7. Hukuk Dairesi 2015/34744 E. , 2016/1657 K.
"İçtihat Metni"Mahkemesi :İş Mahkemesi
Dava Türü : Alacak
Taraflar arasında görülen dava sonucunda verilen hükmün, Yargıtay"ca incelenmesi davalı ... vekili tarafından istenilmekle, temyiz isteğinin süresinde olduğu anlaşıldı. Dosya incelendi, gereği görüşüldü:
Davacı, davalı işyerinde çalışırken iş akdinin işveren tarafından haksız olarak feshedildiğinden bahisle kıdem ve ihbar tazminatı ile bazı işçilik alacaklarının hüküm altına alınmasını istemiştir.
Davalı ..., davacının işyerinde çalışmadığını, kendilerine husumet yöneltilemeyeceğini savunarak, davanın reddini talep etmiştir.
Mahkemece davanın kısmen kabulüne karar verilmiştir.
Mahkemece, davanın kısmen kabulüne ilişkin olarak verilen kararın davalı ... vekilinin temyizi üzerine Dairemizin 02.09.2013 tarihli ilamı ile "... Hizmet tespit davasında verilen karar eldeki davada verilen kararı etkileyecek nitelikte olduğundan mahkemece hizmet tespit davasında verilen kararın kesinleşmesinin beklenerek hasıl olacak sonuca göre karar verilmesi gerekirken yazılı şekilde hüküm kurulmasının hatalı olduğu" gerekçesi ile bozulmuştur.
Mahkemece Dairemizin 2013/7632 E. 2014/13530 K.sayılı bozma kararına uyularak mevcut bilirkişi raporu doğrultusunda davalı ... yönünden açılan alacak davasının kısmen kabulüne, ayrıca kararın gerekçe bölümünde .............. yönünden açılan davanın husumet nedeniyle reddine karar verilmesi gerektiğinden söz edilmesine rağmen hüküm fıkrasında davalı ............."ninde sorumlu olduğu yönünde hüküm kurularak davanın kısmen kabulüne karar verilmiştir.
İşin esasının incelenmesine geçilmeden önce, davaya konu kısa karar ile gerekçeli karar arasında çelişki bulunup bulunmadığı hususu öncelikle irdelenmelidir.
Hemen belirtmek gerekir ki; mahkemece davada verilen davanın kabulüne ilişkin kısa karar, davayı sona erdiren temyizi mümkün olan (nihai) son kararlardandır. Bu kararla mahkeme davadan elini çeker ve davayı sona erdirmiş olur.
Yapılacak iş, gerekçeli kararı kısa karar doğrultusunda ve kanuni gerekçeleriyle birlikte mahkemenin yazmasından ibarettir. Artık bu karardan dönme mümkün olmadığı gibi, kararın asli unsurlarından olan gerekçenin de hüküm fıkrasına uygun biçimde kararda yer alması gerekir. (Yargıtay İçtihadı Birleştirme Büyük Genel Kurulunun 1991/7 Esas ve 1992/4 Karar sayılı ve 10.04.1992 günlü kararı)
Esasen ilamın tefhim edilen karara uygun yazılması ve gerekçe taşıması kamu düzeni ile doğrudan ilgili temel kurallardan olup, bu kurala kanun koyucu 6100 sayılı Hukuk Muhakemeleri Kanununun 294. ve 298. maddeleriyle varlık kazandırmıştır.
Gerçektende 6100 sayılı Kanunun 294. ve 298. maddeleri kamu düzeni amacıyla konulmuş, emredici hükümlerdendir. Bu maddeler hükmünce kararların alenen tefhim edilmesi gerekir. Yine Anayasamızın “Duruşmaların açık ve kararların gerekçeli olması” başlıklı 141. maddesinin 3. fıkrasında; “Bütün mahkemelerin her türlü kararları gerekçeli olarak yazılır.” hükmüne yer verilmiştir.
Mahkeme kararlarında nelerin yazılacağı 1086 sayılı Hukuk Usulü Muhakemeleri Kanununun 388. maddesinde belirtilmiştir. Buna göre, hüküm sonucu kısmında gerekçeye ait herhangi bir söz tekrar edilmeksizin isteklerin her biri hakkında verilen hükümle taraflara yüklenen borç ve tanınan hakların mümkünse sıra numarası altında birer birer açık şüphe ve tereddüt uyandırmayacak şekilde gösterilmesi gerekir.
Aynı kural 6100 sayılı Kanunun 294. maddesinde de tekrarlanmış; 6100 sayılı Kanunun 297. maddesinde ise “kararın tefhimi hüküm sonucunun duruşma tutanağına geçilerek okunması suretiyle olur.” 6100 sayılı Kanunun 298/2 maddesinde de “gerekçeli karar, tefhim edilen hüküm sonucuna aykırı olamaz.” hükmüne yer verilmiştir.
Bu biçim yargıda açıklık ve netlik prensibinin gereğidir. Aksi hal, yeni tereddüt ve ihtilaflar yaratır. Hatta giderek denebilir ki, dava içinden davalar doğar ve hükmün hedefine ulaşması engellenir. Kamu düzeni ve barışı oluşturulamaz.
Davanın reddine veya kabulüne dair karar tefhim edildikten sonra bundan dönülerek yeni ve bundan farklı bir hüküm kurulamayacağı gibi, gerekçeli kararın kısa karara uygun yazılması ve kısa kararla çelişik olmaması da gerekir. Aksinin kabulü mahkemelere güveni sarsacağı gibi Anayasa ve yasalarda yer alan açık kurallara aykırılık oluşturur.
Somut olayda, mahkeme gerekçeli kararında ".............. yönünden açılan davanın husumet nedeniyle reddine karar verilmesi gerektiği" yazılmasına rağmen hüküm fıkrasında davalı ............."de sorumlu tutarak hüküm kurulmuş ve gerekçeli karar ve hüküm fıkrası arasında çelişki yaratılmıştır.
Mahkemece 6100 sayılı Kanun"un 294, 297 ve 298. maddelerinin açık hükmü gözetilmeksizin yazılı biçimde karar verilmesi hatalı olup bozma nedenidir.
SONUÇ: Temyiz olunan kararın yukarıda yazılı nedenle BOZULMASINA, bozma nedenine göre davalı Belediyenin diğer temyiz itirazlarının incelenmesine şimdilik yer olmadığına, peşin alınan temyiz harcının istek halinde davalı ..."ye iadesine, 27/01/2016 tarihinde oybirliğiyle karar verildi.