
Esas No: 2017/3101
Karar No: 2020/392
Karar Tarihi: 10.06.2020
Yargıtay Hukuk Genel Kurulu 2017/3101 Esas 2020/392 Karar Sayılı İlamı
"İçtihat Metni"
MAHKEMESİ :Asliye Hukuk Mahkemesi
1. Taraflar arasındaki “vasiyetnamenin iptali” davasından dolayı yapılan yargılama sonunda, Hayrabolu Asliye Hukuk Mahkemesince verilen davanın kabulüne ilişkin karar davalı vekili tarafından temyiz edilmesi üzerine Yargıtay 3. Hukuk Dairesince yapılan inceleme sonunda bozulmuş, Mahkemece Özel Daire bozma kararına karşı direnilmiştir.
2. Direnme kararı davalı vekili tarafından temyiz edilmiştir.
3. Hukuk Genel Kurulunca dosyadaki belgeler incelendikten sonra gereği görüşüldü:
I. YARGILAMA SÜRECİ
Davacı İstemi:
4. Davacılar vekili 22.03.2007 tarihli dava dilekçesinde; miras bırakan ..."ün 11.01.2007 tarihinde vefat ettiğini, geriye mirasçı olarak müvekkilleri dışında ikinci eşinden olma oğulları ..., ..., ...ile ikinci eşi olan davalının kaldığını, miras bırakanın vefatından önce Hayrabolu Noterliğinin 5781 yev. nolu 22.11.2006 tarihli düzenleme şeklindeki vasiyetname ile yarıdan fazla malvarlığını saklı pay sahibi olan davalıya bıraktığını, vasiyetnamenin açıldığı mahkemeye itirazlarını bildirdiklerini, vasiyetnamenin hukuken geçerli olmadığını, zira miras bırakanın vasiyetnamenin düzenlendiği anda tasarruf ehliyetine haiz olmadığını, murisin yaşı itibariyle de bunadığının herkesçe bilindiğini, vasiyetnamede miras bırakanın okur yazarlığının olmadığının yazıldığını, halbuki okuma yazma bildiğini, murisin vasiyetnamenin düzenlenmesinden kısa bir süre önce kendisini ifade etmesine engel olabilecek mandibula apsesi rahatsızlığına yakalandığını, ayrıca vasiyetnamenin hata, hile ve irade fesadı altında yapılmış olduğunu ileri sürerek vasiyetnamenin iptaline, bu talep kabul edilmediği taktirde ise saklı payı aşan tasarrufun tenkisine karar verilmesini talep ve dava etmiştir.
Davalı Cevabı:
5. Davalı vekili 02.05.2007 tarihli cevap dilekçesinde; tarafların muris ..."ün Hayrabolu Noterliğince düzenlenen 22.11.2006 tarih ve 5781 yev. nolu düzenleme şeklinde vasiyetname ile bir kısım mallarını müvekkiline vasiyet ettiğini, vasiyetnamenin usul ve yasaya uygun olduğunu, vasiyetnamenin düzenlendiği gün Hayrabolu Merkez Sağlık Ocağı Tabipliğinden 10200/231 pro. nolu rapor alındığını, bu rapora göre vasiyet eden muris ..."ün yapılan muayene sonucunda hukuki işlem ehliyetinin bulunduğu ve akli melekelerinin yerinde olduğunun bildirildiğini, murisin rahatsızlığının vasiyetname ile bir alakasının olmadığını, 2004 yılındaki kavga olayının tatlıya bağlandığını, bu olayın tarih itibariyle de vasiyetname ile ilgisinin bulunmadığını savunarak davanın reddine karar verilmesini talep etmiştir.
İlk Derece Mahkemesi Kararı:
6. Hayrabolu Asliye Hukuk Mahkemesinin 16.01.2013 tarihli ve 2007/79 E., 2013/14 K. sayılı kararı ile; miras bırakan ..."ün 11.01.2007 tarihinde vefat ettiği, geriye mirasçı olarak davacılar dışında ikinci eşinden olma oğulları ..., ..., ...ile ikinci eşi olan davalının kaldığı, murisin dava konusu vasiyetnameyi düzenlemeden kısa bir süre önce 17.11.2006 tarihinde “mandibula apsesi” sebebiyle rahatsızlandığı ve bu rahatsızlığı sonucunda vefat ettiği, vefat etmeden önce yatalak olduğu, murise davalının baktığı, ilk eşinden olma çocukları ile arasında herhangi bir husumetin olmadığı, davacı yan tanıklarından ... ve ... beyanlarında, davalının ve murisin oğlu olan ..."ün malları davalıya devretmesi konusunda baskı uyguladıklarını bunu kendilerine murisin söylediğini beyan ettikleri, vasiyetnamenin düzenlendiği gün ise vasiyetname tanıklarından biri olan ... ile noterin kapısında karşılaştıkları, kendisinden vasiyetname düzenleyeceğini şahit olmasını istediği, ..."in ilk önce işi olduğundan bahisle kabul etmemesine rağmen murisin ısrar ettiği ve aceleci davrandığı, tanıklar... ve..."in murisin baskı gördüğü şeklindeki beyanlarını desteklediği, bununla birlikte vasiyetnamenin düzenleme tarihine bakıldığında hastalığın ortaya çıkmasından kısa bir süre sonra yanı 17.11.2006 tarihinden beş gün sonra yapılmasının murisin davalı tarafından bakılmayacağı korkusu içine sürüklendiği ve hastalığından sonra bu şekilde vasiyetname düzenlemek zorunda kaldığı kanaatine varıldığı, murise ait taşınmazların yarıdan fazlasını davalıya bırakacak ve aralarında herhangi bir sorun olmadığı anlaşılan ilk eşinden olma çocuklarını bu şekilde mirastan mahrum edecek şekilde dosyaya yansıyan herhangi bir sebep de bulunmadığı gerekçesiyle davanın kabulü ile, Hayrabolu Noterliği tarafından düzenlenen 22.11.2006 tarihli 5781 yevmiye nolu düzenleme şeklinde vasiyetnamenin iptaline karar verilmiştir.
Özel Daire Bozma Kararı:
7. Hayrabolu Asliye Hukuk Mahkemesinin yukarıda belirtilen kararına karşı süresi içinde davalı vekili temyiz isteminde bulunmuştur.
8. Yargıtay 3. Hukuk Dairesinin 23.12.2013 tarihli ve 2013/15158 E., 2013/18394 K.
sayılı kararı ile;
“…İkrah (korkutma), kişinin irade serbestîsini ihlal suretiyle onu gerçek isteğine uymayan bir beyanda bulunmak zorunluluğunda bırakan, hukukun caiz görmediği davranışlardır. İkrah, maddi ve manevi olmak üzere iki türlüdür. Bir kimseye o akdi yapmasını temin için maddi tazyik yapılmışsa, örneğin eli tutularak zorla sözleşmenin altı imzalatılmışsa bu hâlde maddi ikrah hâli varsayılır. Öte yandan bir kimsede korku yaratarak ona istenilen işlemi yaptırmayı amaçlayan tehdide de manevi ikrah denilir.
Bir ölüme bağlı tasarrufun meydana gelmesine tesir edecek her türlü ikrah, bir iptal sebebi teşkil eder (TMK. md. 557/2). Ancak, her iki türünde de ikrahın ciddi olması, ikrahın ağır bir tehlike teşkil etmesi, tehdidin yaratacağı tehlikenin derhal gerçekleşecek nitelikte olması, tehdidin bizzat akdin tarafına veya yakınlarına yapılması ve yapılan tehdidin haksız ve hukuka aykırı olması, tehdidin şahsa, namusa, cana, mala veya hürriyete yönelmiş bulunması ve nihayet tehdit ile yapılan işlem arasında illiyet bağı bulunması koşulu aranır.
Somut olayda; miras bırakanın hasta olduğu, vasiyetname düzenlemeye yanaşmadığı takdirde kendisine bakılmayacağı ve doktora götürülmeyeceği yönünde korkutularak davalı lehine vasiyetname düzenlemeye zorlandığı ileri sürülmüş ise de; dinlenilen tanık beyanlarının miras bırakanın hastalığından önceki dönemdeki yaşantısı ile vasiyetnamenin düzenlenmesinden sonraki dönemdeki hastalık sürecine ilişkin olduğu, diğer bir anlatımla miras bırakanın vasiyetnameyi manevi ikrah altında düzenlediğinin kabulünü gerektirecek bir delilin dosyada bulunmadığı anlaşılmaktadır.
Şu durumda, mahkemece; vasiyetnamenin iptaline ilişkin vakıaların varlığının ispat edilemediği gözetilerek, davacıların tenkis isteminin incelenmesi ve ulaşılacak sonuç uyarınca bir karar verilmesi gerekirken, yanılgılı değerlendirme ile vasiyetnamenin iptaline karar verilmesi doğru görülmemiştir…” gerekçesi ile karar bozulmuştur.
Direnme Kararı:
9. Hayrabolu Asliye Hukuk Mahkemesinin 28.05.2014 tarihli ve 2014/95 E., 2014/164 K. sayılı kararı ile; önceki karardaki gerekçeler tekrar edilerek ve “…miras bırakan ..."ün 11.01.2007 tarihinde vefat ettiği, geriye mirasçı olarak davacılar dışında ikinci eşinden olma oğulları ..., ..., ...ile ikinci eşi olan davalının kaldığı, murisin dava konusu vasiyetnameyi düzenlemeden kısa bir süre önce 17.11.2006 tarihinde mandibula apsesi sebebiyle rahatsızlandığı zaten bu rahatsızlığı sonucunda 11.01.2007 tarihinde vefat ettiği, vefat etmeden önce de yatalak olduğu, murise davalının baktığı, ilk eşinden olma çocukları ile arasında herhangi bir husumetin olmadığı anlaşılmaktadır. İkrah (korkutma), kişinin irade serbestîsini ihlal suretiyle onu gerçek isteğine uymayan bir beyanda bulunmak zorunluluğunda bırakan, hukukun caiz görmediği davranışlardır. İkrah, maddi ve manevi olmak üzere iki türlüdür. Bir kimseye o akdi yapmasını temin için maddi tazyik yapılmışsa, örneğin eli tutularak zorla sözleşmenin altı imzalatılmışsa bu hâlde maddi ikrah hâli varsayılır. Öte yandan bir kimsede korku yaratarak ona istenilen işlemi yaptırmayı amaçlayan tehdide de manevi ikrah denilir. Bir ölüme bağlı tasarrufun meydana gelmesine tesir edecek her türlü ikrah, bir iptal sebebi teşkil eder (TMK. md. 557/2). Ancak, her iki türünde de ikrahın ciddi olması, ikrahın ağır bir tehlike teşkil etmesi, tehdidin yaratacağı tehlikenin derhal gerçekleşecek nitelikte olması, tehdidin bizzat akdin tarafına veya yakınlarına yapılması ve yapılan tehdidin haksız ve hukuka aykırı olması, tehdidin şahsa, namusa, cana, mala veya hürriyete yönelmiş bulunması ve nihayet tehdit ile yapılan işlem arasında illiyet bağı bulunması koşulu aranır. Somut olayımızda da murisin ölmeden önce mandibula apsesi sebebiyle rahatsızlandığı, tüm mikrobun vücuduna yayıldığı, konuşamadığı ve yatalak olduğu, hastalığının son zamanlarında ikinci eşi davalı ... ve onun çocukları ile birlikte yaşadığı, davacı tanıklarının anlatımlarından anlaşılacağı üzere davacı ile davalı arasında hastalığın meydana gelmesinden önce sık sık mal tartışması yaşandığı, hastalıktan sonra ise murisin bizzat tanıklara... ve çocuklarının malları kendi üzerlerine yapması konusunda baskı yaptıkları kendisine bakmadıklarını hatta şiddet uyguladığını beyan ettiği, davalı tanığı olan ve aynı zamanda vasiyetnamenin düzenlendiği gün ise vasiyetname tanıklarından biri olan ... ile noterin kapısında karşılaştıkları kendisinden vasiyetname düzenleyeceğini şahit olmasını istediği, ..."in ilk önce işi olduğundan bahisle kabul etmemesine rağmen murisin ısrar ettiği ve aceleci davrandığı anlaşıldığından tanıklar... ve..."in murisin baskı gördüğü şeklindeki beyanlarını destekler nitelikte olduğu, murisin ilk eşinden olma çocukları ile de arasında bir husumet olmadığı bu şekilde vasiyetname düzenleyerek ilk eşinden olma çocuklarını mağdur edecek herhangi bir sebebin de bulunmadığı, bu şekilde davalının, hastalığı sebebi ile zor durumda olan murise vasiyetname düzenlemeye yanaşmadığı takdirde kendisine bakmayacağı yönünde korkutup zorlayarak manevi ikrah altında lehine vasiyetname düzenlettirdiği…” gerekçesiyle direnme kararı verilmiştir.
Direnme Kararının Temyizi:
10. Direnme kararı süresi içinde davalı vekili tarafından temyiz edilmiştir.
II. UYUŞMAZLIK
11. Somut olayda 4721 sayılı Türk Medeni Kanunu’nun (TMK) 557/2. maddesinde düzenlenen korkutma (ikrah) koşullarının oluşup oluşmadığı, buradan varılacak sonuca göre vasiyetnamenin iptali şartlarının gerçekleşip gerçekleşmediği noktasında toplanmaktadır.
III. GEREKÇE
12. Uyuşmazlığın çözümünde öncelikle “ölüme bağlı tasarruf”, “vasiyetnamenin iptali” ve “tenkis” davaları hakkında açıklama yapılmasında yarar vardır.
13. Miras bırakanın ölümünden sonra meydana gelmesini arzu etmiş olduğu hususlara ilişkin her türlü irade açıklaması, ölüme bağlı tasarruf olarak nitelendirilir (Öztan, B./Öztan F.: “Ölüme Bağlı Tasarruflara İlişkin Medeni Kanunu’ndaki ve Noterlik Kanunu’ndaki Şekil Şartları”, AÜHFD, 65 (4), 2016, s.3586). Yasa koyucu, miras bırakanın irade özgürlüğüne büyük önem verdiğinden, miras bırakanın iradesinin öldükten sonra da ayakta tutulmasını ve değer taşımasını, yapacağı ölüme bağlı tasarrufların hukuk düzenince korunmasına bağlamıştır (Kılıçoğlu, A.: Miras Hukuku, Ankara 2018, s.32).
14. Bu tür hukuki işlemlerin, ölüme bağlı tasarruf olarak adlandırılmalarının sebebi, bu işlemlerin miras bırakanın terekesine ilişkin olmalarıdır (Serozan, R./Engin, B.İ.: Miras Hukuku, Ankara 2018, s.276).
15. Ölüme bağlı tasarruflar, şekli anlamda ölüme bağlı tasarruflar ve maddi anlamda ölüme bağlı tasarruflar olarak ikiye ayrılır. Şekli anlamda ölüme bağlı tasarruf, miras bırakanın ölümünden sonra gerçekleşmesini ümit ettiği son arzularını kanunda öngörülen belli şekil şartlarına uygun olarak meydana getirmesidir. Şekli anlamda ölüme bağlı tasarruflarda sınırlı sayı söz konusu olduğundan yalnızca vasiyetname ve miras sözleşmeleri şekli anlamda ölüme bağlı tasarruf niteliği taşır. Bunların dışında herhangi bir işlem, şekli anlamda ölüme bağlı tasarruf olarak kabul edilmez (Serozan /Engin, s.277).
16. Vasiyetname ise, bir kimsenin (gerçek kişi) bizzat yapacağı ölüme bağlı bir tasarruf olup, amacı bütün mamelekini veya muayyen bir malını gerçek veya tüzel bir şahsa mülkiyetinin devrinin yapılmasını sağlayan tek taraflı bir hukuksal işlemdir.
17. TMK’nın 557. maddesinde vasiyetnamenin iptali sebepleri sınırlı olarak sayılmış olup, bunlar; a- Ehliyetsizlik, b- Vasiyetnamenin yanılma, aldatma, korkutma veya zorlama sonucunda yapılmış olması, c- Tasarrufun içeriğinin bağlandığı koşullar veya yüklemelerin hukuka veya ahlâka aykırı olması, d- Tasarrufun kanunda öngörülen şekillere uyulmadan yapılmış olması hâlleridir.
18. TMK’nın 557. maddesinde belirtilmiş olan iptal sebepleri dışında herhangi başka bir sebebe dayanarak vasiyetnamenin iptaline ilişkin dava açılması mümkün değildir. Bunun sebebi, yasa koyucunun iptal sebeplerini sınırlı sayı ilkesine (numerus clausus) dayandırmasıdır.
19. Vasiyetnameyi iptal ettirmek isteyen mirasçı veya vasiyet alacaklısının açacağı iptal davasında bu iptal sebeplerinden birine dayanması zorunludur. Vasiyetnamenin kısmen veya tamamen iptal edilmesi bakımından herhangi bir fark söz konusu olmayıp bu sebepler dışında herhangi bir sebebe dayanmak mümkün değildir.
20. Vasiyetnamenin iptali sebeplerinden biri olan ikrah (korkutma), kişinin irade serbestîsini ihlal suretiyle onu gerçek istemine uymayan bir beyanda bulunmak zorunluluğunda bırakan, hukukun caiz görmediği davranışlardır. İkrah, maddi ve manevi olmak üzere iki türlüdür. Bir kimseye o akdi yapmasını temin için maddi tazyik yapılmışsa, örneğin eli tutularak zorla sözleşmenin altı imzalatılmışsa bu hâlde maddi ikrah hâli varsayılır. Öte yandan bir kimsede korku yaratarak ona istenilen işlemi yaptırmayı amaçlayan tehdide de manevi ikrah denilir.
21. Bir ölüme bağlı tasarrufun meydana gelmesine tesir edecek her türlü ikrah, bir iptal sebebi teşkil eder (TMK. m. 557/2). Ancak, her iki türünde de ikrahın ciddi olması, ikrahın ağır bir tehlike teşkil etmesi, tehdidin yaratacağı tehlikenin derhal gerçekleşecek nitelikte olması, tehdidin bizzat akdin tarafına veya yakınlarına yapılması ve yapılan tehdidin haksız ve hukuka aykırı olması, tehdidin şahsa, namusa, cana, mala veya hürriyete yönelmiş bulunması ve nihayet tehdit ile yapılan işlem arasında illiyet bağı bulunması koşulu aranır.
22. Tenkise ilişkin açıklamalarda bulunmak gerekirse tenkis indirme, azaltma veya eksiltme anlamına gelmektedir. TMK’nın 560. maddesi ve devamı hükümlerinde düzenleme alanı bulan tenkis davası ise, miras bırakanın, saklı payı ihlâl eden sağlar arası veya ölüme bağlı kazandırmalarının, yasal sınıra indirilmesini sağlayan yenilik doğurucu nitelikte bir davadır (Nar, A.: Türk Miras Hukukunda Tenkis, İstanbul 2016, s.14 vd.).
23. Söz konusu hükümden de anlaşılacağı üzere, tenkis davasının konusu, miras bırakanın, saklı paylı mirasçı/mirasçılarının saklı payını ihlâl eden ölüme bağlı ve sağlar arası tasarruflarıdır. Esasında kural olarak miras bırakanın ölüme bağlı tasarrufları tenkise tabidir. Zira kural olarak miras bırakan, sağlığında kendi mal varlığı değerleri üzerinde dilediği gibi tasarrufta bulunma özgürlüğüne sahiptir. Her özgürlükte olduğu gibi, burada da miras bırakanın sınırsız bir özgürlüğü yoktur. Bu nedenle TMK’nın 565. maddesinde dört bent hâlinde miras bırakanın tenkise tabi sağlar arası tasarrufları belirlenmiştir.
24. Diğer bir anlatımla, miras bırakan sağlığında kendi mal varlığı değerleri üzerinde dilediği gibi tasarrufta bulunabilir. Ancak bu sağlar arası tasarruflar, TMK’nın 565. maddesi kapsamındaki tasarruflar ise, bu durumda ölüme bağlı tasarruflar gibi tenkise tabi olacaklardır.
25. Miras bırakanın saklı payı ihlal eden bir tek tasarrufu varsa, ihlâl edilen saklı pay miktarı bulunur ve bu oranda tenkis yapılır. Ancak tenkise tabi birden fazla kazandırma varsa, tenkiste sırayı düzenleyen TMK’nın 570. maddesi hükmü gereğince tenkis yapılacaktır. Buna göre tenkis, saklı pay tamamlanıncaya kadar önce ölüme bağlı tasarruflardan, bu yetmezse, en yeni tarihlisinden en eski tarihlisine doğru geriye gidilmek suretiyle sağlar arası kazandırmalardan yapılır.
26. Ölüme bağlı kazandırmaların aksine, miras bırakanın yaptığı sağlar arası kazandırıcı hukuki işlemler kayıtsız, koşulsuz tenkise tabi tutulmamıştır. Burada işlemin tenkise tabi tutulabilmesi için ön koşul; saklı paya el atma, tasarruf edilebilirlik sınırının aşılmasıdır. Ancak bu da yeterli değildir. Sağlar arası kazandırmaların tenkise tabi tutulabilmesi için saklı paya el atma yanında TMK’nın 565. ve 567. maddelerinde açıklanan koşulların da gerçekleşmesi gerekmektedir. Nitekim aynı hususlara Yargıtay Hukuk Genel Kurulunun 20.11.2018 tarihli ve 2017/3-1017 E., 2018/1750 K. sayılı kararında da yer verilmiştir.
27. Tüm bu açıklamalar ışığında somut olaya gelindiğinde;
Vasiyetnamenin tanzim tarihinde miras bırakanın hukukî işlem ehliyetine sahip olduğu Adli Tıp Kurumu 4. İhtisas Dairesinin 28.01.2009 tarihli raporuyla belirlendiği gibi, bu hususta Özel Daire ile yerel mahkeme arasında da bir uyuşmazlık bulunmamaktadır. Ne var ki mahkemece vasiyetnamenin manevi korkutma sonucu düzenlendiğinden bahisle iptaline karar verilmiştir.
28. Davaya konu vasiyetname, miras bırakan okuryazar olmadığından noter tarafından okuyamayan ve yazamayanlara özgü resmî vasiyetname şeklinde düzenlenmiş olup, mahkemece manevi korkutma nedeniyle vasiyetnamenin iptaline karar verilmiştir.
29. Eldeki davada, miras bırakanın hasta olduğu, vasiyetname düzenlemeye yanaşmadığı takdirde kendisine bakılmayacağı ve doktora götürülmeyeceği yönünde korkutularak davalı lehine vasiyetname düzenlemeye zorlandığı ileri sürülmüş ise de; davacı tarafça dinletilen tanık beyanları miras bırakanın hastalığından önceki dönemdeki yaşantısı ile vasiyetnamenin düzenlenmesinden sonraki dönemdeki hastalık sürecine ilişkin olup, vasiyetnamenin düzenlendiği sırada miras bırakanın korkutma altında olduğu hususu ispatlanamamıştır.
30. Resmî vasiyetnamede tanık olarak bulunan davalı tanıkları ... ve ... ise miras bırakanın vasiyetnamenin düzenlendiği sırada sağlığının iyi olduğunu beyan etmişler, özellikle tanık ... miras bırakanın korkutulmuş ve kandırılmış bir hâli olmadığını ifade etmiştir.
31. Tüm dosya içeriğine göre miras bırakanın vasiyetnamenin düzenlendiği tarihte iradeyi bozucu bir sebebin etkisi altında bulunduğu, düzenlemeden sonra da bu etkinin sürdüğü kanıtlanabilmiş değildir. Aksine, vasiyetnameyi bütün sonuçlarını bilerek gerçek iradesine uygun biçimde ve bilinçli olarak tanzim ettirdiği duraksamaya meydan bırakmayacak kadar açıktır.
32. O hâlde mahkemece vasiyetnamenin iptali için manevi korkutmaya dair vakıaların varlığının davacı yanca ispat edilemediği gözetilerek, davacıların tenkis isteminin incelenmesi ve sonucuna göre bir karar verilmesi gerekir.
33. Hâl böyle olunca; tarafların karşılıklı iddia ve savunmalarına, dosyadaki bilgi, belge ve delillere, bozma kararında açıklanan gerektirici nedenlere göre Hukuk Genel Kurulunca da benimsenen Özel Daire bozma kararına uyulmak gerekirken, önceki kararda direnilmesi usul ve yasaya aykırıdır. Bu nedenle direnme kararı bozulmalıdır.
IV. SONUÇ:
Açıklanan nedenlerle;
Davalı vekilinin temyiz itirazlarının kabulü ile direnme kararının 6100 sayılı Hukuk Muhakemeleri Kanunu’nun Geçici 3. maddesine göre uygulanmakta olan 1086 sayılı Hukuk Usulü Muhakemeleri Kanunu’nun (HUMK) 429. maddesi gereğince BOZULMASINA,
İstek hâlinde temyiz peşin harcının yatırana geri verilmesine,
Aynı Kanun’un 440. maddesi uyarınca kararın tebliğ tarihinden itibaren on beş gün içinde karar düzeltme yolu açık olmak üzere 10.06.2020 tarihinde oy birliği ile karar verildi.
Bu alandan sadece bu kararla ilintili POST üretebilirsiniz. Bu karardan bağımsız tamamen kendinize özel POST üretmek için TIKLAYINIZ
Sayın kullanıcılarımız, siteden kaldırılmasını istediğiniz karar için veya isim düzeltmeleri için bilgi@abakusyazilim.com.tr adresine mail göndererek bildirimde bulunabilirsiniz.