Esas No: 2018/244
Karar No: 2018/580
Yargıtay Ceza Genel Kurulu 2018/244 Esas 2018/580 Karar Sayılı İlamı
"İçtihat Metni"
Kararı veren
Yargıtay Dairesi : 1. Ceza Dairesi
Mahkemesi :Ağır Ceza
Sayısı : 503-254
Sanık ... hakkında kasten öldürme suçundan açılan kamu davasında yapılan yargılama sonucu sanığın eyleminin nitelikli kasten öldürme suçunu oluşturduğu kabul edilerek TCK"nın 82/1-e, 29, 62, 53/1, 63 ve 54. maddeleri uyarınca 16 yıl 8 ay hapis cezası ile cezalandırılmasına, hak yoksunluğuna, mahsuba ve müsadereye ilişkin Antalya 3. Ağır Ceza Mahkemesince verilen 10.07.2015 tarihli ve 503-254 sayılı resen temyize tabi hükmün, sanık müdafisi tarafından da temyiz edilmesi üzerine dosyayı inceleyen Yargıtay 1. Ceza Dairesince 05.02.2018 tarih ve 90-284 sayı ile;
"...Oluşa, tüm dosya kapsamına göre; sanık ... ile maktul ..."ün, aralarında resmî evlilik olmaksızın 5 yıldır birlikte yaşadıkları, olaydan 2-3 yıl önce doğan müşterek çocuklarının tam özürlü olup, sanığın boşanmadan önceki eşinin üzerine kaydedildiği, belirli bir işi olmayan maktulün sürekli olarak sanığı dövdüğü, evden çıkmasına izin vermediği, rızası dışında defalarca sanıkla ters ilişkiye girdiği, kendisinden ayrılmak isteyen sanığı öldürmekle tehdit ettiği, olay tarihinde, buna ve öncesine ait tıbbi delilin dosyada bulunduğu hâliyle sanığı soyarak yine rızası dışında ters ilişkiye girdiği, maktulün bütün bu tahrik oluşturan eylem, söz ve davranışları nedeniyle, bıçakla boğazına tek darbe vurmak suretiyle maktulü öldürdüğü olayda;
1- Olay sırasında maktulün uyumakta olduğuna dair sanığın hiçbir aşamada bir beyanı mevcut bulunmayıp, dosyada maktulün uyumakta olduğuna dair her türlü şüpheden uzak, kesin bir delil bulunmadığı hâlde, olay yeri incelemeleri sırasında çekilen resimlerde kanamanın maktulün yattığı yerde başını koyduğu yastık kısmında başlamış olduğundan bahisle maktulün uyumakta olduğu kabul edilerek, sanık hakkında, TCK’nın 81. maddesi yerine TCK"nın 82/1-e maddesi uyarınca cezalandırılmasına karar verilmesi,
2- 24.11.2015 tarihli Resmî Gazete"de yayımlanan Anayasa Mahkemesinin 08.10.2015 tarih, 2014/140 esas ve 2015/85 sayılı kararı ile 5237 sayılı TCK"nın 53. maddesinin iptal edilen bölümleri doğrultusunda sanığın hukuki durumunun yeniden değerlendirilmesinde zorunluluk bulunması,
Kabule göre de;
Sanık hakkında haksız tahrik nedeniyle 5237 sayılı TCK’nın 18 yıldan 24 yıla kadar hapis cezası öngören 29. maddesi uyarınca uygulama yapılırken devam eden haksız hareketlerin niteliği, sayısı ve ulaştığı boyut nazara alınarak azami oranda indirim yapılması gerektiği gözetilmeden yazılı şekilde 20 yıl hapis cezasına hükmedilmesi suretiyle fazla ceza tayini" nedenlerinden bozulmasına oy çokluğuyla karar verilmiş,
Daire Üyeleri M.N. Öztürk ve M. Üstüner; "Sanık ..."in, gayriresmî birlikte yaşadığı ve özürlü çocuğunun babası olan, belirli bir işi bulunmayan maktul ..."ın, birlikte yaşadıkları süreç içinde sanığa kötü davranıp dövdüğü, evden çıkmasına izin vermediği, müşterek özürlü çocuklarından gelen özürlü maaşını zorla elinden alıp onu evden kovmakla tehdit ettiği, porno film müptelası olup sıkça seyrettiği filmlerdeki fantezileri sanık üzerinde rızası dışında ve zora dayalı olarak devamlı şekilde uyguladığı, olay günü de aynı eylemlerini birden fazla kez rızası dışında ve zora dayalı olarak ifa ettiği, eylemin bu aşamadan sonra gerçekleştiği, bizzat sanık beyanından ve bu hususları doğrulayan, sanığa ait doktor raporları ile evde elde edilen porno kasetlerinden anlaşılmaktadır.
Olayın oluşumuna ilişkin, sanığın beyanı dışında başkaca bir delil ya da beyan dahi bulunmamaktadır. Sanığın aşamalarda istikrarlı olarak beyan ettiği, Yerel Mahkemece de kabul edildiği şekilde, maktulün sanığa karşı önceye dayalı kötü davranışları ve olay gününe ait kötü davranışları yine rızası hilafına onunla aynı gece birden fazla kez seyrettiği porno filmlere yönelik uyguladığı cinsel saldırıları dahi doktor raporlarına göre sabittir.
Maktulün, sanığa karşı tüm bu davranışlarının devam ettiğine yönelik sübutta hiçbir sıkıntı yoktur.
Her ne kadar Dairemizin sayın çoğunluk görüşüne göre, maktulün sanığa karşı yaptığı bu şekildeki haksız eylemlerin, azami haksız tahrik oluşturduğu belirtilmekte ise de; olay gecesi birden fazla kez cinsel saldırının devam etmesi, önceye dayalı aynı yöndeki davranışlarının varlığı gibi hususlar göz önünde tutulduğunda, maktul ölmese idi, onun tarafından bu hareketlerin sanığa karşı devam edeceğinde dahi hiçbir kuşku bulunmayacağı sanık tarafından bilinmektedir.
Bu durum karşısında, 5237 sayılı Yasa"nın 25. maddesinde vurgulandığı üzere; "saldırının hâlen varlığını" geniş manada anlamak ve başlayacağı artık muhakkak olan saldırıyı başlamış, keza bitmiş olmasına rağmen tekrarından korkulan bir saldırıyı da henüz bitmemiş saymanın da artık zorunlu olarak kabulü gerekmektedir. Öğretideki, TCK"nın 25. maddesinin anlatımından dahi bu husus anlaşılmaktadır.
Hâl böyle iken, sanık ..."ın olay öncesi olduğu gibi olay gecesi dahi, maktulün, rızası dışında iki kez cinsel saldırısına maruz kalmış olup anlık saldırının bittiğini kabul etmek suretiyle hakkında hüküm kurulur iken, lehine azami tahrik indiriminin gerektiğine ilişen sayın çoğunluk görüşüne katılmak tarafımızdan mümkün değildir. Zira, maktulün sanığa yönelik cinsel saldırısının tekrarı an içinde dahi muhakkaktır. Nitekim Dairemizin 13.07.2011 tarihli ve 1267-4491 sayılı kararında da, aynı hususlar vurgulanmak suretiyle kendisine karşı, devamlı şekilde cinsel saldırıda bulunan öz babasını uyuduğu sırada silahla vuran sanık hakkında dahi, meşru savunma koşulları lehine değerlendirilmek suretiyle bozma kararı verilmiştir.
Tüm bu hususlar göz önünde tutulmak suretiyle, sanığın olay gecesi, maktul tarafından tekrarında kesinlik bulunan bedenine karşı saldırıyı orantılı şekilde önlemekten ibaret eyleminde artık, 5237 sayılı Yasa"nın 25. maddesinin lehine tatbiki ile sanık hakkında beraat kararı verilmesi ve tahliye edilmesi gerektiği düşüncesi ile sayın çoğunluk görüşüne karşıyız." görüşüyle karşı oy kullanmışlardır.
Yargıtay Cumhuriyet Başsavcılığı ise 05.04.2018 tarih ve 361766 sayı ile;
"...Sanığın olay gecesi, maktul tarafından tekrarında kesinlik bulunan bedenine karşı saldırıyı orantılı şekilde önlemekten ibaret eyleminde artık 5237 sayılı Yasa"nın 25. maddesinin lehine tatbiki ile sanık hakkında beraat kararı verilmesi gerektiği..." görüşüyle itiraz kanun yoluna başvurmuştur.
5271 sayılı CMK"nın 308. maddesi uyarınca inceleme yapan Yargıtay 1. Ceza Dairesince 25.04.2018 tarih, 1845-1977 sayı ve oy çokluğu ile itiraz nedenlerinin yerinde görülmediğinden bahisle Yargıtay Birinci Başkanlığına gönderilen dosya, Ceza Genel Kurulunca değerlendirilmiş ve açıklanan gerekçelerle karara bağlanmıştır.
TÜRK MİLLETİ ADINA
CEZA GENEL KURULU KARARI
Özel Daire çoğunluğu ile Yargıtay Cumhuriyet Başsavcılığı arasında oluşan ve Ceza Genel Kurulunca çözümlenmesi gereken uyuşmazlık; sanığın eylemini meşru savunma şartları altında gerçekleştirip gerçekleştirmediğinin belirlenmesine ilişkindir.
İncelenen dosya kapsamından;
Antalya İl Emniyet Müdürlüğü Olay Yeri İnceleme ve Kimlik Tespit Şube Müdürlüğünce düzenlenen 14.10.2014 tarihli olay yeri inceleme raporunda; olayın Antalya ili, Kepez ilçesi, Kanal Mahallesi, Yaprak Sitesinde bulunan 5 katlı apartmanın 2. katında yer alan 4 numaralı dairede meydana geldiği, karşı dairenin kapı zilinde kan lekesi olduğu, daire giriş kapısı ve antrede yoğun kan birikintisi bulunduğu, kan damlalarının yatak odası ve salon salamanje içerisinde devam ettiği, televizyonun sehpa üzerine devrilmiş olduğu, CD"lerin dağıtılmış şekilde bulundukları, yatak odasındaki çift kişilikli yatağın dağınık, kan lekeli olduğu, yatak üzerinde kabza ve namlu kısımları kanlı toplam uzunluğu 29,5 cm uzunluğunda bıçak bulunduğu, elbise dolabının açık, yerde çeşitli giysilerin yer aldığı tespitlerine yer verildiği,
Akdeniz Üniversitesi Hastanesince 14.10.2014 tarihinde saat 03.45"te maktul hakkında düzenlenen raporda; maktulün boyun ön bölgesinde platismayı geçen yaklaşık 4 cm uzunluğunda transvers kesi bulunduğunun ifade edildiği,
15.10.2014 tarihli ölü muayene tutanağında; hastane evrakının tetkikinden, 03.30 sıralarında hastaneye getirilen maktulün durumunun kötü, şuurunun kapalı olduğu, entübe ve sedatize şekilde tedaviye alındığı, boyunda karotis arter yaralanması teşhisiyle ameliyat yapıldığı, yoğun bakım ünitesinde tedavisi devam ederken 14.40 sıralarında kardiyak arrest geliştiği, CPR çalışmalarına cevap alınamadığı, 15.25 itibarıyla eks olduğunun kaydedildiği, 176 cm boyunda, 95-100 kg ağırlığındaki, 30-35 yaşlarındaki cesedin, boyun ön kısımda, sütüre kesik vasıflı yara, sağ kol üstte “Canım anam”, sırt kısmında “Game over” ibarelerini taşıyan dövmeler bulunduğu, yine sağ ön kol ve sol ön kolda değişik şekillerde dövmeler olduğunun belirtildiği,
17.11.2014 tarihli otopsi raporunda; kanında ve idrarında, alkol, uyutucu, uyuşturucu madde tespit edilemeyen maktulün boyun bölgesindeki tek kesici delici alet yaralanmasına bağlı büyük damar kesilmesi ve dış kanama sonucu hayatını kaybettiğinin ifade edildiği,
Antalya Adli Tıp Şube Müdürlüğünce sanık ... hakkında düzenlenen 14.10.2014 tarihli raporda; yapılan harici muayene sonunda sanığın sol zigoma ve üstü bölgede ekimoz ve şişlik, sol kaş dış yan kenar hizasında yüzeysel açılma, sol omuz üst kısımda 0,5 cm çapında soyulma ve kenarında çok sayıda sıyrık tarzı yara, sağ omuz arka kısmında küçük sıyrık tarzı yaralar olduğu, sanığın yapılan anüs muayenesinde saat kadranına göre 6 hizasında yer yer yarım santimetre kadar genişliği olan, içerisinde doku parçaları görünen, zemini hafif kanamalı epidermal hat üzerinden başlayıp mukozal yapıyla anal kanala doğru devam eden, görülen kısmı 1,5 cm uzunluğunda taze yırtık, saat kadranına göre 11 hizasında 0,6 cm uzunluğunda aynı şekilde anal kanala devam eden çizgi şeklinde zemini kanamalı yüzeysel fissür tarzında yırtık tespit edilmiş olduğu, anal sfinkter boyunca hafif ödem bulunduğu, sanığın vücudunda tespit edilen bu yaralanmaların basit bir tıbbi müdahale ile giderilebilecek nitelikte hafif olduğu, anal muayenede tespit edilen bulguların kişide akut fiiili livatanın maddi, tıbbi delillerinden olabileceği, akut fiili livatanın gerçekleşmiş olduğu bilgilerine yer verildiği,
Suçta kullanılan bıçakla ilgili olarak Antalya Kriminal Polis Laboratuvarınca düzenlenen uzmanlık raporunda; 17,5 cm uzunluğunda, oluksuz, kesici ve delici vasıfta, tek ağızlı, sivri uçlu, sırtı küt namluya sahip bıçağın 6136 sayılı Kanun"un 4. maddesinde belirtilen yasak niteliği haiz bıçaklardan olmadığının belirtildiği,
14.10.2014 tarihili muhafaza altına alma tutanağında; sanık tarafından teslim edilen içerisinde pornografik film bulunduğu belirtilen bir adet DVD ve 2 adet taşınabilir belleğin muhafaza altına alındığının ifade edildiği,
Ulusal Yargı Ağı Projesi (UYAP) sistemi üzerinde yapılan sorgulamada; sanığın 17 yaşında iken 2007 tarihinde ..... ile evlendiği, 2013 tarihinde bu evliliğin anlaşmalı boşanma ile sona erdiği,
Anlaşılmaktadır.
Katılan ........Cumhuriyet Başsavcılığında; maktulün ağabeyi olduğunu, 5-6 yıldır sanıkla maktulün birlikte yaşadıklarını, sanığın, eşinin cezaevinde olduğu dönemde maktulle tanıştığını, bu ilişkilerinden bir çocuklarının olduğunu, çocuğun hem zihinsel hem de fiziksel engelli olduğunun sonradan anlaşıldığını, ağabeyi olan maktul ile sanığın uyuşturucu bağımlısı olduklarını, Adana"da kaldıkları dönemde sanık ve maktulle görüştüklerini, sanık ..."ın bu görüşmeler sırasında maktulün kendisini dövdüğünü anlattığını, ancak kendisinin sanıkta darp izi görmediğini, yaklaşık 3 ay kadar önce maktulün sanık ve çocuğu ile birlikte Adana"dan ayrılarak çalışmak için Antalya"ya gittiğini, kendisinin de taşınmalarına yardımcı olduğunu, eşyasını Antalya"daki evlerine yerleştirdiğini, olayı görmediğini, Adana"dayken polislerin telefon etmesi ile olaydan haberdar olduğunu, sanığın maktulü öldürmeye gücünün yetemeyeceğini, ya arkadan, ya da maktul uyurken bu işi yapmış olduğunu düşündüğünü,
Mahkemede; ağabeyinin işsiz biri olmadığını, benzin istasyonunda çalıştığını, kirada oturmamak için ev almayı planladığını, ağabeyini defnettikleri gün sanığın telefon ederek, “Gömdünüz mü o pezevengi” dediğini, telefonla maktulün ablasını ve teyzesini arayarak tahrik ettiğini, hatta birkaç gün önce Adana"ya gelerek otogarda çocuğunu bırakıp oradan uzaklaştığını, bu durumun basına da yansıdığını,
Tanık .....; sanık ve maktulün birlikte oturdukları apartman dairesinin karşısında ikamet ettiğini, sanığı ve maktulü tanımadığını, üç veya dört kez kapı önünde rastlaştıklarını, olay günü saat 03.00 sıralarında kapı zilinin uzun uzun çalınması üzerine uyandığını, kapıyı açtığında maktulü kendi dairesinin önünde yere uzanmış şekilde ve kan içerisinde gördüğünü, maktulün yanına çökmüş olan sanığın ise kendisine “Ambulansı arar mısınız?” dediğini, maktulün ambulansa bindirilmesine yardımcı olduğunu, sanıkla maktul arasında kavga olduğuna şahit olmadığını,
14.10.2014 tarihli bilgi alma tutanağında maktulü hastaneye ulaştıran ambulansta bulunan görevli doktor; maktulün bilinç durumunu anlamak için maktule sorular sorduğunu, sorduğu sorulara maktulün gözlerini kapatarak gayet kısık sesle cevap verdiğini, boynundaki yaranın nasıl oluştuğunu maktule sorduğunda, maktulün “Eşim yaptı galiba, zaten akşam kavga etmiştik” diye cevap verdiğini, mümkünse açık kimliğine ve adresine ilişkin verdiği bilgilerin gizli tutulmasını istediğini,
Tanık ... olay günü kollukta; maktul ve sanığın ikamet ettikleri sitede yaşadığını, olay tarihinden 2 veya 2,5 ay kadar önce, gece saat 01.00 sıralarında işten aracıyla eve döndüğü sırada önceden tanımadığı sanığın, aracının önüne atlayıp dur işareti yaptığını, aracını durdurduğunda sanığın kendisine; “Abi Ziraat Bankası Şubesi nerede?” diye sorduğunu, yakınlarda olmadığını söyleyince, sanığın “Beni götürür müsün” dediğini, ancak sanığı götürmeyi kabul etmediğini, sanığın bunun üzerine, “Abi, çocuğum rahatsız, birlikte yaşadığım sevgilim beni dışarıya göndermiyor”, 15 numaralı apartmanı göstererek “Beni buraya kapattı” dediğini, bunun üzerine sanığa kendisini Ziraat Bankası Şubesinin bulunduğu Dokuma mevkisine götüremeyeceğini tekrar söylediğini, sanığın yürüyerek siteden çıkıp gittiğini, sanığın maktulü bıçakladığını öğrenince, hatırladığı bu olayı güvenlik güçlerine yardımcı olmak maksadıyla anlattığını,
İfade etmişlerdir.
Sanık ... kollukta; ..... isimli şahısla evlendiğini, Adana"da ikamet etmeye başladıklarını, eşinin çalışmaması ve evin ihtiyaçlarını karşılamaması nedeniyle eşini terk ederek Adana"da ayrı bir evde kalmaya başladığını, geçimini sağlayabilmek için anketörlük, bilgisayar teknisyenliği gibi işlerde çalıştığını, eşinden ayrıldıktan bir veya iki yıl sonra maktul ile tanıştığını ve birlikte yaşamaya başladığını, eşinin boşanmaya razı olmaması üzerine resmen boşanamadıklarını, maktul ile yaşamaya başlamalarının 2. yılında ...... ismini verdikleri bir oğullarının olduğunu, çocuğun, gerçek babası olan maktul yerine o tarihte hâlâ evli göründüğü eşi Oğuz üzerine kaydedildiğini, bebeğinin % 99 oranında fiziksel ve zihinsel özürlü olduğunu, bebeği nedeniyle kendisine özürlü maaşı bağlandığını, bu maaşın kesilmesine neden olacağını düşündüğü için eski eşinden boşandıktan sonra maktul ile resmî nikâh kıymadıklarını, birlikte yaşamaya başladığı maktulün hiçbir vakit düzenli bir işi olmadığını, hep sefalet içinde yaşadıklarını, maddi yönden çektikleri sıkıntılar nedeniyle asabileşen maktulün kendisini dövdüğünü, yine rızası dışında kendisi ile ters ilişkiye girdiğini, karşı koyunca bu nedenle de kendisini dövdüğünü, maktulden korktuğunu, birkaç kez karakola gidip durumunu polislere anlatarak yardım istediğini, polislerin kendisine, maktulden şikâyetçi olursa Isparta"daki kadın sığınmaevine gönderileceğini söylediklerini, bu durumda tek geçim kaynağı olan oğluna bağlanan özürlü maaşının kesilebileceğinden korktuğunu ve maktulü şikâyet edemediğini, özürlü oğlunu yalnız bırakamadığı için dışarıda iş bulup çalışamadığını, maktulün kendisini şikâyet etmesi durumunda öldürmekle ve çocuğunu elinden almakla tehdit ettiğini, Adana"ya yerleşen Suriye uyruklu kişiler nedeniyle Adana"daki ev kiralarının arttığını, ev kirasını ödeyemez duruma gelince, kiraların daha az olduğunu duydukları Antalya"ya olaydan 3 ay kadar önce taşındıklarını, Antalya"ya gelince de maktulün kendisine yönelik tavırlarında bir değişiklik olmadığını, dayak ve rızası dışındaki ters ilişkiye maruz kalmaya devam ettiğini, maktulün bir ay kadar bir benzin istasyonunda çalıştığını ancak bu işten ayrıldığını, maktulün kendisi ile birlikte olmasının tek nedeninin bebeğine bağlanan özürlü maaşı olduğunu, bunu maktulün de kendisine açıkça söylediğini, çocuğa bağlanan ve tek geçim kaynakları olan bu parayı maktulün aldığını, parayı kendisine vermediğini, hiçbir vakit dışarı çıkıp kendi başına alışveriş yapamadığını, maktulün kendisini eve kilitlediğini, evin perdelerini duvara çivileyerek kapalı tuttuğunu, kendisini gezmeye dışarı çıkarmadığını, taşındıkları binada komşusu olmadığı için buna ilişkin şahitlerinin olmadığını, ama Adana"da kaldıkları ev sahibinin bu duruma tanık olduğunu, 13.10.2014 tarihinde maktulle birlikte kaymakamlığa kira yardımı ve TOKİ ev başvurusu için gittiklerini, eve saat 16.00 sıralarında döndüklerini, eve gelince maktulün çalışmamasından, evle ilgilenmemesinden, kendisini sürekli dövmesinden, özürlü çocuğuna bağlanan maaşa el koymasından ve kendisi ile rızası dışında zorla ters ilişkiye girmesinden duyduğu bezginliği ifade ederek maktulden ayrılmak istediğini söylediğini, maktulün kendisine cevap vermediğini ancak kendisini dövdüğünü, “Beni bırakmaya kalkarsan seni öldürürüm, bu çocuk da ortada kalır, zaten resmî kayıtlara göre ben babası değilim, gerisini sen düşün” dediğini, korkup sesini çıkaramadığını, kimseden yardım isteyemediğini, zaten tartışma sırasında maktulün kendisine ait telefonu yere atarak parçaladığını, yatak odasına gidip biraz uyuduğunu, daha sonra kalkıp maktule akşam yemeği hazırladığını, oğlu ile ilgilendiğini, uykusu gelince tekrar yatak odasına gidip uyuduğunu, maktulün yanına gelerek kendisini darbedip rızası dışında cinsel ilişkiye girdiğini, canının çok yandığını, dişlerini sıktığını, bağırmadığını, maktulün uzun süre ters ilişkiye girdikten sonra salona gittiğini, tahminine göre maktulün salonda pornografik film izlediğini, zira maktulün sürekli bu tarz filmler izleyip kendisine uygulamaya çalıştığını, yarım saat sonra maktulün tekrar yatak odasına geldiğini, kendisini soyunmaya zorladığını, maktule “Özgür, ne olur yapma, çok canım yanıyor, normal olarak benimle ilişkiye gir, ne olur beni de dövme artık” diyerek ağlamaya başladığını, zira arkasının çok acıyıp, sızladığını, maktulün buna rağmen zorla kendisi ile ters ilişkiye girdiğini, 15-20 dakika kadar süren bu ilişkiden sonra maktulün içine boşaldığını, çektiği bedensel acıyı beyninde hissetmeye başladığını, birden maktulün hırsızlara karşı korunmak için yatağın altına koyduğu bıçağı hatırladığını, maktulün elinden kurtulup bıçağı aldığını, bıçakla maktule doğru döndüğü esnada bıçağın maktulün boynuna geldiğini, korkup bıçağı hemen geri çektiğini, maktulle birlikte yataktan kalktıklarını, maktulün evin içerisinde dolaşmaya başladığını, boğazından çok kan aktığını, hemen giysi dolabından aldığı birkaç parça giysi ile maktulün boynuna kanı durdurmak için tampon yaptığını ama kanın durmadığını, ağlamaya başladığını, ne yapacağını bilemediğini, maktulün karşı komşunun zilini çalıp yardım istediğini, hâlsiz yere yığılan maktulün daha fazla kan kaybetmemesi için ambulans ve polis gelene kadar tampon yapmaya devam ettiğini, çocuğunu düşünüp korktuğu ve utandığı için polislere başta gerçeği söyleyemediğini, hayattaki tek dayanağının özürlü çocuğu olduğunu, anne ve babasının kendisi ile 3-4 yıldır görüşmediklerini, kendisini arayıp sormadıklarını, maddi yardımda bulunmadıklarını, olayın bu şekilde gerçekleşmesinden dolayı çok pişman ve üzgün olduğunu, maksadının maktule zarar vermek değil maktulü korkutup yatak odasından çıkmasını sağlamak olduğunu,
Cumhuriyet Başsavcılığında benzer şekilde; maktulün çocuğuna bağlanan özürlü maaşını alıp kendisine ve çocuğa hiçbir şey almadığını, günlerce evden çıkmadan bütün gün evde yatıp evde pornografik içerikli filmler seyrettiğini, burada gördüklerini kendisi üzerinde tatbik etmeye çalıştığını, filmlerdeki gibi davranamadığı için maktulün kendisini dövdüğünü, “Sen ne biçim kadınsın” diye aşağıladığını, olay gecesi maktulün kendisi ile zorla ters ilişkiye girdiğini, canının çok yandığını, acısının verdiği öfke ile maktulün hırsızlara karşı kullanmak için yatağın altında sakladığı bıçağı eline aldığını, maktule doğru döndüğü esnada bıçağın ucunun maktulün boynuna saplandığını, korktuğunu,
Sorguda; olay günü maktulün kendisiyle zorla ters ilişkiye girdiğini daha sonra 3-4 saat uyuyup ardından televizyon seyrettiğini, maktulün yeniden kendisi ile ters ilişkiye girmek istediğini, canının yandığını, daha biraz önce yaptığını, bir daha yapmamasını söylemesine rağmen maktulün ısrar edip kendisine saldırdığını, kendisini korumak amacıyla bıçağı eline aldığını, olayın bu boyutlara gelebileceğini kesinlikle düşünmediğini, küçük ve mağdur çocuğu bulunduğunu, çocuğunun % 99 engelli olduğunu, tutuklanması hâlinde çocuğa cezaevinde bakmasının mümkün olmadığını,
Ağır Ceza Mahkemesinde; kendisi ile zorla ters ilişkiye girmek isteyen maktulle aralarında boğuşma çıktığını, boğuşma sırasında, maktulün yastığın altında muhafaza ettiği bıçağı eline aldığını, boğuşurken maktulün üzerine düşünce, elindeki bıçağın maktulün boğazına isabet ettiğini, olay sırasında odanın ışıklarının kapalı olduğunu, maktulün bıçağı çıkarıp yatağın kenarına koyduğunu,
Savunmuştur.
Meşru savunma, 5237 sayılı TCK"nın birinci kitabının, ikinci kısmının, "Ceza Sorumluluğunu Kaldıran veya Azaltan Nedenler" başlıklı ikinci bölümünde, 25. maddenin 1. fıkrasında; "Gerek kendisine ve gerek başkasına ait bir hakka yönelmiş, gerçekleşen, gerçekleşmesi veya tekrarı muhakkak olan haksız bir saldırıyı o anda hal ve koşullara göre saldırı ile orantılı biçimde defetmek zorunluluğu ile işlenen fiillerden dolayı faile ceza verilmez" şeklinde bir hukuka uygunluk nedeni olarak düzenlenmiştir. Anılan düzenlemeye göre, meşru savunmanın kabulü için saldırının "korunmaya değer nitelikteki herhangi bir hakka yönelmiş olması" yeterli görülmüştür.
Öğretide; "Bir kimsenin, kendisini veya başkasını hedef alan bir tecavüz, saldırı karşısında, savunma amacına matuf olarak ve bu saldırıyı defedecek ölçüde kuvvet kullanması" (İzzet Özgenç, Türk Ceza Kanunu Gazi Şerhi, Adalet Bakanlığı Yayınları, 3. Bası, Ankara, 2006, s. 364.); "Bir kimsenin kendisine veya başkasına yöneltilen ağır ve haksız bir saldırıyı uzaklaştırmak amacıyla gösterdiği zorunlu tepki" (Kayıhan İçel, Ceza Hukuku Genel Hükümler, Beta Yayınları, İstanbul, 2014, s. 307.); "Kişilerin saldırıya karşı verdikleri kendini veya diğer bir insanı koruma içgüdüsünden kaynaklanan doğal tepkinin hukuken meşru görülmesi" (Osman Yaşar-Hasan Tahsin Gökcan-Mustafa Artuç, Yorumlu Uygulamalı Türk Ceza Kanunu, Adalet Yayınevi, 2. Bası, Ankara, 2014, s. 697.) şeklinde, 765 sayılı TCK"nın yürürlükte olduğu dönemde Yargıtay Ceza Genel Kurulu kararlarında "Bir kimsenin ağır ve haksız bir tecavüzü kendisinden veya başkasından uzaklaştırmak amacı ile gösterdiği zorunlu tepki" olarak tanımlanan meşru savunma; bir kimsenin, gerek kendisine gerek başkasına ait bir hakkı hedef alan, gerçekleşen ya da gerçekleşmesi veya tekrarı muhakkak olan haksız bir saldırıyı, saldırı ile eşzamanlı olarak hâl ve koşullara göre saldırı ile orantılı biçimde, kendisinden veya başkasından uzaklaştırmak mecburiyetiyle saldırıda bulunan kişiye karşı işlediği ve hukuk düzenince meşru kabul edilen fiillerdir.
Gerek öğretide, gerekse yargısal kararlarda vurgulandığı üzere; 5237 sayılı TCK"nın 25/1. maddesinde düzenlenen ve hukuka uygunluk nedenlerinden birini oluşturan meşru savunma, hukuka aykırılığı ortadan kaldırmakta ve bu nedenle eylemi suç olmaktan çıkarmaktadır. Bir olayda meşru savunmanın oluştuğunun kabul edilebilmesi için saldırıya ve savunmaya ilişkin şartların birlikte gerçekleşmesi gerekmektedir.
1- Saldırıya ilişkin şartlar:
a) Bir saldırı bulunmalıdır.
b) Bu saldırı haksız olmalıdır.
c) Saldırı meşru savunma ile korunabilecek bir hakka yönelik olmalıdır. Bu hakkın, kişinin kendisine veya bir başkasına ait olması arasında fark yoktur.
d) Saldırı ile savunma eş zamanlı bulunmalıdır.
2- Savunmaya ilişkin şartlar:
a) Savunma zorunlu olmalıdır. Zorunluluk ile kastedilen husus, failin kendisine veya başkasına ait bir hakkı koruyabilmesi için savunmadan başka imkânının bulunmamasıdır.
b) Savunma saldırana karşı olmalıdır.
c) Saldırı ile savunma arasında oran bulunmalıdır.
Savunmanın, meşru savunma şartlarının bulunduğu sırada başladığı, ancak orantılılık ilkesinin ihlal edilmesi nedeniyle meşru savunmanın gerçekleştiğinin kabul edilmediği durumlarda, "sınırın aşılması" söz konusu olabilmektedir.
Sınırın aşılması, 5237 sayılı TCK’nın 27. maddesinde;
"(1) Ceza sorumluluğunu kaldıran nedenlerde sınırın kast olmaksızın aşılması halinde, fiil taksirle işlendiğinde de cezalandırılıyorsa, taksirli suç için kanunda yer alan cezanın altıda birinden üçte birine kadarı indirilerek hükmolunur.
(2) Meşru savunmada sınırın aşılması mazur görülebilecek bir heyecan, korku veya telaştan ileri gelmiş ise faile ceza verilmez" şeklinde düzenlenmiştir.
Hukuka uygunluk nedeninin bulunması, eylemin suç olmasını engelleyeceğinden, fail hakkında 5271 sayılı CMK’nın 223. maddesinin 2. fıkrasının (d) bendi uyarınca beraat kararı verilecektir. Buna karşın, "sınırın aşılması" bir hukuka uygunluk nedeni olmayıp TCK’nın 27. maddenin 1. fıkrasındaki durum itibarıyla kusurluluğu azaltan, 27. maddenin 2. fıkrasındaki durum itibarıyla da kusurluluğu ortadan kaldıran nedenlerden bir tanesidir. Başka bir deyişle, hukuka uygunluk nedenlerinde sınırın kast olmaksızın aşılması hâlinde "beraat" kararı değil, anılan maddenin 1. fıkrasına göre indirimli ceza veya 2. fıkrasına göre CMK’nın 223. maddesinin 3. fıkrasının (c) bendi gözetilerek "ceza verilmesine yer olmadığı" kararı verilecektir.
TCK’nın 27. maddesinin 1. fıkrasında, fail bir hukuka uygunluk nedeninin sınırını aşmakta ise de, bunu bilerek ve isteyerek yani kasten yapmamaktadır. Ancak, fiil taksirle işlendiğinde de cezalandırılabiliyorsa, fail sınırı kast olmaksızın aşmış olması dolayısıyla taksirinden sorumlu tutulmaktadır.
5237 sayılı TCK’nın 27. maddesinin 2. fıkrasında, hukuka uygunluk nedenlerinden sadece meşru savunma için sınırın aşılmasına ilişkin özel bir düzenleme öngörülmüştür. Buna göre bu hükmün uygulanabilmesi için;
1- Meşru savunma ile korunabilecek bir hakkın bulunması,
2- Saldırıya ilişkin şartların var olması,
3- Savunmaya ilişkin şartlardan "ölçülülük ya da orantılılık" şartının, savunma lehine ihlal edilmesi suretiyle sınırın aşılması,
4- Sınırın aşılmasının mazur görülebilecek bir heyecan, korku veya telaştan ileri gelmesi gerekmektedir.
Tüm bu şartların birlikte gerçekleşmesi hâlinde, meşru savunmada sınırı aşan faile CMK’nın 223/3-c maddesi uyarınca ceza verilmeyecektir. Bu durumda, kişinin, maruz kaldığı saldırı karşısında içine düştüğü heyecan, korku veya telaş dolayısıyla davranışlarını yönlendirme yeteneğinin ortadan kalkması söz konusu olacağından, meşru savunmada sınırın aşılmasından dolayı kusurlu sayılmayacağı kabul edilir. Dolayısıyla, belirleyici olan maruz kalınan saldırının kişiyi içine düşürdüğü psikolojik durumdur. Zira kişi sırf maruz kaldığı saldırının etkisiyle, "heyecan, korku veya telaşa" kapılarak meşru savunmanın sınırlarını aştığında bu maddeden yararlanabilecek, buna karşılık saldırının etkisinin yanında, saldırıdan kaynaklanmış olsa bile, öfke gibi nedenlerle sınır aşıldığında ise aynı korumadan faydalanılması söz konusu olmayacaktır. Başka bir deyişle, failin amacı, saldırının defedilmesinden çok, kin duygusunu tatmine yönelik ise meşru savunmada sınırın aşılması değil, ancak haksız tahrik söz konusu olabilecektir.
Bu açıklamalar ışığında uyuşmazlık konusu değerlendirildiğinde;
Sanığın 17 yaşında iken 2011 yılında ..... isimli şahısla evlendiği, ....."ın aile yükümlülüklerini yerine getirmemesi nedeniyle sanığın birlikte yaşadıkları konutu terk ederek ayrı bir evde yaşamaya başladığı, geçimini sağlayabilmek için çeşitli işlerde çalıştığı, bu dönemde maktul ile tanışıp birlikte Adana"da yaşamaya başladığı, sanığın, beyanlara göre birlikte yaşadığı maktulden ...... adını verdiği bir erkek bebek dünyaya getirdiği, fiziksel ve zihinsel özürlü olan bu bebeğin, sanığın ayrı yaşadığı ancak boşanmayı kabul etmemesi nedeniyle resmen evli göründüğü ..... adına nüfusa kaydedildiği, maktulün düzenli bir işinin olmaması ve çalışmak istememesi üzerine sanık ve maktulün ekonomik sıkıntı çekmeye başladıkları, maktulün yaşadığı bu sıkıntılar sonucu asabi bir yapıya büründüğü ve sanığa kötü davranarak sık sık sanığı darbettiği, sanık ve maktulün Adana"da geçinemeyeceklerini anlamaları üzerine Antalya"da daha ucuza ev kiralayabilecekleri ve maktulün iş bulabileceği umuduyla olay tarihinden yaklaşık 3 ay önce Antalya"ya gelerek oraya yerleştikleri, maktulün kısa süre bir benzin istasyonunda çalıştığı ancak buradaki işinden ayrıldığı, günlerce evden çıkmadan televizyon izleyip aile sorumluluklarını yerine getirmeyen maktulün bu dönemde de sanığı sık sık darbettiği, evde pornografik filmler izleyerek burada gördüğü ilişki çeşitlerini sanığa tatbik etmeye çalıştığı, sanıkla rızası dışında zorla ters ilişkiye girdiği, kendisine itiraz eden sanığa, “Sen ne biçim kadınsın” diyerek sanığın kadınlığını küçümseyici sözler sarf ettiği ve sanığı bu yüzden de darbettiği, özürlü çocuklarına bağlanan maaştan başka geliri olmayan sanık ve çocuğuna maktulün maddi destekte bulunmadığı, bağlanan maaşı alıp kendisinin harcadığı, maktulün bu tavırlarından bezginlik duyan sanığın karakola giderek görevli polis memurlarına durumunu anlatıp bir çıkış yolu aramaya çalıştığı ancak kadın sığınmaevine yerleştirilmesi durumunda tek geliri olan özürlü çocuğuna bağlanan maaşın kesilebileceğini düşünerek maktulü şikâyet etmekten vazgeçtiği, ayrılmak istediğini maktule söylediğinde maktulün darbına ve tehditlerine maruz kaldığı, yaşadığı sıkıntılar dolayısıyla olay günü yine maktulden ayrılmak istediğini söyleyen sanığı maktulün darbettiği ve sanıkla rızası dışında anal yoldan zorla cinsel ilişkiye girdiği, maktulün yatıp uyuyan sanığın yanına yaklaşık yarım saat sonra tekrar gelerek sanığı uyandırdığı ve soyunmasını isteyip yeniden anal yoldan ilişkiye girmek istediğini belirttiği, sanığın canının çok acıdığını, istiyorsa vajinal yoldan ilişkiye girmesini maktule söylemesine rağmen maktulün zorla 15-20 dakika boyunca sanıkla anal yoldan ilişkiye girdiği, bu sırada sanığın eline geçirdiği bıçağı maktulün boğazına bir kez vurarak maktulü yaraladığı, maktulün kaldırıldığı hastanede hayatını kaybettiği, Antalya Adli Tıp Şube Müdürlüğünce sanık hakkında düzenlenen 14.10.2014 tarihli raporda; sanığın sol zigoma ve üstü bölgede ekimoz ve şişlik, sol kaş dış yan kenar hizasında yüzeysel açılma, sol omuz üst kısımda 0,5 cm çapında soyulma ve kenarında çok sayıda sıyrık tarzı yara, sağ omuz arka kısmında küçük sıyrık tarzı yaralar olduğu, sanığın yapılan anüs muayenesinde saat kadranına göre 6 hizasında yer yer yarım santimetre kadar genişliği olan, içerisinde doku parçaları görünen, zemini hafif kanamalı epidermal hat üzerinden başlayıp, mukozal yapıyla anal kanala doğru devam eden, görülen kısmı 1,5 cm uzunluğunda taze yırtık, saat kadranına göre 11 hizasında 0,6 cm uzunluğunda aynı şekilde anal kanala devam eden çizgi şeklinde zemini kanamalı yüzeysel fissür tarzında yırtık tespit edilmiş olduğu, anal sfinkter boyunca hafif ödem bulunduğu, anal muayenede tespit edilen bulguların akut fiili livatanın gerçekleşmiş olduğunun bildirildiği anlaşılan olayda; yıllardır ailesi tarafından aranıp sorulmayan, taşındığı yeni ortamda hiçbir komşusu ve arkadaşı bulunmayan, evin kapısı kilitlenmek suretiyle evden çıkmasına izin verilmeyen sanığın, açıklanan olaylar zinciri içinde ırzına yönelik ısrarlı saldırılardan maktulün vazgeçmeyeceğini anlayarak maktulden kaynaklanan, olay gecesi gerçekleşen ve ısrarla sürdürülen, bilimsel raporla da varlığı doğrulanan cinsel bütünlüğüne yönelen haksız saldırıyı o anda hâl ve koşullara göre saldırı ile orantılı biçimde defetmek zorunluluğu ile maktulü boynundan bıçakla yaralayarak öldürdüğü, sanığın kendisini başka türlü savunmasının imkânsız olduğu, saldırının bir sonucu olan ve saldırgana karşı gerçekleştirilen fiilinin meşru savunma şartları altında gerçekleştirildiği kabul edilmelidir.
Bu itibarla Yargıtay Cumhuriyet Başsavcılığı itirazının kabulüne, Özel Daire bozma kararının kaldırılmasına, Yerel Mahkeme hükmünün, sanığın fiilini meşru savunma şartları altında işlediğinin gözetilmemesi isabetsizliğinden bozulmasına, bozma kararı gereğince bu suçtan tutuklu bulunan sanığın tahliyesine, başka bir suçtan hükümlü veya tutuklu bulunmadığı takdirde derhâl salıverilmesinin temini için yazı yazılmasına karar verilmelidir.
Çoğunluk görüşüne katılmayan Ceza Genel Kurulu Üyeleri ..., ..., ... ve ...;
"Sanık ...’ın maktul ...’e yönelik işlediği sabit olan kasten öldürme suçunu meşru müdafaa şartları altında işlediğine dair Yargıtay Ceza Genel Kurulumuzun görüşüne olayda meşru müdafaa şartlarının bulunmadığı ve sanık hakkında en üst seviyede tahrik hükümleri uygulanmak suretiyle müsnet suçtan cezalandırılması gerektiği görüşü ile katılmıyoruz.
Şöyle ki; sanık ile maktul beş yıl kadar önce aynı evde fiilen birlikte karı koca hayatı yaşamaya başlamış ve bu birlikteliklerinden de ortak çocukları olmuştur. Dosya kapsamındaki beyanlardan ikisi de uyuşturucu kullanan kişilerdir. Sanık maktulden önce başka biriyle evlenmiş ve henüz resmen boşanmamış ortak çocukları ise sanığın resmen hâlen evli görüldüğü ilk eşinin üzerine kayıtlı olup çocukları ...... doğuştan özürlü ve bakıma muhtaçtır. Sanık beyanlarına göre maktul sanığa uzun zamandır dayak atmakta, çocukları ......’e bağlanan özürlü maaşını zorla sanıktan almakta, çalışmamakta, sürekli evde yatmakta, porno film seyredip gördüğü sahneleri zorla sanık üzerinde denemektedir.
Olay gecesi maktul boynundan aldığı bıçak darbesi sonucu hayatını kaybetmiştir. Olayın oluş şekli ve nedeni ile ilgili sanığın beyanları ve olay mahallinden elde edilen deliller ve raporlar ile maktulün ambulans ile hastaneye giderken müdahale eden tanık doktor..... nun beyanları mevcuttur. Sanık, maktulün olay gecesi porno film seyredip kendisi ile zorla tersten ilişkiye girdikten sonra her ikisinin de uyuduğunu maktulün tekrar uyanarak kendisine ikinci kez zorla anal yoldan tecavüz ettiğini bu sırada canı çok yandığı için ilişki sırasında yatağın altında maktulün hırsızlara karşı önlem olarak bıraktığı bıçağı eline aldığını ve sanığa savurduğunu bıçağın maktulün boynuna isabet ettiğini söylemiş ise de aşamalarda bu savunmasını maktulün birinci ilişkiden bir müddet sonra ikinci ilişkiyi istediği kendisi bunu kabul etmeyince tartıştıkları, maktulün kendisine saldırdığı bu sırada elindeki bıçak maktulün boynuna saplandı şeklinde değiştirmiş ve genişletmiştir.
Sanığın olaydan hemen sonra alınan raporunda kendisine karşı livata fiilinin işlendiğini gösteren bulguların mevcut olduğu yine vücudunun bazı yerlerinde basit tıbbi müdahale ile giderilecek deredece ekimozlar olduğu sabittir.
Sanık savunmaları, doktor raporu ve dosya kapsamından sanığın maktul ile birlikte yaşadığı ancak ayrılmak istediği, maktulün de ayrılmaması için onu zorladığı, sanığın maktulün zorla cinsel saldırısına katlanmak zorunda kaldığı anlaşılmaktadır. Çoğunluk görüşüne katılmayan bu karşı oy yazısında imzası olan üyeler sanığın maktulden kendisine yöneldiğini söylediği baskı, cebir, tehdidin dosya kapsamındaki maddi deliller ile çelişmediği ölçüde sübuta erdiğini kabul etmektedir ancak sanığın bu suçu işlerken meşru müdafaanın şartlarının oluşmadığı kanaatine varmamızı gerektiren maddi bulgular dosya kapsamında mevcuttur.
Öncelikle TCK 25. maddede düzenlenen meşru müdafaa kurumunun TCK.da Ceza Sorumluluğunu kaldıran bir Hukuka Uygunluk Nedeni olduğunu belirterek açıklamalarımıza başlamamız gerekmektedir. Yani ortada işlenmiş bir suç vardır ancak yasa koyucu belirli şartların varlığı hâlinde sanığın suçu işlediği sabit olduğu hâlde ceza verilmemesini öngörmektedir. TCK.nin 25. maddesinin bir olayda uygulanabilmesi için hem Yargıtay hem doktrin tarafından mutabık kalınan bazı şartların olayda bulunması aranmaktadır.
Meşru müdafaa durumunun bir suçta varlığından bahsedebilmek için öncelikle sanığa yönelik bir saldırı olmalı, sanığımızda bu saldırıya karşı meşru bir savunma ortaya koymalıdır. Böylelikle meşru savunma için saldırıya ve savunmaya yönelik bazı şartların varlığı gereklidir.
Saldırıya ilişkin aranan şartlar:
A) Hâlen mevcut bir saldırının mevcut bulunması,
b) Saldırının haksız olması,
c) Saldırının bir hakka yönelmesi,
d) Saldırının gerçekleşmiş veya gerçekleşmesi muhakkak olması,
Savunmaya ilişkin aranan şartlar:
a) Savunmada zorunluluk olması,
b) Savunmanın saldırıyla orantılı olması,
c) Savunmanın saldırıya ve saldırana karşı yapılmasıdır.
Somut olayımıza geldiğimizde maktul ve sanığın yaşadığı eve ait dosya kapsamında mevcut fotoğraflar, kroki mevcuttur. Bu fotoğraflar incelendiğinde olayda kullanılan kanlı ekmek bıçağının çift kişilik yatak üzerinde olduğu, yatağın duvar tarafında bulunan yastığın yatak ile birleşim yerinde (yani yatakta uzanan maktulün tam kesilen boyun kısmının geldiği yerde) evin neredeyse tamamında bulunan kan damlalarının ötesinde birikmiş kan olduğu,(Maktulün ya ilk darbeyi burada yatarken aldığı veya bıçaklandıktan sonra yatakta bir müddet yattığı başka türlü buradaki kan birikmesinin izah edilemeyeceği) hatta aynı yastık üzerinde maktulün ilk bıçaklandığı anda sıçrayan küçük kan damlacıklarının da teker teker görüldüğü (Eğer bu küçük damlacıklar bıçaklandığı ilk anda sıçramış kanlar olmayıp sonradan buraya damlasaydı evin birçok yeri ve yataktaki diğer kan damlası izleri gibi kan damlalarının kumaş üzerindeki çapları daha büyük olurdu) tarafımızdan tesbit edilmiştir.
Maktulün bıçaklanması olayı sanığın anlattığı gibi ikinci ters cinsel ilişki veya boğuşma sırasında olsa idi yastık ile yatağın birleştiği yerde (tam da kesilen boynun yastığa ve yatağa geldiği) kan birikmesinden kaynaklanan yoğun ve çapı büyük olan kanlı bölge olmazdı. Yatağın her tarafında ve yine evin birçok yerinde olan çapı belirli bir büyüklükteki damlacıkların olması gerekir idi. Yine sanık maktulün kendisine ikinci kez tecavüz ettiğini söylediği hâlde olayda bıçaklanan maktul can havli ile evde; salon, banyo ve dış kapıya koşturmuş (kan izlerinden bu açıkca görülmektedir.) dış kapıyı açarak karşı komşunun kapı ziline basmış ve kendi kapıları önüne düşmüştür. Tanık olarak dinlenen karşı komşu ne sanığın ne maktulün çıplak olduğunu söylememiş, dosyaya böyle bir delil hiçbir şekilde yansımamıştır.
Sanık yargılamanın hiçbir aşamasında maktulün bıçaklandıktan sonra yatağın üzerine düştüğünü veya yattığını söylememiş tam tersine bıçaklanan sanığın can havli ile evin içinde koşturup dış kapıyı açarak dışarı çıktığını beyan etmiştir.
Karşı komşunun 112 acil’i araması üzerine olay yerine ambulans gelmiş ilk müdahale ambulansta yapılmış olup ambulansta görevli doktor.....nun dosyada el yazısı ile yazdığı beyanı mevcuttur. Tanık olarak dinlenen doktor hastaneye giderken maktulü uyanık tutmak için konuşturduğunu maktulün sorularına cevaplar verebildiğini, nasıl yaralandığını sorduğunda maktulün "GALİBA EŞİM YAPTI. akşam tartışmıştık" dediğini söylemiştir. Maktulün çok ağır şekilde yaralı hâlde hastaneye giderken kendisini bıçaklayanı koruması beklenemez. Bıçaklayan kişiyi görmediği için ambulans doktoruna "Galiba eşim yaptı" dediği tarafımızdan kabul edilmiştir. Zira maktul tıbbi delillerle de anlaşıldığı üzere sanıkla zorla tersten ilişkiye girdikten sonra yatağında kendi yerinde uzanmış, uyumasa da gözünü kapatmış dinlenir vaziyette iken sanık tarafından bıçaklanma sonucu ölmüştür.
Yapılan tüm bu belirlemeler ışığında olayı değerlendirmek gerekir ise sanığın savunması ve mevcut raporlar bir arada değerlendirildiğinde sanık maktul ile fiilen karıkoca olarak aynı evde yaşamakta olup maktulden ayrılmak istemekte ancak baskı ve tehditleri nedeni ile ayrılamamaktadır. Maktul olay gecesi de sanıkla zorla anal yoldan ilişkiye girmiş daha sonra da yatağında dinlenmektedir. Her ne kadar sanık maktulün kendisine ikinci defa zorla tecavüz ettiğini ve yargılama aşamasında değiştirdiği savunmasında da ikinci kez ilişki isteyen sanığa itiraz ettiği için kendisine saldırdığını ve bıçaklamanın bu sırada gerçekleştiğini savunmuş ise de sanığın ceza almamak için bu savunmaları yaptığı zira maktulün yatağında yatarken bıçaklandığı maddi delillerle sübuta ermiştir.
Maktul her ne kadar yatağında uzanırken bıçaklanmış ise de bu sırada uykuya dalıp dalmadığı tam olarak belirlenemediğinden (Ancak gözlerinin bu sırada kapalı olduğu doktor olan tanık Mutlu"nun beyanlarından anlaşılmıştır.) şüpheden sanık yararlanır ilkesi gereği eyleminin TCK. 82/1-e maddesi değil TCK. 81. maddesi kapsamında kaldığı kabul edilmiştir.
Sanığın meşru müdafaadan yararlanabilmesi için kendisine yönelik meşru savunma ile hem zamanlı bir saldırı olması, saldırı bitse bile tekrarının muhakkak olması gerekmektedir. Bitmiş bir saldırının tekrarının muhakkak olması hâlinde yine de meşru müdafaanın varlığı söz konusudur ancak olayımızda maktul ilk cinsel ilişkiden sonra yatağında dinlenirken sanık tarafından ekmek bıçağı ile bıçaklanmış olup bu hâli ile o anda mevcut bir saldırı olmadığı gibi tekrarı muhakkak bir saldırı da söz konusu değildir. Aksini kabul TCK 25. maddede düzenlenen meşru müdafaa müesesesinin Yargıtay ve doktrin tarafından da kabul edilen kanun koyucunun da amacını aşan bir şekilde saldırının savunma ile hem zamanlı olması gerektiği kuralını genişletmek olacağını düşünmekteyiz.
Tüm bu açıkladığımız gerekçelerle sanığın maktulden kendisine yönelen herhangi bir işte çalışıp para kazanmama, kendisini dövme, rızası dışı anal yönden ilişkiye girme şeklindeki tekrarlanan haksız saldırıları karşısında öç almak amacı ile maktulü yatağında dinlenir iken bıçakladığı ve ölümüne neden olduğu olayda lehine en üst seviyeden haksız tahrik hükümlerinin uygulanarak cezalandırılması gerektiği kanaatiyle çoğunluğun görüşüne katılmıyoruz. Saygılarımızla" düşüncesiyle karşı oy kullanmışlardır.
SONUÇ:
Açıklanan nedenlerle;
1- Yargıtay Cumhuriyet Başsavcılığı itirazının KABULÜNE
2- Yargıtay 1. Ceza Dairesinin, 05.02.2018 tarihli ve 90-284 sayılı bozma kararının KALDIRILMASINA,
3- Antalya 3. Ağır Ceza Mahkemesinin 10.07.2015 tarihli ve 503-254 sayılı hükmünün, sanığın fiilini meşru savunma şartları altında işlediğinin gözetilmemesi isabetsizliğinden BOZULMASINA,
4- Bozma kararı gereğince bu suçtan tutuklu bulunan sanığın TAHLİYESİNE, başka bir suçtan hükümlü veya tutuklu bulunmadığı takdirde derhâl salıverilmesinin temini için YAZI YAZILMASINA,
5- Dosyanın, mahalline gönderilmek üzere Yargıtay Cumhuriyet Başsavcılığına TEVDİ EDİLMESİNE, 15.11.2018 tarihinde yapılan ilk müzakerede yeterli çoğunluk sağlanamadığından 29.11.2018 tarihinde yapılan ikinci müzakerede oy çokluğuyla karar verildi.
Bu alandan sadece bu kararla ilintili POST üretebilirsiniz. Bu karardan bağımsız tamamen kendinize özel POST üretmek için TIKLAYINIZ
Sayın kullanıcılarımız, siteden kaldırılmasını istediğiniz karar için veya isim düzeltmeleri için bilgi@abakusyazilim.com.tr adresine mail göndererek bildirimde bulunabilirsiniz.