Yargıtay 14. Hukuk Dairesi 2010/125 Esas 2010/1524 Karar Sayılı İlamı

Abaküs Yazılım
14. Hukuk Dairesi
Esas No: 2010/125
Karar No: 2010/1524
Karar Tarihi: 15.02.2010

Yargıtay 14. Hukuk Dairesi 2010/125 Esas 2010/1524 Karar Sayılı İlamı

14. Hukuk Dairesi         2010/125 E.  ,  2010/1524 K.

    "İçtihat Metni"

    MAHKEMESİ :Sulh Hukuk Mahkemesi

    Davacı vekili tarafından, davalılar aleyhine 13.11.2007 gününde verilen dilekçe ile tapu iptal ve tescil istenmesi üzerine yapılan duruşma sonunda; davanın reddine dair verilen 05.05.2009 günlü hükmün Yargıtayca incelenmesi davacı Hazine tarafından istenilmekle süresinde olduğu anlaşılan temyiz dilekçesinin kabulüne karar verildikten sonra dosya ve içerisindeki bütün kağıtlar incelenerek gereği düşünüldü:

    _K A R A R_

    Davacı hazine 595 ada 19 parsel no"lu taşınmazın devletin hüküm ve tasarrufu altında olan ve zilyetlikle iktisabı mümkün olmayan taşınmazlardan olduğu gerekçesi ile tapu kaydının iptali ile Hazine adına tesciline karar verilmesini istemiştir.
    Davalı Veli Gündüz, davanın reddini istemiştir.
    Mahkemece, davalılar yararına zilyetlikle edinme şartları gerçekleştiğinden davanın reddine karar verilmiştir.
    Hükmü davacı hazine vekili temyiz etmiştir.
    Dava ehliyeti davada taraf olma ehliyetidir. Hukuk Usulü Muhakemeleri Kanununda taraf ehliyeti tanımlanmamış, 38. maddeyle Türk Medeni Kanununa yollamada bulunmakla yetinilmiştir. Türk Medeni Kanunu ise, davada taraf olma ehliyetini, medeni haklardan yararlanma ehliyetinin bir parçası saymış 8, 28, 47 ve 48. maddeleriyle bu yönde hükümler getirerek, medeni haklardan yararlanma ehliyeti bulunan her gerçek ve tüzel kişinin davada taraf olma yeteneğini taşıdığını, her gerçek kişinin sağ doğmak koşuluyla ana rahmine düştüğü andan itibaren taraf ehliyetini kazanacağını ve yaşadığı sürece taraf ehliyetinin devam edeceğini belirtmiştir.
    Öte yandan Türk Medeni Kanununun 28. maddesinde, gerçek kişinin ölümüyle medeni haklardan yararlanma ehliyeti ve buna bağlı olarak da taraf ehliyetinin sona ereceği belirtilmiştir. Dava tarihinden önce ölüm nedeniyle şahsiyeti son bulan kişinin taraf ehliyetini yitireceği kuşkusuzdur. Bu itibarla, gerek Türk Medeni Kanunu gerekse Hukuk Usulü Muhakemeleri Kanunu, dava açıldığı zaman hayatta bulunan kişiler yönünden düzenleyici hükümler koymuş, ölen kişiler hakkında açılacak davalar yasalarımızda yer almamıştır. Nitekim 04.05.1978 tarihli ve 1978/4-5 sayılı Yargıtay İçtihadı Birleştirme Kararında da dava tarihinden önce ölen kişinin taraf ehliyetini yitireceği, aleyhine dava açılamayacağı, dava tarihinde şahsiyeti sona ermiş kimsenin mirasçılarına halefiyet kuralı uygulanamayacağından davaya dahil edilmek veya dava ıslah edilmek suretiyle davaya devam edilemeyeceği vurgulanmış, bu doğrultudaki içtihatlar kararlılık kazanmıştır.
    Eldeki dava; aleyhine dava açılan tapu maliki ...’ün 21.12.2005 tarihinde öldüğü anlaşılmaktadır. ... aleyhine ise 13.11.2007 tarihinde dava açılmıştır. Mahkemece gerekçeli kararda “hukuk usulüne göre ölü şahıs adına açılan davaya devam edilemez ise de bu ilkenin istisnası olan 3402 sayılı Kanun"un 29 maddesi doğrultusunda yargılamaya devam olunmuş” denilmiştir. Ancak 3402 Sayılı Kanunun 33. maddesinin 3. ve 4. fıkralarında açıklanan haller dışında Kadastro Kanununun diğer hükümleri genel mahkemelerdeki yargılamalarda uygulanamaz.
    Yukarıda açıklandığı üzere 04.05.1978 tarihli ve 4/5 sayılı Yargıtay İçtihadı Birleştirme Kararı gereğince ölü kişi aleyhine açılan davanın reddine karar vermek gerekirken yargılamaya devam edilerek davanın esastan reddedilmesi doğru olmamış ise de verilen karar sonucu itibariyle doğru olduğundan HUMK’nun 438/son maddesi uyarınca hükmün gerekçesinin yazılı olduğu şekilde düzeltilmesi ve düzeltilerek onanması gerekmiştir.
    SONUÇ: Yukarıda açıklanan nedenlerle davacı vekilinin temyiz itirazlarının reddi ile hükmün gerekçesinin DEĞİŞTİRİLEREK VE DÜZELTİLEREK ONANMASINA, 15.02.2010 gününde oybirliği ile karar verildi.







    Bu web sitesi, sisteminin bir üyesidir.