1. Hukuk Dairesi 2014/10499 E. , 2015/12983 K.
"İçtihat Metni"
MAHKEMESİ : KARS 2. ASLİYE HUKUK MAHKEMESİ
TARİHİ : 25/06/2013
NUMARASI : 2012/352-2013/371
Taraflar arasında görülen elatmanın önlenmesi yıkım ve ecrimisil davası sonunda, yerel mahkemece davanın reddine, davalının temliken tescil isteğinin ise kabulüne ilişkin olarak verilen karar davacı tarafından yasal süre içerisinde temyiz edilmiş olmakla dosya incelendi, Tetkik Hakimi ............. raporu okundu, açıklamaları dinlendi, gereği görüşülüp düşünüldü;
-KARAR-
Dava, çaplı taşınmaza elatmanın önlenmesi, yıkım ve ecrimisil isteklerine ilişkin olup, savunma yoluyla temliken tescil isteğinde bulunulmuştur.
Davacı, kayden maliki olduğu 710 parsel sayılı taşınmaza davalıya ait komşu parseldeki binanın taşkın olduğunu ileri sürerek elatmanın önlenmesi, yıkım ve ecrimisil isteğinde bulunmuştur.
Davalı, 707 sayılı parsel içine devlet tarafından deprem konutu yaptırıldığını, söz konusu taşınmazı 1986"da satın aldığını bildirip davanın reddini savunmuş, yargılama sırasında TMK"nın 725.maddesi hükmünde öngörülen koşulların lehine gerçekleştiğini belirterek, savunma yoluyla temliken tescil istemiştir.
Mahkemece, elatmanın önlenmesi, yıkım ve ecrimisil davasının reddine; davalının temliken tescil talebinin kabulüne karar verilmiştir.
Dosya içeriği ve toplanan delillerden; çekişme konusu, ev ve arsası nitelikli 710 parsel sayılı taşınmazın 18.07.1975"de tapu kaydına dayanarak 1/3"er paylarla M.....r Ç...., Hüseyin Ç.... ve Melek Koçak adına tespit edildiği, 15.04.2009 tarihinde tamamının intikal ve pay temliki yoluyla davacı F.. K.. adına tescil edildiği, komşu 707 parsel sayılı ev ve arsası vasıflı taşınmazın da tapu kaydına dayanarak 18.07.1975"de S..... Ç....adına tespit edildiği, bu kişinin taşınmazı T..... K......a, onun da 21.05.1984 tarihinde davalı E.. N.."a satarak temlik ettiği, davalıya ait taşınmaz üzerindeki binanın 1988 yılında afet konutu olarak yapıldığı hususları sabittir.
./..
Bilindiği üzere taşkın yapılarda, sosyal ve ekonomik bir değeri yok etmemek ve yapının bütünlüğünü korumak amacıyla yasa koyucu 4721 s. Türk Medeni Kanunun (TMK) 722, 723, 724 ncü maddelerinde öngörülenlerden daha değişik ilkelere ihtiyaç duymuş bu nedenle 725. madde hükmünü getirmiştir. Söz konusu maddeye göre “ Bir yapının başkasına ait araziye taşırılan kısmı, eğer yapıyı yapan malik taşırılan arazi üzerinde bir irtifak hakkına sahip bulunuyorsa, ona ait taşınmazın bütünleyici parçası olur.”
Böyle bir irtifak hakkı yoksa, zarar gören malik taşmayı öğrendiği tarihten başlayarak onbeş gün içinde itiraz etmediği, aynı zamanda durum ve koşullar da haklı gösterdiği takdirde, taşkın yapıyı iyi niyetle yapan kimse, uygun bir bedel karşılığında taşan kısım için bir irtifak hakkı kurulmasını veya bu kısmın bulunduğu arazi parçasının mülkiyetinin kendisine devredilmesini isteyebilir.
Görüldüğü üzere taşkın yapının korunmasındaki bireysel ve kamusal yarar nedeniyle TMK"nin 684, 718, 722. maddelerinde kabul edilen “üst toprağa bağlıdır” kuralına ayrıcalık getirilmiş taşkın yapı malikinin komşu taşınmazda inşaat veya irtifak hakkı gibi ayni bir hakkının bulunması halinde taşan kısım, taşılan taşınmazın değil, ana yapının bulunduğu taşınmazın tamamlayıcı parçası (mütemmim cüz’ü) sayılmış, tecavüz edilen kısım üzerinde yapı maliki yararına irtifak hakkı tanınmıştır. Hemen belirtmek gerekir ki taşkın yapıdan inşaat ve imalattan kasıt, taşınmaza sıkı ve devamlı surette bağlı olan esaslı yapılardır. Diğer bir söyleyişle taşan yapının tamamlayıcı parça (mütemmim cüz) niteliğinde olması gerekir. Onun, taşınmazın altında veya üstünde yapılması zeminde veya üstten sınırı aşması arasında madde hükmünün uygulanması açısından hiçbir fark yoktur.
TMK"nin 725. maddesinin uygulanabilmesini haklı gösterecek en önemli koşul yapı malikinin iyiniyetli olmasıdır. Bu maddede iyi niyetin tanımı yapılmamışsa da aynı Kanunun 3. maddesinde hükme bağlanan sübjektif iyiniyet olduğunda kuşku yoktur. Yapı malikinin kendinden beklenen tüm dikkat ve özeni göstermesine karşın, sınırı aştığını bilmesi veya bilecek durumda olmaması yahut sınırı aşmasında yasaca korunabilecek bir nedenin bulunması onun iyiniyetini gösterir. Yapı yapan kişinin iyi niyetli olmaması aşırı zarar bulunup bulunmadığına bakılmaksızın taşan kısmın yıkılması sonucunu doğuracağından iyi niyet üzerinde önemle durulmalı, olaylar, karineler, tüm taraf delilleri bir arada özenle değerlendirilmelidir. Kural olarak iyiniyetin ispatı 14.2.1951 tarih 17/1 sayılı İçtihadı Birleştirme Kararı uyarınca taşkın yapı malikine ait ise de iyiniyet sav ve savunması def"i olmayıp itiraz niteliği taşıdığından ve kamu düzeni ile ilgili bulunduğundan mahkemece kendiliğinden (re"sen) göz önünde tutulmalıdır.
Ancak, komşu taşınmaz malikinin veya o taşınmazda mülkiyetten başka ayni hak sahibi olup ta zarar gören kimselerin taşınmaza elatıldığını öğrendikleri tarihten itibaren onbeş gün içerisinde itiraz etmeleri, yapı malikinin iyiniyetli sayılması olanağını ortadan kaldırır. İtiraz hiçbir şekle bağlı değildir. Yapının ilerlemesini zararın büyümesini önlemek için konan bu sürenin başlangıcını objektif olarak saptamak, yapının görünebilir hale gelme tarihinden başlatmak, taşırılan taşınmaz malikinin öğrenmesine engel olan sübjektif (öznel) nedenleri dikkate almamak gerekir. Aksine düşünce bu yöndeki yasa koyucunun amacını ortadan kaldırır.
(Durum ve koşulların haklı göstermesi) şeklinde açıklanan ikinci koşuldan ise imar durumuna göre ifrazın mümkün olması, ifraz halinde arsa malikinin uğrayacağı zarar ile taşkın yapı malikinin elde edeceği yarar arasında aşırı bir farkın bulunmaması, gibi hususlar anlaşılmalıdır.
../...
Bu iki koşulun varlığı halinde taşkın yapı maliki uygun bir bedel ödeyeceğini bildirerek açacağı yenilik doğurucu nitelikteki temliken tescil davası ile taşkın kısmın mülkiyetini veya üzerine bir irtifak hakkı kurulmasını isteyebilir. Ayrıca, iyiniyet savunmasının yukarıda açıklanan niteliği dikkate alınıp, bu savunma içerisinde temliken tescil isteğinin de bulunduğu kabul edilerek, tescil talebi,ayrı bir davaya gerek olmaksızın açılan davada savunma yoluyla da ileri sürülebilir. Esasen bu kuralın uyuşmazlıkların en kısa sürede sağlıklı biçimde çözümlenmesi ve dava ekonomisi yönünden büyük yarar sağlayacağı da kuşkusuzdur. Her davada hakim muhik tazminat (uygun bedel) olarak salt temlik edilecek arsanın bedelini değil,gerektiğinde taşınmazının bir kısmını terk etmek zorunda kalan malikin özverisini düşünerek uzman bilirkişiden dava tarihine göre devredilen arsa bedeli yanında, geride kalan kısmın uğradığı değer kaybı varsa taşınmaz malikinin öteki zararları gibi konularda da rapor almak suretiyle TMK"nin 4, 6098 s. Türk Borçlar Kanununun (TBK) 50. (818 s. Borçlar Kanununun (BK) 42.) maddeleri uyarınca ve aynı zamanda sebepsiz zenginleşmeyi de önleyecek biçimde en uygun bedeli tayin ve takdir etmeli, bu bedel karşılığında tecavüzün şekline, taşkın yapının ve taşınmazların niteliğine göre, taşılan yerin mülkiyetinin devrine veya üzerinde irtifak hakkı kurulmasına karar vermelidir.
Diğer taraftan, taşkın yapı ile iki komşu taşınmaz fiilen birleşmekte, iktisadi bir bütün oluşturmaktadır. Olayın bu özelliği itibariyle taşkın yapıya dayanan temliken tescil isteği uygulamada ve bilimsel alanda ortaklaşa kabul edildiği üzere taşınmaza bağlı kişisel hak niteliğindedir. Bu durumda taşınmazların miras yoluyla veya temliken intikal etmesi halinde yeni maliklerde maddede belirtilen haklardan yararlanabildikleri gibi borçlardan da sorumlu tutulurlar.
Somut olayda; Akyaka Asliye Ceza Mahkemesinde görülen davada davalıya ait taşınmaz üzerindeki binanın davacıya ait taşınmaza 8.89 m2 tecavüzü olduğu tespit edilmişken, eldeki dosyada yapılan uygulamada alınan bilirkişi raporuna göre davalıya ait evin davacıya ait taşınmaza 5.31 m2 taşkın olduğu bildirilmiştir. Bilirkişi raporları arasındaki çelişki giderilmediği gibi taşkın bölümün temliken tescili yönünden 3194 sayılı Yasanın 15. ve 16. maddeleri hükmü uyarınca ifrazının yasal olarak mümkün olup olmadığı Belediye Encümen Kararına dayalı olarak araştırılmamıştır. Değinilen husus kamu düzeni ile ilgili olup, re"sen dikkate alınması gerekli hususlardandır.
Hâl böyle olunca; mahallinde 3 kişilik konusunda uzman harita mühendisi, fen bilirkişi ve inşaat mühendisi niteliğindeki bilirkişi heyeti ile birlikte yeniden uygulama yapılması, dava konusu binanın ne kadar kısmının taşkın olduğunun net bir şekilde belirlenmesi, binanın kaç yıllık bir bina olduğunun, ne zaman yapıldığının belirlenmesi, taşkın kısmın yıkımının binanın kalanına zarar verip vermediğinin ve yıkımın fahiş zarar doğurup doğurmayacağının araştırılması, taşkın binanın bulunduğu alanın davacı parselinden ifrazının mümkün olup olmadığının Belediye Encümen Kararına dayalı olarak araştırılması ve sonucuna göre bir karar verilmesi gerekirken eksik soruşturma ile yazılı olduğu üzere karar verilmesi doğru değildir.
Öte yandan; iddianın içeriği ve ileri sürülüş biçiminden, davanın taşınmaz malın aynına yönelik olduğu ve konusunu oluşturan hakkın para ile değerlendirilmesinin mümkün bulunduğu; böyle bir davada, 6100 sayılı Hukuk Muhakemeleri Kanunu"nun 120. (1086 sayılı Hukuk Usulü Muhakemeleri Kanunu"nun 413.) ve 492 sayılı Harçlar Kanunu"nun 16. maddeleri uyarınca dava değerinin ve buna göre alınacak harcın, el atılan yerin değeri ile talep edilen ecrimisel toplamından, elatmanın önlenmesi isteğinin yanında yıkım isteği de varsa yıkımı istenilen yapının değerinin toplamından ibaret olacağı kuşkusuzdur (4.3.1953 tarihli ve 10/2 sayılı İBK).
.../....
Ne var ki, davanın ecrimisil değeri üzerinden harç ödenmek suretiyle açıldığı, elatmanın önlenmesi ve yıkım yönünden değer bildirilmediği gibi yargılama sırasında da harç ikmali yapılmadığı anlaşılmaktadır.
Bilindiği üzere, 492 sayılı Harçlar Kanunu, harcın alınmasını veya tamamlanmasını tarafların isteklerine bırakmayıp, anılan hususun (temyiz edenin sıfatına bakılmaksızın) mahkemece kendiliğinden gözetileceğini düzenlemiş ve buyurucu nitelikteki 32. maddesinde, yargı işlemlerinden alınacak harçlar ödenmedikçe müteakip işlemlerin yapılamayacağını öngörmüştür.
Hâl böyle olunca, öncelikle davada ileri sürülen isteklerden el atmanın önlenmesi ve yıkım istekleri ile ilgili olarak davacının bildireceği dava değeri üzerinden peşin harcın alınması, keşfen saptanan ya da saptanacak değer başlangıçta gösterilen değerden fazla ise yargılama sırasında eksik harcın tamamlanması, bu zorunluluk yerine getirildiği takdirde davaya devam edilmesi gerekirken, anılan husus gözardı edilerek işin esası bakımından hüküm kurulması da isabetsizdir.
Davacının bu yönlere ilişkin temyiz itirazları yerindedir. Kabulü ile, hükmün açıklanan nedenlerle (6100 sayılı Yasanın geçici 3.maddesi yollaması ile) 1086 sayılı HUMK"un 428.maddesi gereğince BOZULMASINA, alınan peşin harcın temyiz edene geri verilmesine, 11.11.2015 tarihinde oybirliğiyle karar verildi.