Esas No: 2015/1685
Karar No: 2015/1685
Karar Tarihi: 23.5.2018
Genel müdürler için öngörülen ek gösterge ve makam tazminatından yararlandırılmama - Mülkiyet hakkı - Yargılamanın uzun sürmesi - AYM Birinci Bölüm 2015/1685 Esas 2015/1685 Karar Sayılı İlamı
TÜRKİYE CUMHURİYETİ |
ANAYASA MAHKEMESİ |
|
|
BİRİNCİ BÖLÜM |
|
KARAR |
|
AYTEN YEĞENOĞLU BAŞVURUSU |
(Başvuru Numarası: 2015/1685) |
|
Karar Tarihi: 23/5/2018 |
|
BİRİNCİ BÖLÜM |
|
KARAR |
|
Başkan |
: |
Burhan ÜSTÜN |
Üyeler |
: |
Serruh KALELİ |
|
|
Hicabi DURSUN |
|
|
Hasan Tahsin GÖKCAN |
|
|
Yusuf Şevki HAKYEMEZ |
Raportör |
: |
M. Emin ŞAHİNER |
Başvurucu |
: |
Ayten YEĞENOĞLU |
Vekili |
: |
Av. Mehmet SAĞLAM |
I. BAŞVURUNUN KONUSU
1. Başvuru, başvurucunun genel müdürler için öngörülen ek gösterge ve makam tazminatından yararlandırılmaması nedeniyle mülkiyet hakkının; açılan davada yargılamanın uzun sürmesi nedeniyle de makul sürede yargılanma hakkının ihlal edildiği iddialarına ilişkindir.
II. BAŞVURU SÜRECİ
2. Başvuru 27/1/2015 tarihinde yapılmıştır.
3. Başvuru, başvuru formu ve eklerinin idari yönden yapılan ön incelemesinden sonra Komisyona sunulmuştur.
4.Komisyonca başvurunun kabul edilebilirlik incelemesinin Bölüm tarafından yapılmasına karar verilmiştir.
5. Bölüm Başkanı tarafından başvurunun kabul edilebilirlik ve esas incelemesinin birlikte yapılmasına karar verilmiştir.
6. Başvuru belgelerinin bir örneği bilgi için Adalet Bakanlığına (Bakanlık) gönderilmiştir. Bakanlık görüş bildirmemiştir.
7. Başvurucu Teoman Yeğenoğlu 9/5/2016 tarihinde vefat etmiştir. Başvurucunun mirasçılarından Ayten Yeğenoğlu adına vekili 18/8/2015 tarihli dilekçe ile mirasçılık belgesi sunarak bu kişinin başvuruya devam etmek istediğini beyan etmiştir.
III. OLAY VE OLGULAR
8. Başvuru formu ve eklerinde ifade edildiği şekliyle ilgili olaylar özetle şöyledir:
9. Başvurucu 30/9/1971-3/9/1974 tarihleri arasında Gümrük ve Tekel Bakanlığı Zat ve Sicil İşleri müdürü olarak görev yapmakta iken Türkiye Kömür İşletmeleri Personel ve Sosyal İşler daire başkanı görevine atanmıştır.
10. Zat ve sicil işleri müdürü kadro unvanı 12/5/1976 tarihli Resmî Gazete’de yayımlanan 7/11744 sayılı Bakanlar Kurulu kararı ile iptal edilip yerine 2. dereceli personel ve eğitim dairesi başkanı kadro unvanı ihdas edilmiştir. 17/2/1978 tarihli Bakanlar Kurulu kararı ile de personel ve eğitim dairesi başkanı kadrosu 1. derece olarak değiştirilmiştir. 28/8/1978 tarihli Bakanlar Kurulu kararı ile bu kez 1. dereceli personel ve eğitim genel müdürü kadro unvanı ihdas edilmiştir. 8/6/1949 tarihli ve 5434 sayılı Türkiye Cumhuriyeti Emekli Sandığı Kanunu’nun ek 67. maddesine dayanılarak yürürlüğe konulan 1/5/1995 tarihli XIII sayılı Eşitlik Cetveli"yle, mülga zat ve sicil işleri müdürlüğü kadrosu personel ve eğitim daire başkanlığı kadrosuyla eşitlenmiştir.
11. Başvurucu da bu eşitleme nedeniyle daire başkanı makam tazminatından yararlandırılmıştır.Başvurucunun 24/8/1992 tarihli VIII sayılı Eşitlik Cetveli"nde Gümrük ve Tekel Bakanlığı personel ve eğitim daire başkanı kadro unvanının Maliye Bakanlığı personel ve eğitim genel müdürü kadro unvanına eşitlendiğini ileri sürerek kendisine genel müdürlere uygulanan ek gösterge ve makam tazminatının verilmesi istemiyle yaptığı başvuru 23/6/1995 tarihli Emekli Sandığı Genel Müdürlüğü işlemiyle reddedilmiştir.
12. Başvurucunun ret işleminin iptali istemiyle açtığı davada, Ankara 10. İdare Mahkemesinin 30/4/1997 tarihli kararıyla Gümrük ve Tekel Bakanlığı Zat ve Sicil İşleri müdürü kadro unvanının önce personel ve eğitim dairesi başkanı ve nihayet personel ve eğitim genel müdürü kadro unvanına eşitlendiği hususları dikkate alındığında, tesis edilen işlemde hukuki isabet görülmediği gerekçesiyle dava konusu işlem iptal edilmiştir.
13. Davalı Sosyal Güvenlik Kurumu Başkanlığı (İdare) tarafından temyiz edilen karar, Danıştay Onbirinci Dairesinin 23/12/2003 tarihli kararıyla bozulmuştur. Kararın ilgili kısmı şöyledir:
“...2. dereceli Gümrük ve Tekel Bakanlığı Zat ve Sicil İşleri Müdürü kadro unvanının, 1. dereceli Bakanlıklar Ana Hizmet Birimi Daire Başkanı kadro unvanı ile eşitlendiği, 1. dereceli Maliye Bakanlığı Personel ve Eğitim Genel Müdürü kadro unvanı ile eşitlenen kadro unvanının ise 1. dereceli Gümrük ve Tekel Bakanlığı Personel ve Eğitim Daire Başkanı kadro unvanı olduğu sonucuna varıldığı; bu durumda, davacının Zat ve Sicil İşleri Müdürü kadro unvanının Bakanlıklar Ana Hizmet Birimi Daire Başkanı kadro unvanı ile eşitlendiği, Maliye Bakanlığı Personel ve Eğitim Genel Müdürü kadro unvanı ile eşitlenmediği hususu gözetilmeden dava konusu işlemin iptali yolunda verilen kararda hukuki isabet görülmediği; öte yandan, davacının Gümrük ve Tekel Bakanlığı Zat ve Sicil İşleri Müdürü görevinden 4. derecenin 2. kademesinde iken 3/9/1974 tarihinde ayrıldığı, eşitlenmesini istediği Bakanlık Personel Genel Müdürü kadrolarının ise 1. dereceli kadrolar olması nedeniyle Zat ve Sicil İşleri Müdürü kadrosunun Bakanlıklar Genel Müdürü için öngörülen ek gösterge ve makam tazminatından yararlanmamsına bu yönden de olanak bulunmamaktadır"
14. Anılan bozma kararına karşı yapılan karar düzeltme talebi ise aynı Dairenin 19/11/2004 tarihli kararıyla reddedilmiştir.
15.Ankara 10. İdare Mahkemesi bozma kararına uymayıp ilk kararında ısrar ederek 15/3/2005 tarihli kararıyla, önceki gerekçesi doğrultusunda dava konusu işlemi iptal etmiştir. Anılan karar üzerine İdarece başvurucuya 1997-2008 yılları için maaş farkı olarak73.157,55 TL ödeme yapılmıştır.
16. Davalı İdarenin temyizi üzerine Danıştay İdari Dava Daireleri Kurulu 8/5/2008 tarihli kararıyla, yerel Mahkeme kararını başvurucunun yürüttüğü zat ve sicil işleri müdürü kadro unvanının Bakanlıklar Ana Hizmet Birimi daire başkanı kadro unvanı ile eşitlendiği ve eşitlik cetveline karşı bir dava açılmadığı, Maliye Bakanlığı personel ve eğitim genel müdürlüğü kadro unvanı ile eşitlenen kadro unvanının ise 2. dereceli Gümrük ve Tekel Bakanlığı Zat ve Sicil İşleri müdürü kadro unvanı olmayıp 1. dereceli Gümrük ve Tekel Bakanlığı personel ve eğitim daire başkanı olduğu hususunun gözetilmediği gerekçesiyle bozmuştur. Anılan bozma kararı üzerine İdare 13/8/2008 tarihli ve 831085 sayılı idari işlemle başvurucunun ek göstergesini 3600 şeklinde düzelterek ve temsil tazminatını iptal ederek 15/1/1997-30/9/2008 tarihleri arası için 73.157,55 TL"ye tekabül eden maaş farkını başvurucu adına borç çıkarmıştır. Başvurucu da mezkûr iptal kararına ve borç çıkarma işlemine istinaden maaş farkı olarak almış olduğu söz konusu tutarın büyük kısmını faiziyle birlikte taksitler hâlinde iade etmek durumunda kalmıştır. Söz konusu taksitli iade ödemeleri, emekli maaşından kesinti yapılmak suretiyle devam etmektedir.
17.Anılan karara karşı başvurucunun karar düzeltme talebi ise Danıştay İdari Dava Daireleri Kurulunun 23/1/2013 tarihli kararıyla reddedilmiştir.
18. Bozma kararına uyan Ankara 10. İdare Mahkemesi 16/7/2013 tarihli kararıyla; başvurucunun yürüttüğü zat ve sicil işleri müdürü kadro unvanının Bakanlıklar Ana Hizmet Birimi daire başkanı kadro unvanı ile eşitlendiği ve bu Eşitlik Cetveli"ne karşı bir dava açılmadığı, Maliye Bakanlığı personel ve eğitim genel müdürlüğü kadro unvanı ile eşitlenen kadro unvanının ise 2. dereceli Gümrük ve Tekel Bakanlığı Zat ve Sicil İşleri müdürü kadro unvanı olmayıp 1. dereceli Gümrük ve Tekel Bakanlığı personel ve eğitim daire başkanı olduğu gerekçesiyle davanın reddine karar vermiştir.
19. Başvurucu tarafından temyiz edilen karar, Dairenin 14/4/2014 tarihli ilamı ile onanmış; karar düzeltme talebi ise 22/10/2014 tarihli ilamla reddedilmiştir. Karar, başvurucu vekiline 30/12/2014 tarihinde tebliğ edilmiştir.
20. Başvurucu 27/1/2015 tarihinde bireysel başvuruda bulunmuştur.
IV. İLGİLİ HUKUK
21. 6/1/1982 tarihli ve 2577 sayılı İdari Yargılama Usulü Kanunu’nun “Kararların sonuçları” kenar başlıklı 28. maddesinin ilgili kısımları şöyledir:
(Değişik:10/6/1994-4001/13 md.) Danıştay, bölge idare mahkemeleri, idare ve vergi mahkemelerinin esasa ve yürütmenin durdurulmasına ilişkin kararlarının icaplarına göre idare, gecikmeksizin işlem tesis etmeye veya eylemde bulunmaya mecburdur. Bu süre hiçbir şekilde kararın idareye tebliğinden başlayarak otuz günü geçemez.
......
Danıştay, bölge idare mahkemeleri, idare ve vergi mahkemeleri kararlarına göre işlem tesis edilmeyen veya eylemde bulunulmayan hallerde idare aleyhine Danıştay ve ilgili idari mahkemede maddi ve manevi tazminat davası açılabilir.
(Değişik: 21/2/2014-6526/18 md.) Mahkeme kararlarının süresi içinde kamu görevlilerince yerine getirilmemesi hâlinde tazminat davası ancak ilgili idare aleyhine açılabilir.
......"
22. 5434 sayılı Kanun’un ek 67. maddesi şöyledir:
"Daha önce bulundukları kadrolar veya aylık almakta oldukları dereceler için belirlenmiş olan ek göstergeler, yürütmekte oldukları görevler veya aylık almakta oldukları dereceler için belirlenen ek göstergelerden yüksek olanlar hakkında 15 inci maddenin (h) fıkrası hükmü dikkate alınarak emeklilik yönünden en yüksek ek gösterge uygulanır. Kaldırılmış kadrolarda bulunmuş olanlardan iştirakçi bulunanlar ile emekli olanlar veya ölmüş bulunanlar için uygulanacak ek göstergeler Devlet Personel Başkanlığının görüşü alınmak suretiyle Maliye Bakanlığı ile T.C. Emekli Sandığı Genel Müdürlüğü tarafından birlikte belirlenir.”
23. 12/5/1976 tarihli ve 15585 sayılı Resmî Gazete"de yayımlanan 7/11744 sayılı Bakanlar Kurulu kararının ilgili kısımı şöyledir:
"......
1-3/11/1971 tarihli ve 7/3434 sayılı Kararname ile ek ve değişikliklerine bağlı (I) ve (II) sayılı cetvellerin Gümrük ve Tekel Bakanlığına ait bölümlerinin çıkarılarak yerine yayımı tarihinden geçerli olmak üzere İlişik (EK-A) ve (EK-B) işaretli cetvellerin konulması;
2- İlişik (EK-C) işaretli cetvelde gösterilen (64) kadronun ihdası ve adı geçen Kuruma tahsisi;
3- İlişik (EK-D) işaretli cetvelin (A) bölümünde gösterilen (17) kadronun iptali ile (B) bölümünde gösterilen (17) kadronun ihdası;
4- İlişik (EK-E) işaretli cetvelde gösterilen (3) kadronun iptali: Devlet Personel Dairesinin görüşüne dayanan Maliye Bakanlığının 15/4/1976 tarihli ve 9411 sayılı yazısı üzerine, 657 sayılı Kanunun değişik 34 üncü, 43 üncü ve 1976 Yılı Bütçe Kanununun 39 uncu maddelerine göre, Bakanlar Kurulunca 29/4/1976 tarihinde kararlaştırılmıştır. .
......
GÜMRÜK VE TEKEL BAKANLIĞI
(EK - A)
(Tesbit Edilen Görevler)
Görev Unvanı Adet
1. Derece
Müsteşar 1 ......
2. Derece
......
Personel ve Eğitim Daire Başkanı 2 ......
GÜMRÜK VE TEKEL BAKANLIĞI
(EK - B)
(Tesbit Edilen Ek Göstergeler)
Unvan Ek Gösterge
1. Derece
Müsteşar +200
......
Personel ve Eğitim Daire Başkanı +100
. .....
GÜMRÜK VE TEKEL BAKANLIĞI
(EK - C)
(İhdas Edilmesi Uygun Görülen Kararlar)
Sınıf Unvan Derece Adet
G.İ.Hz Kontrol Genel Müdürü 1 1
. .....
G.İ.Hz Personel ve Eğitim Daire Başkanı 2 1
......"
24. 17/2/1978 tarihli ve 16203 sayılı Resmî Gazete"de yayımlanan 7/14593 sayılı Bakanlar Kurulu kararının ilgili kısımları şöyledir:
" ......
1-13/11/1971 tarih ve 7/3434 sayılı Kararname ile ek ve değişikliklerine bağlı (I) ve (II) sayılı cetvellerden Gümrük ve Tekel Bakanlığına ait bölümlerin çıkarılarak yerine, yayımı tarihinden geçerli olmak üzere ilişik (EK-A) ve (EK-B) işaretli cetvellerin konulması;
2- İlişik (EK-C) ve (EK-D) işaretli cetvellerde sınıfı, unvanı, derecesi ve sayısı yazılı altıyüzellidökuz (659) kadronun ihdası ve adı geçen Kuruma tahsisi;
3- İlişik (EK-E) işaretli cetvelde yazılı (4) kadronun iptali; Devlet Personel Dairesinin görüşüne dayanan Maliye Bakanlığının 14/10/1977, 25/1/1978 tarihli ve 29622, 2045 sayılı yazıları üzerine, 657 sayılı Kanunun değişik 34 ve 43 üncü maddeleriyle 1977 Yılı Bütçe Kanununun 38 inci maddesinin (A) fıkrasına göre, Bakanlar Kurulunca 1/2/1978 tarihinde kararlaştırılmıştır.
......
GÜMRÜK VE TEKEL BAKANLIĞI
(EK - A)
(Tesbit Edilen Görevler)
Görev Unvanı Adet
1.Derece
Müsteşar 1
......
Personel ve Eğitim Daire Başkanı 1
......
GÜMRÜK VE TEKEL BAKANLIĞI
(EK - B)
(Tesbit Edilen Ek Göstergeler)
Unvan Ek Gösterge
1.Derece
Müsteşar +200 ......
2. Derece
Personel ve Eğitim Dairesi Başkanı
......
Personel ve Eğitim Daire Başkanı +100 ......
GÜMRÜK VE TEKEL BAKANLIĞI
(EK - C)
(İhdas Edilmesi Uygun Görülen Kadrolar)
Sınıf Unvan Derece Adet
G.İ.Hz Müsteşar Yardımcısı 1 1
......
G.İ.Hz Personel ve Eğitim Daire Başkanı 1 1
.. ....
GÜMRÜK VE TEKEL BAKANLIĞI
(EK - E)
(İptal Edilen Kadrolar)
Sınıf Unvan Derece Adet
G.İ.Hz. Personel ve Eğitim Daire Başkanı 2 1 ......"
25. 28/8/1078 tarihli ve 16391 sayılı Resmî Gazete"de yayımlanan 7/16168 sayılı Bakanlar Kurulu kararının ilgili kısımları şöyledir:
" ..... Bu Kararnamenin yayımı tarihinden geçerli olmak üzere,
1-13/11/1971 tarihli ve 7/3434 sayılı Kararname ile ek ve değişikliklerine bağlı (I) ve (II) sayılı cetvellerden Gümrük ve Tekel Bakanlığına ait böIümlerin çıkarılarak yerine ilişik (EK-A) ve (EK-B) işaretli cetvellerin konulması;
2-İlişik (EK-C) işaretli cetvelde sınıfı, unvanı, derecesi ve sayısı yazılı 68 (altmışsekiz) kadronun ihdası ile adı geçen Bakanlığa tahsisi;
3-İlişik (EK-D) işaretli cetvelde sınıfı, unvanı, derecesi ve sayısı yazılı 34 (otuzdört) kadronun iptali; Devlet Personel Dairesinin görüşüne dayanan Maliye Bakanlığının 3/7/1976 tarihli ve 19533 sayılı yazısı üzerine, 657 sayılı Kanunun değişik 34 ve 43 üncü delen ile 1978 Yılı Bütçe Kanununun 38 inci maddesine göre, Bakanlar Kurulunca 16/7/1978 tarihinde kararlaştırılmıştır.
.. ....
GÜMRÜK VE TEKEL BAKANLIĞI
(EK - A)
(Tesbit Edilen Unvanlar)
Görev Unvanı Adet
1. Derece
Müsteşar 1
......
Personel ve Eğitim Genel Müdürü 1
......
GÜMRÜK VE TEKEL BAKANLIĞI
(EK- B)
(Tesbit Edilen Ek Göstergeler)
Unvan Ek Gösterge
1. Derece
Müsteşar +200
.....
Genel Müdür +150
.....
GÜMRÜK VE TEKEL BAKANLIĞI
(EK - C)
(İhdas Edilen Kadrolar)
Sınıf Unvan Derece Adet
G.İ.Hz. Başbakanlık Başmüşaviri 1 2
......
G.İ.Hz. Genel Müdür 1 1
......
GÜMRÜK VE TEKEL BAKANLIĞI
(EK - D)
(İptal Edilen Kadrolar)
Sınıf Unvan Derece Adet
G.İ.Hz. Personel ve Eğitim Daire Başkanı 1 1
......"
V. İNCELEME VE GEREKÇE
26. Mahkemenin 23/5/2018 tarihinde yapmış olduğu toplantıda başvuru incelenip gereği düşünüldü:
A. Mülkiyet Hakkının İhlal Edildiğine İlişkin İddia
1. Başvurucunun İddiaları
27. Başvurucu; ilk derece mahkemesinin kararıyla, görev yaptığı zat ve sicil işleri müdürlüğü kadrosunun eşitinin genel müdürlük ek gösterge ve makam tazminatından yararlandırılmasına karar verildiğini ve bu doğrultuda kendisine ödeme yapılmaya başlandığını belirtmiştir. Başvurucu bununla birlikte kararın temyizi üzerine Danıştayca hükmün bozulduğunu ve bu sebeple ilk derece mahkemesince lehine verilen karar üzerine yapılan ödemelerin geri alındığından yakınmaktadır. Başvurucu sonuç olarak bu gerekçelerle hukuk devleti ve eşitlik ilkeleri ile mülkiyet ve adil yargılanma haklarının ihlal edildiğini ileri sürmüştür.
2. Değerlendirme
28. Anayasa"nın "Mülkiyet hakkı" kenar başlıklı 35. maddesi şöyledir:
"Herkes, mülkiyet ve miras haklarına sahiptir.
Bu haklar, ancak kamu yararı amacıyla, kanunla sınırlanabilir.
Mülkiyet hakkının kullanılması toplum yararına aykırı olamaz."
29. Anayasa Mahkemesi, olayların başvurucu tarafından yapılan hukuki nitelendirmesi ile bağlı olmayıp olay ve olguların hukuki tavsifini kendisi takdir eder (Tahir Canan, B. No: 2012/969, 18/9/2013, § 16). Başvurucu; mülkiyet hakkının ihlali iddiası yanında ayrıca Anayasa"nın 2., 10. ve 36. maddelerinde düzenlenen hukuk devleti ilkesinin, eşitlik ilkesinin ve adil yargılanma hakkının da ihlal edildiğini ileri sürmektedir. Ancak başvurucunun yukarıda belirtilen şikâyetlerinin özü itibarıyla mülkiyet hakkının ihlali iddialarına ilişkin olduğu anlaşılmaktadır. Bu nedenle başvurucunun makul sürede yargılanma hakkı dışındaki bütün şikâyetlerinin mülkiyet hakkı kapsamında incelenmesi gerektiği değerlendirilmiştir.
a. Kabul Edilebilirlik Yönünden
30. Açıkça dayanaktan yoksun olmadığı ve kabul edilemezliğine karar verilmesini gerektirecek başka bir neden de bulunmadığı anlaşılan mülkiyet hakkının ihlal edildiğine ilişkin iddianın kabul edilebilir olduğuna karar verilmesi gerekir.
b. Esas Yönünden
i. Mülkün Varlığı
31. Anayasa"nın 35. maddesinin birinci fıkrasında "Herkes, mülkiyet ve miras haklarına sahiptir." denilmek suretiyle mülkiyet hakkı güvenceye bağlanmıştır. Anayasa"nın anılan maddesiyle güvenceye bağlanan mülkiyet hakkı, ekonomik değer ifade eden ve parayla değerlendirilebilen her türlü mal varlığı hakkını kapsamaktadır (AYM, E.2015/39, K.2015/62, 1/7/2015, § 20). Bu bağlamda mülk olarak değerlendirilmesi gerektiğinde kuşku bulunmayan menkul ve gayrimenkul mallar ile bunların üzerinde tesis edilen sınırlı ayni haklar ve fikrî hakların yanı sıra icrası kabil olan her türlü alacak da mülkiyet hakkının kapsamına dâhildir (Mahmut Duran ve diğerleri, B. No: 2014/11441, 1/2/2017, § 60). Bu bağlamda Anayasa"nın 35. maddesiyle güvenceye bağlanan mülkiyet hakkı, ekonomik değer ifade eden ve parayla değerlendirilebilen her türlü mal varlığı hakkını kapsamaktadır (AYM, E.2015/39, K.2015/62, 1/7/2015, § 20).
32. Anayasa"da yer alan mülkiyet hakkı; mevcut mal, mülk ve ekonomik değerleri koruyan bir temel haktır. Kişinin hâlihazırda sahibi olmadığı bir mülkün mülkiyetini kazanma hakkı, bu konudaki menfaati ne kadar güçlü olursa olsun mülkiyet kavramı içinde değildir (Kemal Yeler ve Ali Arslan Çelebi, B. No: 2012/636, 15/4/2014, § 36). Ayrıca gelecekte elde edileceği iddia edilen bir gelirin mülkiyet hakkı kapsamında değerlendirilmesi mümkün değildir (Sultan Tokay ve diğerleri, B. No: 2013/1122, 26/6/2014, § 42). Buna karşın mülkiyet hakkı, bireylere bir tür sosyal güvenlik ödemesi alma hakkı içermemekle birlikte yürürlükteki mevzuatta önceden prim ödeme şartıyla veya şartsız olarak sosyal yardım alma hakkı şeklinde bir ödeme yapılması öngörülmüş ise yargısal içtihatlara paralel olarak ilgili mevzuatın aradığı şartları yerine getiren bireyin mülkiyet hakkı kapsamına giren bir menfaatinin doğduğu kabul edilmelidir (Hüseyin Remzi Polge, B. No: 2013/2166, 25/6/2015, § 36). Ayrıca mülkiyet hakkının belli şartlar altında ortadan kaldırılması, onun en azından ortadan kaldırılıncaya kadar mülk olarak kabul edilmesine engel teşkil etmez (Bülent Akgül, B. No: 2013/3391, 16/9/2015, § 56).
33.Somut olayda idare mahkemesince başvurucunun genel müdürler için öngörülen ek gösterge ve makam tazminatından yararlandırılması istemiyle açtığı dava kabul edilerek başvurucunun maaşı 1997 yılından itibaren bu şekilde ödenmiştir. Ancak bu karar Danıştayca bozulmuş ve yapılan yargılama neticesinde başvurucunun almakta olduğu aylık düşürülerek 2008 yılına kadar yapılan ödemeler de faiziyle birlikte geri istenmiştir. Dolayısıyla başvurucuya ödenen ancak azaltılarak bir kısmının sonradan iadesi istenen aylıklar yönünden Anayasa"nın 35. maddesi bağlamında başvurucunun mülkiyet hakkı kapsamında bir menfaatinin bulunduğu sonucuna varılmıştır (Benzer yöndeki kararlar için bkz. Kuddis Büyükakıllı, B. No: 2014/3941, 5/10/2017, § 41;Fatma Ülker Akkaya, B. No: 2014/18879, 22/2/2018, § 33).
ii. Müdahalenin Varlığı ve Türü
34. Anayasa’nın 35. maddesi ile mülkiyet hakkına temas eden diğer hükümleri birlikte değerlendirildiğinde Anayasa"nın mülkiyet hakkına müdahaleyle ilgili üç kural ihtiva ettiği görülmektedir. Buna göre Anayasa"nın 35. maddesinin birinci fıkrasında, herkesin mülkiyet hakkına sahip olduğu belirtilmek suretiyle mülkten barışçıl yararlanma hakkına yer verilmiş; ikinci fıkrasında da mülkten barışçıl yararlanma hakkına müdahalenin çerçevesi belirlenmiştir. Maddenin ikinci fıkrasında genel olarak mülkiyet hakkının hangi koşullarda sınırlanabileceği belirlenmekle, aynı zamanda mülkten yoksun bırakmanın şartlarının genel çerçevesi de çizilmiştir. Maddenin son fıkrasında ise mülkiyet hakkının kullanımının toplum yararına aykırı olamayacağı kurala bağlanmak suretiyle devletin mülkiyetin kullanımını kontrol etmesine ve düzenlemesine imkân sağlanmıştır. Anayasa"nın diğer bazı maddelerinde de devlet tarafından mülkiyetin kontrolüne imkân tanıyan özel hükümlere yer verilmiştir. Ayrıca belirtmek gerekir ki mülkten yoksun bırakma ve mülkiyetin düzenlenmesi, mülkiyet hakkına müdahalenin özel biçimleridir (Recep Tarhan ve Afife Tarhan, B. No: 2014/1546, 2/2/2017, §§ 55-58).
35. Somut olayda başvurucunun aldığı emekli aylığının azaltılmasının ve yersiz olarak ödendiği gerekçesiyle geriye dönük olarak ödenen emekli aylıklarının tahsil edilmesinin -başvurucunun mal varlığında eksilmeye yol açtığı gözetildiğinde- mülkiyet hakkına müdahale teşkil ettiği kuşkusuzdur. Müdahalenin amacının sosyal güvenlik sisteminin devamlılığının ve kontrolünün sağlanması olduğu dikkate alındığında başvurunun mülkiyetin kullanılmasının düzenlenmesi şeklindeki üçüncü kural çerçevesinde incelenmesi gerektiği sonucuna ulaşılmıştır (Kuddis Büyükakıllı, § 45; Fatma Ülker Akkaya, § 46).
iii. Müdahalenin İhlal Oluşturup Oluşturmadığı
36. Anayasa’nın 13. maddesi şöyledir:
“Temel hak ve hürriyetler, özlerine dokunulmaksızın yalnızca Anayasanın ilgili maddelerinde belirtilen sebeplere bağlı olarak ve ancak kanunla sınırlanabilir. Bu sınırlamalar, Anayasanın sözüne ve ruhuna, demokratik toplum düzeninin ve lâik Cumhuriyetin gereklerine ve ölçülülük ilkesine aykırı olamaz.”
37. Anayasa’nın 35. maddesinde mülkiyet hakkı sınırsız bir hak olarak düzenlenmemiş, bu hakkın kamu yararı amacıyla ve kanunla sınırlandırılabileceği öngörülmüştür. Mülkiyet hakkına müdahalede bulunulurken temel hak ve özgürlüklerin sınırlandırılmasına ilişkin genel ilkeleri düzenleyen Anayasa"nın 13. maddesinin de gözönünde bulundurulması gerekmektedir. Anılan madde uyarınca temel hak ve özgürlükler, demokratik toplum düzeninin gereklerine ve ölçülülük ilkesine aykırı olmaksızın Anayasa"nın ilgili maddelerinde belirtilen sebeplere bağlı olarak ve ancak kanunla sınırlanabilir. Dolayısıyla mülkiyet hakkına yönelik müdahalenin Anayasa"ya uygun olabilmesi için müdahalenin kanuna dayanması, kamu yararı amacı taşıması ve ayrıca ölçülülük ilkesi gözetilerek yapılması gerekmektedir (Recep Tarhan ve Afife Tarhan, § 62).
(1) Kanunilik
38. Mülkiyet hakkına yönelik müdahalelerde ilk incelenmesi gereken ölçüt kanuna dayalı olma ölçütüdür. Bu ölçütün sağlanmadığı tespit edildiğinde diğer ölçütler bakımından inceleme yapılmaksızın mülkiyet hakkının ihlal edildiği sonucuna varılacaktır. Müdahalenin kanuna dayalı olması, iç hukukta müdahaleye ilişkin yeterince ulaşılabilir ve öngörülebilir kanun hükümlerinin bulunmasını gerektirmektedir (Türkiye İş Bankası A.Ş. [GK], B. No: 2014/6192, 12/11/2014, § 44).
39. 5434 sayılı Kanun’un ek 67. maddesine göre daha önce bulundukları kadrolar veya aylık almakta oldukları dereceler için belirlenmiş olan ek göstergeler, yürütmekte oldukları görevler veya aylık almakta oldukları dereceler için belirlenen ek göstergelerden yüksek olanlar hakkında 15"inci maddenin (h) fıkrası hükmü dikkate alınarak emeklilik yönünden en yüksek ek gösterge uygulanır. Yine aynı maddeye göre, kaldırılmış kadrolarda bulunmuş olanlardan iştirakçi bulunanlar ile emekli olanlar veya ölmüş bulunanlar için uygulanacak ek göstergeler Devlet Personel Başkanlığının görüşü alınmak suretiyle Maliye Bakanlığı ile T.C. Emekli Sandığı Genel Müdürlüğü tarafından birlikte belirlenir.
40. Sonuç olarak başvurucunun mülkiyet hakkına yapılan müdahale, 5434 sayılı Kanun hükümlerine dayanmaktadır. Bu Kanun hükümlerinin ise belirli, ulaşılabilir ve öngörülebilir olduğu açık olduğundan müdahalenin kanuni bir dayanağı bulunmaktadır.
(2) Meşru Amaç
41. Somut olayda müdahalenin temelinde yatan amaç, sosyal güvenlik sisteminin korunması ve devamlılığının sağlanmasıdır. Bu amacın kamu yararına dönük olduğu açıktır. Bu nedenle müdahalenin sosyal güvenlik sisteminin devamlılığını ve sınırlı kamusal kaynakların doğru şekilde harcanmasını gözeten meşru bir amacının bulunduğu sonucuna ulaşılmaktadır (Kuddis Büyükakıllı, § 59; Fatma Ülker Akkaya, § 40).
(3) Ölçülülük
(a) Genel İlkeler
42. Son olarak kamu makamlarınca başvurucunun mülkiyet hakkına yapılan müdahaleyle gerçekleştirilmek istenen amaç ile bu amacı gerçekleştirmek için kullanılan araçlar arasında makul bir ölçülülük ilişkisinin olup olmadığı değerlendirilmelidir.
43. Anayasa’nın 13. maddesinde yer alan ölçülülük ilkesi gereği, kişilerin mülkiyet haklarına getirilen sınırlamanın hakkın özüne dokunmaması ve ulaşılmak istenen kamu yararı ile bireyin sınırlandırılan hakkı arasında adil bir dengenin kurulması gerekir. Bu adil denge, mülkiyet hakkına yapılan müdahaleyle bireye şahsi olarak aşırı ve olağan dışı bir külfetin yüklenmesi durumunda bozulmuş olur. Müdahalenin ölçülülüğünü değerlendirirken Anayasa Mahkemesi, bir taraftan ulaşılmak istenen meşru amacın önemini ve diğer taraftan müdahalenin niteliğini, başvurucunun ve kamu otoritelerinin davranışlarını da gözönünde tutarak başvurucuya yüklenen külfeti dikkate alacaktır (Arif Güven, B. No: 2014/13966, 15/2/2017, §§ 58, 60).
44. Diğer taraftan iyi yönetişim ilkesi, kamu yararı kapsamında bir konu söz konusu olduğunda kamu otoritelerinin uygun zamanda uygun yöntemle ve her şeyden önce tutarlı olarak hareket etmelerini gerektirir (Kenan Yıldırım ve Turan Yıldırım, B. No: 2013/711, 3/4/2014, § 68).
45. Kamu idarelerinin de zaman zaman hatalı işlem yapmaları olağan kabul edilmelidir. İdarelerin bu hatalı işlemlerinden dönmeleri ve doğru işlem tesis etmeleri görevlerinin gereğidir. Bununla birlikte hatalı işlemin düzeltilmesinde muhatabı olan kişi üzerinde aşırı bir yüke sebep olunmamalıdır. İdarenin hatalı işleminden kaynaklanan mülkiyet hakkına yönelik müdahalenin ölçülü olup olmadığının tespitinde; hatalı işlemde idarenin payı, idarenin hatalı işlem karşısındaki tutumu, işlemin fark edilmesinde geçen süre, hatalı işlemin düzeltilmesinde takip edilen yöntem ile hatanın sorumluluğunu paylaştırma ve muhataba ceza uygulanması gibi hususların değerlendirilmesi gerekmektedir (Kırca Mühendislik İnş. Turz. Tic. ve San. A.Ş., B. No: 2014/6241, 29/9/2016, § 75).
46. Bütün bu değerlendirmeler çerçevesinde hatalı idari işlemin oluşmasında idarenin kendisinin de payının bulunduğu durumlarda farklı bir ölçülülük yaklaşımının benimsenmesi ve başvurucu üzerinde aşırı ve orantısız bir yüke sebep olunup olunmadığının tespit edilmesi gerekir (Tevfik Baltacı, B. No: 2013/8074, 9/3/2016, § 76). Özellikle hatanın önemli ölçüde idarelerden kaynaklandığı durumlarda muhatap üzerindeki yük konusunda daha hassas olunması gerekir.
(b) İlkelerin Olaya Uygulanması
47. Somut olayda başvurucu, öncelikle emekli aylığının azaltılmasından yakınmaktadır. Başvurucunun açtığı davada ilk derece mahkemesi emekli aylığının genel müdürlere ödenen ek gösterge ve makam tazminatlarından yararlandırılmak suretiyle daha fazla bir miktarda ödenmesine karar vermiştir. Ancak bu karar Danıştayca bozulmuş ve bozma ilamına uyan Mahkeme davanın reddine karar vermiştir. İdare de bu hükmü esas alarak başvurucunun maaşında azaltmaya gitmiştir.
48. Somut olayda başvurucu, ihlal iddiasına konu iddialarını derece mahkemeleri önünde de dile getirmiştir. Ancak Danıştay İdari Dava Daireleri Kurulunun 8/5/2008 tarihli bozma ilamında, başvurucunun yürüttüğü zat ve sicil işleri müdürü kadro unvanının Bakanlıklar Ana Hizmet Birimi daire başkanı kadro unvanı ile eşitlendiği ve ilgilinin bu Eşitlik Cetveli"ne karşı bir dava açmadığı, Maliye Bakanlığı personel ve eğitim genel müdürlüğü kadro unvanı ile eşitlenen kadro unvanının ise 2. dereceli Gümrük ve Tekel Bakanlığı Zat ve Sicil İşleri müdürü kadro unvanı olmayıp 1. dereceli Gümrük ve Tekel Bakanlığı personel ve eğitim daire başkanı olduğu hususu gözetilmeden verilen iptal kararında hukuki isabet görülmediği belirtilmek suretiyle uygulamanın dayandığı ve kanuni dayanağı bulunan eşitlik cetveline göre tesis edilen işlemlerde hukuka aykırılık bulunmadığı kabul edilmiştir. İlk derece mahkemesi de anılan karar doğrultusunda davanın reddine karar vermiştir.
49. Bu bağlamda bireysel başvurunun ikincil doğası gereği Anayasa Mahkemesinin görevi, sosyal güvenlik hukukuna ilişkin olguların değerlendirilmesi ve buna ilişkin hukuk kurallarının yorumlanması değildir. Bu görev, esas itibarıyla derece mahkemelerine ait olup bu kapsamda delillerin değerlendirilmesi ve hukuk kurallarının yorumlanması açık bir keyfîliğe veya bariz bir takdir hatasına yol açılmadığı sürece derece mahkemelerinin takdirindedir.
50. Diğer taraftan başvurucu, yapılan ödemelerin geri istenmesinden de yakınmaktadır. Anayasa Mahkemesi, daha önce çeşitli kararlarında yersiz olarak ödendiği anlaşılan sosyal güvenlik ödemelerinin iadesi ile ilgili ilkeleri ortaya koymuştur (Fatma Ülker Akkaya, §§ 49-60; Tevfik Baltacı, § 79; Uğur Ziyaretli, B. No: 2014/5724, 15/2/2017, § 76). Bu bağlamda söz konusu kararlarda, başvurucuların anaparanın yanında faiz ödemekle de yükümlü kılınmış olmalarının kusurlu davranışlarıyla orantısız bir külfet yüklenmeleri sonucunu doğurduğunu belirterek müdahalenin ölçülü olmadığı sonucuna ulaşılmıştır (Fatma Ülker Akkaya, § 59; Tevfik Baltacı, § 79; Uğur Ziyaretli, § 76). Ancak somut olay çeşitli yönleriyle bu kararlardan ayrılmaktadır.
51. İlk olarak anılan kararlarda ödemelerin yapılmasında idarenin kusurunun varlığına vurgu yapılmış olup somut olayda ise İdareye atfedilebilecek bir kusurun bulunmadığı dikkate alınmalıdır. Anayasa"nın 38. maddesi ile 2577 sayılı Kanun"un 28. maddesindeki hükümler dikkate alındığında idarenin mahkeme kararlarına uymak zorunda olduğu ve bu kararları hiçbir surette değiştiremeyeceği gözetilmelidir. Nitekim Danıştayın yerleşik içtihadına göre uyuşmazlığın tarafı idarenin aleyhine sonuçlanan davada verilen ve objektif uygulanabilir nitelikte bulunup başka makamların ara işlemi ve onayına tabi olmayan kararları kendisine tebliğden itibaren derhâl uygulaması esastır (Danıştay Onbirinci Dairesinin 17/9/2012 tarihli ve E.2012/6879, K.2015/4223 sayılı kararı). Dolayısıyla İdare, uyması zorunlu olan Mahkeme kararına dayalı olarak maaşın azaltılması ve geriye dönük olarak yapılan ödemelerin tahsilini talep etmiştir.
52. Ayrıca her ne kadar idare mahkemesi kararları kural olarak derhâl uygulanabilecek nitelikte olup somut olayda da bu gerekçeyle ödemeler yapılmış ise de bu kararların İdare tarafından temyiz edilmesi üzerine bozulabileceğinin başvurucu tarafından öngörülebileceği açıktır. Nitekim Danıştay içtihadına göre kamu görevlilerine ilgililerin yalan beyan ve hilesi olmaksızın yapılan fazladan ödemelerin idari dava açma süresi olan altmış gün içinde geri alınabileceği ancak mahkeme kararıyla belirlenen hukuka aykırı işlemlerin ise her zaman geri alınabileceği anlaşılmaktadır (Danıştay İçtihatları Birleştirme Kurulunun 22/12/1973 tarihli ve E.1973/68-8, K.1973/73-17 sayılı kararı).
53. Diğer taraftan idarenin bu şekilde almış olduğu geçmişe yönelik borç çıkarılması idari işlemini resen icra edebileceği kuşkusuzdur. Buna göre idare, nihai yargı süreci aleyhine sonuçlanan davacıya yapılan ödemeleri icra usulüne gerek duymaksızın kendi teşkilatı ile ve haciz satış gibi cebri icra yollara başvurmak suretiyle tahsil etme yetkisine sahiptir. Dolayısıyla somut olayda İdarece Mahkeme kararına istinaden ödendiği tespit edilen anapara tutarının kararın aksi yönde kesinleşmesi nedeniyle iadesinin talep edilebileceği hususunda kuşku bulunmamaktadır.
54. Kesinleşmiş Mahkeme kararına dayanıyor olmakla keyfî bir nitelik arz etmeyip aksine İdare için bağlayıcı yetki kapsamında değerlendirilmesi gereken, yapılan ödemenin faiziyle birlikte iadesi işlemi başvurucu için öngörülebilir bir durumun varlığına işaret etmesinin yanında başvurucu aleyhine aşırı bir yük de teşkil etmemektedir.
55. Bu bağlamda her ne kadar yapılan ödemeler faiziyle birlikte tahsil edilmiş ise de başvurucunun idare mahkemesi kararı tarihinden bozma kararı üzerine geri istendiği tarihe kadar bu ödemeler sonucu edindiği parayı uhdesinde bulundurduğu ve parayı semerelendirme imkânına sahip olduğu olgusu dikkate alınmalıdır. Anılan süre zarfında uhdesinde bu parayı bulunduran başvurucunun bu şekilde parayı semerelendirme imkânının getirisi ile kullanmış olduğu parayı faiziyle birlikte iade etmiş olmasından kaynaklanan kaybı dengelenmiş olmaktadır.
56. Ayrıca başvurucuya 1997-2008 yılları arasında yapılan 73.157,55 TL tutarındaki ödemelerin taksitler hâlinde tahsiline gidildiği görülmektedir. Dolayısıyla geri ödenmesi istenen paranın tek kalemde ödenmesi istenmemiş olup taksitle ödeme yapılması talep edilerek bu doğrultuda tahsilat işlemi tercih edilmiştir.
57. Son olarak başvurucunun mülkiyet hakkı kapsamında değerlendirilebilecek sosyal güvenlik yardımı bütünüyle ortadan kaldırılmamakta ve emeklilik statüsü zarar görmemektedir. Müdahaleyle başvurucu sadece, Mahkemenin iptal kararına istinaden maaş farkı olarak almış olduğu paranın bir kısmını faiziyle birlikte taksitler hâlinde iade etmek zorunda kalmıştır. Bu durumda başvurucunun elde ettiği sosyal güvenlik hakkı çerçevesinde sosyal riskler karşısında asgari yaşam düzeyinin sağlanması amacı da ortadan kalkmamaktadır.
58. Bu durumda başvurucunun emekli aylığının azaltılarak geriye dönük olarak yapılan ödemelerin tahsil edilmesi yönündeki müdahalenin başvurucuya şahsi olarak aşırı ve olağan dışı bir külfet yüklenmediği, bu sebeple söz konusu müdahaleyle kamunun yararı ile başvurucunun mülkiyet hakkının korunması arasında kurulması gereken adil dengenin başvurucu aleyhine bozulmadığı sonucuna ulaşılmaktadır.
59. Açıklanan gerekçelerle başvurunun bu kısmının açıkça dayanaktan yoksun olması nedeniyle kabul edilemez olduğuna karar verilmesi gerekir.
B. Makul Sürede Yargılanma Hakkının İhlal Edildiğine İlişkin İddia
60. Başvurucu, Anayasa Mahkemesinin ihlal kararından sonra geçen süre sonrasında da yargılamanın makul bir sürede sonuçlanmadığını ileri sürmüştür.
61. Medeni hak ve yükümlülüklerle ilgili uyuşmazlıklara ilişkin idari yargılamanın süresi tespit edilirken sürenin başlangıç tarihi olarak davanın ikame edildiği tarih; sürenin sona erdiği tarih olarak -çoğu zaman icra aşamasını da kapsayacak şekilde- yargılamanın sona erdiği, yargılaması devam eden davalar yönünden ise Anayasa Mahkemesinin makul sürede yargılanma hakkının ihlal edildiğine dair şikâyetle ilgili kararını verdiği tarih esas alınır (Selahattin Akyıl, B. No: 2012/1198, 7/11/2013, §§ 45, 47).
62. Medeni hak ve yükümlülüklerle ilgili uyuşmazlıklara ilişkin idari yargılama süresinin makul olup olmadığı değerlendirilirken yargılamanın karmaşıklığı ve kaç dereceli olduğu, tarafların ve ilgili makamların yargılama sürecindeki tutumu ve başvurucunun yargılamanın süratle sonuçlandırılmasındaki menfaatinin niteliği gibi hususlar dikkate alınır (Selahattin Akyıl, § 41).
63. Başvurucu, daha önce 16/7/2013 tarihinde 2013/5338 numaralı bireysel başvuru dosyasında davanın açıldığı 14/8/1995 tarihi ile Anayasa Mahkemesi kararı olan 17/7/2014 tarihleri arası dönem bakımından makul sürede yargılanma hakkının ihlal edildiği sonucuna varmıştır. Anayasa Mahkemesi, bu kararda başvurucu yararına 23.250,00 TL manevi tazminat ödenmesine karar vermiştir. Başvuruya konu karar, Danıştay Onbirinci Dairesinin 22/10/2014 tarihli karar düzeltme talebinin reddine ilişkin kararıyla kesinleşmiştir. Başvurucu, bu defa 26/1/2015 tarihinde yeniden başvurmuş olup anılan ilkeler ve Anayasa Mahkemesinin benzer başvurularda verdiği kararlar dikkate alındığında ihlal kararından sonraki yargılama süresinin makul olduğu sonucuna varmak gerekir.
64. Açıklanan gerekçelerle başvurunun bu kısmının da açıkça dayanaktan yoksun olması nedeniyle kabul edilemez olduğuna karar verilmesi gerekir.
VI. HÜKÜM
Açıklanan gerekçelerle;
A. 1. Mülkiyet hakkının ihlal edildiğine ilişkin iddianın açıkça dayanaktan yoksun olması nedeniyle KABUL EDİLEMEZ OLDUĞUNA,
2. Makul sürede yargılanma hakkının ihlal edildiğine ilişkin iddianın açıkça dayanaktan yoksun olması nedeniyle KABUL EDİLEMEZ OLDUĞUNA,
B. Yargılama giderlerinin başvurucu üzerinde BIRAKILMASINA,
C. Kararın bir örneğinin Adalet Bakanlığına GÖNDERİLMESİNE 23/5/2018 tarihinde OYBİRLİĞİYLE karar verildi.