10. Hukuk Dairesi 2017/3577 E. , 2017/5654 K.
"İçtihat Metni"
Mahkemesi :Asliye Hukuk (İş) Mahkemesi
Dava, haczin kaldırılması ve menfi tespit istemine ilişkindir.
Mahkemece, bozma sonrası yapılan yargılamada ilamında belirtildiği şekilde davanın reddine, karar verilmiştir.
Hükmün, davacı avukatı tarafından temyiz edilmesi üzerine, temyiz isteğinin süresinde olduğu anlaşıldıktan ve Tetkik Hâkimi ... tarafından düzenlenen raporla dosyadaki kâğıtlar okunduktan sonra işin gereği düşünüldü ve aşağıdaki karar tespit edildi.
6183 sayılı Kanunun 54. maddesi hükmü uyarınca, süresinde ödenmeyen amme alacağı tahsil dairesince cebren tahsil olunur. Amme borçlusunun borcuna yetecek miktarda mallarının haczedilerek paraya çevrilmesi de maddede belirtilen cebren tahsil şekillerinden birisidir. Bu bağlamda, borçtan dolayı cebren tahsile geçmeden önce anılan Kanunun 55. maddesi hükmünde öngörülen bilgilerin tümünü içeren bir ödemeye çağrı yazısının “ödeme emri” nin tebliğ edilmesi yasal zorunluluktur. Bir başka ifade ile kamu alacağı için “ödeme emri” çıkarılmadan ve icra takibi kesinleştirilmeden haciz uygulanması ve diğer cebren tahsil yollarına başvurulması kanuna aykırıdır.
Eldeki davada ise, davacı hakkında ve onun adına düzenlenmiş bir ödeme emrinin bulunmaması karşısında haczin kaldırılmasına dair talebin kabulü gereğinin dikkate alınmaması isabetsizdir.
Diğer taraftan, 6183 sayılı Kanunun 35. maddesinin 29.07.1998 tarihli resmi gazetede yayımlanarak yürürlüğe giren 4369 sayılı Kanunun 21. maddesi ile değişik halinde “Limited ortaklıkların ödenmeyen ve tahsil imkânı bulunmayan amme borçlarından dolayı ortaklar vazettikleri veya vaz"ını taahhüt eyledikleri sermaye miktarında doğrudan doğruya mesul ve bu Kanun hükümleri gereğince takibata tabi tutulurlar.” şeklindeki düzenlemede yer alan “ödenmeyen ve tahsil imkânı bulunmayan” ibaresi, 06.06.2008 tarihinde yürürlüğe giren 5766 sayılı Yasanın 3. maddesi ile değiştirilerek “şirketten tahsil imkânı bulunmayan” alacaklar ile sınırlandırılmış ve sonrasında da yeniden düzenlenen madde ile şirketten tamamen veya kısmen tahsil edilemeyen ya da tahsil edilemeyeceği anlaşılması koşuluyla şirket
./..
ortaklarının, sermaye hisseleri oranında sorumlu olacağı, şirket ortağının şirketteki payını devretmesi durumunda payını devreden ve devir alan şahısların devir öncesine ait kamu alacaklarından müteselsilen sorumlu olacağı, kamu alacağının doğduğu ve ödenmesi gerektiği zamanlarda pay sahiplerinin farklı şahıslar olmaları halinde ise bu şahısların kamu alacağının ödenmesinde müteselsilen sorumlu olacağı öngörülmüş ise de, eldeki davada, dosya içeriğinden, davacının Kuruma karşı borçlu olmadığının tespiti istemi bakımından, davadışı şirketin halen faal olması ve bozma sonrasında davalı kurum alacağının yapılandırılmış ve ödemelerin varlığının ortaya çıktığı dikkate alındığında, kamu alacağının şirketten tamamen veya kısmen tahsil edilemeyeceğine ilişkin yasal şartın gerçekleşmediğinin anlaşılması karşısında menfi tespit isteminin de kabulü gereğinin dikkate alınmaması ile davadışı şirketin ödeme emirleri nedeniyle 02.01.2008 ve 23.03.2011 tarihlerinde yaptığı yapılandırmalar kapsamına 2005/2. ay ile 2008/10. aylar arasındaki kurum alacağının dâhil edilmesi halinde dava konusunun kalmayacağı hususlarının dikkate alınmaması, usul ve yasaya aykırı olup, bozma nedenidir.
Mahkemece, yukarıda açıklanan maddi ve hukuki esaslar doğrultusunda inceleme yapmak suretiyle karar verilmesi gerekirken, eksik araştırma ve yanılgılı değerlendirme ile yazılı şekilde davanın reddine karar verilmiş olması, usul ve yasaya aykırı olup, bozma nedenidir.
O halde, davacı avukatının bu yönleri amaçlayan temyiz itirazları nazara alınmalı ve hüküm bozulmalıdır.
SONUÇ: Temyiz edilen hükmün yukarıda açıklanan nedenlerle BOZULMASINA, temyiz harcının istek halinde davacıya iadesine, 12.09.2017 gününde oybirliğiyle karar verildi.