Hukuk Genel Kurulu 2017/675 E. , 2020/390 K.
"İçtihat Metni"MAHKEMESİ :Asliye Hukuk Mahkemesi
1. Taraflar arasındaki “alacak” davasından dolayı yapılan yargılama sonunda, Konya 2. Asliye Hukuk Mahkemesince verilen davanın reddine ilişkin karar davacı vekilinin temyizi üzerine Yargıtay 13. Hukuk Dairesince yapılan inceleme sonunda bozulmuş, Mahkemece Özel Daire bozma kararına karşı direnilmiştir.
2. Direnme kararı davacı vekili tarafından temyiz edilmiştir.
3. Hukuk Genel Kurulunca dosyadaki belgeler incelendikten sonra gereği görüşüldü:
I. YARGILAMA SÜRECİ
Davacı İstemi:
4. Davacı vekili, Kurum sigortalılarının bakmakla yükümlü olduğu engelli çocuklarının aldıkları özel eğitim ve rehabilitasyon hizmeti bedellerinin 3359 sayılı Kanun’un 8. maddesi gereğince Kurum tarafından ödendiğini, davalının da bu konuda hizmet verdiğini ancak 01.01.2005 tarihinden itibaren bünyesinde psikolog ya da rehber öğretmen bulundurması gerekirken bu yükümlülüğünü 2005 yılı Kasım ayına kadar yerine getiremediğini, buna rağmen bahsi geçen döneme ait hizmet bedellerini Kuruma fatura ettiklerini, başlangıçta ödeme yapılmak istenmemiş ise de idare mahkemesince şekli anlamda alacağın kesinleştiği ve ödeme yapılması gerektiği yönünde karar verilmesi üzerine 153.779,38TL ödeme yapmak durumunda kalındığını ileri sürerek haksız ödenen bu bedelin davalıdan tahsiline karar verilmesini talep ve dava etmiştir.
Davalı Cevabı:
5. Davalı vekili, eksik personelle hizmet verildiği iddiasının gerçeği yansıtmadığını, böyle bir durum olsaydı İl Milli Eğitim Müdürlüğü müfettişlerince yapılan denetimlerde tespit edilmesi gerekeceğini savunarak davanın reddini istemiştir.
Mahkeme Kararı:
6. Konya 2. Asliye Hukuk Mahkemesinin 21.06.2011 tarihli ve 2009/310 E., 2011/334 K. sayılı kararı ile davanın kabulüne karar verilmiş, kararın davalı vekili tarafından temyizi üzerine Yargıtay 13. Hukuk Dairesinin 21.03.2012 tarihli, 2011/15141 E., 2012/7327 K. sayılı kararı ile hüküm “Davalı sadece bulundurmadığı psikolog ya da rehber öğretmenden kaynaklanan ödemeleri alamaz. O hâlde mahkemece, davaya konu dönemde hangi alanlarda ne hizmetin verildiği, verilen bu hizmet karşılığında kesilen faturalar karşılığı yapılan ödemeler içinde psikolog ya da rehber öğretmen ücreti ve onun tarafından verilmesi zorunlu eğitim giderinin bulunup bulunulmadığı yönünde önce varsa taraf delilleri toplanarak alanında uzman bilirkişi veya bilirkişi heyetinden taraf, mahkeme ve Yargıtay denetimine elverişli rapor alınarak hasıl olacak sonuca uygun bir karar verilmesi gerekir” şeklindeki gerekçeyle eksik inceleme nedeniyle karar bozulmuştur.
7. Mahkemece bu bozma kararına uyularak yapılan yargılama sonunda 03.09.2013 tarihli, 2012/357 E., 2013/571 K. sayılı karar ile “SGK tarafından 3359 sayılı Kanun 8. madde gereğince sigortalılıkların bakmakla mükellef oldukları özürlü çocuklarının özel eğitim ve rehabilitasyon hizmeti alabilmeleri ve topluma kazandırılmaları amacı ile özürlü çocukların eğitim giderleri ödenmektedir bu konuda davalının ruhsatı vardır ancak, özel eğitim kursları yönetmeliğinin 7/d,e,f fıkraları gereğince psikolog veya rehber öğretmen bulundurması zorunludur bu husus yerine getirilmediği taktirde davalı tarafça sözleşmede belirtilen hükümlülük yerine getirilmemiş sayılacaktır. Bu hususlar dikkate alınarak mahkememiz davalı eğitim kurumuna ödenen bedelin tamamının davalıdan tahsili yoluna gitmiştir. Ne var ki mahkememizin kararı yüksek Yargıtayca bozmaya konu edilmiştir. Bozma kararına uyulmuş ve gereği yerine getirilmiştir. Bozma kararı uyarınca yeniden bilirkişi kurulundan ek rapor alınmıştır. Bilirkişi heyetinin raporunda da belirtildiği gibi dosyadaki mevcut belgelerden rehber öğretmen veya psikolog bulundurmadan ne kadar süre eğitim parası alındığı bu sürelerin hangi zaman dilimine rastladığı mevcut deliller ile belirlenememiştir. Mahkememiz bu konuda bilirkişi raporu alınmadan önce 27.09.2012 tarihinde davacı tarafına önel vermiş ancak bu konuda belgenin yetersiz olduğu bilirkişi raporu ile belirlenmiştir. Bu kez 04.06.2013 tarihli celsede kesin süre verilmiş, ancak kesin süre de de belge ibraz edilememiştir. Bu durumda davacı mevcut delillere göre davasını kanıtlayamamış olarak kabul edileceğinden davanın reddine karar vermek gerekmiştir.” şeklindeki gerekçeyle davanın reddine karar verilmiştir.
Özel Daire Bozma Kararı:
8. Yerel Mahkemenin yukarıda belirtilen kararına karşı süresi içinde davacı vekili temyiz isteminde bulunmuştur.
9. Yargıtay 13. Hukuk Dairesince 04.11.2014 tarihli ve 2013/31687 E.,2014/34114 K. sayılı kararı ile; “Tarafların bazı usulî işlemleri belli bir süre içinde yapmaları için hâkimin bir tarafa kesin mehil verebileceği HMK"nun 94 ve devamı maddelerinde ayrıntılı olarak düzenlenmiştir. Kesin mehil, davanın en az masrafla ve sürüncemede bırakılmadan bir an evvel sonuçlanmasını temin için hâkime tanınan yasal takdir yetkisidir. Ancak kesin mehil verilen işlemin yapılmaması, bir hakkın ortadan kalkması sonucunu doğurduğundan bu konudaki kararın yasaya uygun olması zorunludur. Bu nedenle HMK"da taraflara verilecek kesin süreye ilişkin ara kararlarda, yapılması gereken işlerin neler olduğunun açıklıkla belirtilmesi, tanınan sürenin yeterli ve elverişli olması, verilen kesin sürenin sonuçlarının da duruşma zaptına açıkça yazılması gerekir (Bkz. HGK 21.9.1983 T. 14/3447-825 sayılı kararı). Aksi takdirde kesin mehle uymama, hukuki sonuç doğurmayacaktır. Yukarıda açıklanan şekilde usulüne uygun olmayan kesin süreye dayanılarak mevcut delillerle iddiaların ispat edilemediği gerekçesiyle davanın reddi yönünde hüküm tesisi usul ve yasaya aykırı olup bozmayı gerektirir.” gerekçesiyle karar bozulmuştur.
Direnme Kararı:
10. Mahkemece19.02.2015 tarihli ve 2015/38 E., 2015/115 K. sayılı kararıyla ilk karar gerekçeleri tekrar edilmek ve verilen kesin sürenin usule uygun olduğu belirtilmek suretiyle direnme kararı verilmiştir.
Direnme Kararının Temyizi:
11. Direnme kararı süresi içinde davacı vekili tarafından temyiz edilmiştir.
II. UYUŞMAZLIK
12. Direnme yolu ile Hukuk Genel Kurulu önüne gelen uyuşmazlık; mahkemece “…Yargıtay bozma ilamında belirtilen konuda tüm belgeleri ibraz etmesi…” şeklinde açıklamayla davacı tarafa bir sonraki celseye kadar kesin süre verilmesine ilişkin ara kararın 6100 sayılı Hukuk Muhakemeleri Kanunu’nun kesin süreye ilişkin 94. maddesinde öngörülen sonuçları doğurmaya elverişli olup olmadığı noktasında toplanmaktadır.
III. GEREKÇE
13. Bilindiği üzere, usul kanunlarında yer alan sürelerin önemli bir kısmı, taraflar için konulmuş sürelerdir. Taraflar, bu süreler içinde belli işlemleri yapabilirler veya yapmaları gerekir. Bu süre içinde yapılamayan işlemler, tekrar yapılamaz ve süreyi kaçıran taraf aleyhine sonuç doğurur.
14. Taraflar için konulmuş süreler, kanunda belirtilen süreler ve hâkim tarafından belirtilen süreler olmak üzere ikiye ayrılır. Kanunda belirtilen süreler kesindir ve bir işlemin kanuni süresi içinde yapılıp yapılmadığı, mahkemece resen gözetilir. Hâkimin tespit ettiği süreler ise, kural olarak kesin süre niteliği taşımaz. Bu durumun iki istisnası mevcuttur: Kesinliğin sözkonusu olduğu ilk istisnai hâl, hâkimin kesin olduğunu belirtmeksizin verdiği ilk sürede işlemin yapılmaması nedeniyle ilgili tarafın yeniden süre talep hakkının varlığı karşısında, bu talep üzerine hâkimin verdiği ikinci sürenin kesin olmasıdır [6100 sayılı Hukuk Muhakemeleri Kanunu (HMK) m.94/2-3.c.]. Bu, kesinliğin kanundan kaynaklanması olup ikinci kez verilen sürenin kesin olduğu belirtilmemiş ve ihtar edilmemiş olsa dahi, sonuç değişmez. İkinci hâl ise, hâkimin kendi tayin ettiği sürenin, kesin olduğuna karar vermesi durumudur (m. 94/2-1.c.). Ancak, böyle bir durumda kesin sürenin hukuki sonuç doğurabilmesi için buna ilişkin ara kararının yasaya ve içtihatlara uygun şekilde oluşturulması, hiçbir tereddüde yer vermeyecek derecede açık olması ve kesin süreye uyulmamasının sonuçlarının da ilgili tarafa ihtar edilmiş olması gerekir.
15. Önemle vurgulanmalıdır ki, mahkemelerin gerek maddi hukuka ve gerekse usul hukukuna ilişkin hak düşürücü ara kararlarının hiçbir duraksamaya yer vermeyecek biçimde açık olması ve sonuçlarının, sıfatı ne olursa olsun ilgilisine bildirilmesi zorunludur.
16. Bu nedenle, mülga 1086 sayılı Hukuk Usulü Muhakemeleri Kanunu’nun 163. maddesi ile HMK’nın 94. maddesi uyarınca kesin süreye ilişkin ara kararda; yapılması gereken işlerin neler olduğunun ve her bir iş için ne miktar ücret yatırılacağının hiçbir şüpheye yer vermeyecek şekilde açıklanması, özellikle tanınan sürenin yeterli ve elverişli olması, kesin süreye uymamanın doğuracağı hukuki sonucun açık olarak anlatılması ve anlatılanların tutanağa geçirilmesi, bunlara uyulmaması durumunda mevcut kanıtlara göre karar verilip, gerektiğinde davanın reddedilebileceğinin yine açıkça bildirilmesi suretiyle ilgili tarafın uyarılması gerekir. Nitekim Hukuk Genel Kurulunun 19.11.2014 tarihli, 2013/22-1319 E., 2014/927 K., 28.04.2010 tarihli, 2010/2-221 E., 2010/241 K., 08.06.2011 tarihli, 2011/7-353 E., 2011/387 K. sayılı kararlarında da bu hususlar aynen açıklanmıştır.
17. Bu açıklamalar ışığında somut olay incelendiğinde; mahkemece davacıya verilen sürenin HMK’nın 64. maddesi anlamında sonuç doğurmaya elverişli olduğu kabul edilemez. Zira kesin süreye ilişkin ara kararda, uyulan bozma kararı doğrultusunda, ispat yükü davacı tarafa düşen ve taraflar arasındaki ihtilâfın çözümlenebilmesi için dosyaya sunulması gerekli olan delillerin neler olduğu açıkça belirtilmeden “Davacı vekiline bir celse kesin süre verilmesine ve Yargıtay bozma ilamında belirtilen konuda tüm belgeleri ibraz etmesine kesin sürenin sonuçlarının ihzarına (ihtar edildi)” şeklinde bir ara karar kurulması ve devamında salt verilen sürede delil sunulmadığı gerekçesiyle davanın reddedilmesi hatalıdır.
18. Hâl böyle olunca Hukuk Genel Kurulunca da benimsenen Özel Daire bozma kararına uymak gerekirken direnme kararı verilmesi usul ve yasaya aykırı olup hükmün bozulmasını gerektirir.
IV. SONUÇ:
Açıklanan nedenlerle;
Davacı vekilinin temyiz itirazlarının kabulü ile direnme kararının 6100 sayılı Hukuk Muhakemeleri Kanunu"nun geçici 3. maddesine göre uygulanmakta olan 1086 sayılı Hukuk Usulü Muhakemeleri Kanunu"nun 429. maddesi gereğince BOZULMASINA,
Aynı Kanun’un 440. maddesi uyarınca kararın tebliğinden itibaren on beş gün içerisinde karar düzeltme yolu açık olmak üzere 10.06.2020 tarihinde oy birliği ile karar verildi.