur.
    İlk Derece Mahkemesi Üçüncü Kararı:
    10. Adana 5. İş Mahkemesinin 17.11.2015 tarihli ve 2015/551 E., 2015/852 K. sayılı kararı ile; davanın kabulüne dair verilen kararın davanın reddine karar verilmesi gerektiği gerekçesi ile bozulduğu, bozmaya uyularak davanın reddine dair verilen kararın davanın kabulüne karar verilmesi gerektiği gerekçesi ile bozulduğu, davacının gerçek doğum tarihinin 10.03.1965 olduğu hususunda davacının bilgisi olduğuna dair bir delil de dosyada olmadığı, yıllardır doğum tarihini 10.03.1963 olarak bilen, askerliğini bu tarihe göre yapan, sigorta girişi bu tarihe göre yapılan davacının doğum tarihinin, yaşlılık aylığı tahsis talep tarihinden kısa bir süre önce 10.03.1965 olarak düzeltilmesinin ve düzeltilen yaşın yaşlılık aylığı tahsisinde dikkate alınmasının 4721 sayılı Türk Medeni Kanunu"nun (TMK) 2. maddesinde belirtilen iyi niyet kuralları ile de bağdaşmayacağı gerekçesiyle davanın kabulüne karar verilmiştir.
    11. Karar süresi içinde davalı ... vekili tarafından temyiz edilmiştir.
    12. Kararın davalı ... vekilince temyiz edilmesi üzerine Özel Dairece; 6100 sayılı Hukuk Muhakemeleri Kanunu"nun 373/6. maddesinde; “Davanın esastan reddi veya kabulünü içeren bozmaya uyularak tesis olunan kararın önceki bozmayı ortadan kaldıracak şekilde yeniden bozulması üzerine alt mahkemece verilen kararın temyiz incelemesi, her hâlde Yargıtay Hukuk Genel Kurulunca yapılır.” hükmü yer aldığından dosyanın Yargıtay Hukuk Genel Kuruluna iletilmesi gerektiği gerekçesiyle dava dosyasının Yargıtay Hukuk Genel Kuruluna gönderilmesine karar verilmiştir.

    II. UYUŞMAZLIK
    13. Davacının sosyal güvenlik hukukundan kaynaklanan sigortalılık işlemlerinde doğum tarihinin 10.03.1963 olarak mı yoksa 10.03.1965 olarak mı kabul edileceği noktasında toplanmaktadır.

    III. ÖN SORUN
    14. Hukuk Genel Kurulunda yapılan görüşmeler sırasında, işin esasının incelenmesine geçilmeden önce iki husus ön sorun olarak ele alınmıştır.
    Birinci Ön sorun:
    15. Yerel mahkeme kararına yönelik temyiz itirazlarını inceleme görevinin, Hukuk Genel Kuruluna mı yoksa Özel Daireye mi ait olduğu hususudur.
    15.1. Öncelikle belirtilmelidir ki; 17.04.2013 tarihli ve 6460 sayılı Hukuk Usulü Muhakemeleri Kanunu ile Bazı Kanunlarda Değişiklik Yapılmasına Dair Kanun’un 1. maddesiyle 18.06.1927 tarihli 1086 sayılı Hukuk Usulü Muhakemeleri Kanunu’nun 439. maddesinin beşinci fıkrasından ve 1086 sayılı Kanun’un 26.09.2004 tarihli ve 5236 sayılı Hukuk Usulü Muhakemeleri Kanunu’nda Değişiklik Yapılmasına İlişkin Kanun"un 16. maddesi ile değiştirilmeden önceki 429. maddesinin üçüncü fıkrasından sonra gelmek üzere eklenen fıkrada:
    “Davanın esastan reddi veya kabulünü içeren bozmaya uyularak tesis olunan kararın önceki bozmayı ortadan kaldıracak şekilde yeniden bozulması üzerine alt mahkemece verilen kararın temyiz incelemesi, her hâlde Yargıtay Hukuk Genel Kurulunca yapılır” şeklinde düzenlenmiş olup, anılan maddenin gerekçesinde ise; “Madde ile, davanın esastan reddi veya kabulünü içeren kesin bozmaya uyularak tesis olunan kararların mevzuatta bir değişiklik olmadığı halde, önceki bozmayı ortadan kaldıracak şekilde yeniden bozulması üzerine ilk derece mahkemesince verilen hükmün temyiz incelemesinin Yargıtayın ilgili dairesi yerine Yargıtay Hukuk Genel Kurulunca yapılması öngörülmektedir…” denilmektedir.
    15.2. Yapılan bu değişiklikle kanun koyucu tarafından Yargıtay Hukuk Genel Kuruluna yeni bir görev verilmiş, davanın esastan reddi veya kabulünü içeren bozmaya uyularak tesis olunan kararın önceki bozmayı ortadan kaldıracak şekilde yeniden bozulması üzerine yerel mahkemece verilen kararın temyiz incelemesinin Yargıtay Hukuk Genel Kurulunda yapılması öngörülmüştür.
    15.3. Öte yandan, Hukuk Genel Kurulunun görevi davanın esastan reddini veya kabulünü içeren bozmaya uyularak tesis olunan kararlarla sınırlı bulunmaktadır.
    15.4. Bu nedenle, nihai karar kavramı üzerinde durulmasında yarar vardır.
    15.5. 6100 sayılı HMK"nın 294/1 maddesinde mahkemelerin usule veya esasa ilişkin bir nihai kararla davayı sona erdireceği belirtilmektedir. Bilindiği gibi, hâkimin davadan el çekmesini gerektiren, davayı sonuçlandıran kararlarına nihai kararlar denilmektedir. Nihai kararlar, usule ilişkin nihai kararlar veya esasa ilişkin nihai kararlar (hükümler) olmak üzere ikiye ayrılır. Usule ilişkin nihai kararlar, davanın esasıyla ilgili olmayan kararlar olup, başka bir ifade ile mahkemenin maddi hukuk bakımından değil de usul hukuku bakımından verdiği kararlardır. Bu nedenle, mahkemece verilen görevsizlik, yetkisizlik, davanın açılmamış sayılmasına ilişkin kararlar usule ilişkin nihai kararlar olduğu gibi, dava şartı yokluğu nedeni ile verilen usulden ret kararları (HMK m. 115/2) da, usule ilişkin nihai kararlardır.
    15.6. Esasa ilişkin kararlar ise hâkimin uyuşmazlığın esasını inceleyerek verdiği kararlardır (HMK m. 294/1). Yani davada ileri sürülen taleplerin maddi hukuk açısından incelenerek esas bakımından kabul veya reddine ya da kısmen kabul ve kısmen reddine ilişkin kararlardır. Esasa ilişkin nihai karar ile taraflar arasındaki uyuşmazlık (esastan) sona erer ve hüküm kesinleşince (kesin hüküm ortaya çıkınca), artık o uyuşmazlık (dava konusu) hakkında, aynı taraflar arasında, aynı dava sebebine dayanarak yeni bir dava açılamaz; açılırsa, kesin hükümden dolayı reddedilir (HMK m. 303) (Kuru, B., Hukuk Muhakemeleri Usulü, İstanbul 2001, Cilt:3, s. 3005).
    15.7. Nitekim, yukarıda vurgulanan ilkeler Hukuk Genel Kurulunun 25.02.2015 tarihli ve 2014/8-2485 E., 2015/850 K., 08.10.2019 tarihli ve 2015/10-3878 E., 2019/1007 K. sayılı kararlarında da benimsenmiştir.
    15.8. Davacının sosyal güvenlik hukuku kapsamında sigortalılık işlemlerinde doğum tarihi olarak 10.03.1963 tarihinin esas alınarak yaşlılık aylığına hak kazandığına dair talebinin kabulüne dair verilen karar, Özel Dairece doğum tarihinin 10.03.1965 olarak kabul edilmesi gerektiği ve bu nedenle aylığa hak kazanılamadığı gerekçesiyle bozulmuştur. Yerel mahkemece, birinci bozma kararına uyularak davanın reddine karar verilmiştir. Davacı vekilince temyiz edilen ikinci karar Özel Dairece, bu kez de önceki bozmayı ortadan kaldıracak şekilde davacının doğum tarihinin 10.03.1963 olarak kabul edilip yaşlılık aylığı yönünden davanın kabulüne karar verilmesi gerektiği gerekçesiyle yeniden bozulmuştur. Yerel mahkemece, ikinci bozma kararına da uyularak davanın kabulüne karar verilmiştir.
    15.9. Yukarıda da belirtildiği üzere 6460 sayılı Hukuk Usulü Muhakemeleri Kanunu ile Bazı Kanunlarda Değişiklik Yapılmasına Dair Kanun’un 1. maddesiyle ve 5236 sayılı Hukuk Usulü Muhakemeleri Kanunu’nda Değişiklik Yapılmasına İlişkin Kanun"un 16. maddesi ile usul yasalarına eklenen fıkralar uyarınca davanın esastan reddi veya kabulünü içeren bozmaya uyularak tesis olunan kararın önceki bozmayı ortadan kaldıracak şekilde yeniden bozulması üzerine yerel mahkemece verilen kararın temyiz incelemesi Yargıtay Hukuk Genel Kurulunca yapılacaktır.
    15.10. Hukuk Genel Kurulunda yapılan görüşmede, yukarıda içeriğine yer verilen hukuki olgular karşısında, yerel mahkemece verilen son kararın temyiz inceleme görevinin Özel Daireye değil, Hukuk Genel Kuruluna ait olduğuna oybirliği ile karar verilerek birinci ön sorun aşılmıştır.
    İkinci ön sorun:
    16. Yerel mahkemece birinci bozma ilamına uyulmakla davalı yararına usulü kazanılmış hakkın oluşup oluşmadığı hususudur.
    16.1. Öncelikle, usulü kazanılmış hak ile ilgili şu açıklamaların yapılmasında yarar vardır.
    16.2. Mülga 1086 sayılı Kanun’da ve 6100 sayılı Kanun’da “usulü kazanılmış hak” kavramına ilişkin açık bir hüküm bulunmamaktadır.
    16.3. Bu kurum, davaların uzamasını önlemek, hukuki alanda istikrar sağlamak ve kararlara karşı genel güvenin sarsılmasını önlemek amacıyla Yargıtay uygulamaları ile geliştirilmiş, öğretide kabul görmüş ve usul hukukunun vazgeçilmez, ana ilkelerinden biri hâline gelmiştir. Anlam itibariyle, bir davada, mahkemenin ya da tarafların yapmış olduğu bir usul işlemi ile taraflardan biri lehine doğmuş ve kendisine uyulması zorunlu olan hakkı ifade etmektedir.
    16.4. Yargıtay İçtihadı Birleştirme Genel Kurulunun 04.02.1959 tarihli ve 1957/13 E., 1960/5 K. ve 09.05.1960 tarihli ve 21/9 sayılı ilamlarında açıklandığı üzere, bir mahkemenin Yargıtay tarafından verilen bozma kararına uyması sonunda kendisi için o kararda gösterilen şekilde inceleme ve araştırma yaparak, yine o kararda belirtilen hukuki esaslar gereğince karar verme mükellefiyeti meydana gelir ve bu itibarla mahkemenin sonraki hükmünün bozmada gösterilen esaslara aykırı bulunması, usule uygun sayılamaz ve bozma sebebidir; meğer ki, bu aykırılık sadece bozma kararında gösterilen bir usul kaidesine ilişkin bulunsun ve son kararın neticesini değiştirecek bir mahiyet arz etmesin. Mahkemenin bozma kararına uymasıyla meydana gelen durum uyarınca muamele yapma ve hüküm verme durumu, taraflardan birisi lehine ve diğeri aleyhine hüküm verme neticesini doğuracak bir durumdur ve buna usulü kazanılmış hak yahut usule ait kazanılmış hak denilmektedir.
    16.5. Yargıtay içtihatları ile kabul edilen “usulü kazanılmış hak” olgusunun, birçok hukuk kuralında olduğu gibi yine Yargıtay içtihatları ile geliştirilmiş istisnaları bulunmaktadır:
    16.6. Mahkemenin bozmaya uymasından sonra yeni bir içtihadı birleştirme kararı (09.05.1960 tarihli ve 21/9 sayılı YİBK) ya da geçmişe etkili yeni bir kanun çıkması karşısında, Yargıtay bozma ilamına uyulmuş olmakla oluşan usulü kazanılmış hak hukukça değer taşımayacaktır.
    16.7. Benzer şekilde; uygulanması gereken bir kanun hükmü, hüküm kesinleşmeden önce Anayasa Mahkemesince iptaline karar verilirse, usulü kazanılmış hakka göre değil, Anayasa Mahkemesinin iptal kararından sonra oluşan yeni duruma göre karar verilebilecektir.
    16.8. Bu sayılanların dışında ayrıca görev, hak düşürücü süre, kesin hüküm itirazı, harç ve maddi hataya dayanan bozma kararlarına uyulmasında olduğu gibi kamu düzeni ile ilgili konularda usulü kazanılmış haktan söz edilemez (Kuru, s. 4738 vd.).
    16.9. Usulü kazanılmış hakkın hukuki sonuç doğurabilmesi için bir davada ya taraflar ya mahkeme ya da Yargıtay tarafından açık biçimde yapılmış olan ve istisnalar arasında sayılmayan bir usul işlemi ile taraflardan biri lehine doğmuş ve kendisine uyulması zorunlu olan bir hakkın varlığından söz edilebilmesi gerekir (HGK"nın 20.12.2013 tarihli ve 2013/23-131 E., 2013/1681 K. sayılı kararı).
    16.10. Öte yandan, kamu düzeni ile ilgili konularda, taraflar yararına usulü kazanılmış hak oluşmamaktadır (HGK"nın 13.03.2013 tarihli ve 2013/5-10 E.,, 2013/348 K., 08.10.2019 tarihli ve 2015/10-3878 E., 2019/1007 K. sayılı kararları, Kuru, s. 4771 vd.).
    16.11. Somut olayda, sosyal güvenlik hukukunun kamu düzeni ile ilgili olması nedeniyle davalı yararına usulü kazanılmış hak doğduğundan söz etmenin mümkün olmadığına oy birliği ile karar verilerek ikinci ön sorun da aşılmıştır.

    IV. GEREKÇE
    17. Yaş tashihi hukuki bir terim olarak "kişinin nüfus tesciline esas olan tarihlerin ve yaş kaydının nüfus kütüğündeki düzeltme" işlemini ifade etmektedir. Bireyin evlenmesi, askere alınması, seçme ve seçilmesi, sigortalı olabilmesi, emeklilik hakkına kavuşması gibi birçok sosyal, ekonomik, siyasal hak ya da ödevin yaş şartına bağlanmış olması birtakım hakların kazanılmasında ya da ödevlerden imtina edilmesinde yaş unsurunun önemli bir parametre olduğunu ortaya koymaktadır.
    18. Sosyal güvenlik mevzuatında sigortalının doğumu ya da yaşının belirlenmesine ilişkin düzenlemelere 5434 sayılı Kanun"un 105, 1479 sayılı Kanun"un 66, 506 sayılı Kanun"un 120 ve 5510 sayılı Kanun"un 57. maddelerinde yer verilmiştir.
    19. Somut olay bakımından uygulanması gereken 506 sayılı Kanun"un 120. maddesinin ikinci fıkrasında; "Malullük, Yaşlılık ve Ölüm Sigortalarına ilişkin yaş ile ilgili hükümlerin uygulanmasında, sigortalıların ve hak sahibi çocuklarının, sigortalının yürürlükten kaldırılmış 5417 ve 6900 sayılı Kanunlara veya bu Kanuna tâbi olarak ilk defa çalışmaya başladığı tarihte nüfus kütüğünde kayıtlı bulunan doğum tarihleri, sigortalının sigortaya tabi olarak ilk defa çalışmaya başladığı tarihten sonra doğan çocuklarının da nüfus kütüğüne ilk olarak yazılan doğum tarihleri esas tutulacağı" belirtilmiş, aynı maddenin 24.06.2004 tarihli ve 5198 sayılı Kamu Görevlileri Sendikaları Kanunu, Sosyal Sigortalar Kanunu Ve Sosyal Sigortalar Kurumu Kanununda Değişiklik Yapılması Hakkında Kanunla değişik 3. fıkrasında ise; "…sigortalıların yürürlükten kaldırılmış 5417 ve 6900 sayılı kanunlara veya 506 sayılı Kanun ile diğer sosyal güvenlik kurumlarına tabi olarak ilk defa çalışmaya başladığı tarihten sonraki yaş tashihleri dikkate alınmaz." ifadesine yer verilmiştir.
    20. Anayasa Mahkemesi 2005/4 E., 2005/7 K. sayılı kararı ile; 506 sayılı Sosyal Sigortalar Kanunu"nun 120. maddesinin 5198 sayılı Kanun ile eklenen üçüncü fıkrası ile, 2008/64 E., 2008/129 K. sayılı kararı ile de 506 sayılı Sosyal Sigortalar Kanunu"nun 120. maddesinin birinci ve ikinci fıkralarının Anayasa"nın ilgili maddelerine aykırılığı savıyla iptali istemlerinde "…Devletin, personel politikasını belirlemede büyük önemi olan emeklilik düzenini, aktüeryal dengeleri gözeterek bilimsel verilere göre belirlemesi ve buna göre gerekli yasal düzenlemeleri yaparak… bu düzenin korunmasının Anayasa"nın 60. maddesinde yer alan sosyal güvenlik hakkının güvenceye alınması için de zorunlu bir gereklilik olduğu, nesnel ve sürekli kurallarla sağlam ve sağlıklı temellere oturtulmayan bir sosyal güvenlik kuruluşunun, mahkeme kararları ile alınan yaş düzeltmeleri sonucu ortaya çıkan erken emeklilik gibi nedenlerle aktüeryal dengenin bozulması ve sosyal güvenlik sisteminin sürdürülemez bir duruma gelmesine sebep olabileceğinden hareketle..." gerekçesiyle Anayasa"ya aykırı olmadıkları yönünde karar vermiştir.
    21. 5510 sayılı Kanun"un 57/2. maddesinde "Malûllük, yaşlılık ve ölüm sigortalarına ilişkin yaş ile ilgili hükümlerin uygulanmasında, sigortalıların ve hak sahibi çocuklarının, mülga 2/6/1949 tarihli ve 5417 sayılı Kanun ve mülga 4/2/1957 tarihli ve 6900 sayılı Kanun ile 17/7/1964 tarihli ve 506 sayılı, 2/9/1971 tarihli ve 1479 sayılı, 17/10/1983 tarihli ve 2925 sayılı, bu Kanunla mülga 17/10/1983 tarihli ve 2926 sayılı ve 8/6/1949 tarihli ve 5434 sayılı kanunlara, 17/7/1964 tarihli ve 506 sayılı Kanunun geçici 20 nci maddesine tâbi sandıklara veya bu Kanuna göre ilk defa malullük, yaşlılık ve ölüm sigortalarına tâbi olduğu tarihte, nüfus kütüğünde kayıtlı bulunan doğum tarihleri esas alınır." hükmüne yer verilerek 506 sayılı Kanun"a benzer düzenleme yapıldığı anlaşılmaktadır.
    22. Emeklilik yaşına ilişkin, 506 sayılı Kanun"un geçici 81. maddesinin 25.08.1999 tarihli ve 4447 sayılı Kanun"un 17. maddesi ile değişik A) bendinde "Bu Kanunun yürürlük tarihinden önce yürürlükte bulunan hükümlere göre yaşlılık aylığı bağlanmasına hak kazanmış olanlar ile sigortalılık süresi 18 yıl ve daha fazla olan kadınlar ve sigortalılık süresi 23 yıl ve daha fazla olan erkekler hakkında, bu Kanunun yürürlüğe girdiği tarihten önce yürürlükte bulunan hükümler uygulanır." ifadesine yer verilmiş, 23.05.2002 tarihli ve 4759 Kanun"un 3. maddesi ile değişik "B" bendinde ise kademeli emeklilikten faydalanmak için; sigortalılık süreleri, hizmet yılı ve yaş unsurlarına maddeler hâlinde ayrı ayrı yer verilmiştir.
    23. 2011/58 sayılı, Kanuna Göre 4/1(a) ve 4/1(b) Kapsamındaki Sigortalıların Tahsis İşlemleri Hakkında Genelge ile ; "yaşlılık ve ölüm sigortalarından aylık bağlanmasına ilişkin haklardan yararlanmak için Kanunda yer alan şartlardan biri de yaş olup, 5510 sayılı Kanunun 57 nci maddesinde, sonradan yapılacak yaş düzeltmelerinde, sigorta kolları için yaşın hesabında malullük, yaşlılık ve ölüm sigortalarına ilişkin yaş ile ilgili hükümlerin uygulanmasında, sigortalıların, mülga 5417, 6900, 506, 1479 ve 2926 sayılı kanunlar ile 2925 ve 5434 sayılı kanunlara, 506 sayılı Kanunun geçici 20 nci maddesine tabi sandıklara veya Kanuna göre ilk defa malullük, yaşlılık ve ölüm sigortalarına tabi oldukları tarihte, nüfus kütüğünde kayıtlı bulunan doğum tarihlerinin esas alınacağı" vurgulanarak ilgili Kanunlara uygun düzenleme yapılmıştır.
    24. Tüm yasal mevzuat incelendiğinde sigortaya ilk tescil tarihinden sonra yapılan yaş tashihinin yaşlılık aylığı bağlanmasında nazara alınamayacağı açıktır. Kanuni düzenlemelerin asıl amacı yaş büyütmek suretiyle daha erken yaşlılık aylığı almak gibi kötü niyetli uygulamaların önüne geçmektir. 506 sayılı Kanun"un 120/2. maddesinde açıkça sigortalının ve hak sahibi çocuklarının, sigortalının sigortalı olarak çalışmaya başladığı tarihte nüfus kütüğünde kayıtlı bulunan doğum tarihinin esas tutulacağını belirtmiştir. Aynı Kanunun 24.06.2004 tarihli ve 5198 sayılı Kanun ile değişik 120/3. maddesinde ise; iş kazasının olduğu veya meslek hastalığının hekim raporuyla ilk defa tespit edildiği veya sigortalıların sosyal güvenlik kurumlarına tabi olarak ilk defa çalışmaya başladığı tarihten sonraki yaş tashihlerinin dikkate alınmayacağı öngörülmüştür. Görüldüğü gibi kanunda gerek idari kararla gerekse de mahkeme kararıyla yapılan yaş düzeltmeleri şeklinde bir ayrım yapmaksızın, sigortalılığın başlamasından sonraki yaş düzeltmelerinin, sigortalılık işlemlerinde dikkate alınmayacağı belirtilmiştir.
    25. Yukarıdaki bilgiler ışığında somut olaya bakıldığında, davacının doğum tarihinin 10.03.1963 olarak tescilinde ve daha sonra bu kaydın 10.05.1965 olarak düzeltilmesinde katkısı bulunmamaktadır. Uzun yıllar doğum tarihini 10.03.1963 olarak bilen, askerliğini bu tarihe göre yapan, sigorta girişi bu tarihe göre yapılan davacının doğum tarihinin, yaşlılık aylığı tahsis talep tarihinden kısa bir süre önce 10.03.1965 olarak düzeltilmesi ve düzeltilen yaşın yaşlılık aylığı tahsisinde dikkate alınması Türk Medeni Kanunu"nun 2. maddesinde belirtilen iyiniyet kuralları ile bağdaşmamaktadır. 506 sayılı Kanun"un 120. maddesi ile getirilen düzenlemenin asıl amacı yaş büyütmek suretiyle daha erken yaşlılık aylığı almak gibi kötü niyetli uygulamaların önüne geçmektir ve somut olayda davacının amacının erken yaşlılık aylığı almak olduğunun kabulü mümkün değildir. Bu nedenlerle davacının yaşlılık aylığının hesabında, davacının sigortalı olarak ilk çalışmaya başladığı tarihte nüfus kütüğünde kayıtlı bulunan 10.03.1963 doğum tarihinin esas alınması gerekmektedir.
    26. Hâl böyle olunca mahkemece, davanın kabulüne dair verilen karar yerindedir.
    27. Bu durumda, yukarıda açıklanan ilave nedenlerle usul ve yasaya uygun bulunan yerel mahkeme kararı onanmalıdır.

    V. SONUÇ:
    Açıklanan nedenlerle;
    1- Mahkemece birinci bozma ilamına uyulmakla davalı ... yararına usulü kazanılmış hak oluşmadığına (III-16),
    2- Davalı ... vekilinin temyiz itirazlarının reddi ile yukarıda açıklanan ilave gerekçe ve nedenlerle yerel mahkeme kararının ONANMASINA,
    Karar düzeltme yolu kapalı olmak üzere, 16.06.2020 tarihinde oy çokluğu ile kesin olarak karar verildi.





    KARŞI OY

    5510 sayılı Sosyal Sigortalar ve Genel Sağlık Sigortası Kanunu 57. maddeye göre; Malûllük, yaşlılık ve ölüm sigortalarına ilişkin yaş ile ilgili hükümlerin uygulanmasında, sigortalıların ve hak sahibi çocuklarının, mülga 506 sayılı, Kanuna tâbi olduğu tarihte veya bu Kanuna tâbi olarak ilk defa çalışmaya başladığı tarihte nüfus kütüğünde kayıtlı bulunan doğum tarihleri esas alınır (57/2). İş kazalarıyla meslek hastalıkları, malullük, yaşlılık ve ölüm sigortasından gelir ve aylık tahsisleri ile sermaye değerinin hesabında, iş kazasının olduğu veya meslek hastalığının hekim raporuyla ilk defa tespit edildiği veya sigortalıların yürürlükten kaldırılmış 5417 ve 6900 sayılı kanunlara veya 506 sayılı Kanun ile diğer sosyal güvenlik kurumlarına tabi olarak ilk defa çalışmaya başladığı tarihten sonraki yaş tashihleri dikkate alınmaz (57/3).
    506 sayılı mülga Sosyal Sigortalar Kanunu 120. maddede yer alan; "Malûllük, Yaşlılık ve Ölüm Sigortalarına ilişkin yaş ile ilgili hükümlerin uygulanmasında, sigortalıların ve hak sahibi çocuklarının, sigortalının yürürlükten kaldırılmış 5417 ve 6900 sayılı Kanunlara veya bu Kanuna tâbi olarak ilk defa çalışmaya başladığı tarihte nüfus kütüğünde kayıtlı bulunan doğum tarihlerinin esas alınacağı (120/2), bu şekilde ilk defa çalışmaya başladığı tarihten sonraki yaş tashihlerinin dikkate alınmayacağı (120/3) düzenlemeleri de aynı sonucu içeren düzenlemelerdir.
    Bu maddelerin kapsamı belirlenirken ikinci ve üçüncü fıkralar birlikte uygulanmalı ve sigortaya tabi ilk çalışmaya başlanılan tarihte nüfus kütüğündeki yaş esas alınırken, sonrasında nüfus kütüğünde yapılan düzeltmeler dikkate alınmamalıdır.
    Nüfus kütüğündeki yaşın ne olduğu ve bu yaşın hangi halde düzeltilmiş sayılacağı konusunda 5490 sayılı Nüfus Hizmetleri Kanunundaki hükümler gözetilerek bir sonuca varılmalıdır.
    Bu Kanun hükümlerine göre;
    Nüfus kütüğü; aile kütüğü, özel kütük ve yedeklerinden oluşan kayıtların tümünü (3/1-u), Aile kütüğü; nüfus olaylarına ilişkin kayıtların kağıt veya elektronik ortamda tutulduğu kütüğü (3/1-e), özel kütük; doğum, evlenme, boşanma, ölüm, kayıt düzeltme ve diğer olaylar şeklinde tutulan ve ayrı ayrı tasnif edilen dayanak belgelerinin konulduğu dosyayı (3/1-z) ifade eder.
    Nüfus kütüklerine düşülen kişisel durumla ilgili her kayıt ve açıklamanın bu Kanuna göre yetkili kılınmış görevlilerce, usulüne ve örneğine uygun olarak düzenlenmiş belgelere dayandırılması zorunludur. (12/1)
    Nüfus olaylarını tescil eden memurlar tarafından her işlem sonunda dayanak belgeleri aile kütüklerine işlendikten sonra imzalanır ve bir nüshası arşivlenmek üzere Genel Müdürlüğe gönderilecek olan ilgili özel kütüğe konulur. (12/2)
    Yetkili kişi ve kuruluşlarca bildirilen nüfus olaylarına ilişkin belge ve tutanaklar bu Kanun hükümlerine göre tescil edilir.(13/1)
    Kesinleşmiş mahkeme hükmü olmadıkça nüfus kütüklerinin hiçbir kaydı düzeltilemez ve kayıtların anlamını ve taşıdığı bilgileri değiştirecek şerhler konulamaz. Ancak olayların aile kütüklerine tescili esnasında yapılan maddi hatalar nüfus müdürlüğünce dayanak belgesine uygun olarak düzeltilir. (35/1)
    Bu Kanunun 7 nci maddesinde sayılan aile kütüklerine tescil edilmesi gereken bilgilerden; dayanak belgesinde bulunduğu halde nüfus kütüklerine hatalı veya eksik olarak tescil edilen ya da hiç yazılmayan bilgiler veya mükerrer kayıtlar maddi hata kapsamında değerlendirilir. Bu tür maddi hatalar Genel Müdürlükçe ya da nüfus müdürlükleri tarafından düzeltilir veya tamamlanır. (38/1)
    Bu hükümler birlikte değerlendirildiğinde nüfus aile kütüğüne yapılacak tescilde mutlak illilik arandığı, belgelere dayandırılmasının zorunlu kılındığı ve tescilin dayanak belgenin kütüğe işlenmesi niteliğini taşıdığı açıkça görülmekte ve nüfus kütüğünün; dayanak belgelerin konulduğu özel kütüğü de ifade ettiği böylece dayanak belgelerle bir bütün olduğu ve kütüğe yapılan tescilden ibaret olmadığı açıkça anlaşılmaktadır. Ayrıca yapılan tescilin ve dayanak belgenin farklı olması kanunda, dayanak belgeye göre idarece düzeltilmesi gereken maddi hata niteliğinde kabul edilmiş olup, belgenin kütüğe yanlış geçirilmesinin kişilere bir hak vermediği, idarenin bunu maddi hata kapsamında kendiliğinden düzeltebileceği düzenlendiğinden, asıl doğru sayılan ve öncelik taşıyan kaydın özel kütük kapsamındaki tescile esas dayanak belge olduğu anlaşılmaktadır
    İdarenin dayanak belgeye uygun olarak kendiliğinden yapacağı düzeltmelerin kayıt düzeltilmesi olmadığı bu kapsam dışında maddi hata düzeltimi olduğu sonucuna 35 ve 38. maddedeki düzenlemelerin birlikte değerlendirilmesiyle de varılmaktadır. Çünkü "kayıt düzeltilmesi" başlığını taşıyan 35. maddede kesinleşmiş mahkeme hükmü olmadıkça nüfus kütüklerinin düzeltilemeyeceği belirtilmiş olduğundan bunun olumsuz anlamı, kayıt düzeltilmesinin mahkeme kararıyla yapılan düzeltmeler olduğudur. 35/1. maddenin 2. cümlesinde ayrıca maddi hataların nüfus müdürlüğünce düzeltilebileceği belirtilmiş ise de bunun anlamı, yapılan düzeltmenin kayıt düzeltme sayılması olmayıp kayıt düzeltme sayılmayarak düzeltmenin mümkün kılınmasıdır. Kanunun idarece yapılan düzeltmeleri kayıt düzeltme olarak görmediği, bu düzeltmeleri ayrı bir maddede ve "maddi hatalar" başlığı altında 38. maddede ayrıca düzenlemiş olmasından da açıkça anlaşılmaktadır.
    Somut olayda tescile esas dayanak belge davacının babası tarafından verilen evli bir erkeğin birden fazla kadınla birleşmesinden doğan çocukların tesciline dair dilekçe ve buna bağlı muhtar tarafından düzenlenmiş ilmuhaberdir. İlmuhaberde davacının doğum tarihi 10.03.1965 olarak yazmakta ve dilekçede de bu ilmuhabere atıf yapılarak aynı tarih doğrulanmaktadır.
    Dayanak belgede 10.03.1965 olan doğum tarihi dayanak belgeye aykırı olarak aile kütüğüne 10.03.1963 olarak işlenmiş daha sonra idarece bu maddi hata fark edilerek 10.03.1965 olarak düzeltilmiştir. Bu durumda nüfus kütüğüne dahil olan aile kütüğü 1965 tarihini, yine nüfus kütüğüne dahil olan ve dayanak belgenin bulunduğu özel kütük ise 1963 tarihini taşımaktadır. Bir kişi aynı anda iki ayrı doğum tarihini taşıyamayacağına göre kişinin tescile esas olma anlamında doğru kaydın yani asıl doğum tarihinin 10.03.1965 olduğunun kabulü gerekir. İdarece buna uygun biçimde maddi hata düzeltimi de yapıldığına göre kişinin ilk kez sigortalı çalışmaya başladığı tarihteki doğum tarihinin 10.03.1965 olduğu çok açıktır.
    Davacı idarece yapılan işlemin ortadan kaldırılmasını isteyen bir dava da açmamış ve halen özel kütüğe uygun 1965 doğum tarihini de kullanmaktadır. Dayanak belgenin doğru olmadığı oraya yanlış yazıldığı ve doğru doğum tarihinin 1963 tarihli olduğu şeklinde 35. madde kapsamında dahi bir dava açılmamıştır. Açılıp kayıt düzeltme kararı alsa dahi 35. madde anlamında kayıt düzeltme sayılacağından bu kayda değer verilemeyecek ve kayıt düzeltme sayılmayan 38. maddedeki maddi hata düzeltimi esas alınarak sonuca gidilecektir.
    Bu durumda davacının sosyal güvenlik işlemlerine esas doğum tarihinin 10.03.1965 olarak kabulü gerektiğinden özel dairenin ilk bozma kararı daha doğru olduğu halde, sonrasında bu bozmaya aykırı olarak verilen ikinci bozma kararına uyularak karar verilmesi doğru olmadığı için hükmün bozulması gerektiği görüşünde olduğumuzdan hükmün onanması gerektiği yönünde oluşan değerli çoğunluk görüşüne katılamıyoruz.





    Sayın kullanıcılarımız, siteden kaldırılmasını istediğiniz karar için veya isim düzeltmeleri için bilgi@abakusyazilim.com.tr adresine mail göndererek bildirimde bulunabilirsiniz.

    Son Eklenen İçtihatlar   AYM Kararları   Danıştay Kararları   Uyuşmazlık M. Kararları   Ceza Genel Kurulu Kararları   1. Ceza Dairesi Kararları   2. Ceza Dairesi Kararları   3. Ceza Dairesi Kararları   4. Ceza Dairesi Kararları   5. Ceza Dairesi Kararları   6. Ceza Dairesi Kararları   7. Ceza Dairesi Kararları   8. Ceza Dairesi Kararları   9. Ceza Dairesi Kararları   10. Ceza Dairesi Kararları   11. Ceza Dairesi Kararları   12. Ceza Dairesi Kararları   13. Ceza Dairesi Kararları   14. Ceza Dairesi Kararları   15. Ceza Dairesi Kararları   16. Ceza Dairesi Kararları   17. Ceza Dairesi Kararları   18. Ceza Dairesi Kararları   19. Ceza Dairesi Kararları   20. Ceza Dairesi Kararları   21. Ceza Dairesi Kararları   22. Ceza Dairesi Kararları   23. Ceza Dairesi Kararları   Hukuk Genel Kurulu Kararları   1. Hukuk Dairesi Kararları   2. Hukuk Dairesi Kararları   3. Hukuk Dairesi Kararları   4. Hukuk Dairesi Kararları   5. Hukuk Dairesi Kararları   6. Hukuk Dairesi Kararları   7. Hukuk Dairesi Kararları   8. Hukuk Dairesi Kararları   9. Hukuk Dairesi Kararları   10. Hukuk Dairesi Kararları   11. Hukuk Dairesi Kararları   12. Hukuk Dairesi Kararları   13. Hukuk Dairesi Kararları   14. Hukuk Dairesi Kararları   15. Hukuk Dairesi Kararları   16. Hukuk Dairesi Kararları   17. Hukuk Dairesi Kararları   18. Hukuk Dairesi Kararları   19. Hukuk Dairesi Kararları   20. Hukuk Dairesi Kararları   21. Hukuk Dairesi Kararları   22. Hukuk Dairesi Kararları   23. Hukuk Dairesi Kararları   BAM Hukuk M. Kararları   Yerel Mah. Kararları  


    Avukat Web Sitesi