Abaküs Yazılım
Ceza Genel Kurulu
Esas No: 2018/120
Karar No: 2018/627

Yargıtay Ceza Genel Kurulu 2018/120 Esas 2018/627 Karar Sayılı İlamı

Ceza Genel Kurulu         2018/120 E.  ,  2018/627 K.

    "İçtihat Metni"


    Kararı Veren
    Yargıtay Dairesi : 11. Ceza Dairesi
    Mahkemesi :Asliye Ceza
    Sayısı : 420-631

    Resmî belgede sahtecilik suçundan sanık ..."in TCK"nın 204/1 ve 53. maddeleri uyarınca 3 yıl hapis cezası ile cezalandırılmasına ve hak yoksunluğuna ilişkin İzmir 13. Asliye Ceza Mahkemesince verilen 10.02.2011 tarihli ve 316-36 sayılı hükmün, sanık tarafından temyiz edilmesi üzerine dosyayı inceleyen Yargıtay 11. Ceza Dairesince 15.12.2014 tarih ve 7734-21668 sayı ile;
    "...1- Sanık hakkında sahte araç muayenesi yapmak suçundan açılan kamu davasında, UYAP ortamında yapılan araştırmada, benzer nitelikteki fiilleri nedeniyle mahkûmiyetine karar verilmiş ve temyiz incelemesi sırası bekleyen kamu davaları bulunduğu anlaşılmakla, ayrıntıları Yargıtay Ceza Genel Kurulu"nun 22.04.2014 gün ve 2013/11-397-2014/202 sayılı kararında açıklandığı üzere, belgelerde sahtecilik suçunun hukuki konusunun kamu güveni olduğu ve eylem tarihleri de dikkate alınarak; sanığın fiillerinin her biri yenilenen kasıtla işlenmiş ayrı suçları mı, yoksa bir suç işleme kararıyla kanunun aynı hükmünün kısa zaman aralıkları içerisinde, birkaç kez ihlal etmek suretiyle zincirleme biçimde işlenmiş tek suçu mu oluşturduğunun değerlendirilmesi açısından, Dairemizce temyiz inceleme sonucunda bozma kararı verilen İzmir 13. Asliye Ceza Mahkemesinin 2010/57-685, Urla Asliye Ceza Mahkemesinin 2011/574-2012/595 E. K. sayılı dosyaları ile sanık hakkında varsa benzer nitelikteki diğer dava dosyalarının da tespit edilip, mümkünse mevcut dava ile birleştirilmesi, aksi halde özetlerinin duruşma tutanağına geçirilip, bu davayı ilgilendiren onaylı örneklerinin intikal ettirilerek sonucuna göre hukuki durumunun tayin ve takdiri gerektiğinin gözetilmemesi,
    2- 5237 sayılı TCK"nun 61. maddesi uyarınca hakim somut olayda; suçun işleniş biçimini, suçun işlenmesinde kullanılan araçları, suçun işlendiği zaman ve yeri, suçun konusunun önem ve değerini, meydana gelen zarar veya tehlikenin ağırlığını, failin kast veya taksire dayalı kusurunun ağırlığını ve failin güttüğü amaç ve saiki göz önünde bulundurarak, işlenen suçun kanunî tanımında öngörülen cezanın alt ve üst sınırı arasında temel cezayı belirler. 5237 sayılı TCK"nun "Adalet ve kanun önünde eşitlik ilkesi" başlıklı 3/1. maddesi uyarınca suç işleyen kişi hakkında işlenen fiilin ağırlığıyla orantılı ceza ve güvenlik tedbirine hükmolunur. Bu itibarla; kanunda öngörülen alt ve üst sınır arasında temel cezayı belirlemek hâkimin takdir ve değerlendirme yetkisi içindedir. Ancak, Anayasanın 141, 5271 sayılı CMK"nun 34, 230 ve 289. maddeleri uyarınca hükümde bu takdirin denetime olanak sağlayacak biçimde, hak ve nesafet kurallarına uygun, dosya içeriği ile uyumlu yasal ve yeterli gerekçesinin gösterilmesi zorunludur. Yasa metinlerindeki ifadelerin kararda tekrar edilmesi ile bu metinlerdeki genel nitelikli ölçütler somut olaya ve failine özgülenmediği müddetçe yeterli bir gerekçe olmadığı gözetilmeden yasal ve yeterli olmayan gerekçe ile alt sınırdan uzaklaşılarak ceza tayini" isabetsizliklerinden bozulmasına karar verilmiştir.
    Bozmaya uyan Yerel Mahkemece 26.10.2015 tarih ve 64-728 sayı ile; sanığın resmî belgede sahtecilik suçundan TCK"nın 204/1 ve 53. maddeleri uyarınca 2 yıl hapis cezası ile cezalandırılmasına ve hak yoksunluğuna karar verilmiş, bu hükmün de sanık tarafından temyiz edilmesi üzerine dosyayı inceleyen Yargıtay 11. Ceza Dairesince 27.03.2017 tarih ve 314-2204 sayı ile;
    "1-Bozmaya uyularak yapılan yargılamada, Mahkemece uyulmasına karar verilen Dairemizin 15.12.2014 tarih ve 2013/7734 Esas-2014/2166 Karar sayılı ilamında da belirtildiği üzere, sanık hakkında sahte araç muayenesi yapmak eylemi nedeniyle resmi belgede sahtecilik suçundan açılan kamu davasında, UYAP sistemi üzerinden yapılan araştırmada, benzer nitelikteki fiilleri nedeniyle mahkûmiyetine karar verilmiş kesinleşen ve temyiz incelemesi sırası bekleyen kamu davaları bulunduğu, Yargıtay Ceza Genel Kurulu‘nun 22/04/2014 tarih, 2013/11-397 Esas ve 2014/202 Karar sayılı kararında da belirtildiği üzere, 765 sayılı TCK ile 5237 sayılı TCK"nın "Kamu Güvenine Karşı Suçlar" bölümünde düzenlenen ve belgenin gerçeğe aykırı olarak düzenlenmesi ile kamu güveninin sarsıldığı kabul edilerek suç sayılıp yaptırıma bağlanan "resmi belgede sahtecilik" suçlarının hukuki konusunun kamu güveni olduğu da gözetilerek açıklanan ilkeler doğrultusunda sanığın fiillerinin her biri yenilenen kastla işlenmiş ayrı suçları mı, yoksa bir suç işleme kararının yerine getirilmesi amacıyla kanunun aynı hükmünü, kısa zaman aralıkları içerisinde, birkaç kez ihlal etmek suretiyle zincirleme tek suçu mu oluşturduğunun değerlendirilmesi açısından, İzmir 13. Asliye Ceza Mahkemesi‘nin 2010/57 Esas-2010/685 Karar sayılı ve Urla Asliye Ceza Mahkemesinin 2011/574-2012/595 Esas - Karar sayılı dosyaları ile benzer nitelikteki diğer davalar da tespit edilip, her iddianameye kadar olan eylemlerin zincirleme biçimde işlenmiş bir resmi belgede sahtecilik suçunu, iddianameden sonraki eylemlerin ise ayrı suçu oluşturacağı, resmi belgede sahtecilik suçundan sanık hakkında kesinleşen hükümler bulunduğu dikkate alınarak, sonradan sübutu kabul edilen eylemler nedeniyle zincirleme suça ilişkin hükümler de uygulanarak tayin olunacak cezadan kesinleşmiş önceki cezanın mahsup edilmesi gerekebileceği de gözetilerek, kesinleşen ve yargılaması devam eden ilgili dava dosyalarının incelenerek, yargılaması devam eden dava dosyalarının mümkünse bu dava ile birleştirilmesi, mümkün olmadığı takdirde bu davayı ilgilendiren delillerin onaylı örneklerinin dosya içine konulması ile birlikte tüm delillerin birlikte değerlendirilerek sonucuna göre sanığın hukuki durumunun takdir ve tayini gerektiği gözetilmeden eksik incelemeyle yazılı şekilde hüküm kurulması,
    2-Kabule göre de; 5237 sayılı TCK’nın 53. maddesine ilişkin uygulamanın Anayasa Mahkemesinin 08.10.2015 gün 2014/140 Esas, 2015/85 sayılı iptal kararı ile birlikte yeniden değerlendirilmesinde zorunluluk bulunması" isabetsizliklerinden bozulmasına karar verilmiştir.
    Yerel Mahkeme ise 09.10.2017 tarih ve 420-631 sayı ile; bozmaya direnerek önceki hüküm gibi sanığın mahkûmiyetine karar vermiştir.
    Bu hükmün de sanık tarafından temyiz edilmesi üzerine, Yargıtay Cumhuriyet Başsavcılığının 17.01.2018 tarihli ve 66614 sayılı "bozma" istekli tebliğnamesiyle dosya, 6763 sayılı Kanun"un 36. maddesiyle değişik CMK"nın 307. maddesi uyarınca kararına direnilen daireye gönderilmiş, aynı madde uyarınca inceleme yapan Yargıtay 11. Ceza Dairesince 26.02.2018 tarih ve 901-1710 sayı ile; direnme kararının yerinde görülmemesi üzerine Yargıtay Birinci Başkanlığına gelen dosya, Ceza Genel Kurulunca değerlendirilmiş ve açıklanan gerekçelerle karara bağlanmıştır.
    TÜRK MİLLETİ ADINA
    CEZA GENEL KURULU KARARI
    Özel Daire ile Yerel Mahkeme arasında oluşan ve Ceza Genel Kurulunca çözümlenmesi gereken uyuşmazlık; sanık hakkında resmî belgede sahtecilik suçundan yapılan başka yargılamalar sonucunda verilen ve kesinleşen mahkûmiyet hükümleri ile hâlen derdest olan yargılamalardan dolayı zincirleme suç hükmünün uygulanma şartlarının bulunup bulunmadığının belirlenmesine ilişkin ise de; Yargıtay İç Yönetmeliği’nin 27. maddesi uyarınca öncelikle, Yerel Mahkemece uyulan Yargıtay 11. Ceza Dairesinin 15.12.2014 tarihli ve 7734-21668 sayılı bozma kararında, sanık hakkında varsa benzer nitelikteki dosyaların tespit edilerek getirtilmesinin istenilmesine rağmen, sanığın adli sicil kaydında görünen ve UYAP sistemi üzerinden bilgilerine ulaşılabilen İzmir 10. Asliye Ceza Mahkemesinin 2008/739 ve İzmir 3. Asliye Ceza Mahkemesinin 2009/967 esas sayılı dosyalarının getirtilmediğinin anlaşılması karşısında, sanık hakkında zincirleme suç hükmünün uygulanma koşullarının bulunup bulunmadığının tespiti yönünden, söz konusu dosyaların getirilmesinin gerekip gerekmediğinin, dosyaların getirilmesinin gerekmediği ve zincirleme suç hükmünün uygulanma şartlarının bulunmadığı sonucuna ulaşılması hâlinde, ayrıca atılı suç yönünden dava zamanaşımının gerçekleşip gerçekleşmediğinin değerlendirilmesi gerekmektedir.
    İncelenen dosya kapsamından;
    Şikâyetçi ...’in sahibi olduğu Eskort İklimlendirme Hizmetleri Ticaret ve Sanayi Limited Şirketi adına kayıtlı 35 BKT 05 plaka sayılı kamyonetin, 20.03.2007 tarihinde şikâyetçinin şirketinde çalışan Mutlu Subaşı yönetiminde iken görevlilerce yapılan trafik kontrolü sırasında durdurulduğu, araca ait belgelerin incelenmesi sırasında motorlu araç trafik belgesi üzerinde yer alan 16.06.2006 tarihli muayene işleminin sahte olduğundan şüphelenilerek soruşturmanın başlatıldığı,
    Yapılan soruşturma sırasında, söz konusu muayene işlemini yaptırdığı iddia edilen sanığın, bu işlemi ... ismindeki kişiye yaptırdığını savunması üzerine, ... isimli şahsa ulaşıldığı ve bu şahsın sanığa teşhis ettirildiği, teşhis işlemine ilişkin 12.05.2010 tarihli tutanakta; sanığın gösterilen kişinin önceden tanıdığı ... olmadığını beyan ettiğinin belirtildiği,
    İzmir Kriminal Polis Laboratuarı Dairesi Başkanlığı tarafından düzenlenen 31.07.2007 tarihli bilirkişi raporunda özetle; 35 BKT 05 plaka sayılı kamyonet için düzenlenmiş olan “F 609182” seri numaralı motorlu araç trafik belgesinin arka yüzünde yer alan 16.06.2006 tarihli araç muayene işleminin sahte ve iğfal kabiliyetini haiz olduğu bilgilerine yer verildiği,
    Yerel Mahkemece suça konu muayene işleminin bulunduğu belge aslı 10.02.2011 tarihli oturuma getirtilerek yapılan incelemede özetle; 16.06.2006 tarihli muayenenin Çınarlı Muayene İstasyonunda yapıldığının, hologram pulunun yapıştırıldığının, imzanın mevcut olduğunun gözlemlendiği ve belgenin bu hâli ile iğfal kabiliyetini haiz olduğunun belirtildiği,
    Yerel Mahkemece 10.02.2011 tarih ve 316-36 sayı ile, sanık hakkında resmî belgede sahtecilik suçundan kurulan mahkûmiyet hükmünün, sanık tarafından temyiz edilmesi üzerine, Yargıtay 11. Ceza Dairesinin 15.12.2014 tarih ve 7734-21668 sayı ile; sanık hakkında zincirleme suç hükmünün uygulanma koşullarının bulunup bulunmadığının değerlendirilmesi bakımından sanığın benzer nitelikteki dosyaları tespit edilerek bu dosyaların getirtilmesi gerektiği gerekçesiyle bozulması üzerine, Yerel Mahkemece bozma kararına uyulmasına rağmen, sanığın adli sicil kaydında görünen ve UYAP sistemi üzerinden bilgilerine ulaşılabilen İzmir 10. Asliye Ceza Mahkemesinin 2008/739 ve İzmir 3. Asliye Ceza Mahkemesinin 2009/967 esas sayılı dosyaları mevcut dosyaya getirtilmeden benzer eylemlerinden açılmış başka dava dosyalarının incelenmesi sonucunda bu dosya kapsamındaki suçun, diğer davalara konu eylemlerle bir suç işleme kararı kapsamında işlenmiş zincirleme suç mahiyetinde olmadığı kabul edilerek sanık hakkında zincirleme suç hükümleri uygulanmaksızın resmî belgede sahtecilik suçundan hüküm kurulduğu, bu hükmün de sanık tarafından temyiz edilmesi üzerine inceleme yapan Özel Dairece önceki bozma nedenine ek olarak; her iddianameye kadar olan eylemlerin zincirleme biçimde işlenmiş bir resmî belgede sahtecilik suçunu, iddianameden sonraki eylemlerin ise ayrı suçu oluşturacağı, resmî belgede sahtecilik suçundan sanık hakkında kesinleşen hükümler bulunduğu da dikkate alınıp sonradan sübutu kabul edilen eylemler nedeniyle zincirleme suça ilişkin hükümler de uygulanarak tayin olunacak cezadan kesinleşmiş önceki cezanın mahsup edilmesi gerekebileceğinin de gözetilmesi hususlarına yer vererek ilgili dava dosyaları getirtilip incelendikten sonra sanık hakkında zincirleme suç hükmünün uygulanma şartlarının bulunup bulunmadığı yönünden tüm delillerle birlikte değerlendirme yapılması gerektiği gerekçesiyle yeniden bozulmasına karar verildiği, ancak Yerel Mahkemece önceki kararda direnilerek bu bozma kararına uyulmadığı,
    Yerel Mahkemece dosya içerisine getirtilmeyen ve sanığın adli sicil kaydında görünen İzmir 10. Asliye Ceza Mahkemesinin 2008/739 ve İzmir 3. Asliye Ceza Mahkemesinin 2009/967 esas sayılı dosyalarının Uyap sistemi üzerinden incelenmesi sonucunda;
    1- İzmir 10. Asliye Ceza Mahkemesinin 2008/739 esas sayılı dosyasında sanığın 35 DSM 95 plaka sayılı aracın trafik muayenesini sahte olarak yaptırmak eyleminden açılan kamu davasında suç tarihinin 22.09.2005, iddianame tarihinin ise 30.10.2008 olduğu, yargılama sonucunda sanık hakkında verilen 1 yıl 8 ay hapis cezasına ilişkin hükmün temyiz incelemesi sırasında Yargıtay 11. Ceza Dairesince onanmak suretiyle 10.03.2014 tarihinde kesinleştiği,
    2- İzmir 3. Asliye Ceza Mahkemesinin 2009/967 esas sayılı dosyasında sanığın 35 LT 074 plaka sayılı aracın trafik muayenesini sahte olarak yaptırmak eyleminden açılan kamu davasında suç tarihinin 24.03.2006, iddianame tarihinin ise 05.10.2009 olduğu, yargılama sonucunda sanık hakkında verilen 1 yıl 8 ay hapis cezasına ilişkin hükmün temyiz incelemesi sırasında Yargıtay 11. Ceza Dairesince onanmak suretiyle 11.11.2014 tarihinde kesinleştiği,
    Anlaşılmıştır.
    Şikâyetçi; 35 BKT 05 plakalı kamyonetin kendi şirketi adına kayıtlı olduğunu, araç muayene işlemi için iş yeri komşusu olan ...’a danıştığını, İsmail Kenan’ın da araç muayene işlemini iş takipçisi olduğunu bildiği sanık ...’e yaptırabileceklerini söylediğini, bunun üzerine araç ve belgelerini İsmail Kenan’a verdiğini, İsmail Kenan’ın da araç ve belgeleri sanığa verdiğini, daha sonra aracının muayenesi yapılmış şekilde kendisine getirildiğini, sonradan sanığa ulaştıklarında sanığın kendilerine bu muayene işlemini ... adındaki bir şahsa yaptırdığını söylediğini, şikâyetçi olduğunu,
    Tanık ...; iş yeri komşusu olan şikâyetçinin kendisine aracının muayene işlemini yaptıracağını söylemesi üzerine tanıdığı olan sanığın bu işlemi yapabileceğini söylediğini, şikâyetçinin de kabul etmesi sonucunda sanığı iş yerine çağırdığını, aracı ve belgeleri sanığa verdiğini, daha sonra sanığın muayene işlemi yapılmış şekilde aracı ve belgeleri kendisine teslim ettiğini, sonradan görüştüklerinde sanığın bu işlemi ... isminde birisine yaptırdığını söylediğini ancak kendisinin ...’ı tanımadığını,
    Beyan etmişlerdir.
    Sanık aşamalarda; kendisinin bir dönem trafik takip işi yaptığını, 35 BKT 05 plakalı aracın muayene işlemi için tanık İsmail Kenan’ın kendisinden ricada bulunduğunu, sonrasında aracı ve belgelerini kendisine verdiğini, kendisinin de Çınarlı Araç Muayene İstasyonuna giderek orada ismini ... olarak bildiği şahsa aracı ve belgeleri teslim ettiğini, muayene işlemi yapılınca aracı ve belgeleri bu şahıstan aldığını, bu şahsın kim olduğunu bilmediğini, bu şahsın bu işleri sahte kimlik kullanarak yaptığını sonradan öğrendiğini savunmuştur.
    Uyuşmazlığın sağlıklı bir şekilde çözülebilmesi için "zincirleme suç" hükümleri üzerinde durulmalıdır.
    5237 sayılı TCK’ya hâkim olan ilke gerçek içtima olduğundan, bunun sonucu olarak, "kaç fiil varsa o kadar suç, kaç suç varsa o kadar ceza" söz konusu olacaktır. Nitekim bu husus Adalet Komisyonu raporunda da; "Ceza hukukunun temel kurallarından birisi, ‘kaç fiil varsa o kadar suç, kaç suç varsa o kadar ceza vardır" şeklinde ifade edilmektedir. Bunun istisnaları, suçların içtimaı bölümünde belirlenmiştir. Bu istisnalar dışında, işlenen her bir suçla ilgili olarak ayrı ayrı cezaya hükmedilecektir. Böylece verilen her bir ceza, bağımsızlığını koruyacaktır" şeklinde ifade edilmiştir. Bu kuralın istisnalarına ise, 5237 sayılı TCK’nın "suçların içtimaı" bölümünde, 42 (bileşik suç), 43 (zincirleme suç) ve 44. (fikri içtima) maddelerinde yer verilmiştir.
    Konumuza ilişkin olan zincirleme suç, 765 sayılı Kanun’un 80. maddesinde; "Bir suç işlemek kararının icrası cümlesinden olarak kanunun aynı hükmünün bir kaç defa ihlal edilmesi, muhtelif zamanlarda vaki olsa bile bir suç sayılır. Fakat bundan dolayı terettüp edecek ceza altıda birden yarıya kadar artırılır" şeklinde düzenlenmiştir. Buna karşın 5237 sayılı Kanun’un 43. maddesinin ilk fıkrasında; "Bir suç işleme kararının icrası kapsamında, değişik zamanlarda bir kişiye karşı aynı suçun birden fazla işlenmesi durumunda, bir cezaya hükmedilir. Ancak bu ceza, dörtte birinden dörtte üçüne kadar artırılır. Bir suçun temel şekli ile daha ağır veya daha az cezayı gerektiren nitelikli şekilleri, aynı suç sayılır. Mağduru belli bir kişi olmayan suçlarda da bu fıkra hükmü uygulanır” biçiminde zincirleme suç düzenlemesine yer verilmiş, ikinci fıkrasında; "Aynı suçun birden fazla kişiye karşı tek bir fiille işlenmesi durumunda da, birinci fıkra hükmü uygulanır" denilmek suretiyle aynı neviden fikri içtima kurumu hüküm altına alınmış, üçüncü fıkrasında ise; "Kasten öldürme, kasten yaralama, işkence, ... ve yağma suçlarında bu madde hükümleri uygulanmaz" düzenlemesi ile zincirleme suç ve aynı neviden fikri içtima hükümlerinin uygulanamayacağı suçlar belirtilmiştir.
    5237 sayılı TCK"nın 43/1. maddesi uyarınca zincirleme suç hükümlerinin uygulanabilmesi için;
    a- Aynı suçun değişik zamanlarda birden fazla işlenmesi,
    b- İşlenen suçların mağdurlarının aynı kişi olması,
    c- Bu suçların aynı suç işleme kararı altında işlenmesi gerekmektedir.
    Zincirleme suç hükümlerinin uygulanabilmesi için gerekli olan unsurların üzerinde ayrıntılı olarak durulmasında yarar bulunmaktadır.
    a) Aynı suçun değişik zamanlarda birden fazla işlenmesi;
    Aynı suç 5237 sayılı TCK’nın 43. maddesinde; “Bir suçun temel şekli ile daha ağır veya daha az cezayı gerektiren nitelikli şekilleri, aynı suç sayılır” denmek suretiyle açıklığa kavuşturulmuştur. Öğretide de “aynı suçtan anlaşılması gerekenin, aynı suç tipi olduğu”, kanunda düzenlenen suçların ismi aynı ise aynı suçtan söz edileceği, suçun ismi farklı ise artık aynı suçtan bahsedilemeyeceği kabul edilmektedir. Buna göre suçların ismi aynı ise aynı suçtan söz etmek mümkün iken, suçun ismi değiştiğinde artık aynı suçtan bahsetmek mümkün değildir. Örneğin dolandırıcılık ile nitelikli dolandırıcılık eylemleri aynı suç sayılır iken, dolandırıcılık ile güveni kötüye kullanma, hırsızlık ile dolandırıcılık, hırsızlık ile suç eşyasını satın alma aynı suç kavramı içerisinde değerlendirilemeyecektir. Aynı suç kavramına, suçun teşebbüs aşamasında kalmış hâli de dâhildir. Zincirleme suç oluşturan eylemlerden bir kısmı tamamlanmış, bir kısmı da teşebbüs aşamasında kalmış olsa bile, işlenen suçların isimleri değişmediği sürece, aynı suç sayılacaktır. (Nevzat Toroslu, Ceza Hukuku Genel Kısım, Savaş Yayınevi, Ankara, 2008. s.316; Osman Yaşar - Hasan Tahsin Gökcan - Mustafa Artuç, Türk Ceza Kanunu, 1. cilt, Ankara, 2014, s.1241-1242; Mahmut Koca - İlhan Üzülmez, Türk Ceza Hukuku Genel Hükümleri, 8. bası, Ankara, 2015, s. 489-490; Türkan Sancar Yalçın-Yeni Türk Ceza Kanununda “Zincirleme Suç”, TBB Dergisi, sayı 70, Mayıs/Haziran 2007, s. 253)
    765 sayılı TCK’da yer alan “muhtelif zamanlarda vaki olsa bile” ifadesi karşısında, aynı suç işleme kararı altında birden fazla suçun aynı zamanda işlenmesi durumunda diğer şartların da varlığı hâlinde zincirleme suç hükümlerinin uygulanabilmesi mümkündür. Nitekim 765 sayılı TCK"nın yürürlüğü zamanında bu husus yargısal kararlarla kabul edilmiş ve uygulama bu doğrultuda yerleşmiştir.
    5237 sayılı TCK"nın 43/1. maddesinde bulunan “değişik zamanlarda” ifadesinin açıklığı karşısında, zincirleme suç hükümlerinin uygulanabilmesi için suçların farklı zamanlarda işlenmesi gerektiği konusunda öğreti ve uygulamada tam bir görüş birliği bulunmaktadır. Bunun sonucu olarak, aynı mağdura, aynı zamanda, aynı suçun birden fazla işlenmesi durumunda tek suçun oluşacağı kabul edilmiştir. Bu hâlde zincirleme suç hükümleri uygulanarak artırım yapılamayacak, ancak bu husus TCK"nın 61. maddesi uyarınca temel cezanın belirlenmesinde göz önünde bulundurulacaktır.
    b) İşlenen suçların mağdurlarının aynı kişi olması;
    Mağdur; Türk Dil Kurumu Büyük Türkçe Sözlüğünde, “haksızlığa uğramış kişi” olarak tanımlanmaktadır. Ceza hukukunda ise mağdur kavramı, suçun konusunun ait olduğu kişi ya da kişilerdir. 5237 sayılı Türk Ceza Kanunu’nun hazırlanmasında esas alınan suç teorisinde suçun maddi unsurları arasında yer alan mağdur, ancak gerçek bir kişi olabilecek, tüzel kişilerin suçtan zarar görmeleri mümkün ise de bunlar mağdur olamayacaklardır. Suçtan zarar gören ile mağdur kavramları da aynı şeyi ifade etmemektedir. Mağdur suçun işlenmesiyle her zaman zarar görmekte ise de, suçtan zarar gören kişi her zaman suçun mağduru olmayabilir. Bazı suçlarda mağdur belirli bir kişi olmayıp; toplumu oluşturan herkes (geniş anlamda mağdur) olabilecektir. (Mehmet Emin Artuk - Ahmet Gökcen - A.Caner Yenidünya, Ceza Hukuku Genel Hükümler, 9. bası, Ankara, 2015, s.289; İzzet Özgenç, Türk Ceza Hukuku Genel Hükümler, 11. bası, Ankara, 2015, s. 214-216; Mahmut Koca-İlhan Üzülmez, Türk Ceza Hukuku Genel Hükümler, 8. bası, Ankara, 2015, s.106-107)
    Mağdurun kim olduğunun belirlenmesinde öncelikle madde metnine bakılmalı, madde metninin yeterli olmadığı durumlarda hükmün konuluş amacı, suçun düzenlendiği yer gibi hususlar birlikte değerlendirilerek sonuca ulaşılmaya çalışılmalıdır.
    Bu bağlamda 5237 sayılı TCK"nın belgede sahtecilik suçlarının düzenlendiği madde metinlerinde suçun mağdurunun kim olduğuna ilişkin bir düzenlemeye yer verilmemesi, belgede sahtecilik suçlarının hukuki konusunun kamunun güveni olması ve bu suçların kamu güvenine karşı suçlar bölümünde düzenlenmiş bulunması hususları birlikte değerlendirildiğinde, bu suçların mağdurunun toplumu oluşturan bireylerin tamamının, diğer bir ifadeyle kamunun olduğunun, eylemin belirli bir kişinin zararına olarak işlenmesi hâlinde bu kişinin mağdur değil, suçtan zarar gören olacağının kabulü gerekmektedir. Aksinin kabulü hâlinde, birden fazla kişiye karşı işlenmiş olan sahtecilik suçlarında hükmolunacak sonuç ceza miktarları göz önünde bulundurulduğunda, 5237 sayılı TCK"nın “Adalet ve kanun önünde eşitlik ilkesi” başlıklı 3. maddesinin gerekçesinde, "Suç işlenmesiyle bozulan toplum düzeninde adaletin sağlanması için suç işleyen kimseye uygulanacak ceza hukuku yaptırımlarının haklı ve ölçülü olması gerekir. Çünkü ancak haklı ve suçun ağırlığıyla orantılı bir yaptırım ile suç işleyen kişinin bu fiilinden pişmanlık duyması sağlanabilir ve yeniden topluma kazandırılması söz konusu olabilir" şeklinde açıklanmış olan ölçülülük ilkesine aykırı davranılmış olunacaktır.
    Öğretide, belgede sahtecilik fiilinin belirli bir kişinin zararına olarak işlenmesi hâlinde ilgili kişinin de mağdur sayılacağı yönünde bir kısım görüşler (Nevzat Toroslu, Ceza Hukuku Özel Kısım, Savaş Yayınevi, Ankara 2007, s.205-206) olmakla birlikte, çoğunluk itibarıyla, bu suçların mağdurunun kamu olduğuna ilişkin bir kabul vardır. (Veli Özer Özbek, Mehmet Nihat Kanbur, Koray Doğan, Pınar Bacaksız, İlker Tepe, Türk Ceza Hukuku Özel Hükümler, Seçkin Yayınevi, 4. Baskı, 2012, s. 759).
    Yargıtay Ceza Genel Kurulunun 22.04.2014 tarihli ve 397-202 sayılı kararında da; belgede sahtecilik suçlarının mağdurunun kamu olduğu, eylemin belirli bir kişinin zararına olarak işlenmesi hâlinde bu kişinin mağdur değil suçtan zarar gören konumunda bulunduğu belirtilmiştir.
    c) Bu suçların aynı suç işleme kararı altında işlenmesi;
    Ceza Genel Kurulunun 14.01.2014 tarihli ve 384-2, 03.12.2013 tarihli ve 1475-577, 30.05.2006 tarihli ve 173-145, 08.07.2003 tarihli ve 189-207, 13.10.1998 tarihli ve 205-304, 20.03.1995 tarihli ve 48-68 ile 02.03.1987 tarihli ve 341-84 sayılı kararlarında "aynı suç işleme kararı" kavramından, kanunun aynı hükmünü birçok kez ihlal etme hususunda önceden kurulan bir plan, genel bir niyetin anlaşılması gerektiği, bu bağlamda failin suçu işlemeden önce bir plan yapmasının veya bu suça niyet etmesinin, fakat fiili bir defada yapmak yerine, kısımlara bölmeyi ve o surette gerçekleştirmeyi daha uygun görmesinin, hareketinin önceki hareketinin devamı olmasının ve tüm hareketleri arasında sübjektif bir bağlantı bulunmasının anlaşılması gerektiği kabul edilmiş, ilk eylemle ikinci eylem arasında makul sayılamayacak uzunca bir sürenin geçmesinin, sanığın aynı suç işleme kararıyla değil, çıkan fırsatlardan yararlanmak suretiyle suçu işlediğini gösterdiği belirtilmiştir.
    Öğretide ise aynı suç işleme kararının, kanunun aynı hükmünü müteaddit defa ihlal etmek hususunda önceden kurulan bir plan ve genel bir niyet anlamında bulunduğu (Sulhi Dönmezer-Sahir Erman, Nazari ve Tatbiki Ceza Hukuku cilt 1, Beta Basım Yayım, 14. bası, İstanbul, 1999, s.398 vd), çok genel bir birliğin, genel bir saik birliği sonucuna götüreceği, saik birliğinin, kararda birliği meydana getiremeyeceği, suç saiki, niyeti, amacı ile kararının karıştırılmaması gerektiği, yine fırsat çıktığı zaman suç işlemek için verilen genel bir kararın, müteselsil suçun bu sübjektif şartını oluşturmayacağı (Türkan Yalçın Sancar, Müteselsil Suç, Seçkin Yayınevi, Ankara, 1995, s.70 vd), failin çıkacak her fırsattan yararlanmak hususunda genel ve soyut bir kararının varlığının aynı suç işleme kararının kabulünü gerektirmeyeceği (Kayıhan İçel, Suçların İçtimaı, İstanbul, 1972, s. 136-137; Mahmut Koca-İlhan Üzülmez, Türk Ceza Hukuku Genel Hükümler, Seçkin Yayınevi, 8. bası, Ankara, 2015, s. 497), kanunda kullanılan karar tabirinden anlaşılması gerekenin, failin daha baştan itibaren birden fazla suçu kısım kısım işlemeye yönelik tasavvuru olduğu, önceden bir plan yapmış, niyetini oluşturmuş, fakat bunu bir defada gerçekleştireceği yerde, kısımlara bölmeyi ve o suretle gerçekleştirmeyi daha uygun görmüş ve bu plana göre hareket etmiş olduğu için zincirleme suçun kabul edildiği (Hakan Hakeri, Ceza Hukuku Genel Hükümler, Adalet Yayınevi, 18. Baskı, Ankara, 2015, s.612-613), zincirleme suç halinde failin somut fiiline ve fiillerin bütününe yönelik olmak üzere iki iradesinden söz edilebileceği, zincirleme suç işlemeye yönelik iradenin, yani bir suç işleme kararının her bir suça ilişkin kasıttan önce geldiği (Hamide Zafer, Ceza Hukuku Genel Hükümler, Beta Yayımcılık, 4. bası, İstanbul, 2015, s. 456), zincirleme suçun sübjektif şartının bir suç işleme kararının icrası kapsamında işlenen suçlar arasında manevi bir bağ bulunması olduğu (İzzet Özgenç, Türk Ceza Hukuku Genel Hükümler, Seçkin Yayınevi, 11. bası, Ankara, 2015, s. 564), suçların işleniş biçimindeki benzerlik, aynı türden fırsatları değerlendirme, suçla korunan hukuki değer, hareketin yöneldiği maddi konunun nitelik ve başkalıkları ve suçlar arasındaki zaman aralığı gibi dışa yansıyan veri ve davranışlardan yararlanılarak tespit edilecek olan bir suç işleme kararının kanunun aynı hükmünü ihlal etmek hususundaki failin genel planı olduğu (Mehmet Emin Artuk-Ahmet Gökçen-Caner Yenidünya, Ceza Hukuku Genel Hükümler, Adalet Yayınevi, 9. bası, Ankara, 2015, s. 697-698) görüşleri ileri sürülmüştür.
    Suç kastından daha geniş bir anlamı içeren suç işleme kararı, suç kastından daha önce gelen genel bir karar ve niyeti ifade etmektedir. Önce suç işleme kararı verilmekte ve bundan sonra bu genel kararın icrası farklı zamanlardaki suçlarla gerçekleştirilmektedir. Kararın gerçekleştirilmesi için gerekli suçların her birinde ayrı suç kastları, bir başka deyişle bir suç için gerekli olan maddi ve manevi unsurlar ayrı ayrı yer almaktadır. Böylece suç işleme kararı denilen genel plan, niyet veya karar, zinciri oluşturan ve her biri birbirinden bağımsız olan suçları birbirine bağlayan ortak bir zemini oluşturur.
    Suç işleme kararının yenilenip yenilenmediği, birden çok suçun aynı karara dayanıp dayanmadığı, aynı zamanda suçlar arasındaki süre ile de ilgilidir. İşlenen suçların arasında kısa zaman aralıklarının olması suç işleme kararında birlik olduğuna; uzun zaman aralıklarının olması ise suç işleme kararında birlik olmadığına karine teşkil edebilecektir. Yine de çeşitli suçlar arasında az veya çok uzun zaman aralığının var olması, bu suçların aynı suç işleme kararının etkisi altında işlendiğini ya da işlenmediğini her zaman göstermeyecektir. Diğer bir anlatımla, sürenin uzunluğu kararın yenilendiğini düşündürebileceği gibi, kısalığı da her zaman kararın yürürlükte olduğunu göstermeyebilecektir. Diğer taraftan, hukuki veya fiili kesintiler olduğunda farklı değerlendirmeler yapılması mümkündür. Ancak bu değerlendirme her olayda ayrı ayrı ve diğer şartlar da dikkate alınarak yapılmalıdır. Bu nedenle, başlangıçta belirli bir süre geçince suç işleme kararı yenilenmiş ya da değişmiş olur demek, soyut ve delillerden kopuk bir değerlendirme olacaktır. Failin iç dünyasını ilgilendiren bu kararın varlığının her olayın özelliğine göre suçun işleniş biçimi, suçun işlenmesindeki özellikler, fiillerin işlendikleri yer ve işlenme zamanı, fiiller arasında geçen süre, korunan değer ve yarar, hareketin yöneldiği maddi konunun niteliği, olayların oluşum ve gelişimi ile dış dünyaya yansıyan diğer tüm özellikler değerlendirilerek belirlenmesi gerekecektir.
    Görüldüğü üzere, zincirleme suçun oluşumu için işlenen suçlar arasında ne kadar zaman geçmesi gerektiği konusunda genel ve mutlak bir kural koymak mümkün olmadığından, hangi süre içerisinde işlenirse işlensin, işlenen suç başlangıçtaki genel niyete veya suç işleme konusundaki tek karara dayanıyor ise zincirleme suç hükümleri uygulanacak, ancak işlenen suç failin yeni bir suç işleme kararına dayanıyorsa artık zincirleme suç söz konusu olmayacaktır.
    Zincirleme suça ilişkin bu genel açıklamalardan sonra uyuşmazlığın çözümüne katkısı bakımından "hukuki kesinti" kavramı üzerinde durulması gerekmektedir.
    Yapılmakta olan soruşturma sonucunda toplanan delillerin failin suçu işlediği yönünde yeterli şüphe oluşturması üzerine Cumhuriyet savcısınca şüpheli hakkında CMK"nın 170. maddesi uyarınca iddianamenin düzenlenmesiyle hukuki kesinti oluşmaktadır. İddianamenin düzenlenmesiyle olaylar arasında hukuki kesinti oluştuğundan iddianamenin düzenlenmesinden sonra devam eden eylemler ise başka bir ceza soruşturmasının konusunu oluşturacaktır. Başka bir anlatımla sanık hakkında iddianame düzenlendikten sonra, sanık tarafından aynı suçun tekrar işlenmesi durumda, yeni ve ayrı bir suç söz konusu olacaktır.
    Buna karşın işlemiş olduğu suçtan dolayı henüz hakkında iddianame düzenlenmeden, sanığın aynı suç işleme kararıyla ve aynı mağdura karşı yeniden suç işlemesi durumunda, hukuki kesinti gerçekleşmeden aynı suçun işlenmesi söz konusu olduğundan sanık hakkında zincirleme suç hükümleri uygulanacaktır. Bu ahvalde sanığın her suçtan ayrı ayrı cezalandırılması yoluna gidilmeyecek, sanığa bir suçtan ceza verildikten sonra hakkında zincirleme suç hükümleri uygulanmak suretiyle cezasından artırım yapılacaktır.
    Buna göre, soruşturma aşamasında sanığın aynı suç işleme kararıyla, aynı mağdura karşı değişik zamanlarda aynı suçu işlediğinin tespit edilmesi durumda, soruşturma dosyalarının birleştirilerek kamu davası açılması, bu hususa riayet edilmeden kamu davalarının açılması halinde ise hukuki kesintinin oluşmasından önce sanığın aynı mağdura karşı bir suç işleme kararıyla aynı suçu değişik zamanlarda işlediğinin anlaşılması durumunda dava dosyalarının birleştirilerek sanık hakkında zincirleme suç hükümlerinin uygulanıp uygulanmayacağının değerlendirilmesi isabetli bir uygulama olacaktır.
    Bu aşamadan sonra uyuşmazlığın çözümü için zincirleme suç hükümlerinin uygulanma şartlarının mevcudiyeti hâlinde cezanın nasıl belirlenmesi gerektiği üzerinde durulmalıdır.
    Bir suçun zincirleme biçimde işlendiğinin kabulü hâlinde, faile her bir suç için ayrı ayrı ceza verilmeyecek, tek bir ceza verilip bu ceza üzerinden TCK"nın 43/1. maddesi gereğince artırım yapılacaktır.
    Failin işlediği suçlar aynı nitelikte ise, örneğin her biri suçun basit veya nitelikli hâli ise burada ceza bu basit veya nitelikli hâl üzerinden belirlenecektir. Failin işlediği suçlardan bir kısmı suçun basit bir kısmı da nitelikli hâli ise, nitelikli hâl daha fazla ceza verilmesini gerektirmekte ise ceza bunun üzerinden belirlenmeli, ancak nitelikli hâl suçun basit şekline göre daha az ceza verilmesini gerektiriyor ise ceza suçun basit şekli üzerinden belirlenmelidir.
    Suçlardan birinin tamamlanmış diğerinin teşebbüs aşamasında kalması durumunda, şayet suçlar aynı nitelikte ise, örneğin ikisi de suçun basit şekli ise tamamlanmış suçtan hüküm kurulmalıdır. Tamamlanmış olan eylem suçun basit hâlini, teşebbüs aşamasında kalmış eylem ise suçun nitelikli hâlini oluşturuyorsa, bu durumda her bir suç için ayrı ayrı uygulama yapılarak sonucuna göre hangi suç daha ağır cezayı gerektiriyor ise o suç üzerinden zincirleme suç hükümleri uygulanmalıdır. Nitekim Ceza Genel Kurulunun 20.03.1973 tarihli ve 388-265; 21.05.2013 tarihli ve 1543-257 sayılı kararlarında da aynı sonuca ulaşılmıştır.
    Öğretide de; "Bu konuda düşünülebilecek diğer bir ihtimal de, suçun basit şeklinin tamamlanması, ağırlaşmış şeklinin ise teşebbüs derecesinde kalmasıdır. 80. maddedeki "terettüp edecek ceza" deyimi o suç için kanunda gösterilen cezayı değil, fakat hâkimin tayin edeceği somut cezayı ifade ettiği için, bu gibi durumlarda, hâkim tarafından tayin edilecek suçun tamamlanmış basit şeklinin cezası ile teşebbüs derecesinde kalmış ağırlaşmış şeklinin cezasını karşılaştırmak ve bu somut cezalardan hangisi daha fazla ise, artırmayı onun üzerinden yapmak gerekir" (Kayıhan İçel, Suçların İçtimaı, İstanbul 1972, s. 153), "Teşebbüs aşamasında kalan suçla tamamlanmış suç arasında teselsül ilişkisi varsa, tamamlanmış suç; basit suçla ağırlaştırılmış suç arasında teselsül ilişkisi varsa, ağırlaştırılmış suç için belirlenen ceza üzerinden artırım yapılmalıdır. Fakat bazen teşebbüs aşamasında kalan suç tamamlanmış suça nazaran daha ağır cezayı gerektirir. Bu durumda artırım, teşebbüs aşamasında kalan suça verilen ceza üzerinden yapılmalıdır" (Türkan Yalçın Sancar, Müteselsil Suç, Ankara, 1995, s. 127), "Suçlardan bir kısmı tamamlanmış, bir kısmı teşebbüs aşamasında kalmış ise, kural olarak ceza tamamlanmış eylem üzerinden belirlenecektir. Ancak tamamlanmış hal, suçun basit şeklini oluşturuyor, teşebbüs aşamasında kalmış hal de suçun nitelikli halini oluşturuyorsa, kanaatimizce bu durumda ikili bir uygulama yapılarak, hangisi ağır sonuç veriyor ise uygulama ona göre belirlenecektir" (Osman Yaşar-Hasan Tahsin Gökcan-Mustafa Artuç, Türk Ceza Kanunu, 1.Cilt, Ankara, 2010, s. 1221) şeklinde görüşlere yer verilmiştir.
    Zincirleme suçlardan biri hakkında açılan kamu davası sonucunda zincirleme suç hükümleri uygulanmadan hüküm kurulmuş ve kesinleşmiş ise, henüz sonuca bağlanmayan zincirleme suça tabi diğer suç hakkında nasıl hüküm kurulması gerektiği meselesine gelince;
    Zincirleme suça dahil olan suçlardan biri hakkında beraat kararı verilmiş ya da zamanaşımı, genel af, şikâyetten vazgeçme gibi ceza ilişkisini ortadan kaldıran bir sebebe dayalı olarak hüküm kurulmuşsa artık o suç bakımından zincirleme suç ilişkisi kalkacağından henüz sonuca bağlanmayan suçla ilgili kesinleşen hükme konu fiil gözetilmeksizin bağımsız hüküm kurulmalıdır.
    Zincirleme suça dahil olan bir suçtan bu durum gözetilmeksizin mahkûmiyet kararı verilmiş ve bu karar kesinleşmiş ise, zincirleme suça konu ikinci suçla ilgili olarak mahkemece; kesinleşen hükme konu eylem de göz önüne alınarak zincirleme suç hükümlerinin uygulanması suretiyle hüküm kurulmalı, kesinleşen hükümdeki ceza sonuç cezadan indirilmeli, böylece yargılaması devam eden suça ilişkin ceza belirlenmelidir.
    Nitekim Ceza Genel Kurulunun 20.04.1999 tarihli ve 61-74 sayılı kararında bu şekilde yapılan uygulamanın isabetli olduğu belirtildiği gibi, Yargıtay Ceza Dairelerinin süre gelen uygulamalarının aynı şekilde olduğu anlaşılmaktadır (Örneğin; 11. Ceza Dairesinin 10.06.2015 tarihli ve 3690-26932; 23.11.2015 tarihli ve 23925-31124; 10. Ceza Dairesinin 12.06.2015 tarihli ve 2258-31755; 2. Ceza Dairesinin 13.04.2015 tarihli ve 5306-7580; 28.04.2010 tarihli ve 12228-14136; 5. Ceza Dairesinin 26.3.2012 tarihli ve 8459-2592; 14.3.2012 tarihli ve 9041-2042; 21. Ceza Dairesinin 30.09.2015 tarihli ve 10828-3351; 02.12.2015 tarihli ve 12921-5763 sayılı kararları)
    Öte yandan ceza muhakemesinin amacı, her somut olayda kanuna ve usulüne uygun olarak toplanan delilerle maddi gerçeğe ulaşıp adaleti sağlamak, suç işlediği sabit olan faili cezalandırmak, kamu düzeninin bozulmasının önüne geçebilmek ve bozulan kamu düzenini yeniden tesis etmektir. Gerek 1412 sayılı CMUK, gerekse 5271 sayılı CMK; adil, etkin ve hukuka uygun bir yargılama yapılması suretiyle maddi gerçeğe ulaşmayı amaç edinmiştir. Bu nedenle ulaşılma imkanı bulunan bütün delillerin ele alınıp değerlendirilmesi gerekmektedir. Diğer bir deyişle adaletin tam olarak gerçekleşebilmesi için, maddi gerçeğe ulaşma amacına hizmet edebilecek tüm kanuni delillerin toplanması ve tartışılması zorunludur.
    Bu açıklamalar ışığında ön sorun değerlendirildiğinde;
    Şikâyetçi ...’in sahibi olduğu Eskort İklimlendirme Hizmetleri Ticaret ve Sanayi Limited Şirketi adına kayıtlı 35 BKT 05 plaka sayılı kamyonetin, motorlu araç trafik belgesi üzerinde yer alan 16.06.2006 tarihli muayene işleminin sanık tarafından sahte olarak yapıldığının iddia ve kabul edildiği olayda;
    Dosya kapsamında yer alan Yargıtay 11. Ceza Dairesinin her iki bozma kararında da; sanık hakkında açılan benzer nitelikteki davaların tespit edilmesi ve tespit edilen kamu davalarına konu eylemler yönünden zincirleme suç hükmünün uygulanma şartlarının bulunup bulunmadığının değerlendirilmesi gerektiği belirtilmesine rağmen, sanığın adli sicil kaydında görünen ve Uyap sistemi üzerinden bilgilerine ulaşılabilen benzer fiillerden dolayı yargılandığı İzmir 10. Asliye Ceza Mahkemesinin 2008/739 ve İzmir 3. Asliye Ceza Mahkemesinin 2009/967 esas sayılı dosyalarının getirtilmediği, anılan kamu davalarındaki suç tarihlerinin sırasıyla 22.09.2005 ve 24.03.2006 olduğu ve sanığın eylemlerinin tek bir suçu mu, her birinin yenilenen suç işleme kararıyla işlenmiş ayrı suçları mı, yoksa bir suç işleme kararının yerine getirilmesi amacıyla kanunun aynı hükmünü değişik zamanlarda birkaç kez ihlal etmek suretiyle zincirleme suçu mu oluşturduğunun takdiri yönünden, bu iki kamu davasına konu eylemin Yerel Mahkemece dikkate alınmadan yazılı şekilde karar verildiği, incelemeye konu dosyadaki suç tarihi ile Yerel Mahkemece sanığın dosya içerisine getirtilmeyen kamu davalarındaki eylemlerine ilişkin suç tarihlerinin birbirine yakın olup aralarında hukuki kesintiye neden olan bir durum da bulunmadığı ve sanığın bu kamu davalarında yapılan yargılama sonucunda da yine sahte araç muayenesi işlemi yapmak fiillerinden cezalandırıldığı hususları birlikte değerlendirildiğinde, hukuki kesintiyi oluşturan ilk iddianamenin düzenlendiği tarihe kadar olan süreçteki aynı suç işleme kararıyla aynı mağdura karşı gerçekleştirilen eylemlerin zincirleme biçimde işlenmiş resmî belgede sahtecilik suçunu, iddianameden sonraki eylemlerin ise ayrı suçu oluşturacağı gözetilerek Yerel Mahkemece sanığın adli sicil kaydında görünen ve Uyap sistemi üzerinden bilgilerine ulaşılabilen benzer fiillerden dolayı yargılandığı İzmir 10. Asliye Ceza Mahkemesinin 2008/739 ve İzmir 3. Asliye Ceza Mahkemesinin 2009/967 esas sayılı dosyalarının da getirtilip diğer tüm dosyalarla birlikte sanığın eylemlerinin tek bir suçu mu, her biri yenilenen suç işleme kararıyla işlenmiş ayrı suçları mı, yoksa bir suç işleme kararıyla kanunun aynı hükmünü değişik zamanlarda birkaç kez ihlal etmek suretiyle zincirleme biçimde işlenmiş suçu mu oluşturduğunun değerlendirilmesi gerekirken, eksik araştırmayla hüküm kurulması usul ve kanuna aykırıdır.
    Bu itibarla, isabetli bulunmayan Yerel Mahkeme direnme kararına konu hükmünün bozulmasına karar verilmelidir.
    Ulaşılan sonuç karşısında; sanık hakkında resmî belgede sahtecilik suçundan yapılan başka yargılamalar sonucunda verilen ve kesinleşen mahkûmiyet hükümleri ile hâlen derdest olan yargılamalardan dolayı zincirleme suç hükmünün uygulanma şartlarının bulunup bulunmadığının belirlenmesine ilişkin uyuşmazlık konusu bu aşamada değerlendirilmemiştir.
    SONUÇ:
    Açıklanan nedenlerle;
    1- İzmir 13. Asliye Ceza Mahkemesinin 09.10.2017 tarihli ve 420-631 sayılı direnme kararına konu hükmünün, sanık hakkında zincirleme suç hükmünün uygulanma koşullarının bulunup bulunmadığının değerlendirilmesi yönünden eksik araştırmayla hüküm kurulması isabetsizliğinden BOZULMASINA,
    2- Dosyanın, mahalline iadesi için Yargıtay Cumhuriyet Başsavcılığına TEVDİ EDİLMESİNE, 11.12.2018 tarihinde yapılan müzakerede oy birliğiyle karar verildi.

    Sayın kullanıcılarımız, siteden kaldırılmasını istediğiniz karar için veya isim düzeltmeleri için bilgi@abakusyazilim.com.tr adresine mail göndererek bildirimde bulunabilirsiniz.

    Son Eklenen İçtihatlar   AYM Kararları   Danıştay Kararları   Uyuşmazlık M. Kararları   Ceza Genel Kurulu Kararları   1. Ceza Dairesi Kararları   2. Ceza Dairesi Kararları   3. Ceza Dairesi Kararları   4. Ceza Dairesi Kararları   5. Ceza Dairesi Kararları   6. Ceza Dairesi Kararları   7. Ceza Dairesi Kararları   8. Ceza Dairesi Kararları   9. Ceza Dairesi Kararları   10. Ceza Dairesi Kararları   11. Ceza Dairesi Kararları   12. Ceza Dairesi Kararları   13. Ceza Dairesi Kararları   14. Ceza Dairesi Kararları   15. Ceza Dairesi Kararları   16. Ceza Dairesi Kararları   17. Ceza Dairesi Kararları   18. Ceza Dairesi Kararları   19. Ceza Dairesi Kararları   20. Ceza Dairesi Kararları   21. Ceza Dairesi Kararları   22. Ceza Dairesi Kararları   23. Ceza Dairesi Kararları   Hukuk Genel Kurulu Kararları   1. Hukuk Dairesi Kararları   2. Hukuk Dairesi Kararları   3. Hukuk Dairesi Kararları   4. Hukuk Dairesi Kararları   5. Hukuk Dairesi Kararları   6. Hukuk Dairesi Kararları   7. Hukuk Dairesi Kararları   8. Hukuk Dairesi Kararları   9. Hukuk Dairesi Kararları   10. Hukuk Dairesi Kararları   11. Hukuk Dairesi Kararları   12. Hukuk Dairesi Kararları   13. Hukuk Dairesi Kararları   14. Hukuk Dairesi Kararları   15. Hukuk Dairesi Kararları   16. Hukuk Dairesi Kararları   17. Hukuk Dairesi Kararları   18. Hukuk Dairesi Kararları   19. Hukuk Dairesi Kararları   20. Hukuk Dairesi Kararları   21. Hukuk Dairesi Kararları   22. Hukuk Dairesi Kararları   23. Hukuk Dairesi Kararları   BAM Hukuk M. Kararları   Yerel Mah. Kararları  


    Avukat Web Sitesi