7. Hukuk Dairesi 2015/33586 E. , 2016/1736 K.
"İçtihat Metni"Mahkemesi :İş Mahkemesi
Dava Türü : Alacak
Taraflar arasında görülen dava sonucunda verilen hükmün, Yargıtay"ca incelenmesi taraf vekillerince istenilmekle, temyiz isteklerinin süresinde olduğu anlaşıldı. Dosya incelendi, gereği görüşüldü:
1-Dosyadaki yazılara, hükmün uyulan önceki Yargıtay bozma ilamına uygun biçimde verilmiş olmasına, bozma ile kesinleşen ve karşı taraf yararına kazanılmış hak durumunu oluşturan yönlerin yeniden incelenmesine hukukça ve yasaca cevaz bulunmamasına ve özellikle delillerin takdirinde bir isabetsizlik görülmemesine göre davalının tüm, davacının aşağıdaki bendin kapsamı dışında kalan temyiz itirazlarının reddine,
2- Davacı, 21/09/2006-03/06/2010 tarihleri arasında davalı idarenin alt işverenlerinde aralıksız olarak laboratuvar teknisyeni olarak çalıştığını, iş akdinin dava dışı alt işveren şirket tarafından ihale süresi sonlandığı gerekçesi ile feshedildiğini, torba kanları alma, testleri yapma, kültür çalışması, hasta takibi, eliza testi gibi hastanede memurların yapması gereken tüm işler olduğunu, yapılan işlerin hastanenin asıl işleri olduğunu, muvazaalı iş ilişkisi sebebi ile emsal çalışanların ücretinin davacıdan fazla olduğunu bildirerek kıdem, ihbar ve eşit davranmama tazminatı ile ücret farkı, döner sermaye payı, ilave tediye, yıllık izin, fazla mesai, hafta tatili ve genel tatil ücreti alacaklarının tahsilini talep etmiştir.
Davalı, husumet itirazında bulunarak davanın reddini istemiştir.
Mahkemece davanın kısmen kabulüne karar verilmiş, davalının temyizi üzerine Dairemizin 28.01.2015 tarihli ilamı ile “...Somut olayda mahkemece ilave tediye ücreti alacağı ile bazı alacakların kabulüne karar verilmiş, gerekçeli kararda ise ilave tediye ücreti alacağına ilişkin olarak herhangi bir açıklama yapılmamıştır. Yukarıda ayrıntılı şekilde açıklandığı üzere mahkeme kararları gerekçeli olmak zorundadır. Davacı işçi alt işveren işçisi olup, mahkemece bu işçinin 6772 sayılı Yasa kapsamında işçi olduğunun kabulüne ilişkin gerekçe açıklanmaksızın ilave tediye ücreti alacağının kabulüne karar verilmiş olması hatalıdır.” gerekçesi ile bozulmuştur.
Mahkeme bozma kararı sonrası davalı Bakanlık ile taşeron firmalar arasındaki ilişkinin muvazaaya dayanmadığı, aradaki ilişkinin asıl alt ilişkisi olduğu, bu itibarla davacının ilave tediye alacağına hak kazanmadığı gerekçesiyle ilave tediye alacağı talebinin reddi ile davanın kısmen kabulüne karar vermiştir.
Taraflar arasındaki temel uyuşmazlık, asıl işveren alt işveren ilişkisinin muvazaaya dayanıp dayanmadığı ve bu itibarla davacının ilave tediye ücret alacağına hak kazanıp kazanmadığı noktasında toplanmaktadır.
Alt işveren; bir iş yerinde yürütülen mal ve hizmet üretimine ilişkin asıl işin bir bölümünde veya yardımcı işlerde, işletmenin ve işin gereği ile teknolojik nedenlerle uzmanlık gerektiren alanlarda iş alan ve bu iş için görevlendirdiği işçilerini, sadece bu işyerinde aldığı işte çalıştıran diğer işveren olarak tanımlanabilir. Alt işverenin iş aldığı işveren ise asıl işveren olarak adlandırılabilir. Bu tanımlamalara göre asıl işveren - alt işveren ilişkisinin varlığından söz edebilmek için iki ayrı işverenin olması, mal veya hizmet üretimine dair bir işin varlığı, işçilerin sadece asıl işverenden alınan iş kapsamında çalıştırılması ve tarafların muvazaalı bir ilişki içine girmemeleri gerekmektedir.
Alt işverene yardımcı işin verilmesinde bir sınırlama olmasa da, asıl işin bir bölümünün teknolojik uzmanlık gerektirmesi zorunludur. 4857 sayılı İş Kanununun 2 nci maddesinde, asıl işveren alt işveren ilişkisinin sınırlandırılması yönünde yasa koyucunun amacından da yola çıkılarak, asıl işin bir bölümünün alt işverene verilmesinde “işletmenin ve işin gereği” ile “teknolojik nedenlerle uzmanlık gerektiren işler” ölçütünün bir arada bulunması şarttır. Yasanın 2 nci maddesinin altıncı ve yedinci fıkralarında “işletmenin ve işin gereği ile teknolojik nedenlerle uzmanlık gerektiren işler” sözcüklerine yer verilmiş olması bu gerekliliği ortaya koymaktadır. Alt İşverenlik Yönetmeliğinin 11 inci maddesinde de yukarıdaki anlatımlara paralel biçimde, asıl işin bir bölümünün alt işverene verilebilmesi için “işletmenin ve işin gereği ile teknolojik sebeplerle uzmanlık gerektirmesi” şartlarının birlikte gerçekleşmesi gerektiği belirtilmiştir.
İşverenler arasında muvazaalı biçimde asıl işveren alt işveren ilişkisi kurulmasının önüne geçilmek amacıyla İş Kanununun 2 nci maddesinde bazı muvazaa kriterlerine yer verilmiştir. Muvazaa Borçlar Kanununda düzenlenmiş olup, tarafların üçüncü kişileri aldatmak amacıyla, kendi gerçek iradelerine uymayan, aralarında hüküm ve sonuç meydana getirmesini arzu etmedikleri, görünüşte bir anlaşma olarak tanımlanabilir. Muvazaada, taraflar arasında üçüncü kişileri aldatma kastı bulunmakta ve sözleşmedeki gerçek amaç gizlenmektedir. Muvazaa genel ispat kuralları ile ispat edilebilir. Bundan başka İş Kanununun 2 nci maddesinin yedinci fıkrasında sözü edilen hususların, aksi kanıtlanabilen adi kanunî karineler olduğu kabul edilmelidir.
5538 sayılı Yasa ile İş Kanununun 2 nci maddesine bazı fıkralar eklenmiş ve kamu kurum ve kuruluşlarıyla sermayesinin yarısından fazlasının kamuya ait olan ortaklıklara dair ayrık durumlar düzenlenmiştir. Ancak, maddenin diğer hükümleri değişikliğe tabi tutulmadığından, asıl işveren alt işveren ilişkisinin unsurları ve muvazaa öğeleri değişmemiştir. Yasal olarak verilmesi mümkün olmayan bir işin alt işverene bırakılması veya muvazaalı bir ilişki içine girilmesi halinde, işçilerin baştan itibaren asıl işverenin işçileri olarak işlem görecekleri 4857 sayılı Kanunun 2 nci maddesinin yedinci fıkrasında açık biçimde ifade edilmiştir. Kamu işverenleri bakımından farklı bir uygulamaya gidilmesi hukuken korunamaz. Muvazaaya dayanan bir ilişkide işçi, gerçek işverenin işçisi olmakla kıdem ve unvanının dışında bir kadro karşılığı çalışması ve diğer işçilerle aynı ücreti talep edememesi, İş Kanununun 5 inci maddesinde öngörülen eşitlik ilkesine aykırılık oluşturur. Yine koşulların oluşmasına rağmen işçinin toplu iş sözleşmesinden yararlanamaması, Anayasal temeli olan sendikal hakları engelleyen bir durumdur. Dairemizin kararları da bu doğrultudadır
İş Kanununun 3 üncü maddesinin ikinci fıkrası, 15.5.2008 tarihinde yürürlüğe giren 5763 sayılı Yasanın 1 inci maddesiyle değiştirilmiş ve alt işverenin işyerini bildirim yükümü getirilmiştir. Alt işveren bu bildirimi asıl işverenle aralarında düzenlenmiş olan yazılı alt işverenlik sözleşmesi ve gerekli belgelerle birlikte yapmak durumundadır. Alt işverenlik sözleşmesi ilgili bölge müdürlüğü ile gerektiğinde iş müfettişleri tarafından incelenecek ve kurumca re’sen muvazaa araştırması yapılabilecektir.
Muvazaanın tespiti halinde bu yönde hazırlanan müfettiş raporu ilgililere bildirilir ve ilgililer 30 gün içinde yetkili iş mahkemesine itiraz edebilirler. İş Müfettişliği tarafından hazırlanan muvazaalı alt işverenlik ilişkisinin tespit edildiği rapora ilgililerin süresi içinde itiraz etmemesi ya da mahkemece muvazaalı işlemin varlığına dair hüküm kurulması ve verilen kararın kesinleşmesi halinde, alt işverenliğe dair tescil işlemi iptal edilir. Bu halde alt işveren işçileri başlangıçtan itibaren asıl işverenin işçileri sayılır.
Asıl işveren alt işveren ilişkisi ve muvazaa konuları, 5763 sayılı Yasayla iş kanununda yapılan değişiklikler ve buna bağlı olarak çıkarılan Alt İşveren Yönetmeliğinin ardından farklı bir anlam kazanmıştır. Yönetmelikte “yazılı alt işverenlik sözleşmesi”nden söz edilmiş ve çeşitli tanımlara yer verilmiştir.
Alt İşveren Yönetmeliğinde;
1) İşyerinde yürütülen mal veya hizmet üretimine ilişkin asıl işin bir bölümünde uzmanlık gerektirmeyen işlerin alt işverene verilmesini,
2) Daha önce o işyerinde çalıştırılan kimse ile kurulan alt işverenlik ilişkisini,
3) Asıl işveren işçilerinin alt işveren tarafından işe alınarak hakları kısıtlanmak suretiyle çalıştırılmaya devam ettirilmesini,
4) Kamusal yükümlülüklerden kaçınmak veya işçilerin iş sözleşmesi, toplu iş sözleşmesi yahut çalışma mevzuatından kaynaklanan haklarını kısıtlamak ya da ortadan kaldırmak gibi tarafların gerçek iradelerini gizlemeye yönelik işlemleri,
ihtiva eden sözleşmeler muvazaalı olarak açıklanmıştır.
Somut olayda, davacı davalı ... Bakanlığına bağlı ....... Numune Eğitim ve Araştırma Hastanesinde kan alma bölümünde laborant olarak çalışmıştır. Davalı Bakanlık ile taşeron firmalar arasında laboratuvar hizmet alım işine yönelik sözleşmelerin yapıldığı ve sözleşme konusunun "... Numune Eğitim ve Araştırma Hastanesi laboratuvarları, acil laboratuvarı, kan bankası hastanesine bağlı ........... Cerrahi Merkezi Laboratuvarları ve bu merkezin kan bankası laboratuvarının ihtiyacı olan laboratuvar hizmet alım işi olduğu ve kimya laboratuvarları 176 kalem, mikrobiyoloji laboratuvarı 101 kalem, kan bankaları laboratuvarları 6 kalem test olmak üzere toplam 283 kalem laboratuvar hizmet alımı işi" yapıldığı anlaşılmıştır. Davacı, hastanenin yoğun bakım, ameliyathane bölümlerinde bazı işlerin taşerona verildiğini bu işlerin kan alma, kan sonucu çıkarma, hasta takibi gibi hastanede memurların yapması gereken tüm işler olduğunu bu nedenle Bakanlık ile taşeron firmalar arasındaki ilişkinin muvazaaya dayandığını iddia etmiştir. Mahkemece, davalı Bakanlık ile dava dışı şirketler arasındaki ilişkinin muvazaaya dayanmadığı asıl alt işveren ilişkisi bulunduğu gerekçesiyle davacının ilave tediye ücret alacağı talebinin reddine karar verilmiş ancak mahkemece davalı iş yerinde taşeron firma elemanları dışında davacı ile aynı işi yapan Bakanlığın kendi işçileri olup olmadığı araştırılmamıştır.
Bu nedenle mahkemenin davacının muvazaa iddiasını usulüne göre araştırıp incelemesi ve çıkacak sonuca göre bir karar vermesi gerekirken eksik araştırma ve inceleme ile yazılı şekilde karar verilmesi hatalıdır.
SONUÇ: Temyiz olunan kararın yukarıda yazılı nedenle BOZULMASINA, davalı Bakanlık harçtan muaf olduğundan harç alınmasına yer olmadığına, temyiz harcının istek halinde davacıya iadesine, 28/01/2016 gününde oybirliği ile karar verildi.