Abaküs Yazılım
Hukuk Genel Kurulu
Esas No: 2017/1523
Karar No: 2020/391
Karar Tarihi: 10.06.2020

Yargıtay Hukuk Genel Kurulu 2017/1523 Esas 2020/391 Karar Sayılı İlamı

Hukuk Genel Kurulu         2017/1523 E.  ,  2020/391 K.

    "İçtihat Metni"

    MAHKEMESİ :Sulh Hukuk Mahkemesi


    1. Taraflar arasındaki “itirazın iptali” davasından dolayı yapılan yargılama sonunda, Adana 1. Sulh Hukuk Mahkemesince verilen husumet nedeniyle davanın reddine ilişkin karar davacı vekili tarafından temyiz edilmesi üzerine Yargıtay 3. Hukuk Dairesince yapılan inceleme sonunda bozulmuş, Mahkemece Özel Daire bozma kararına karşı direnilmiştir
    2. Direnme kararı davacı vekili tarafından temyiz edilmiştir.
    3. Hukuk Genel Kurulunca dosyadaki belgeler incelendikten sonra gereği görüşüldü.

    I. YARGILAMA SÜRECİ
    Davacı İstemi:
    4. Davacı vekili 03.02.2005 tarihli dava dilekçesinde; davalının müvekkiline ait şirketin büro sorumlusu olarak 01.04.1997 tarihinde sözleşme imzalanarak göreve başlatıldığını, düzenlenen bu sözleşmede davalının hiçbir şekilde mal teslim edemeyeceği, müşteriden para tahsil edemeyeceği açık bir şekilde belirtilmiş olmasına rağmen, davalının hem mal teslim etmiş hem de peşin sattığı hâlde taksitle satış yapmış gibi sözleşmeler (sahte olarak) düzenleyerek müvekkilini yanılttığını, bu durumun sözleşmelere dayanarak herhangi bir alıcı tarafından ödeme yapılmıyor olması nedeniyle müvekkili tarafından müşterilere yazılan yazılara gelen cevaplar ile anlaşıldığını, bunun üzerine davalının Cumhuriyet Başsavcılığına şikâyet edildiğini, Kahramanmaraş 2. Asliye Ceza Mahkemesinin 1998/198 E. 1999/711 K. sayılı kararında davalının görevi dâhilinde olmamasına rağmen mal satıp bedelini tahsil etmek suretiyle hizmet sebebiyle emniyeti suistimal suçunu işlediğinden bahisle mahkûm edildiğini, ceza davasında müvekkilinin zararının 2.500TL olduğunun vurgulandığını; ayrıca sorumluluğu altında bulunan büroda bulunan bazı demirbaş eşyaları yağma edip müvekkilini zarara soktuğunun Kahramanmaraş 2. Asliye Ceza Mahkemesinin 1998/401 E. 1999/260 K. sayılı dosyası ile sabit olduğunu, müvekkilinin davalıya maddi olarak destekte bulunduğunu, borç olarak verdiği ve kısmî senetsiz olan alacaklarını senede bağlamak ve tahsil etmek amacı ile aylık olarak takip eden 450.000.000TL bedelli 5 adet bono düzenlendiğini, bu senetlerin davalının mal satışları sonucu zimmetine geçirdiğini, ancak Asliye Ceza Mahkemesince tespit edilmiş olan zarar miktarı ile ilgisinin olmadığını, 2.500TL zarar nedeniyle davalı hakkında Adana 4. İcra Müdürlüğünün 2004/7407 E. sayılı dosyası ile icra takibine geçildiğini ileri sürerek davalının takibe yapmış olduğu vaki itirazının iptali ile takibin devamına, alacağın %40’ı oranında icra inkâr tazminatına mahkûm edilmesine karar verilmesini talep ve dava etmiştir.

    Davalı Cevabı:
    5. Davalı davaya cevap vermemiştir.
    İlk Derece Mahkemesi 1. Kararı:
    6. Adana 1. Sulh Hukuk Mahkemesinin 27.10.2005 tarihli ve 2005/222 E., 2005/2134 K. sayılı kararı ile; davalının icra takibine itirazının haksız olduğu gerekçesiyle davanın kabulüne karar verilmiştir.
    Özel Daire 1. Bozma Kararı:
    7. Adana 1. Sulh Hukuk Mahkemesinin yukarıda belirtilen kararına karşı süresi içinde davalı asil temyiz isteminde bulunmuştur.
    8. Yargıtay 3. Hukuk Dairesinin 26.01.2010 tarihli ve 2010/671 E., 2010/873 K.
    sayılı kararı ile;
    “…Öncelikle, davalının şirket elemanı olarak çalıştığı dönemde şirkete verdiği zarardan dolayı ancak zarar gören şirketin dava açabileceği, dolayısıyla aktif husumet ehliyeti araştırılmadan davacı gerçek kişinin açtığı davanın kabulü usul ve yasaya uygun değildir,
    Ayrıca, kanunda aksine bir hüküm bulunmadıkça, bir davada taraflardan her biri hakkını dayandırdığı olguların varlığını ispatla yükümlüdür (TMK. md.6).
    Buna göre ispat yükü önce alacağın varlığını ileri süren davacı tarafa aittir. Davacı vekili asliye ceza mahkemesinin dava dosyası ve bir kısım belgeler ileri sürmüştür. Ancak, ceza mahkemesi kararları hukuk hâkimini bağlamadığı gibi (BK. md. 53), o davada bilirkişi incelemesi ile zararın varlığı da araştırılmadan müşteki beyanına göre hüküm kurulmuştur. O nedenle, öncelikle davacı vekilinin sunduğu deliller incelenerek zararın varlığı ve miktarı saptanmadan 2.500TL alacak için itirazın iptali doğru görülmemiştir.
    Kabule göre ise; aynı davacı tarafından davalı aleyhine bonolar ile 2.250TL alacak için 29.12.1999 tarihinde takip başlatılmıştır. Bu bonoların tarihi ve miktarı ile taraflar arasındaki hizmet ilişkisi değerlendirilerek teminat senedi sayılıp sayılmayacağı, böylece zararın karşılanıp karşılanmadığı tartışılmadan hüküm kurulması da doğru değildir.
    Davanın dayanağı icra takip dosyasının bu dosya içine alınmaması ve davalı takibe itirazında zamanaşımı itirazında bulunduğu hâlde, bu konunun incelemesiz bırakılması, alacak likit olmadığı hâlde davacı lehine icra inkâr tazminatına hükmedilmesi de bozmayı gerektirmiştir…” gerekçesi ile karar bozulmuştur.
    İlk Derece Mahkemesi 2. Kararı:
    9. Mahkemece bozma kararına uyulduktan sonra, Adana 1. Sulh Hukuk Mahkemesinin 05.10.2010 tarihli ve 2010/1216 E., 2010/2538 K. sayılı kararı ile; davalının dava dışı Çağdaş Pazarlama Dağ. ve Hiz. Org. Ltd. şirketinin işçisi olduğu, davaya konu tazminatın bu şirkette çalıştığı dönemler itibari ile şirket adına satışı yapılan ürünlerden tahsil edilen paranın şirkete teslim edilmemesinden kaynaklandığı, bu hususun davacı vekilince mahkemeye sunulan 03.01.2005 tarihli dava dilekçesinin 1. ve 2. sayfasında ayrıntılı olarak açıklandığı, dosyaya sunulan sipariş sözleşmelerinde dahi davalının şirket için çalıştığının anlaşıldığı, bu nedenle davacının kendi adına dava açma ehliyetinin bulunmadığı, dava dışı şirketin mal varlığında azalma olduğu iddia edilmiş olduğundan bu iddia çerçevesinde ancak dava dışı şirketin davalıya karşı aktif dava ehliyetinin mevcut olduğu gerekçesiyle davanın husumet yokluğu nedeniyle reddine karar verilmiştir.
    Özel Daire 2. Bozma Kararı:
    10. Adana 1. Sulh Hukuk Mahkemesinin yukarıda belirtilen kararına karşı süresi içinde davacı vekili temyiz isteminde bulunmuştur.
    11. Yargıtay 3. Hukuk Dairesinin 12.02.2013 tarihli ve 2013/368 E., 2013/2093 K.
    sayılı kararı ile;
    “…Mahkemenin de kabulünde olduğu üzere, zarar gören şirketin dava açabileceği doğrudur. Ancak; davacı taraf, dava konusu alacağı dava dışı şirkete ödediğini iddia ettiğine göre artık sebepsiz yere mal varlığında azalma olan taraf davacı olacağından, davacının dava açma hakkı bulunmaktadır. Bu nedenle de husumet nedeni ile ret kararı yerinde değildir. Kanunda aksine bir hüküm bulunmadıkça, bir davada taraflardan her biri hakkını dayandırdığı olguların varlığını ispatla yükümlüdür (TMK.md.6). Buna göre ispat yükü önce alacağın varlığını ileri süren davacı tarafa aittir.
    Öyle ise mahkemece, davacı tarafa, zarar gören şirkete davalının tahsil ettiği bedeli ödediğine ilişkin iddiasını ispat yönünden imkân tanınarak, yapılacak yargılama neticesinde hasıl olacak sonuca göre bir karar verilmesi gerekirken…” gerekçesi ile karar bozulmuştur.
    Direnme Kararı:
    12. Adana 1. Sulh Hukuk Mahkemesinin 06.11.2013 tarihli ve 2013/702 E., 2013/1289 K. sayılı kararı ile; önceki gerekçelerle ve bu gerekçelere ilave olarak, “…davacı tarafça, davalının dava dışı tüzel kişilik adına tahsil ettiği paraları, dava dışı tüzel kişiliğe ödediği ve sebepsiz zenginleşme iddiasına dayandığını dava dilekçesi ve aşamalarda belirtmeyip ilk bozma kararından sonra aktif husumet ehliyeti yokluğundan davanın reddine yönelik verilen 05/10/2010 tarihli gerekçeli karara karşı düzenlenen 11/05/2012 tarihli temyiz dilekçesinin 3. maddesinde belirtildiği görüldüğünden, iddianın genişletilmesi yasağına tabi olduğu, bu nedenle sonradan davaya ilişkin hukuki sebebin değiştirilemeyeceği anlaşıldığından, davanın aktif husumet yokluğundan reddine yönelik kararımızın yerinde olduğu…” gerekçesiyle direnme kararı verilmiştir.
    Direnme Kararının Temyizi:
    13. Direnme kararı süresi içinde davacı vekili tarafından temyiz edilmiştir.

    II. UYUŞMAZLIK
    14. Davacının eldeki davada aktif dava ehliyetinin bulunup bulunmadığı, dava dilekçesinde belirtmediği sebepsiz zenginleşme iddiasına dayandığı hususunu temyiz dilekçesinde ileri sürmesinin iddianın genişletilmesi yasağına tabi olup olmadığı noktasında toplanmaktadır.

    III. ÖN SORUN
    15. Hukuk Genel Kurulunda yapılan görüşmeler sırasında işin esasının incelenmesinden önce dava dilekçesinde, davalının davacıya ait şirketin çalışanı olduğu ve davalı ile sözleşme imzalandığı belirtilmek suretiyle dava açıldığına göre, eldeki davada iş mahkemelerinin mi yoksa genel mahkemelerin mi görevli olduğu hususu ön sorun olarak ele alınıp incelenmiştir.

    IV. GEREKÇE
    16. Mahkemenin, davanın esası hakkında yargılama yapabilmesi (davayı esastan inceleyebilmesi) için varlığı veya yokluğu gerekli olan hâllere dava şartları denir.
    17. Bilindiği üzere, dava şartlarının neler olduğu 6100 sayılı Hukuk Muhakemeleri Kanunu’nun (HMK) 114. maddesinde belirtilmiş olup, anılan düzenlemenin 1. bendinin (c) alt bendinde mahkemenin görevli olması dava şartı olarak düzenlenmiştir. Görev kuralları kamu düzenine ilişkin olup, bir dava ancak görevli mahkemece incelenebilir. Mahkeme her şeyden önce görevli olmalıdır. Görevsiz mahkemede açılan davanın dava şartı yokluğundan usulden reddi gerekir (Pekcanıtez H./ Özekes M./ Akkan M./ Korkmaz H.T.: Pekcanıtez Usul Medeni Usul Hukuku, Cilt II, İstanbul 2017, s. 930).
    18. Dava şartlarının amacı, bir davanın esası hakkında incelemeye geçilebilmesi için gerekli bütün şartları ve bunların incelenmesi usulünü tespit etmek, böylece davaların daha çabuk, basit ve ekonomik bir şekilde sonuçlanmasına yardımcı olmaktır (Kuru, B.: İstinaf Sistemine Göre Yazılmış Medeni Usul Hukuku, İstanbul 2016, s 190).
    19. Bu noktadan hareketle, uyuşmazlık yönünden görevli mahkeme kavramının açıklanması gerekmektedir.
    20. Genel anlamda bir mahkemenin görevi belirli bir davaya, dava konusunun niteliği veya değerine göre o yerdeki aynı yargı koluna ait ilk derece mahkemelerinden hangisi tarafından bakılabileceğini belirtir. Bilindiği üzere, ilk derece mahkemeleri genel mahkemeler ve özel mahkemeler olarak ikiye ayrılmışlardır. Hangi davalara özel mahkemelerde, hangi davalara genel mahkemelerde bakılacağı ve genel mahkemelerde bakılacak davalardan hangilerine asliye hukuk mahkemesinde, hangilerine sulh hukuk mahkemesinde bakılacağı hususuna görev, bunu düzenleyen kurallara da görev kuralları denir. Genel mahkeme ile özel mahkeme arasındaki ilişkinin bir görev ilişkisi olduğu ve görevle ilgili kuralların kamu düzenine ilişkin bulunduğu konusunda öğretide ve uygulamada duraksama yoktur. Genel mahkemelerin bakacakları davalar, belirli kişi ve iş gruplarına göre sınırlandırılmamış olup, aksi belirtilmedikçe medeni yargılama hukukuna giren her türlü işe bakmakla görevlidirler. Açık kanun hükmü ile özel mahkemelerde görüleceği belirtilmemiş olan bütün davalar genel mahkemelerin görevine girer.
    21. Buna karşılık özel mahkemeler, belirli kişiler arasında çıkan veya belirli uyuşmazlıklara bakmakla görevlidir. Diğer bir ifadeyle, özel mahkemeler özel kanunlarla kurulmuş olup özel kanunlarda belirtilen davaları yürütür.
    22. Genel mahkemelerin kuruluşunda olduğu gibi özel mahkemelerin (veya ihtisas mahkemelerinin) kuruluşu da mutlaka ayrı (özel) bir kanun hükmü ile düzenlenir. Özel mahkemelerin kuruluşunun tabii hâkim ilkesine aykırı düşmeyeceği 2709 sayılı Türkiye Cumhuriyeti Anayasası’nın 37. maddesinde belirtilmiştir.
    23. Yukarıda belirtildiği üzere, göreve ilişkin kurallar kamu düzenine ilişkin olup, HMK’nın 114/1-c maddesine göre mahkemenin görevli olması dava şartıdır. HMK’nın 115. maddesine göre ise dava şartlarının mevcut olup olmadığı, taraflarca ileri sürülüp sürülmediğine bakılmaksızın yargılamanın her aşamasında mahkemece kendiliğinden gözetilir. Bu nedenle, dava açılırken dayanılan hukuki ve maddi olguların göreve etkili olduğu durumda öncelikle hukuki niteleme yapılmalı ve sonucuna göre mahkemenin görevsiz olduğu kanısına varılırsa dava dilekçesinin usulden reddine karar verilmelidir. Görev nedeniyle reddi kararında görevli mahkemenin hangi mahkeme olduğu belirtilmeli ve dava dosyasının bu görevli mahkemeye gönderilmesine karar verilmelidir (HMK m.20).
    24. İş mahkemelerinin görevi dava tarihinde yürürlükte olan mülga 5521 sayılı İş Mahkemeleri Kanunu’nun 1. maddesinde belirtilmiş olup;
    “İş Kanununa göre işçi sayılan kimselerle (o kanunun değiştirilen ikinci maddesinin Ç, D ve E fıkralarında istisna edilen işlerde çalışanlar hariç) işveren veya işveren vekilleri arasında iş akdinden veya İş Kanununa dayanan her türlü hak iddialarından doğan hukuk uyuşmazlıklarının çözülmesi ile görevli olarak lüzum görülen yerlerde iş mahkemeleri kurulur.
    Bu mahkemeler:
    A) (Mülga: 18/10/2012-6356/81 md.)
    B) İşçi Sigortaları Kurumu ile sigortalılar veya yerine kaim olan hak sahipleri arasındaki uyuşmazlıklardan doğan itiraz ve davalara da bakarlar” şeklinde düzenlenmiştir.
    25. Mülga 5521 sayılı İş Mahkemeleri Kanunu’nun 1. maddesi uyarınca işçi sayılan kimselerle (Kanun’un değiştirilen 2. maddesinin Ç, D ve E fıkralarında istisna edilen işlerde çalışanlar hariç) işveren veya işveren vekilleri arasında iş akdinden veya İş Kanunu’na dayanan her türlü hak iddialarından doğan hukuki uyuşmazlıklar iş mahkemelerinde çözümlenecektir. İş mahkemeleri ayrıca, 5018 sayılı Kanun’un 4/E fıkrasına göre sendikaların açacakları ve bu sıfatla aleyhine açılacak hukuk davalarına İşçi Sigortaları Kurumu ile Sigortalılar veya yerine kaim olan hak sahipleri arasındaki uyuşmazlıklardan doğan itiraz ve davalara da bakacaklardır.
    26. Diğer taraftan 25.10.2017 tarihinde yürürlüğe giren 7036 sayılı İş Mahkemeleri Kanunu’nun 5. maddesinde iş mahkemelerinin görevi düzenlenmiş olup;
    “İş mahkemeleri;
    a) 5953 sayılı Kanun’a tabi gazeteciler, 854 sayılı Kanun’a tabi gemi adamları, 22/5/2003 tarihli ve 4857 sayılı İş Kanunu’na veya 11/1/2011 tarihli ve 6098 sayılı Türk Borçlar Kanunu’nun İkinci Kısmının Altıncı Bölümünde düzenlenen hizmet sözleşmelerine tabi işçiler ile işveren veya işveren vekilleri arasında, iş ilişkisi nedeniyle sözleşmeden veya kanundan doğan her türlü hukuk uyuşmazlıklarına,
    b) İdari para cezalarına itirazlar ile 5510 sayılı Kanun’un geçici 4"üncü maddesi kapsamındaki uyuşmazlıklar hariç olmak üzere Sosyal Güvenlik Kurumu veya Türkiye İş Kurumunun taraf olduğu iş ve sosyal güvenlik mevzuatından kaynaklanan uyuşmazlıklara,
    c) Diğer kanunlarda iş mahkemelerinin görevli olduğu belirtilen uyuşmazlıklara, ilişkin dava ve işlere ...” şeklinde düzenlenmiştir.
    27. İş sözleşmesi kavramını açıklamak gerekirse, bir tarafın (işçi) bağımlı olarak iş görmeyi, diğer tarafın da (işveren) ücret ödemeyi üstlenmesinden oluşan sözleşmedir. 4857 sayılı İş Kanunu’nun 8. maddesi;
    “İş sözleşmesi, bir tarafın (işçi) bağımlı olarak iş görmeyi, diğer tarafın (işveren) da ücret ödemeyi üstlenmesinden oluşan sözleşmedir. İş sözleşmesi, Kanunda aksi belirtilmedikçe, özel bir şekle tabi değildir…”şeklinde düzenlenmiştir.
    28. Sözleşme tarihinde yürürlükte olan mülga 818 sayılı Borçlar Kanunu"nun (BK) 313. maddesinde hizmet sözleşmesi ise;
    “Hizmet akdi, bir mukaveledir ki onunla işçi, muayyen veya gayrimuayyen bir zamanda hizmet görmeği ve iş sahibi dahi ona bir ücret vermeği taahhüt eder. Ücret, zaman itibariyle olmayıp yapılan işe göre verildiği takdirde dahi işçi muayyen veya gayri muayyen bir zaman için alınmış veya çalışmış oldukça, hizmet akdi yine mevcuttur; buna parça üzerine hizmet veya götürü hizmet denir.” ve 6098 sayılı Türk Borçlar Kanunu"nun (TBK) 393. maddesinde hizmet sözleşmesi "İşçinin işverene bağımlı olarak belirli veya belirli olmayan süreyle iş görmeyi ve işverenin de ona zamana veya yapılan işe göre ücret ödemeyi üstlendiği sözleşme" olarak tanımlanmış ve İş Kanunu’ndan farklı olarak iş görme ve ücret unsurunun alt unsurları vurgulanarak açıklanmıştır.
    29. 4857 Sayılı İş Kanunu ve 6098 sayılı TBK’da yer alan tanımlar dikkate alındığında iş sözleşmesinin unsurlarını “iş”, “ücret” ve “bağımlılık” oluşturmaktadır. İş sözleşmesinin belirtilen unsurları, aynı zamanda söz konusu sözleşmenin ayırt edici özellikleri olup, sözleşmenin taraflarının kararlaştırmış oldukları ilişkinin iş ilişkisi olarak tasnif edilip edilemeyeceği noktasında önem taşımaktadır.
    30. İşçi niteliğinin belirlenmesine gelince, çalışan kişinin işverene ait bir organizasyon kapsamında iş görme borcunu yerine getirip getirmediği önem taşımaktadır (Süzek, S.: İş Hukuku, İstanbul 2016, s. 251-252).
    31. 6098 sayılı TBK’nın altıncı bölümünün ikinci ayrımında 448 ile 460. maddeleri arasında hizmet sözleşmelerinin özel bir türü olarak düzenlenen pazarlamacılık sözleşmesi ise, pazarlamacının sürekli olarak bir ticari işletme sahibi işveren hesabına ve işletmesinin dışında, her türlü işlemin yapılmasına aracılık etmeyi veya yazılı anlaşma varsa, bu anlaşmada belirtilen işlemleri yapmayı, işletme sahibi işverenin de buna karşılık ücret ödemeyi üstlendiği sözleşmedir. 818 sayılı BK’nın 454. maddesinde pazarlamacı, seyyar tüccar memuru adıyla düzenlenmiş olup  seyyar tüccar memuru, işletmenin merkezi dışındaki yerlerde “müessese namına sattıkları malın bedelini almak ve makbuz vermek ve borçluya mehil ita etmek” üzere yetkilendirilen tacir yardımcısıdır.
    32. Yukarıdaki bilgiler ışığında somut olaya gelindiğinde, davacı vekilince dava dilekçesinde davalının müvekkiline ait şirketin çalışanı olduğu ve davalı ile sözleşme imzalandığı belirtilerek eldeki dava açılmış, davacı (dava dışı şirket yetkilisi sıfatıyla) ile davalı arasında hizmet sözleşmesinin özel bir türü olan pazarlamacılık sözleşmesi imzalanmış olduğuna göre, davalının hizmet akdi kapsamında çalışan işçi olduğu kabul edilerek, dava tarihinde yürürlükte olan mülga 5521 sayılı İş Mahkemeleri Kanunu’nun 1. maddesine göre işçi ile işveren veya işveren vekilleri arasında iş akdinden doğan hukuki uyuşmazlıklarının özel mahkeme niteliğinde olan iş mahkemelerinde çözümleneceği dikkate alındığında eldeki davada iş mahkemelerinin görevli olduğu açıktır.
    33. Hâl böyle olunca mahkemece, uyuşmazlığın çözümünde iş mahkemelerinin görevli olduğu gözetilerek görevsizlik kararı verilmesi gerekirken önceki kararda direnilmesi usul ve yasaya aykırıdır.
    34. Direnme kararı açıklanan bu değişik gerekçe ve nedenle bozulmalıdır.

    V. SONUÇ
    Açıklanan nedenlerle;
    Direnme kararının bu değişik gerekçe ve nedenlerle 6100 sayılı Hukuk Muhakemeleri Kanunu’nun Geçici 3. maddesine göre uygulanmakta olan 1086 sayılı Hukuk Usulü Muhakemeleri Kanunu’nun (HUMK) 429. maddesi gereğince BOZULMASINA,
    Bozma nedenine göre, davacı vekilinin diğer temyiz itirazlarının şimdilik incelenmesine yer olmadığına,
    İstek hâlinde temyiz peşin harcının yatırana iadesine,
    Aynı Kanun’un 440/III/1-2 maddesi uyarınca karar düzeltme yolu kapalı olmak üzere 10.06.2020 tarihinde oy birliği ile kesin olarak karar verildi.

    Sayın kullanıcılarımız, siteden kaldırılmasını istediğiniz karar için veya isim düzeltmeleri için bilgi@abakusyazilim.com.tr adresine mail göndererek bildirimde bulunabilirsiniz.

    Son Eklenen İçtihatlar   AYM Kararları   Danıştay Kararları   Uyuşmazlık M. Kararları   Ceza Genel Kurulu Kararları   1. Ceza Dairesi Kararları   2. Ceza Dairesi Kararları   3. Ceza Dairesi Kararları   4. Ceza Dairesi Kararları   5. Ceza Dairesi Kararları   6. Ceza Dairesi Kararları   7. Ceza Dairesi Kararları   8. Ceza Dairesi Kararları   9. Ceza Dairesi Kararları   10. Ceza Dairesi Kararları   11. Ceza Dairesi Kararları   12. Ceza Dairesi Kararları   13. Ceza Dairesi Kararları   14. Ceza Dairesi Kararları   15. Ceza Dairesi Kararları   16. Ceza Dairesi Kararları   17. Ceza Dairesi Kararları   18. Ceza Dairesi Kararları   19. Ceza Dairesi Kararları   20. Ceza Dairesi Kararları   21. Ceza Dairesi Kararları   22. Ceza Dairesi Kararları   23. Ceza Dairesi Kararları   Hukuk Genel Kurulu Kararları   1. Hukuk Dairesi Kararları   2. Hukuk Dairesi Kararları   3. Hukuk Dairesi Kararları   4. Hukuk Dairesi Kararları   5. Hukuk Dairesi Kararları   6. Hukuk Dairesi Kararları   7. Hukuk Dairesi Kararları   8. Hukuk Dairesi Kararları   9. Hukuk Dairesi Kararları   10. Hukuk Dairesi Kararları   11. Hukuk Dairesi Kararları   12. Hukuk Dairesi Kararları   13. Hukuk Dairesi Kararları   14. Hukuk Dairesi Kararları   15. Hukuk Dairesi Kararları   16. Hukuk Dairesi Kararları   17. Hukuk Dairesi Kararları   18. Hukuk Dairesi Kararları   19. Hukuk Dairesi Kararları   20. Hukuk Dairesi Kararları   21. Hukuk Dairesi Kararları   22. Hukuk Dairesi Kararları   23. Hukuk Dairesi Kararları   BAM Hukuk M. Kararları   Yerel Mah. Kararları  


    Avukat Web Sitesi