
Esas No: 2016/906
Karar No: 2020/383
Yargıtay Hukuk Genel Kurulu 2016/906 Esas 2020/383 Karar Sayılı İlamı
"İçtihat Metni"
MAHKEMESİ :İş Mahkemesi
1. Taraflar arasındaki “hizmet tespiti” davasından dolayı yapılan yargılama sonunda, Karşıyaka 3. İş Mahkemesince verilen davanın kabulüne ilişkin karar davalı ... Başkanlığı (SGK) vekili tarafından temyiz edilmesi üzerine Yargıtay 21. Hukuk Dairesince yapılan inceleme sonunda bozulmuş, Mahkemece Özel Daire bozma kararına karşı direnilmiştir.
2. Direnme kararı davalı Kurum vekili tarafından temyiz edilmiştir.
3. Hukuk Genel Kurulunca dosyadaki belgeler incelendikten sonra gereği görüşüldü:
I. YARGILAMA SÜRECİ
Davacı İstemi:
4. Davacı 17.12.2012 tarihli dava dilekçesinde; 1978-1979 öğretim döneminde Foça Halk Eğitim Merkezinde el sanatları usta öğreticisi olarak çalıştığını ancak bu çalışmalarının Kurum kayıtlarında görünmediğini, işyerinden aldığı ödenek defterinde adının kayıtlı olduğunu aynı zamanda imzalarının bulunduğunu, emekli olabilmek için Kuruma başvurduğunda bahsi geçen çalışmalarının kayıtlarda görünmemesi nedeniyle kanun yollarına başvurmasının gerektiğinin bildirildiğini belirterek Foça Halk Eğitim Merkezinde el sanatları usta öğreticisi olarak çalıştığı süre ve çalışma başlangıç tarihinin tespitini istemiştir. Davacı vekili 25.06.2013 tarihli dilekçesinde, müvekkilinin sigortalılık başlangıç tarihinin 31.05.1979 olduğunun tespitine karar verilmesini talep etmiştir.
Davalı Cevabı:
5. Davalı Kurum vekili cevap dilekçesinde; davanın hak düşürücü süreye uğradığını, davacıya ait hizmet döküm cetvelinde tespitini istediği 1978-1979 dönemine ilişkin herhangi bir sigortalı çalışmanın bulunmadığını, ilk sigortalı çalışmasının 01.02.2005 tarihi olduğunu, bu tür davalar kamu düzenini ilgilendirdiğinden özel bir titizlik ve duyarlılıkla yürütülmesi ve yazılı belgelerle ispat edilmesi gerektiğini belirterek davanın reddini savunmuştur.
Mahkeme Kararı:
6. Karşıyaka 3. İş Mahkemesinin 22.09.2014 tarihli ve 2013/305 E., 2014/251 K. sayılı kararı ile; resmî nitelikte işyeri olan İzmir Valiliği Foça Halk Eğitim Merkezi Müdürlüğü yazıları, ödenek defteri, Milli Eğitim Müdürlüğünün cevabi yazıları, resmî belgelerin varlığı ve bunları teyit eden tanık beyanlarına göre davacının Foça Halk Eğitim Merkezi Müdürlüğüne ait işyerinde çalıştığı, resmî belge niteliğindeki ödenek defterinde davacıya 28.12.1978-31.05.1979 tarihlerinde ücret ödemesi yapıldığı tespit edildiğinden resmî belge karşısında hak düşürücü süre itirazının yerinde olmadığı gerekçesiyle davanın kabulü ile davacının Foça Halk Eğitim Merkezi Müdürlüğüne ait işyerinde 1 gün çalıştığı ve sigorta başlangıç tarihinin 31.05.1979 olarak tespitine karar verilmiştir.
Özel Daire Bozma Kararı:
7. Karşıyaka 3. İş Mahkemesinin yukarıda belirtilen kararına karşı süresi içinde davalı vekili temyiz isteminde bulunmuştur.
8. Yargıtay 21. Hukuk Dairesince 30.04.2015 tarihli ve 2014/25207 E., 2015/9496 K. sayılı kararı ile; “…Dosyadaki kayıt ve belgelerden; davacının Foça Halk Eğitim Merkezi Müdürlüğüne ait işyerinde işe başladığına dair işe giriş belgesinin işverence düzenlenip Kuruma verilmediği, SGK hizmet cetveline göre dava konusu edilen tarihte herhangi bir bildiriminin bulunmadığı, davacının ücretlerinden SGK"ya prim kesilmesinin söz konusu olmadığı anlaşılmaktadır.
Sosyal Güvenlik Hukukuna ilişkin bu tür davalarda talep değerlendirilirken gerçeğin bulunması asıldır. Davacı sigortalılık başlangıç tarihinin 31.05.1979 olarak tespitini istemiştir.
Bu yönü ile davanın yasal dayanağı belirgin olarak 506 sayılı yasanın 79/8. maddesidir. Anılan maddede yönetmelikle tespit edilen belgeler işveren tarafından verilmeyen sigortalıların çalıştıkları hizmetlerinin geçtiği yılın sonundan başlayarak 5 yıl içerisinde dava açacakları hükmü öngörülmüştür.
Somut olayda davacının işe giriş bildirgesinin düzenlenmemesi ve Kuruma herhangi bir şekilde hizmet bildirimi, ücretlerinden SGK"ya prim kesilmesi de söz konusu olmaması, yönetmelikte belirtilen belgelerin bulunmamasına göre sigortalılık başlangıç tarihinin tespiti isteminin dava tarihine göre hak düşürücü süreye uğradığı açıktır.
Mahkemece, bu maddi ve hukuki olgular gözetilmeksizin istemin hak düşürücü süre yönünden reddi gerekirken, yazılı şekilde hüküm kurulması usul ve yasaya aykırı olup bozma nedenidir…” gerekçesiyle karar bozulmuştur.
Direnme Kararı:
9. Karşıyaka 3. İş Mahkemesinin 19.10.2015 tarihli ve 2015/159 E., 2015/304 K. sayılı kararı ile; İzmir Valiliği Foça Halk Eğitim Merkezi Müdürlüğü tarafından gönderilen ödenek defteri kayıtlarına göre davacıya 31.05.1979 tarihli 2631 nolu emir ile 10140 Lira ve 24570 Lira Çiçek Kursu Usta Öğretici Mart-Nisan-Mayıs ayı ücreti ödendiğinin tespit edildiği, yine valilik tarafından gönderilen ödenek defterinde mutemet olarak adı geçen ...’nun Halk Eğitim Merkezi Müdürlüğünde çalıştığı, davacının da çalıştığını ve ücret ödemelerine ilişkin kayıtları tuttuğunu, ödenek defterindeki yazıların kendisi tarafından yazıldığını beyan ettiği, her ne kadar davacı hakkında işe giriş bildirgesi verilmemiş ise de davacıya aylık ücretlerinin ödendiği, davacıya resmî kurum olan işverence ücret ödemelerinin Valilik ödeme emirleriyle yapıldığı, işyerinin resmî bir kuruluş olması nedeniyle bu belgelerin muvazaaya dayandığının söylenemeyeceği, aksi ispat edilinceye kadar geçerli oldukları, bilgisizlik, ihmal gibi nedenlerle Kuruma intikal ettirilmemesinin sonuçlarından davacının sorumlu tutulmasının hakkaniyete uygun olmadığı, bu nedenle hak düşürücü süreden söz edilemeyeceği gerekçesiyle ve önceki kararda bildirilen gerekçeler de tekrar edilmek suretiyle direnme kararı verilmiştir.
Direnme Kararının Temyizi:
10. Direnme kararı süresi içinde davalı Kurum vekili tarafından temyiz edilmiştir.
II. UYUŞMAZLIK
11. Direnme yolu ile Hukuk Genel Kurulu önüne gelen uyuşmazlık; davacının sigortalı başlangıç tarihinin 31.05.1979 olarak tespitine yönelik talebi yönünden hak düşürücü sürenin gerçekleşip gerçekleşmediği noktasında toplanmaktadır.
III. GEREKÇE
12. 01.10.2008 tarihinde yürürlüğe giren 5510 sayılı Sosyal Sigortalar ve Genel Sağlık Sigortası Kanunu"nun geçici 7. maddesinin 1. fıkrasında, “Bu Kanunun yürürlük tarihine kadar 17.07.1964 tarihli ve 506 sayılı, 02.09.1971 tarihli ve 1479 sayılı, 17.10.1983 tarihli ve 2925 sayılı, bu Kanunla mülga 17.10.1983 tarihli ve 2926 sayılı, 08.06.1949 tarihli ve 5434 sayılı Kanunlar ile 17.07.1964 tarihli ve 506 sayılı Kanunun Geçici 20"inci maddesine göre sandıklara tabi sigortalılık başlangıçları ile hizmet süreleri, fiili hizmet süresi zammı, itibari hizmet süreleri, borçlandırılan ve ihya edilen süreler ve sigortalılık süreleri tabi oldukları Kanun hükümlerine göre değerlendirilirler” düzenlemesinin yer alması ve genel olarak kanunların geriye yürümemesi (geçmişe etkili olmaması) kuralı karşısında, davanın yasal dayanağının mülga 506 sayılı Sosyal Sigortalar Kanunu ve anılan Kanun"un 79. maddesi olduğu kabul edilmelidir.
13. Öncelikle belirtilmelidir ki, 5510 sayılı Kanun"un geçici 7. maddesi uyarınca, uygulama yeri bulan 506 sayılı Kanun"un 2 ve 6. maddelerinde öngörülen koşulların oluşmasıyla birlikte çalıştırılanlar, kendiliğinden sigortalı sayılırlar. Ancak, bu kimselerin ayrıca aynı Kanun"un 3. maddesinde sayılan istisnalara girmemesi gerekir. Çalıştırılanların, başka hiçbir işleme gerek kalmaksızın sigortalı niteliğini kazanmaları 506 sayılı Kanun"un 6. maddesinin 1. fıkrasında yer alan açık hüküm gereğidir.
14. Ne var ki, sigortalıların bazı haklardan yararlanmaları öncelikle Kuruma bildirilmeleri, belirli süre prim ödemiş olmaları ve kanunun gerektirdiği bilgilerin açık bir şekilde bilinmesi koşullarına da bağlıdır. Anılan bilgi ve belgelerin Kuruma ulaştırılmaması veya eksik ulaştırılması hâlinde ise bildirimsiz (kaçak) çalıştırma olgusu ortaya çıkacaktır. Bu durum, prim ve gelir vergisi ödememek için işverenlerce sıklıkla başvurulan bir yol olup, ülkenin gerçeklerinden biridir. İşte bu noktada, işçinin birtakım yasal haklardan yararlanabilmesi için sigortalı hizmetinin tespitini istemesi gereği ortaya çıkmaktadır.
15. Bilindiği üzere, sigortalı hizmetin tespiti davaları kamu düzenini ilgilendirmekte olup, bu niteliği gereği özel bir duyarlılık ve özenle yürütülmesi gerekmektedir. Bu davaların kanuni dayanağı 506 sayılı Kanun"un 79. maddesinin 10. fıkrası olup bu bentte “Yönetmelikle tespit edilen belgeleri işveren tarafından verilmeyen veya çalıştıkları kurumca tespit edilmeyen sigortalıların hizmetlerinin geçtiği yılın sonundan başlayarak 5 yıl içerisinde mahkemeye başvurarak hizmet tespiti isteyebilecekleri” açıklanmıştır. Anlaşılacağı üzere, çalışmanın tespiti istemiyle hak arama yönünden kanun ile getirilen süre, doğrudan doğruya hakkın mevcudiyetini etkileyen hak düşürücü niteliktedir ve dolması ile hak bir daha canlanmamak üzere ortadan kalkmaktadır. Söz konusu Kanun"un kabul edilip, yürürlüğe girdiği tarih itibarıyla beş yıl olarak öngörülen süre, 09.07.1987 tarihinde yürürlüğe giren 3395 sayılı Kanun"un 5. maddesiyle on yıla çıkarılmış, daha sonra 07.06.1994 tarihinde yürürlüğe giren 3995 sayılı Kanun"un 3. maddesiyle yeniden beş yıl olarak düzenlenmiş olup, hâlen geçerliliğini korumaktadır.
16. Bu kapsamda işe giriş bildirgesi düzenlenmediği veya düzenlenmesine karşın kanuni hak düşürücü süre içerisinde Kuruma verilmediği, bu süre içerisinde Kuruma verilen dönem bordroları ile bildirimin yapılmadığı, sigorta primlerinin Kuruma yatırılmadığı, çalışmanın varlığı yönünde sigorta müfettişince herhangi bir saptamanın söz konusu olmadığı durumlarda, hizmetin varlığını ileri süren kişilerin hak düşürücü süre gerçekleşmeden yargı yoluna başvurması zorunludur.
17. İşverenin, çalıştırmış olduğu sigortalılara ait hangi belgeleri Kuruma vermesi gerektiği 506 sayılı Kanun"un 79. maddesinin 1. fıkrasında açıkça ifade edildiği üzere yönetmeliğe bırakılmıştır. Atıf yapılan Sosyal Sigorta İşlemleri Yönetmeliğinde işverence verilecek belgeler düzenlenmiştir. Bunlar, aylık sigorta primleri bildirgesi, dört aylık sigorta primleri bordrosu, sigortalı hesap fişi vs.dir. Yönetmelikte sayılan bu belgelerden birisinin dahi verilmiş olması hâlinde artık Kanun"un 79. maddesinin 10. fıkrasında yer alan hak düşürücü süreden söz edilemez. Yargıtay uygulamasında anılan maddenin yorumu geniş tutulmakta; eğer sayılan belgelerden birisi işveren tarafından verilmişse burada Kurumun işçinin çalışmasından haberdar olduğu ve artık hizmet tespiti davası için hak düşürücü sürenin varlığından söz edilemeyeceği kabul edilmektedir. Diğer taraftan, Kurum tarafından yapılan bir tespitin olması hâlinde de aynı kabul şekline ulaşılmaktadır. Bu kabul şeklinin temelinde yatan neden, hiç bildirim yapılmayan sigortalılarla, kısmi bildirim yapılan sigortalıların aynı hukuksal statüye tabi tutulmalarının hukuka ve hakkaniyete aykırı olacağının düşünülmesidir.
18. Somut olaya gelince, davacının sigorta başlangıç tarihinin 31.05.1979 olduğunun tespiti talebi bakımından, işe giriş bildirgesinin düzenlenmemesi ve Kuruma herhangi bir şekilde hizmet bildirimi ile ücretinden prim kesintisi de yapılmaması, yönetmelikte belirtilen belgelerin bulunmaması karşısında hizmet tespiti isteminin dava tarihi itibariyle hak düşürücü süreye uğradığı açıktır.
19. Hukuk Genel Kurulunda yapılan görüşmeler sırasında, davanın hizmet tespiti davası olduğu ve davacının dava dışı Foça Halk Eğitim Merkezinde usta öğretici olarak çalıştığının Kurum kayıtlarından anlaşıldığı, resmî belgelerden ücretinin ödendiği tespit edilen davacının ücretinden prim kesilmesi görevinin Valiliğe ait olduğu ve yine denetimi yapacak merciin de ... olduğu, dolayısıyla kamu kurumlarının görevlerini ihmal ettiği anlaşılan somut olayda sorumluluğu davacıya yüklemenin hakkaniyetle bağdaşmayacağı, anayasal sosyal güvenlik hakkının vazgeçilmez olması karşısında hak düşürücü sürenin geçtiğinin kabulünün mümkün olmadığı görüşü ileri sürülmüş ise de, bu görüş Kurul çoğunluğu tarafından benimsenmemiştir.
20. Hâl böyle olunca Hukuk Genel Kurulunca da benimsenen Özel Daire bozma kararına uyulması gerekirken, önceki kararda direnilmesi usul ve yasaya aykırıdır.
21. Bu nedenle, direnme kararı bozulmalıdır.
IV. SONUÇ:
Açıklanan nedenlerle;
Davalı Kurum vekilinin temyiz itirazlarının kabulü ile direnme kararının Özel Daire bozma kararında gösterilen nedenlerden dolayı 6100 sayılı Hukuk Muhakemeleri Kanunu"nun geçici 3. maddesine göre uygulanmakta olan 1086 sayılı Hukuk Usulü Muhakemeleri Kanunu"nun 429. maddesi gereğince BOZULMASINA,
Karar düzeltme yolu kapalı olmak üzere, 10.06.2020 tarihinde yapılan ikinci görüşmede oy çokluğu ile kesin olarak karar verildi.
KARŞI OY
1. Yerel mahkeme ile Özel Daire arasındaki uyuşmazlık “somut olayda Halk Eğitim Merkezinde usta öğretici olarak çalışan ve bu çalışması kuruma bildirilmeyen davacının talep ettiği sigorta başlangıç tarihinin tespiti bakımından dosyaya sunulan ve kamu kurumu olan Halk Eğitim Merkezi Müdürlüğünce düzenlenen davacının çalışması karşılığı ek çalışma ücretini gösteren ödenek defteri kayıtlarının hak düşürücü süreyi kesen, dolayısı ile kurumun resen işlem yapmasını gerektiren belgelerden sayılıp sayılamayacağı ve buradan varılacak sonuca göre hak düşürücü sürenin geçip geçmediği noktasında toplanmaktadır.
2. Yerel mahkemenin “İzmir Valiliği Foça Halk Eğitim Merkezi Müdürlüğü tarafından gönderilen ödenek defteri kayıtlarına göre davacıya 31.05.1979 tarihli 2631 nolu emir ile 10140 lira ve 24570 lira Çiçek Kursu Usta Öğretici Mart- Nisan-Mayıs ayı ücreti ödendiğinin tespit edildiği, yine valilik tarafından gönderilen ödenek defterinde mutemet olarak adı geçen ...’nun Halk Eğitim Merkezi Müdürlüğünde çalıştığı, davacının da çalıştığını ve ücret ödemelerine ilişkin kayıtları tuttuğunu, ödenek defterindeki yazıların kendisi tarafından yazıldığını beyan ettiği, her ne kadar davacı hakkında işe giriş bildirgesi verilmemiş ise de, kamu kurumu olan İzmir Valiliğinin Defterdarlığına yazdığı ödeme emriyle davacıya aylık ücretlerinin ödendiği ve primlerinin kesildiği, ancak bunların Kurum kayıtlarına intikal etmediği, yine Yargıtay 10 ve 21. HD’lerinin bir kısım kararlarına yer verilerek, işverenin kamu işvereni olması hâlinde işe giriş bildirgesi verilmediğinde hak düşürücü sürenin uygulanmayacağının kabul edildiğini, davacıya resmî kurum olan işverence ücret ödemelerinin Valilik ödeme emirleriyle yapıldığı, fiilen ücretlerin ödendiği, sigorta primlerinin kesildiği ancak kuruma intikal etmediği, işyerinin resmi bir kuruluş olması nedeniyle bu belgelerin muvazaaya dayandığının söylenemeyeceği, aksi ispat edilinceye kadar geçerli oldukları, bilgisizlik, ihmal gibi nedenlerle SGK"ya intikal etmemesinin sonuçlarından davacının sorumlu tutulmasının hakkaniyete uygun olmadığı, bu nedenle hak düşürücü süreden söz edilemeyeceği" gerekçesiyle verdiği direnme kararı çoğunluk görüşü ile Özel Dairenin “davacının işe giriş bildirgesinin düzenlenmemesi ve Kuruma herhangi bir şekilde hizmet bildirimi, ücretlerinden SGK"ya prim kesilmesi de söz konusu olmaması, yönetmelikte belirtilen belgelerin bulunmamasına göre sigortalılık başlangıç tarihinin tespiti isteminin dava tarihine göre hak düşürücü süreye uğradığı” gerekçesi ile bozulmuştur.
3. Uyuşmazlığın çözümü için sosyal güvenlik hakkının niteliği, sigortalı lehine yorum ilkeleri dikkate alınarak, kamu kurumu niteliğinde olan Halk Eğitim Müdürlüğünün çalışma olgusunu gösteren ödenek defteri belgesinin 5510 sayılı SSGSSK.’un geçici 7/1 maddesi uyarınca çalışma olgusunun gerçekleştiği tarihte mülga 506 sayılı Kanunun 79/7 maddesinde açıklandığı gibi yönetmelikte belirtilen resmî belgelerden olup olmadığının ve bu nedenle kurum tarafından resen hak düşürücü süre dikkate alınmadan işlem yapılıp yapılmayacağının değerlendirilmesi gerekmektedir.
4. Hukukun bir amacı da kişilerin gerek birbirleriyle gerekse devletle olan ilişkilerde güven ve sürekliliği sağlamaktır. Genel olarak idarenin, özel olarak da somut uyuşmazlıkta Sosyal Güvenlik Kurumunun hukuki sorumluluğu idare işlevinden kaynaklanmaktadır. Varlık nedeni hizmet ve edim sunmak olan idare (kurum), hizmetten yararlanan, hizmete katılan veya hizmetten etkilenen birey ile ilişkisini hukukun genel ilkeleri doğrultusunda hakkaniyet ve dürüstlüğü gözeterek hukuk çerçevesinde yürütmekle ve ortaya çıkan hak ihlallerini de mümkün olduğunca dava yoluna gidilmeden gidermekle yükümlüdür.
5. Uyuşmazlığın çözümünde davanın yasal dayanağını (mülga) 506 sayılı Kanunun 79. maddesinin 7 ve 10 ncu fıkraları oluşturmaktadır. Anılan hükme göre “Fiilen veya iş yeri kayıtlarından tespit edilecek her türlü bilgiden ya da kamu kuruluşları tarafından düzenlenen belge veya alınan bilgilerden çalıştığı tespit edilen sigortalılara ait olup, bu Kanun uyarınca Kuruma verilmesi gereken belgelerin yapılan tebligata rağmen bir ay içinde verilmemesi veya noksan verilmesi halinde, bu belgeler Kurumca re"sen düzenlenir ve muhteviyatı sigorta primleri Kurumca tespit edilerek işverene tebliğ edilir”. Aynı maddenin 10. fıkrasında ise “Yönetmelikle tespit edilen belgeleri işveren tarafından verilmeyen veya çalıştıkları Kurumca tespit edilemeyen sigortalılar, çalıştıklarını hizmetlerinin geçtiği yılın sonundan başlayarak 5 yıl içerisinde mahkemeye başvurarak alacakları ilam ile ispatlayabilirlerse, bunların mahkeme kararında belirtilen aylık kazanç toplamları ile prim ödeme gün sayıları nazara alınacağı” belirtilmiştir.
6. Anayasa"nın 2. maddesinde Türkiye Cumhuriyeti"nin sosyal bir hukuk devleti olduğu, Anayasa"nın 49. maddesinde, “Devlet, çalışanların hayat seviyesini yükseltmek, çalışma hayatını geliştirmek için çalışanları ve işsizleri korumak, çalışmayı desteklemek, işsizliği önlemeye elverişli ekonomik bir ortam yaratmak ve çalışma barışını sağlamak için gerekli tedbirleri alır.” denilmekte, 60. maddesinde ise, “Herkesin, sosyal güvenlik hakkına sahip olduğu, Devletin, bu güvenliği sağlayacak tedbirleri almak ve teşkilatı kurmakla yükümlü olduğu” belirtilmiştir.
7. Sosyal devlet; bireylere belirli bir sosyal güvenlik hakkı ve asgari gelir düzeyi öngören, sağlık ve refah hizmetlerinden serbestçe yararlanma ve belirli bir yaşa kadar eğitim olanağı sunan, bir takım sosyal riskleri önleyici tedbirler alan devlet anlayışıdır. Sosyal devlet olmanın bir gereği ve sonucu, sosyal güvenlik hakkının tüm bireylere sağlanması ve güvence altına alınmasıdır. Sosyal güvenlik hakkı vazgeçilmez bir anayasal haktır ve kamu düzenindendir.
8. Anayasal haklar arasında yer alan sosyal güvenliğin yaşama geçirilmesindeki etkisi gözetildiğinde, sigortalı konumunda geçen çalışma sürelerinin saptanmasına ilişkin davalar, kamu düzenine ilişkin olduğundan, özel bir duyarlılık ve özenle yürütülmesi zorunludur. Bu bağlamda, hak kayıplarının ve gerçeğe aykırı sigortalılık süresi edinme durumlarının önlenmesi, temel insan haklarından olan sosyal güvenlik hakkının korunabilmesi için, kurumun da üzerine düşen denetleme ve resen araştırma görevini yerine getirmesi gerekir.
9. İş ve Sosyal Güvenlik Hukukunun temel ilkelerinden birisi de, işçi-sigortalı lehine yorum ilkesidir. İş hukukunun temel prensipleri arasında yer alan işçinin korunması ilkesinin bir sonucu olan işçi lehine yorum ilkesi, sosyal güvenlik hukukunda kendini sigortalı lehine yorum şeklinde göstermektedir. Sosyal güvenlik hukukunda genel amaç, bu haktan olabildiğince fazla kesimin yararlanabilmesi yani kapsamının genişletilmesidir. Diğer bir ifadeyle bu hukukun uygulanmasında esas alınacak temel ilkelerden birisi de şartlar elverdiği ölçüde sigortalı lehine yorum yapılmasıdır.
10. Dolayısıyla, hukuk kuralı uygulanırken anayasada güvence altına alınan en temel haklardan biri olan sosyal güvenliğin esas ilkelerinden (sosyal güvenliğinin kapsamının ve uygulama alanının kişiler ve riskler açısından genişletilmesi) hareket ederek sigortalı lehine yoruma başvurulması yanlış olmayacaktır. Bu kapsamda, yorum yöntemi seçilirken tek bir yorum yönteminden hareket etmek yerine; bu hukuk dalının genel niteliği ve amacı da göz önüne alınarak yoruma başvurmak daha sağlıklı sonuçlar verecektir.
11. Değişik tarihlerde verilen yargı kararlarına bakıldığında; sigortalı lehine yorum ilkesinin uygulamaya geçirildiği görülmektedir. Yargıtay Hukuk Genel Kurulu 1990 yılında verdiği bir kararda (Y....K 14.2.1990 E. 1989/10-391 K. 1990/83); "Kanunun çok açık olmasına karşın yine de kuşkulu bir durumun varlığı iddia edildiği taktirde şüphenin sigortalının lehine yorumlanacağı ise iş ve sosyal güvenlik hukukunun temel ilkelerindendir" diyerek bunu vurgulamıştır (Prof. Dr. Nurgül Emine Barın, Türk Sosyal Güvenlik Hukuku’nda Sigortalı Lehine Yorum İlkesi. Internatıonal Conference On EurasıanEconomıes 2016 s: 236 vd).
12. Feragat edilemeyen, vazgeçilemeyen ve kaçınılamayan bir hak olan sosyal güvenlik hakkının işten ayrıldıktan belli bir süre sonra aranamayacağının kabulü, hakkın niteliğine ve özüne aykırıdır. Kuruma bildirilmeyen hizmetlerin tespiti için dava açılmasına getirilen sınırlandırmanın katı ve dar yorumlanması, vazgeçilmezliği ortadan kaldıracak sonuçlar doğuracaktır.
13. Diğer taraftan kanun ile kurumca hizmet tespitinde resen dikkate alınacak belgelerin yönetmelikle ve idari işlemle kuruma bırakılması, kurumca resen tespitin daraltılması sosyal güvenlik hakkının ve sigortalı lehine yorum ilkesinin uygulanmasını sınırlandırmaktadır.
14. O hâlde çalışma olgusunu gösteren ve geçerliliği tartışma konusu olmayan belgelerin yönetmelikte sınırlandırma yerine, sosyal güvenlik hakkının niteliğine ve özüne uygun olarak sigortalı lehine yorum ilkesi kapsamında geniş tutulması ve hak aramayı sınırlandıran hak düşürücü sürenin katı uygulanmaması gerekmektedir. En azından kurumun yasal görevi içerisinde olan ve hak düşürücü süreyi kesen, resen çalışma tespiti sağlanmalıdır.
15. Nitekim Yargıtay Hukuk Genel Kurulu 21.04.1993 gün ve 1993/10 E, 1993/173 K sayılı kararında “belge düzenlediği halde kuruma bildirim yapmayan işverenin ve bu sürede denetleme yapan kurumun kendi kusurundan yararlanamayacağını belirterek, aksinin yasa ve hukuksal sonuçlarını da sigortalıya yüklemek olacağını, bunun yasa ve hukukça olanaklı olmadığını” belirtmiştir. Zira 506 sayılı Sosyal Sigortalar Kanununun 3. maddesinde belirtilen istisnalardan olmamak kaydıyla, 2. maddede öngörülen koşulların varlığı hâlinde çalışanlar kendiliğinden sigortalı sayılırlar. Hizmet akdi ile çalışan ve bu nedenle kanun uyarınca sigortalı sayılanlar ile bunların işverenleri hakkında sigorta hak ve yükümlerinin sigortalının işe alındığı tarihten başlayacağına ilişkin norm, sigortalının kayıt altına alınabilmesi ile sonuç doğurur.
16. Davacının Halk Eğitim Merkezi Müdürlüğünde usta öğretici olarak Kaymakamlık tarafından görevlendirildiği ve ödeme emri ile ücretinin ödendiği ödenek defteri kayıtlardan anlaşılmaktadır. Çalışma olgusu çok açık bir şekilde kamu kurumu tarafından düzenlenen kayıtlara dayanmaktadır. Bu belge işverenden sadır ve işveren kamu kurumu olduğundan aynı zamanda resmî bir belgedir. Zira ödeme emri kaydının tarih ve numarası vardır. İşveren olarak kayıtlarla sabit olduğu üzere ücretini ödeyen ve üstelik kamu kurumu olan Halk Eğitim Merkezinin, prim kesmemesi ve bildirmemesinin kusurunu sigortalıya yüklemek hak ve nesafet kurallarına uygun düşmeyeceği gibi sosyal güvenlik hakkının temel ve vazgeçilmez hak olma niteliğine aykırı olacaktır. Denetleme yükümlülüğünü yerine getirmeyen Sosyal Güvenlik Kurumunun işverenden sadır bu belge nedeni ile resen çalıştığını saptama yerine, hak düşürücü süreyi öne sürerek yerine getirmemesi hukuken korunmamalıdır. Sigortalı lehine yorumda bunu gerektirmektedir. Yerel mahkemenin bu yöndeki direnmesi doğru olduğundan Sayın çoğunluğun bozma gerekçesine katılınmamıştır.
Bu alandan sadece bu kararla ilintili POST üretebilirsiniz. Bu karardan bağımsız tamamen kendinize özel POST üretmek için TIKLAYINIZ
Sayın kullanıcılarımız, siteden kaldırılmasını istediğiniz karar için veya isim düzeltmeleri için bilgi@abakusyazilim.com.tr adresine mail göndererek bildirimde bulunabilirsiniz.