1. Hukuk Dairesi 2020/28 E. , 2021/689 K.
"İçtihat Metni"MAHKEMESİ : İSTANBUL BÖLGE ADLİYE MAHKEMESİ 1. HUKUK DAİRESİ
DAVA TÜRÜ : TAPU İPTALİ VE TESCİL
Taraflar arasında görülen tapu iptali ve tescil davası sonunda, yerel mahkemece davalı ...’in kötü niyetli olduğunun ispatlanamadığı gerekçesiyle davanın reddine ilişkin kararın davacı vekili tarafından istinafı üzerine, İstanbul Bölge Adliye Mahkemesi 1. Hukuk Dairesince istinaf başvurusunun 6100 sayılı HMK’nin 353/1.b.1 maddesi gereğince esastan reddine ilişkin olarak verilen karar davacı vekili tarafından yasal süre içerisinde temyiz edilmiş olmakla dosya incelendi, Tetkik Hakimi ...’un raporu okundu, açıklamaları dinlendi, gereği görüşülüp düşünüldü;
-KARAR-
Dava, vekalet görevinin kötüye kullanılması hukuksal nedenine dayalı tapu iptali ve tescil isteğine ilişkindir.
Davacı, maliki olduğu 1824 ada 8 parsel sayılı taşınmazdaki payı karşılığı dava dışı ... Gayrımenkul sahibi...’nın kendisine Korucuk ... Evlerinden bir daire ve 100.000 TL vermeyi vaad etmesi nedeniyle kendisini vekil tayin ettiğini, vekil ...’in çekişme konusu taşınmazdaki payını arkadaşı olan davalı ...a bedelsiz devrettiğini, kendisine herhangi bir satış bedeli ödenmediğini, dolandırıldığını ileri sürerek tapu kaydının iptali ile adına tesciline karar verilmesini istemiştir.
Davalı, vekil Metin ile davacının payı karşılığı tapu harç ve masrafları hariç olmak üzere 150.000 TL bedel ile anlaştıkları, satış bedelinin tamamının peyderpey vekile elden nakit olarak ödendiğini savunmuştur.
Dahili Davalı ... Yatçı davaya cevap vermemiştir.
Mahkemece, iddiaların ispatlanamadığı gerekçesiyle davanın reddine ilişkin olarak verilen karara karşı istinaf yoluna başvurulması üzerine, İstanbul Bölge Adliye Mahkemesi 1.Hukuk Dairesince, Sakarya Cumhuriyet Başsavcılığının 2017/7334 soruşturma ve Sakarya 7.Asliye Ceza Mahkemesinin 2018/130 E. sayılı dosyaların sonuçlanması beklenilerek sonucuna göre karar verilmesi gerektiği gerekçesi ile, mahkemece verilen kararın kaldırılmasına ve dosyanın yerel mahkemesine gönderilmesine karar verilmiş, ilk derece mahkemesince yapılan yargılama neticesinde davalı ...’in kötü niyetli olduğunun ispatlanamadığı gerekçesiyle davanın reddine karar verilmiş, davacı vekilinin istinaf başvurusu İstanbul Bölge Adliye Mahkemesi 1. Hukuk Dairesi tarafından 6100 sayılı HMK"nun 353/1-b.1 fıkrası uyarınca esastan reddedilmiştir.
Dosya içeriği ve toplanan delillerden; dava konusu 1824 ada 8 parsel sayılı taşınmazdaki 36197/56009 payın davacı adına kayıtlı iken, davacı ...’un Sakarya 4.Noterliğinin 08.12.2016 tarih 27982 yevmiye numaralı vekaletnamesi ile dahili davalı ... yı vekil tayin ettiği, vekil Metin’in davacının 36197/56009 payını 10.01.2017 tarihinde davalı ...’a satış suretiyle devrettiği anlaşılmaktadır.
Bilindiği üzere, Borçlar Kanununun temsil ve vekalet aktini düzenleyen hükümlerine göre, vekalet sözleşmesi büyük ölçüde tarafların karşılıklı güvenine dayanır. Vekilin borçlarının çoğu bu güven unsurundan, onun vekil edenin yararına ve iradesine uygun davranış yükümlülüğünden doğar. 6098 s. Türk Borçlar Kanununda (TBK) sadakat ve özen borcu, vekilin vekil edene karşı en önde gelen borcu kabul edilmiş ve 506. maddesinde (818 s. Borçlar Kanununun 390.) maddesinde aynen; "Vekil, vekâlet borcunu bizzat ifa etmekle yükümlüdür. Ancak vekile yetki verildiği veya durumun zorunlu ya da teamülün mümkün kıldığı hâllerde vekil, işi başkasına yaptırabilir. Vekil üstlendiği iş ve hizmetleri, vekâlet verenin haklı menfaatlerini gözeterek, sadakat ve özenle yürütmekle yükümlüdür. Vekilin özen borcundan doğan sorumluluğunun belirlenmesinde, benzer alanda iş ve hizmetleri üstlenen basiretli bir vekilin göstermesi gereken davranış esas alınır." hükmüne yer verilmiştir. Bu itibarla vekil, vekil edenin yararına ve iradesine uygun hareket etme, onu zararlandırıcı davranışlardan kaçınma yükümlülüğü altındadır. Vekâletin kapsamı, sözleşmede açıkça gösterilmemişse, görülecek işin niteliğine göre belirlenir. (TBK"nin 504/1) Sözleşmede vekaletin nasıl yerine getirileceği hakkında açık bir hüküm bulunmasa veya yapılan işlem dış temsil yetkisinin sınırları içerisinde kalsa dahi vekilin bu yükümlülüğü daima mevcuttur. Hatta malik tarafından vekilin bir taşınmazın satışında, dilediği bedelle dilediği kimseye satış yapabileceği şeklinde yetkili kılınması, satacağı kimseyi dahi belirtmesi, ona dürüstlük kuralını, sadakat ve özen borcunu göz ardı etmek suretiyle, makul sayılacak ölçüler dışına çıkarak satış yapma hakkını vermez. Vekil edenin yararı ile bağdaşmayacak bir eylem veya işlem yapan vekil değinilen maddenin son fıkrası uyarınca sorumlu olur. Bu sorumluluk BK"de daha hafif olan işçinin sorumluluğuna kıyasen belirlenirken, TBK"de benzer alanda iş ve hizmetleri üslenen basiretli bir vekilin sorumluluğu esas alınarak daha da ağırlaştırılmıştır.
Vekil ile sözleşme yapan kişi 4721 s. Türk Medeni Kanunu"nun (TMK) 3. maddesi anlamında iyi niyetli ise yani vekilin vekalet görevini kötüye kullandığını bilmiyor veya kendisinden beklenen özeni göstermesine rağmen bilmesine olanak yoksa, vekil ile yaptığı sözleşme geçerlidir ve vekil edeni bağlar. Vekil vekalet görevini kötüye kullansa dahi bu husus vekil ile vekalet eden arasında bir iç sorun olarak kalır, vekil ile sözleşme yapan kişinin kazandığı haklara etkili olamaz.
Ne var ki, üçüncü kişi vekil ile çıkar ve işbirliği içerisinde ise veya kötü niyetli olup vekilin vekalet görevini kötüye kullandığını biliyor veya bilmesi gerekiyorsa vekil edenin sözleşme ile bağlı sayılmaması, TMK"nin 2. maddesinde yazılı dürüstlük kuralının doğal bir sonucu olarak kabul edilmelidir. Söz konusu yasa maddesi buyurucu nitelik taşıdığından hakim tarafından kendiliğinden (resen) göz önünde tutulması zorunludur. Aksine düşünce kötü niyeti teşvik etmek en azından ona göz yummak olur. Oysa bütün çağdaş hukuk sistemlerinde kötü niyet korunmamış daima mahkum edilmiştir. Nitekim uygulama ve bilimsel görüşler bu yönde gelişmiş ve kararlılık kazanmıştır.
Somut olaya gelince, mahkemece dahili davalı vekil Metin ile kayıt maliki olan davalı Sadettin’in el ve iş birliği içerisinde hareket ettikleri yönünde hükme yeterli bir araştırma ve inceleme yapıldığını söyleyebilme olanağı yoktur.
Hâl böyle olunca, yukarıda belirtilen ilkeler doğrultusunda, tarafların bildirmiş olduğu tanıkların yeniden dinlenilmesi, özellikle Metin ve Sadettin’in ne iş yaptığının tespit edilmesi,taşınmazın temlik tarihindeki rayiç değerinin uzman bilirkişi heyetince belirlenmesi, davalı Sadettin’in satın aldığını belirttiği bedeli de gözönüne alınarak, toplanan diğer deliller ile birlikte yukarıda açıklanan ilkeler çerçevesinde değerlendirilerek davalı vekil Metin ile son kayıt maliki davalı Sadettin’in el ve işbirliği içinde olup olmadığının ve davacının zararlandırılıp zararlandırılmadığının tereddüte yer bırakmayacak şekilde saptanması ve hasıl olacak sonuca göre bir karar verilmesi gerekirken, eksik araştırma ve inceleme ile yetinilerek yazılı şekilde karar verilmesi doğru değildir.
Davacının yerinde bulunan temyiz itirazlarının kabulü ile, 6100 sayılı Hukuk Muhakemeleri Kanununun 373/1. maddesi uyarınca İstanbul Bölge Adliye Mahkemesi 1. Hukuk Dairesi kararının ORTADAN KALDIRILMASINA, İlk Derece Mahkemesi kararının yukarıda yazılı nedenlerden dolayı 6100 sayılı HMK’nın 371/1-a maddesi uyarınca BOZULMASINA, dosyanın kararı veren Sakarya 2. Asliye Hukuk Mahkemesine, kararın bir örneğinin İstanbul Bölge Adliye Mahkemesi 1. Hukuk Dairesine gönderilmesine, alınan peşin harcın temyiz edene geri verilmesine, 10.02.2021 tarihinde oybirliğiyle karar verildi.