Davacı, yaşlılık aylığının kesilmesine ilişkin kurum işleminin ve çıkarılan borcun iptaline, yeniden aylık bağlanması gerektiğinin tespitiyle ödenmeyen aylıkların yasal faiziyle birlikte tahsiline karar verilmesini istemiştir.
Mahkeme ilamında belirtildiği şekilde, isteğin kabulüne karar vermiştir.
Hükmün davalı vekili tarafından temyiz edilmesi üzerine temyiz isteğinin süresinde olduğu anlaşıldıktan ve Tetkik Hakimi tarafından düzenlenen raporla dosyadaki kağıtlar okunduktan sonra işin gereği düşünüldü ve aşağıdaki karar tesbit edildi.
Dava, davacının, prim borcu nedeni ile yaşlılık aylığının iptali ve davacıya yaşlılık aylığından borç çıkarılmasına ilişkin davalı Kurum işleminin iptali ile kesilen yaşlılık aylığının kesildiği tarihten itibaren ödenmesi gerektiğinin tespiti ve birikmiş aylıkların yasal faiziyle tahsili istemine ilişkindir.
Mahkemece istemin kabulüne karar verilmiştir.
Dosyadaki kayıt ve belgelerden davalı Kurumun Tokat Sigorta İl Müdürlüğünde görev yapan idarecilerin baskı ve ikna edici yollarla personelin bilgisayar şifrelerini öğrendikleri, Müdürlükte çalışanların birbirlerinin şifrelerini öğrenip kullanabilecekleri bir ortam yaratıldığı, hatta müdürlükte çalışan temizlik firması elemanlarının dahi personelin şifrelerini bildiği ve bu şifrelerle ekran başında işlem yaptıkları, aralarında davacı sigortalının da bulunduğu bir çok sigortalı yönünden hesaplara girilerek başka sigortalıların yaptıkları prim ödemelerinin bu sigortalı yapmış gibi prim ödeme hesaplarına geçirildiği, sonradan yapılan ödemelerin önceki tarihlerde yapılmış gibi prim ödeme hesaplarına girilerek birçok sigortalıya sanal hizmet süresi kazandırılarak yaşlılık ve ölüm aylıkları bağlandığı, sağlık karnesi verildiği, davacı sigortalı E. B.’un prim ödeme hesabına 28.11.1995 tarihinde B-60 oprid kodu ile yapılan 6 adet prim ödemenin belgesinin olmadığı, davacının belge ibraz etmediği bu şekilde sigortalıya prim borcu var iken 5618 gün sigortalılık süresi üzerinden 01.12.1995 tarihi itibariyle yaşlılık aylığı bağlandığı, usulsüzlüklerin müfettiş tarafından ortaya çıkarılması üzerine davacının prim borcu var iken aylık bağlanması nedeni ile yaşlılık aylığının başlangıç tarihinden itibaren iptal edilip fuzulen ödenen yaşlılık aylığı nedeniyle borç çıkarıldığı anlaşılmaktadır.
Sosyal Güvenlik Hukuku ilkeleri ve Medeni Kanunun 2. maddesinin uygulanmasının zorunlu bir sonucu olarak sigortalıya yaşlılık aylığı bağlanıp uzunca bir süre ödendikten sonra aylığın iptal edilmesi iyiniyetten uzak olacaksa da kimse kendi hilesinden istifade edemeyeceğinden bu kuralın uygulanabilmesi için usulsüz olarak oluşturulan yaşlılık aylığı şartları, sigortalının da katılımının bulunduğu muvazaalı bir işlem sonucu oluşturulmamalıdır.
Bu halde davacının , iade ile yükümlü olacağı açık olup, iade yükümlülüğünün konusu ve kapsamı ise dava tarihinde yürürlükte olan 5510 sayılı Sosyal Sigortalar ve Genel Sağlık Sigortası Kanunu’nun 96. maddesine göre belirlenmelidir. Bu maddeye göre; “Kurumca işverenlere, sigortalılara,isteğe bağlı sigortalılara gelir veya aylık almakta olanlara ve bunların hak sahiplerine ,genel sağlık sigortalılarına ve bunların bakmakla yükümlü olduğu kişilere,fazla veya yersiz olarak yapıldığı tespit edilen bu kanun kapsamındaki her türlü ödemeler; a) Kasıtlı veya kusurlu davranışlarından doğmuşsa,hatalı işlemin tespit tarihinden geriye doğru en fazla on yıllık süre de yapılan ödemeler,bu ödemelerin yapıldığı tarihlerden…itibaren hesaplanacak olan kanuni faizi ile birlikte …genel hükümlere göre geri alınır…”düzenlemesine göre, davacının kasıtlı ve hileli hareketi ile yaşlılık aylığı bağlanmasına neden olduğu sonucunun oluşması halinde, açıklanan bu madde kapsamında iade ile de yükümlü olduğu açıktır.
Somut olayda sigortalının prim ödeme hesabına yapılan hileli girişler 28.11.1995 tarihinde yüklenmiş, davacıda ödemeye ilişkin herhangi bir belge ibraz etmemiştir.Bu halde davacının tahsis talep tarihinde yaşlılık aylığı koşulları yönünden prim borcu olduğunu bildiği oluşturulan usulsüz yaşlılık aylığı işleminin, sigortalının da katılımında bulunduğu hileli bir eylem sonucu oluşturulduğunu göstermektedir. Bu durumda davacının olayda, Medeni Kanunun 2. maddesinde ifadesini bulan objektif iyi niyet kuralının uygulanması isteme hakkının bulunmadığı ortadadır.Ne var ki ;Anayasal Sosyal Güvenlik ilkeleri ve aylık bağlama tarihinde yürürlükte olan 1479 Sayılı Yasa gereğince davacının davada ki istemi de dikkate alınarak ,davacının prim borcu çıktıktan sonra kalan sürelerinin kısmi yaşlılık aylığı yönünden yeterli olup olmadığının araştırılarak, varsa kısmi yaşlılık aylığı şartlarının oluştuğu tarihten itibaren aylık bağlanmasına karar verilmesi gerektiği halde mahkemece bu yöne ilişkin hiç inceleme yapılmadığı gibi davacının kesilen aylığına ilişkin prim borcunu sonradan ödeyip ödemediği de araştırılmamıştır.
Yapılacak iş;davacının, aylık bağlama tarihinde yürürlükte olan 1479 Sayılı Yasa gereğince, prim borcu dışında kalan süreleri yönünden kısmi yaşlılık aylığı şartlarının olup olmadığını kurumdan sormak ,varsa şartların oluştuğu tarihi takip eden aybaşından itibaren kısmi yaşlılık aylığı bağlanmasına karar vermek ,davacının iade yükümlülüğüne ilişkin olarakta yukarıda açıklanan 5510 sayılı Yasa"nın 96.maddesinde düzenlendiği şekilde kısmi yaşlılık aylığına karar verilmiş ise iade yükümlülüğünü bu aylığın bağlanması gereken tarihten önce ve sonra yapılan ödemelerin miktarı dahi kurumdan sorulduktan sonra bağlanması gereken aylıkta esas alınacak primi ödenmiş gün sayısına göre bağlanacak aylık miktarı ile ödenen aylık miktarı arasındaki fark yönünden değerlendirmek , kısmi aylık şartlarının bulunmadığı takdirde ise davaya konu miktarlar yönünden açıklanan ilkeler gereğince iade yükümlülüğü yönünden bir karar vermekten ibarettir.Kaldı ki davacının kesilen aylığına ilişkin prim borcunu kurumun bildireceği gecikme zammı ve faizi ile ödemesi halinde de ödemeyi takip eden aybaşından itibaren yeniden bağlanabileceği gerçeği dahi mahkemece dikkate alınmalıdır.
Mahkemece bu maddi ve hukuki olgular gözetilmeksizin ve özellikle davacının kısmi yaşlılık aylığı şartları yönünde değerlendirme ile iade yükümlülüğü olup olmadığı yolunda yeterli inceleme ve araştırma yapılmaksızın, eksik inceleme ve hatalı değerlendirme sonucu, yazılı şekilde hüküm kurulması usul ve yasaya aykırı olup bozma nedenidir.
O halde davalı Kurumun bu yönleri amaçlayan temyiz itirazları kabul edilmeli hüküm bozulmalıdır.
SONUÇ Hükmün yukarıda açıklanan nedenlerle BOZULMASINA, 08.03.2010 gününde oybirliğiyle karar verildi.