10. Hukuk Dairesi 2015/6153 E. , 2017/5875 K.
"İçtihat Metni"
Mahkemesi :İş Mahkemesi
Dava, ödeme emri iptali istemine ilişkindir.
Mahkemece, davanın reddine karar verilmiştir.
Hükmün, davacı avukatı tarafından temyiz edilmesi üzerine, temyiz isteğinin süresinde olduğu anlaşıldıktan ve Tetkik Hâkimi ... tarafından düzenlenen raporla dosyadaki kâğıtlar okunduktan sonra işin gereği düşünüldü ve aşağıdaki karar tespit edildi.
27.06.2008 tarihinden itibaren 3 yıl süre ile dava dışı prim borçlusu olan Anonim Şirkette Yönetim Kurulu üyesi olduğu anlaşılan davacı hakkında, davalı kurumca, 29.05.2014 tarihli davadışı Anonim şirket hakkında Borç Ödemeden Aciz Belgesinin sunulması nedeniyle, davacının ödenmeyen prim borçlarından 5510 sayılı Yasa’nın 88’inci maddesi gereği sorumlu olduğu gerekçesi ile davacı adına 16.07.2014 düzenleme tarihli ve 2009 yılı 1-12. Ayları arası ile 2010 yılı 1. Aylara ait prim borçlarını konu edinmiş dava konusu ödeme emrinin 25.07.2014 tarihinde davacıya tebliği sonrasında şirketin 27.10.2011 tarihindeki iflası nedeniyle sorumlu olmayacağı gerekçesi ile eldeki davanın açıldığı, süresinde açıldığı anlaşılan bu davada, mahkemece davacının 5510 Sayılı Yasanın 88’inci maddesi kapsamında davaya konu ödeme emri bakımından, yönetim kurulu üyeliğinin bulunması dolayısıyla sorumlu olduğu gerekçesi ile davanın reddine karar verildiği anlaşılmaktadır.
Davanın yasal dayanaklarından olan, 5510 sayılı Kanunun 88. maddesinde "Kurumun sigorta primleri ve diğer alacakları haklı bir sebep olmaksızın bu Kanunda belirtilen sürelerde ödenmez ise kamu idarelerinin tahakkuk ve tediye ile görevli kamu görevlileri, tüzel kişiliği haiz diğer işverenlerin şirket yönetim kurulu üyeleri de dâhil olmak üzere üst düzeydeki yönetici veya yetkilileri ile kanuni temsilcileri Kuruma karşı işverenleri ile birlikte müştereken ve müteselsilen sorumludur." hükmüne düzenlenmiş ise de, bu sorumluluk, “haklı sebep olmaksızın” ödememe hali ile sınırlandırılmıştır.
Haklı nedenlerin neler olduğu konusunda kanunda bir açıklık bulunmamaktadır. Hangi hallerin haklı sebep teşkil ettiği, her bir davadaki özel koşullar ile hukuki ve maddi olayların özelliklerine göre mahkemece belirlenecektir. Bu belirleme yapılırken; diğer Kanunlardaki düzenlemelerden yararlanılmalı ve bilhassa Sosyal Güvenlik ilkeleri göz önünde tutulmalıdır.
Öte yandan; iflasın ertelenmesi, İcra ve İflas Kanunun 179’uncu maddesinde düzenlenmiş olup, “borca batık durumda olan (aktifi pasifini karşılamayan) bir sermaye şirketi veya kooperatif hakkında, Ticaret Mahkemesi’nce iflas kararı verilmeyerek önerilen iyileştirme projesi çerçevesinde borca batık durumdan kurtulmalarını sağlayan ve iflaslarını önleyen bir kurum”dur. Anılan Kanunun 179/b,I maddesi uyarınca, erteleme kararı üzerine borçlu aleyhine 6183 sayılı Kanuna göre yapılan takipler de dâhil olmak üzere hiçbir takip yapılamaz ve evvelce
başlamış takipler de durur. Bu sonuç kanundan doğduğundan, mahkemenin kararında ayrıca belirtmesine gerek olmadan ve ilan edilmese dahi gerçekleşir.
Bu bağlamda; İcra ve İflas Kanunu’nun 179’uncu maddesi uyarınca iflasının ertelenmesine karar verilen ve malvarlığının korunması için gerekli tedbirler alınan şirketten, anılan Kanun’un 179/b maddesindeki “Erteleme kararı üzerine borçlu aleyhine 6183 sayılı Kanuna göre yapılan takipler de dâhil olmak üzere hiçbir takip yapılamaz...” düzenlemesi uyarınca primler tahsil edilemeyecektir. Söz konusu tahsil imkânsızlığı, yönetim kurulu üyesinin kusurundan değil, doğrudan Kanundan doğduğundan, yönetim kurulu üyesi yönünden 5510 sayılı Kanun’un 88’inci maddesinde yer alan “haklı sebep” kavramı kapsamında kabul edilecektir. Ancak, iflasın ertelenmesi hükmünden öncesine ilişkin prim borçları yönünden, borcun ait olduğu ayı takip eden ay sonu itibariyle tahakkuk ve tediye sorumluluğu gerçekleştiğinden, sonradan şirket yönünden verilen iflasın ertelenmesi kararı üst düzey yöneticinin müteselsil sorumluluğunu etkilemeyecek ve haklı neden oluşturmayacaktır.
Diğer taraftan iflasın açılması hususu İcra İflas Kanunu 193. Maddede düzenlenmiş olup, buna göre, iflasın açılması ile duracak takipler;
1)İlamlı (m.32) ve ilamsız (m.58 ve devamı) haciz yolu ile takipler.
2)Kambiyo senetlerine mahsus haciz yolu ile takip (m.167 ve devamı).
3)Genel iflas (m.155 ve devamı) ve kambiyo senetlerine mahsus iflas (m.167,171 v.d.) yoluyla takip.
4)Teminat gösterilmesine ilişkin takipler.
5)Amme alacaklarının tahsili için 6183 sayılı Kanun"a göre tahsil dairelerince yapılan takiplerdir (Prf. Dr.Baki Kuru, İcra ve İflas Hukuku, cilt.3, sahife 2885 ve devamı).
Eldeki davada, davacının Yönetim Kurulu üyesi olduğu Anonim şirketinin açtığı iflasın ertelenmesi davasında 01.12.2008 tarihinde verilen tedbir kararı ile prim borçlusu şirket hakkında 6183 Sayılı Yasa kapsamındaki takipler de dâhil takiplerin durdurulmasına dair karar verildiği, verilen 11.05.2010 tarihli talbin kabulüne dair kararın bozulmasından sonra 27.10.2011 tarihli karar ile şirketin iflasına karar verildiğinin anlaşılması karşısında, öncelikle iflas erteleme tedbiri dönemi içerisinde henüz tahakkuk etmemiş olan davaya konu prim borçlarının olması, devamında ise, verilen iflas kararı ile şirket üzerinde karar alabilme ve tasarruf yetkisi kalmayan davacı Yönetim Kurulu üyesi bakımından iflasın açılması ile oluşan tahsil imkânsızlığı durumunun da “haklı sebep” kavramı kapsamında değerlendirilmesi gerekmektedir.
Mahkemece, şirket hakkında verilen iflas kararı sonrasında davacının sorumluluğuna hükmedilmiş ise de, belirtilen açıklamalar ışığında, davacının iflas açılma döneminde de “haklı sebep” kavramından yararlanması gerekmekte olup, buna göre davanın kabulüne karar verilmesi gerekirken, yazılı şekilde hüküm kurulması usul ve yasaya aykırı olup bozma nedenidir.
O hâlde, davacı vekilinin bu yönleri amaçlayan temyiz itirazları kabul edilmeli ve hüküm bozulmalıdır.
SONUÇ: Temyiz edilen hükmün yukarıda açıklanan nedenlerle BOZULMASINA, istek halinde temyiz harcının davacıya iadesine, Üye ..."ın muhalefetine karşı, Başkan ..., Üyeler ..., ... ve ..."ın oyları ve oyçokluğuyla 19.09.2017 gününde karar verildi.
(M)
-KARŞI OY-
Dairenin sayın çoğunluğu ile aramızda oluşan çelişki, şirket yönetim kurulu üyesi olan davacı özel kişi tarafından açılan ödeme emrinin iptali davasında verilen kararların daire çoğunluğu tarafından bozulması hakkındadır.
Dava dışı şirket tarafından açılan "iflasın ertelenmesi" davası, olumsuz sonuçlanmış ve şirketin "iflasına" karar verilmiştir. İflas erteleme tedbirleri nedeniyle borcun ödenmemesindeki "haklı sebep" hali ancak iflas erteleme süreci içerisinde kabul edilebilir (506 s.K m.80/12, 5510 s.K m.88/20). Çünkü bu süreçte önemli olan şirketin canlanması ve ticari hayata katılmasının sağlanmasıdır. Bu amaca ulaşmayı engelleyici biçimde, şirkete dolaylı olarak zarar verebilecek şekilde şirket yönetim kurulu üyelerini sorumlu tutmak haksız sonuçlar yaratabileceğinden; sadece bu süreçle sınırlı olarak yönetim kurulu üyelerinin prim borçlarını ödememelerinde "haklı sebep" bulunduğunu kabul etmek mümkündür.
Bu süreç olumlu veya olumsuz sonuçlandıktan sonra (iflas erteleme süreci sona ermiş olmakla) şirket yönetim kurulu üyelerinin müşterek ve müteselsil sorumlulukları olduğundan, prim borcunu ödememe konusunda "hakla sebepleri" olduğundan artık söz edilemez. İİK m.179/b uyarınca da duran takiplere otomatik olarak devam edilmesi gerekir. Yönetim kurulu üyeleri hakkında kurumca yapılan takipler de haklı hale gelmiş olur.
Bu nedenle yönetim kurulu üyesi olan davacının sorumluluğuna karar verilmesine dair verilen karaın onanması gerektiğinden, Dairenin sayın çoğunluğunun görüşüne katılmıyorum.