14. Hukuk Dairesi 2009/14953 E. , 2010/1573 K.
"İçtihat Metni"MAHKEMESİ :Asliye Hukuk Mahkemesi
Davacılar vekili tarafından, davalı aleyhine 14.04.2008 gününde verilen dilekçe ile haciz şerhinin terkini istenmesi üzerine yapılan duruşma sonunda; davanın reddine dair verilen 11.03.2009 günlü hükmün Yargıtayca incelenmesi davacılar vekili tarafından istenilmekle süresinde olduğu anlaşılan temyiz dilekçesinin kabulüne karar verildikten sonra dosya ve içerisindeki bütün kağıtlar incelenerek gereği düşünüldü:
K A R A R
Davacılar, 8 parsel sayılı taşınmazda ... aleyhine açtıkları şuf"a davasında 21.03.2007 tarihli karar ile tescile karar verildiğini ve 07.04.2008 tarihinde de ... hissesinin adlarına tescil edildiğini, ancak yargılama aşamasında 02.03.2007 tarihinde davalı tarafından yapılan takip nedeniyle taşınmazın tapu kaydına ..."ın borcu nedeniyle haciz konulduğunu, bu takibin şuf"a davasını sonuçsuz bırakmak amacıyla yapıldığını ileri sürerek haciz şerhinin terkinini talep etmişlerdir.
Davalı, davanın reddini savunmuş, mahkemece icra takibinin danışıklı yapıldığı hususu kanıtlanamadığı gerekçesiyle davanın reddine karar verilmiş, hükmü davacılar temyiz etmişlerdir.
Dava, tapu kaydındaki haciz şerhinin terkini isteğine ilişkindir.
Kısaca tanımlamak gerekirse haciz, kesinleşmiş icra takibinin konusu olan bir alacağın ödenmesini teminen borçluya ait ve haczi kabil bulunan mallara alacaklının icra müdürlüğü aracılığı ile el koymasıdır. İcra İflas Kanununun 91.maddesi hükmü gereğince gayrimenkulün haczi ile takip konusu borç ve eşya arasında kurulan ilişki Türk Medeni Kanununun 1010.maddesi uyarınca tapu kütüğüne şerh verilmekle de sonradan üçüncü kişilere karşı ileri sürülebilir hale gelir.
Eldeki davada da, dava konusu taşınmazın tapu kaydına 02.03.2007 tarihinde haciz şerhi işlenmiştir. Bu durumda, davalı alacaklının bu hakkını taşınmazın mülkiyetini sonradan kazanan kişilere karşı da ileri sürebilme olanağı elde ettiğinden söz edilebilir. Ancak, burada şerhin korumasından davalının yararlanmasını engelleyecek bir durum söz konusudur. Şöyle ki, şerh konulduğu tarihte taşınmazın mülkiyeti davalı olup bu dava nedeniyle de taşınmazın tapu kaydına ihtiyati tedbir şerhi işlenmiştir.
Yargılama konusu yapılmış ve sonucunda mülkiyet aktarımına karar verilmesi muhtemel taşınmazlar hakkında verilen ihtiyati tedbir kararları bu kararların tapu siciline işlenildiği tarihten itibaren üçüncü kişiler için de alenilik oluşturur ve artık kayda verilen şerhten itibaren mülkiyet aktarımına engel teşkil ettikleri gibi, kayıt malikinin borcundan ötürü ihtiyati haciz ya da icra-i haciz alacaklıları için de hüküm ifade ederler. Gerçekten de; Türk Medeni Kanununun 1020. maddesi hükmü gereğince “tapu sicilinin açıklığı prensibi” uyarınca tapuyla ilgili işlem yapan herkesin kaydı araştırması halin icabı ve hayatın olağan akışı gereği olduğundan hiç kimse tapu sicilindeki bu kaydı bilmediğini ileri süremez.
Davaya konu olayda, davacılar dava konusu taşınmazın tapu kaydının iptali için haciz şerhine konu alacağın borçlusu ... aleyhine tapu iptali ve tescil davası açmışlar ve mahkemece verilen ihtiyati tedbir kararı taşınmazın tapu kaydına 01.12.2004 tarihinde 1794 yevmiye numarası ile işlenmiştir. Böylece davacılar yargılama sonuna kadar dava konusu taşınmaz üzerindeki haklarını tedbir kararı ile geçici koruma altına almışlar, taşınmaz üzerinde malik tarafından yapılan tasarruflarda veya malik aleyhine yapılacak icrai işlemlerde işlemin muhatabı üçüncü kişilerin Türk Medeni Kanununun 1023.maddesi korumasından yararlanmalarının önüne geçmişlerdir. Tapudaki tedbir kararı nedeniyle davalı karine olarak kötüniyetli kabul edilir ve aksini ancak davalı kanıtlayabilir. Yukarıda sözü edilen “tapu sicilinin açıklığı prensibi”de nazara alındığında, ihtiyati tedbir şerhinden sonra konulan haciz şerhi nedeniyle lehtarının anılan 1023 madde korumasından yararlanacağından söz etmek mümkün değildir. Tüm bu açıklamalar gözetilerek mahkemece davanın kabulüne karar verilmesi gerekirken yazılı gerekçelerle reddi doğru görülmediğinden hükmün bozulması gerekmiştir.
Karar bu nedenlerle bozulmalıdır.
SONUÇ: Yukarıda açıklanan nedenlerle temyiz olunan hükmün BOZULMASINA, peşin yatırılan temyiz harcının istek halinde yatıranlara iadesine, 15.02.2010 tarihinde oybirliği ile karar verildi.