11. Hukuk Dairesi 2014/16204 E. , 2015/1913 K.
"İçtihat Metni"ASLİYE TİCARET MAHKEMESİ
Taraflar arasında görülen davada Asliye Ticaret Mahkemesi’nce bozmaya uyularak verilen 06/05/2014 tarih ve 2012/44-2014/180 sayılı kararın Yargıtayca incelenmesi davacı vekili tarafından istenmiş ve temyiz dilekçesinin süresi içinde verildiği anlaşılmış olmakla, dava dosyası için Tetkik Hakimi tarafından düzenlenen rapor dinlendikten ve yine dosya içerisindeki dilekçe, layihalar, duruşma tutanakları ve tüm belgeler okunup, incelendikten sonra işin gereği görüşülüp, düşünüldü:
Davacı vekili, dava dışı ..."ye ait olan 1350 kasada toplam 2.749.170 kg net ağırlıktaki cam emtiasının 24/09/2008 tanzim tarihli konişmento muhtevası olarak davalı donatanın ... isimli gemisine Constanta/Romanya Limanı"nından Diliskelesi/Türkiye Limanı"na nakledilmek üzere yüklendiğini, geminin 26/09/2008"de varma limanına ulaşmasının ardından başlayan tahliyenin 29/09/2008"de tamamlandığını, ancak hasarlı emtiaların çıktığını ve bunun akabinde yapılan eksper incelemesi sonucunda tespit edilen zarar karşılığı 45.651.91 TL hasar bedelinin 23.10.2008 tarihinde ödendiğini, mevcut hasardan davalı donatanın sorumlu bulunduğunu ileri sürerek 45.651.91 TL"nin 23.10.2008 tarihinden itibaren avans faizi ile tahsilini talep ve dava etmiştir.
Davalı vekili, usulüne uygun olarak hasar ihbarı yapılmadığını, bunun aksinin ispatının davacıya ait bulunduğunu, yapılan tespitte herhangi bir temsilcilerinin bulunmadığını, taşımanın dayandığı konişmentoların ön sayfalarındaki koşullarda “yükün ağırlık, ölçü, kalite, içerik ve değerinin bilinmediğinin belirtildiğini, yükün kendisine teslim edildiği ve yüklendiği hali ile taşındığını, bağlantı özeti (fixtura recap) incelendiğinde yükleme ve boşaltma için “FİOS” (free in out stow = yükleme, tahliye ve istifleme masraf ve riskleri taşıtana/yükletene-gönderene aittir) kaydının bulunduğunu, ayrıca aynı kloza göre donatan, taşıyan ve kaptanın sadece taşınan kasa sayısı ile sorumlu bulunduğunu, bunun yanında taşımada kaptanın seyir güvenliği açısından yüklemeye nezaret etmiş olması nedeni ile iddia edilen hasardan sorumlu tutulamayacağını savunarak davanın reddini istemiştir.
Mahkemece, iddia, savunma, uyulan bozma ilamı ve tüm dosya kapsamına göre, davalı taşıyan ile davacının halefi olduğu dava dışı şirket arasında kurulan navlun sözleşmesinde FIOS (Free İn And Out And Stowed) şartı kararlaştırıldığı, bu şart ile navlun sözleşmesinin taraflarının, yükleme, istif ve boşaltma işlemlerinin masraf ve sorumluluğunun aynı zamanda yükleten ve gönderilen olan taşıtana ait olduğunu kararlaştırdıkları, bununla birlikte mülga TTK"nın 975. maddesi uyarınca kaptanın yükleme, istif ve boşaltmanın denizcilik örf ve usullerine uygun tarzda yapılmasına nezaret etme görev ve sorumluluğunun
da devam ettiği, kaptanın nezaret etme yükümlülüğünün, geminin denize ve yola elverişli halde tutulması ile sınırlı bulunduğu, yükleme, istif ve boşaltma işlemlerinin gereği gibi yapılmaması yüzünden gemi denize ve yola elverişsiz hale gelirse ve yük bu yüzden ziya veya hasara uğrarsa kaptanın nezaret görevinin ifasında tedbirli ve dikkatli bir kaptanın gösterdiği özeni göstermediği ve taşıyanın bu yüzden sorumlu olduğunun değerlendirilebileceği, bu kapsamda somut olayda davalının nezaret yükümlülüğüne aykırı davrandığının söylenemeyeceği gerekçesiyle davanın reddine karar verilmiştir.
Kararı, davacı vekili temyiz etmiştir.
Dava, deniz taşıması sırasında hasara uğrayan emtia bedelinin, rücuen tahsili istemine ilişkindir.
Mahkemece, davalı ile dava dışı emtia sahibi sigortalı arasında FIOS şartının öngörüldüğü, buna göre yükün, yükleme, boşaltma ve istiflemesi masrafları ile bu faaliyetler nedeniyle doğacak zararların taşıtanın sorumluluğunda olduğu, bunun yanında navlun sözleşmesinde, yükün bağlanması emniyet altına alınması ve takozlama malzemesinin sağlanması ve bunlara ilişkin faaliyetlerin icra edilmesi ile bu faaliyetlerin masraf ve sorumluluğunun da taşıtana yüklendiği, ayrıca dava konusu emtianın ahşap sandıklarda teslim alınması nedeni ile konişmentodaki temiz kaydının da bu sandıkların dıştan bakıldığında iyi durumda olduğunu gösterdiği ve bunun aksinin davacı tarafça kanıtlanamadığı gerekçesiyle davanın reddine dair kurulan ilk hüküm, Dairemizce, mülga 6762 sayılı TTK’nın 1061. maddesinde taşıyanın özen borcunun düzenlendiği, sözleşmeye konulacak “fios” şartının, kaptanın nezaret görevini, yükleme ve boşaltma işçilerini gözetmek yükümlülüğünü ortadan kaldırmayacağı, yükleme, boşaltma ve istif işlerinin yük ilgililerine bırakıldığı durumlarda dahi mülga TTK’nın 975. maddesi uyarınca kaptanın, yükleme ve istifin denizcilik örf ve usullerine uygun tarzda yapılmasına nezaret etmek görev ve sorumluluğunun bulunduğu, yük hasarına münhasır olmak üzere yapılan hatalı istif ve boşaltmadan dolayı taşıyanın sorumluluğunun devam ettiği ve müşterek kusurunun var olduğu gözetilerek, deniz taşıması konusunda uzman bilirkişi heyetinden bu çerçevede yeniden rapor alınarak yapılacak değerlendirme sonucunda hasıl olacak kusur oranına göre bir karar verilmesi gerektiği gerekçesiyle davacı yararına bozulmuş, mahkemece de bu bozmaya uyulmuştur. Ancak bozma ilamına uyulmasına rağmen yukarıda yapılan özetten de anlaşılacağı üzere mahkemece, davalının nezaret yükümlülüğünü ihlal etmediği gerekçesiyle davanın reddine karar verilmiştir.
Yerel mahkemece verilen bir hüküm, Yargıtay tarafından bozulmuş ve Yargıtay’ın bu bozma kararına uyulmuş olması halinde, bozma kararı doğrultusunda inceleme yapmak ve hüküm vermek zorunludur. Mahkeme, bozma kararından dönerek direnme kararı veremeyeceği gibi, hükmün bozma kararının kapsamı dışında kalarak kesinleşmiş olan bölümleri hakkında da yeni bir hüküm kuramaz. Bu müesseseye “usuli müktesep hak” veya “usule ilişkin kazanılmış hak” denir. Hukuk Muhakemeleri Kanunu’muzda anılan müesseseye ilişkin açık bir hüküm bulunmamaktadır. Ne var ki, “Usuli Müktesep Hak”, davaların uzamasını önlemek, hukuki alanda istikrar sağlamak ve kararlara karşı genel güvenin sarsılmasını önlemek amacıyla Yargıtay İnançları ile kabul edilmiş, usul hukukunun ana ilkelerindendir ve kamu düzeni ile ilgilidir. Açıkça bozmaya uyulmasına karar verilmesiyle, taraflardan birisi yararına usule ilişkin kazanılmış hak doğar. Bundan sonra mahkemenin yapacağı iş, bozma kararı uyarınca ve o doğrultuda işlem yapmak ve gerekli kararı vermekten ibarettir. Bu kurala yerel mahkemece uyulması gerektiği gibi Yargıtay tarafından da uyulması gerekir.(Yargıtay Hukuk Genel Kurulu’nun 28.9.2005 gün ve 2005/8-512-535 E.K.)
Somut olayda, mahkemece davanın reddine dair verilen ilk karar, Dairemizce davalı taşıyanın müterafik kusurlu olduğu kabul edilerek alınacak bilirkişi raporu ile davalının kusur oranının belirlenmesi ve sonucuna göre karar verilmesi gerekçesiyle bozulmuş, bozmaya uyulmakla da davacı yararına usuli müktesep hak doğmuştur. Yukarıda yapılan açıklamalar çerçevesinde mahkemece, uyulmasına karar verilen bozma ilamı gereğince davalının kusur oranının tespiti ile sonucuna göre karar verilmesi gerekirken yazılı şekilde usuli müktesep hak ilkesini ihlal edecek biçimde hüküm tesisi doğru olmamış, hükmün bu nedenle bozulması gerekmiştir.
SONUÇ: Yukarıda açıklanan nedenlerle davacı vekilinin temyiz itirazlarının kabulüyle hükmün davacı yararına BOZULMASINA, ödediği temyiz peşin harcın isteği halinde temyiz edene iadesine, 13.02.2015 tarihinde oybirliğiyle karar verildi.