4. Hukuk Dairesi 2013/10447 E. , 2013/12856 K.
"İçtihat Metni"
MAHKEMESİ :Sulh Hukuk Mahkemesi
Davacı ... Genel Müdürlüğü vekili Avukat ... tarafından, davalı ... ve diğerleri aleyhine 26/06/2007 gününde verilen dilekçe ile maddi tazminat istenmesi üzerine mahkemece yapılan yargılama sonunda; hukuki yarar yokluğundan davanın reddine dair verilen 01/04/2013 günlü kararın Yargıtay’ca incelenmesi davacı vekili tarafından süresi içinde istenilmekle temyiz dilekçesinin kabulüne karar verildikten sonra tetkik hakimi tarafından hazırlanan rapor ile dosya içerisindeki kağıtlar incelenerek gereği görüşüldü.
Dava, elektrik tellerinden çıkan kıvılcım sonucu oluşan orman yangını nedeniyle uğranılan orman zararının tahsili istemine ilişkindir.
Yerel mahkemece, hukuki yarar yokluğundan davanın reddine dair verilen karar, davacı tarafından temyiz edilmiştir.
Davacı, elektrik tellerinden çıkan kıvılcım sonucu oluşan yangın nedeniyle uğradığı zararın tahsili istemiyle dava dışı ... aleyhine açtığı davada, zararın hüküm altına alındığını, aynı zarardan “tahsilde tekerrür kaydı” ile dava dışı ... görevlilerinin de sorumluluğuna karar verilmesini istemiştir.
Dava dışı ... ile bu kurumun görevlileri olan eldeki dosya davalıları davacıya karşı müşterek ve müteselsil sorumludur.
Şu halde davalıların dava konusu olayda kusurlarının olup olmadıkları, sorumluluklarının bulunması halinde zararın dava dışı ... tarafından karşılanıp karşılanmadığı saptanarak; zararın dava dışı ... tarafından tamamen karşılanmış olması (ödeme) durumunda davalıların sorumluluklarının da ortadan kalkacağı, zararın karşılanmamış olması durumunda ise aynı zarardan davalıların da müşterek müteselsil sorumluluğunun bulunduğu gözetilerek mükerrer tahsilata neden olmamak için kurulacak hükümde “tahsilde tekerrür kaydı” düşülmek suretiyle sorumluluklarına karar verilmesi gerekirken, yazılı gerekçeyle davanın reddine karar verilmiş olması doğru değildir. Bu nedenle kararın bozulması gerekmiştir.
SONUÇ: Temyiz olunan kararın yukarıda açıklanan nedenle BOZULMASINA ve peşin alınan harcın istek halinde geri verilmesine 03/07/2013 gününde oyçokluğuyla karar verildi.
KARŞI OY YAZISI
Uyuşmazlık, tüzel kişiliği olan şirket veya kurumlarda ortak, üye, temsilci ve çalışanların şirket veya kurumun işlem ve eylemleri nedeniyle şirket veya kurum yanında veya şirket veya kurumdan ayrı olarak dava açmalarının veya kendilerine karşı dava açılmasının mümkün olup olmadığı, diğer bir deyişle aktif davacı, pasif davalı husumet ehliyet ve sıfatlarının olup olmadığı hususlarından kaynaklanmaktadır.
Yargıtay 4. Hukuk Dairemiz bilindiği gibi haksız fiilden kaynaklanan tazminat davalarına bakmaktadır. Çoğunluk görüşünün uygulamalarına göre, şayet yukarıda açıklandığı gibi tüzel kişiliği olan şirket veya kurumların yetkilileri, çalışanları haksız fiili bizzat yapmışlarsa veya haksız fiilin meydana gelmesinde söz, imza ve fiilleri ile katkıda bulunmuşlar ise veya haksız fiil nedeniyle kusurlu görülüp ceza mahkemelerince mahkum edilmişler ise açılan hukuk davalarında şirket veya kurum yanında veya şirket veya kurumdan ayrı olarak sorumlu tutulmakta, dolayısıyla bunların pasif davalı ehliyet ve sıfatlarının bulunduğu kendilerine dava açılabileceği kabul edilmektedir.
Ben sayın çoğunluğun bu görüşlerine katılmıyorum. Zira;
Şirket veya kurumların tüzel kişiliği vardır. Bu kişilik fiziki ve gerçek bir kişilik olmayıp hukuken kabul edilen hukuki bir kişiliktir. Tüzel kişilik olarak şirketlerin veya kurumların dava açmaları halinde davacı olma, kendilerine karşı dava açılması halinde ise davalı olma sıfatları, diğer bir deyişle aktif ve pasif husumet ehliyetleri vardır.
Tüzel kişilikleri olan şirket veya kurumların yukarıda açıklanan ortak ve çalışanları tüzel kişi olan şirket veya kurumları oluşturan kişilerdir. Bunlar olmazsa şirket veya kurum tüzel kişi olarak hukuki kişilik kazanamaz. Tüzel kişi olarak şirket veya kurumun aktif ve pasif husumet ehliyeti olduğunu kabul ettiğimiz takdirde, (hukuken öyledir.) tüzel kişiliği oluşturan şirket veya kurum ortak ve çalışanlarının şirket veya kurumdan ayrı olarak aktif ve pasif husumet ehliyetlerinin olduğunu kabul etmek mümkün değildir. Aksi halde bu kişilerin oluşturduğu ve tüzel kişi olarak hukuken kabul edilen şirket veya kurumun varlığını inkar etmiş oluruz. Diğer yandan, hem şirket veya kurumun hem de ortak ve çalışanlarının aktif ve pasif husumet ehliyetlerini kabul ettiğimiz takdirde kendi kendimizle tezata düşmüş oluruz.
Tüzel kişi olarak şirket veya kurumların varlığı hukuken kabul edilirken bunların hukuki kişiler gibi fiziki ve gerçek bir kişilikleri olmadığından şirket ve kurumlar işlem ve eylemlerini bizzat yapamayıp ortak ve çalışanları olan gerçek kişiler aracılığı (vasıtası) ile yaparlar. Dolayısıyla tüzel kişi olan şirket veya kurumu oluşturan ve hakiki kişi olan ortak ve çalışanların tüzel kişilik adına yapılan işlem ve eylemler sırasında meydana gelebilecek kasıt, kusur ve kabahatler tüzel kişi olan şirket veya kurumun kasıt, kusur ve kabahatini oluşturur.
Sonuç olarak, tüzel kişi olarak şirket veya kurum adına şirket veya kurumun ortak ve çalışanlarının yapmış olduğu işlem ve eylemlerden dolayı şirket veya kurum yanında veya onlardan ayrı olarak şirket veya kurumun ortak ve çalışanları kendi adına dava açamaz ve kendilerine karşı dava açılamaz ve sorumlu tutulamazlar. Diğer bir deyişle aktif ve pasif husumet ehliyetleri yoktur.
Dolayısıyla, şirket veya kurumun ortak ve çalışanı konumunda olan davalı(lar) yönünden davanın reddine karar verilmesi düşüncesindeyim. 03/07/2013