8. Hukuk Dairesi 2014/4054 E. , 2014/7164 K.
"İçtihat Metni"MAHKEMESİ : Akşehir 1. Asliye Hukuk Mahkemesi
TARİHİ : 25/02/2010
NUMARASI : 2008/286-2010/202
Hazine ile E.. Ş.. aralarındaki tapu iptali ve tescil davasının reddine dair Akşehir 1. Asliye Hukuk Mahkemesi"nden verilen 25.02.2010 gün ve 286/202 sayılı hükmün Yargıtay"ca incelenmesi davacı Hazine temsilcisi tarafından süresinde istenilmiş olmakla; dosya incelendi, gereği düşünüldü:
KARAR
Davacı Hazine vekili, asıl ve birleşen davalarda mülkiyeti davalılara ait olan ve parsellerde kayıtlı taşınmazların, 3621 sayılı Kıyı Kanunu"na göre Akşehir Gölü kıyı kenar çizgisi kapsamında kaldıklarını, özel mülkiyete konu olamayacaklarını ileri sürerek, tapu kayıtlarının iptali ile kıyı olarak kamuya terkinine karar verilmesini istemiştir.
Davalılara dava dilekçesi ve duruşma günü yöntemine uygun biçimde tebliğ edildiği halde, yargılama oturumlarına katılmamış ve davaya cevap vermemişlerdir.
Mahkemece; uyulan bozma ilamı sonrasında hak düşürücü süreden davanın reddine karar verilmesi üzerine; hüküm, davacı Hazine temsilcisi tarafından temyiz edilmiştir.
Davanın, ve sayılı parseller yönünden kısmen, ve sayılı parseller yönünden ise tamamen kıyı kenar çizgisi kapsamında bulundukları gerekçesiyle davanın kabulüne dair önceki hüküm Hazine vekilinin temyizi üzerine Yargıtay 1. Hukuk Dairesi"nin 20.02.2008 tarih 2007/12806 Esas sayılı ilamına özet olarak “ ...çekişme konusu taşınmazlardan bazılarının tamamının, bazılarının da bir bölümünün 28.11.1997 tarih 5/3 sayılı İnançları Birleştirme Kararı uyarınca yapılan inceleme sonucu saptanan kıyı-kenar çizgisine göre kıyıda kaldığı anlaşıldığından, yazılı olduğu üzere karar verilmesinde bir isabetsizlik olmadığı, ancak, davanın kısmen kabulle sonuçlandığı, HUMK’nun 94 ve 418. maddelerinde açıklanan istisnaların da davada bulunmadığı dikkate alınarak, kabul ve ret oranına göre davacı yararına yargılama gideri ve avukatlık ücretine hükmedilmesi gerekirken, yanılgılı değerlendirme sonucu yargılama giderlerinin davacı üzerinde bırakılması doğru olmadığı” gereğine işaret edilmek suretiyle bozulmuştur. Mahkemece bozma ilamına uyularak, yukarıda yazılı şekilde hüküm kurulmuştur.
Mahkemenin kararı 5841 sayılı Kanunu"nun yürürlüğe girdiği 14.03.2009 tarihinden sonra verilmiş olup; bu Kanun"un 2. ve 3.maddeleri ile getirilen yeni düzenlemelere dayanılarak oluşturulmuştur.
14.03.2009 tarihinde yürürlüğe giren 25.02.2009 günlü 5841 sayılı Çeşitli Kanunlarda Değişiklik Yapılması Hakkında Kanun’un 2.maddesi ile 3402 sayılı Kanun"un 12.maddesinin 3.fıkrasına eklenen cümlede: “bu hüküm iddia ve taşınmazın niteliğine yahut Devlet ve diğer Kamu Tüzel Kişileri dâhil tarafların sıfatına bakılmaksızın" ve 3.maddesi ile aynı Kanuna eklenen geçici 10.maddesinde ise; “Bu Kanun"un 12.maddesinin 3. fıkrası hükmü devletin hüküm ve tasarrufu altında olduğu iddiası ile yürürlük tarihinden önce açılmış ve henüz kesin hükme bağlanmamış olan davalarda dahi uygulanır.” şeklindedir. Bu değişiklik nedeniyle bu yasanın yürürlük tarihinden sonra Hazine"nin açtığı davalarda da 10 yıllık hak düşürücü süre uygulanmaya başlanmıştır.
Ne var ki, Yerel Mahkeme kararının temyizi aşamasında Anayasa Mahkemesi’nin 12.05.2011 gün ve 2009/31 E. 2011/77 K. sayılı kararıyla; “25.02.2009 gün ve 5841 sayılı Çeşitli Kanunlarda Değişiklik Yapılmasına Dair Kanun’un 2. maddesiyle 21.06.1987 günlü 3402 sayılı Kadastro Kanunu’nun 12. maddesinin üçüncü fıkrasına eklenen cümlenin ve 3.maddesiyle 3402 sayılı Yasa’ya eklenen Geçici 10. maddenin Anayasa’ya aykırı olduğuna ve iptaline” karar verilmiş ve bu iptal kararı 23.07.2011 tarihli Resmi Gazetede yayımlanmıştır.
Anayasa Mahkemesi"nin iptal kararlarının yasama, yürütme ve yargı organları ile idari makamlar, gerçek ve tüzel kişileri bağlayacağı açıktır.
Diğer taraftan 6100 sayılı Hukuk Muhakemeleri Kanunu"nun 33.maddesinde yer alan “Hâkim, Türk hukukunu resen uygular” hükmü ile ifadesini bulan yasal ilke gözetildiğinde; Anayasa Mahkemesi"nin iptal kararlarının derdest dosyalar yönünden uygulanmasının zorunluluğu ortadadır.
Öyle ise, kesin hüküm halini almamış ve kazanılmış hakkın istisnasını teşkil eden bu durum karşısında 5841 sayılı Yasa hükümleri uyarınca davanın reddine ilişkin olarak kurulan hükmün, verildiği tarih itibarıyla doğru olduğu düşünülse ve ayrıca Anayasa"nın 153. maddesine göre iptal kararı geriye yürümezse de 10.03.1969 gün ve 1/3 sayılı İçtihadı Birleştirme Kararının gerekçe bölümünde belirtildiği üzere iptal, kesin şekilde çözüme bağlanmış uyuşmazlıkları etkilemez ve henüz anlaşmazlık hali devam ediyorsa iptalin kapsamına girer. Bu durumda davanın hak düşürücü süreden reddine ilişkin kurulan kararın Anayasa Mahkemesi’nin anılan iptal kararından sonra doğru olduğu söylenemez. Zira kamu düzeninin söz konusu olduğu bütün haller istisnanın kapsamına girer.
Somut olayda; işin esasının ve dava konusu taşınmazın, 28.11.1997 tarih 5/3 sayılı İçtihadı Birleştirme Kararıyla belirlenen veya belirlenecek olan kıyı kenar çizgisine göre değerlendirilmesi, tapu kayıt maliklerinin sağ olup olmadığının tespiti ve vefat etmişler ise, varsa tüm mirasçılarına davanın yöneltilmesi suretiyle taraf teşkilinin tamamlanması, ve ayrıca 19.01.2011 tarihinde yürürlüğe giren 6099 sayılı Yasanın 16. maddesiyle 3402 sayılı Yasanın 36. maddesine bazı ilaveler getiren 36/A maddesi hükmüne göre kadastro işlemleri sebebiyle açılan davalar nedeniyle yargılama giderlerinden ve avukatlık ücretinden davalı tarafın sorumlu tutulamayacağı hususunun da gözetilmesi, Mahkemece bu konudaki görüşünün ortaya konulması ve ondan sonra tüm deliller birlikte değerlendirilerek sonucuna göre bir karar verilmek üzere hüküm bozulmalıdır.
Açıklanan nedenle davacı Hazine temsilcisinin temyiz itirazlarının kabulü ile hükmün 6100 sayılı HMK"nun Geçici 3. maddesi yollamasıyla halen yürürlükte bulunan 1086 sayılı HUMK. 428. maddesi uyarınca BOZULMASINA, HUMK"nun 388/4. (HMK. m.297/ç) ve HUMK"nun 440/1. maddeleri gereğince Yargıtay Daire ilamının tebliğinden itibaren ilama karşı 15 gün içinde karar düzeltme isteğinde bulunulabileceğine 14.04.2014 tarihinde oybirliğiyle karar verildi.