3. Hukuk Dairesi 2014/13143 E. , 2014/16587 K.
"İçtihat Metni"MAHKEMESİ : İSTANBUL 6. ASLİYE HUKUK MAHKEMESİ
TARİHİ : 06/02/2014
NUMARASI : 2011/141-2014/29
Taraflar arasında görülen tazminat davasının yapılan muhakemesi sonunda mahalli mahkemece verilen hükmün temyiz incelemesinin duruşmalı olarak yapılması davalı vekili tarafından istenilmekle; taraflara yapılan tebligat üzerine duruşma için tayin olunan günde temyiz eden davalı vekili Av. H.. Ç.. S.. geldi. Aleyhine temyiz olunan davacı vekili Av. N.. K.. geldi. Gelen vekillerin sözlü açıklamaları dinlendikten sonra işin incelenerek karara bağlanması için saat 14.00"e bırakılması uygun görüldüğünden, belli gün ve saatte dosyadaki bütün kağıtlar okunarak, Tetkik Hakiminin açıklamaları dinlenip, gereği düşünüldü:
Y A R G I T A Y K A R A R I
Davacı vekili dilekçesinde; davalı idarenin 1989 yılında yaptığı duyurular nedeniyle İstanbul-İkitelli"de arsa almak için davacının başvuruda bulunduğunu, 03.11.1989 tarihinde 2.000.000 TL ödeyerek E tipi arsa edindirme sertifikası aldığını, ancak taahhüt edilen arsa yerine başka yerlerden arsalar teklif edildiğini, devlete duyduğu güvenin sarsıldığını, zararının tazmini gerektiğini, bedelini ödeyerek satın aldığı sertifika özelliklerine sahip bir arsanın ederinin dava tarihi itibariyle hesaplanarak müvekkilinin zararının tazmininin gerektiğini belirterek, şimdilik 10.000 TL (ıslah ile 524,998 TL)"nin dava tarihinden itibaren faiziyle birlikte davalıdan tahsilini talep etmiştir.
Davalı vekili cevabında; İkitelli"den arsa verileceğine dair taahhüt bulunmadığını, teklif edilen arsaları davacının kabul etmediğini, sonucuna katlanması gerektiğini, ödenen bedelin tahmini olduğunu, arsanın gerçek bedeli olmadığını, bedelin güncelleştirilmiş değerinin istenebileceğini savunarak davanın reddini dilemiştir.
Mahkeme; yapılan satış sözleşmesinin geçersiz olduğu, bu durumda tarafların verdiklerini iade ile yükümlü oldukları, davacının 1989 yılında ödediği bedelin (2.000.000 TL) günümüzdeki karşılığı 2.00 TL"nin iadesinin hakkaniyet kuralı ve davacının devlete güven duyması nedeniyle kabul edilemeyeceği, bu durumda "denkleştirici adalet kuralının" devreye girmesi ve sertifikada belirtilen arsanın verilemeyeceğinin kesin olarak anlaşıldığı, 2011 yılı itibariyle 1989 yılında ödenen 2.000.000 TL"nin ulaştığı "gerçek değerin" iade edilmesi gerektiği (bu değerin bilirkişi raporuna göre 524.998 TL olduğu) gerekçe gösterilerek, 524.998 TL"nin dava tarihinden itibaren yasal faiziyle birlikte davalıdan tahsiline hükmedilmiştir.
Hüküm, davalı vekili tarafından temyiz edilmektedir.
Bir mahkeme kararının gerekçesi, davaya konu maddi olguların mahkemece ne şekilde nitelendirildiğini, kurulan hükmün hangi hukuksal düzenlemelere dayandırıldığını ortaya koyar, kısaca, maddi olgular ile hüküm arasındaki bağlantıyı gösterir. Tarafların o dava yönünden, hukuk düzenince hangi nedenle haklı veya haksız bulunduklarını anlayıp değerlendirebilmeleri ve Yargıtay"ın hukuka uygunluk denetimini yapabilmesi için, ortada, usulüne uygun şekilde oluşturulmuş hükmün hangi nedenle o içerik ve kapsamda verildiğini ayrıntıları ile ortaya koyan, ifadeleri özenle seçilmiş ve kuşkuya yer vermeyecek bir açıklık taşıyan gerekçe bölümünün bulunması zorunludur. Bütün mahkemelerin, her türlü karalarının gerekçeli olarak yazılması gerektiğini öngören Anayasanın 141/3.maddesi ile ona koşut bir düzenleme içeren HUMK 388.maddesi (6100 sayılı HMK 297.maddesi) işte bu amacı gerçekleştirmeye yöneliktir.
Taraflara hak ve yükümlülüklerini açıkça gösteren tefhim ile aleniyet ve hukuki varlık kazanan kısa karara daha sonra yazılan gerekçeli kararın uygun olması zorunludur.
HMK 297. (HMK."nun 388 md.) maddesinde belirtilen hükmün açık ve net olması gerekliliğinin yanı sıra gerekçe de anlaşılabilir, yeterli ve denetlenebilir olmalıdır. Gerekçe ile hüküm arasında sonuca etkili uygunsuzluklar bulunmamalıdır.
Somut olayda mahkemece, bilirkişi raporunda belirlenen rayiç bedel hükme esas alınmakla birlikte, hükmün gerekçesinde hem "denkleştirici adalet kuralı" hem "gerçek değerin" iadesinden sözedilerek, gerekçe içinde çelişki yaratıldığı gibi hüküm ile de çelişki doğacak ve Yargıtay denetimine de elverişli olmayacak şekilde hüküm tesis edilmiştir.
O halde, mahkemece; gerekçe ile hükmün birbirine uyumlu olduğu, yeterli, açık, denetlenebilir bir karar verilmesi gerekirken, yazılı şekilde hüküm tesisi doğru görülmemiştir.
Bundan ayrı olarak; bir miktar paranın tahsili istemiyle açılacak alacak davalarında, asıl alacak tutarının sonradan yargılama sırasında ıslah yoluyla artırılması, sadece ve ancak davadan önce temerrüdün gerçekleşmediği durumlarla sınırlı olarak, ıslah yoluyla artırılan tutara yürütülecek faizin başlangıç tarihini etkiler; davalının açılan davayla birlikte temerrüde düştüğü, davadan önce temerrüdün gerçekleşmediği durumlarda, ıslah artırılan tutara, ıslah tarihinden itibaren faiz yürütülmesi gerekir. (HGK"nun 03.07.2002 günlü ve 2002/9-564 E.- 2002/572 K, 05.03.2003 günlü ve 2003/9-76 E.- 2003/126 K, 19.09.2007 günlü ve 2007/11-604 E.- 2007/592 K.sayılı ilamları)
Şu durumda; ıslahla artırılan tutara ıslah tarihinden faiz yürütülmesi gerekirken, alacağın tamamına dava tarihinden faiz yürütülmesi usul ve yasaya aykırıdır.
Bu itibarla yukarıda açıklanan esaslar gözönünde tutulmaksızın yazılı şekilde hüküm tesisi isabetsiz, temyiz itirazları bu nedenlerle yerinde olduğundan kabulü ile hükmün HUMK.nun 428.maddesi gereğince BOZULMASINA, Yargıtay duruşmasında vekille temsil edilen davalı taraf için duruşma tarihinde yürürlükte bulunan Avukatlık Asgari Ücret Tarifesi hükümlerine göre takdir edilen 1.100 TL vekalet ücretinin davacıdan alınıp davalı tarafa verilmesine, ve peşin alınan temyiz harcının istek halinde temyiz edene iadesine, 16.12.2014 tarihinde oybirliğiyle karar verildi.