Esas No: 2016/2382
Karar No: 2020/308
Yargıtay Hukuk Genel Kurulu 2016/2382 Esas 2020/308 Karar Sayılı İlamı
"İçtihat Metni"
MAHKEMESİ :İş Mahkemesi Sıfatıyla)
1. Taraflar arasındaki “işçilik alacağı” davasından dolayı yapılan yargılama sonunda, Suruç Asliye Hukuk Mahkemesince (İş Mahkemesi Sıfatıyla) verilen davanın kısmen kabulüne ilişkin karar davalı vekili tarafından temyiz edilmesi üzerine Yargıtay (Kapatılan) 7. Hukuk Dairesince yapılan inceleme sonunda bozulmuş, Mahkemece Özel Daire bozma kararına karşı direnilmiştir.
2. Direnme kararı davalı vekili tarafından temyiz edilmiştir.
3. Hukuk Genel Kurulunca incelenerek direnme kararının süresinde temyiz edildiği anlaşıldıktan ve direnme kararının verildiği tarih itibariyle 6100 sayılı Hukuk Muhakemeleri Kanunu"nun geçici 3. maddesine göre uygulanmakta olan 1086 sayılı Hukuk Usulü Muhakemeleri Kanunu"nun 26.09.2004 tarihli ve 5236 sayılı Kanunla değişikliği öncesi hâliyle 438. maddesinin 2. fıkrası hükmü gereğince direnme kararının temyiz incelemesinde duruşma yapılmayacağından davalı vekilinin duruşma talebinin reddine karar verilip dosyadaki belgeler incelendikten sonra gereği görüşüldü:
I. YARGILAMA SÜRECİ
Davacı İstemi:
4. Davacı vekili 27.01.2014 havale tarihli dava dilekçesinde; müvekkilinin davalı işyerinde 2011 ilâ 2013 yılları arasında aylık net 1.850,00TL ücretle çalıştığını, yol ve yemek yardımlarından faydalandığını, iş sözleşmesinin haklı olmayan nedenle feshedildiğini, tüm ulusal bayram ve genel tatil günleri ile hafta tatillerinde çalışmasına rağmen karşılığının ödenmediğini, haftanın yedi günü 06.00-18.00 saatleri arasında çalıştığını, fazla çalışma ücretinin ödenmediğini ileri sürerek kıdem ve ihbar tazminatları, yıllık izin, fazla çalışma, hafta tatili ile ulusal bayram ve genel tatil ücreti alacaklarının davalıdan tahsiline karar verilmesini talep etmiştir.
Davalı Cevabı:
5. Davalı vekili 09.05.2014 havale tarihli cevap dilekçesinde; zamanaşımı definde bulunduklarını, davacının fazla çalışma yapmasını gerektirecek bir durumun olmadığını belirterek davanın reddini savunmuştur.
Mahkeme Kararı:
6. Suruç Asliye Hukuk Mahkemesince (İş Mahkemesi Sıfatıyla) 11.06.2015 tarihli ve 2014/28 E., 2015/230 K. sayılı kararı ile; bilirkişi raporunun ve tanık beyanlarının hükme esas alındığı gerekçesiyle davanın kısmen kabulüne karar verilmiştir.
Özel Daire Bozma Kararı:
7. Suruç Asliye Hukuk Mahkemesinin (İş Mahkemesi Sıfatıyla) yukarıda belirtilen kararına karşı süresi içinde davalı vekili temyiz isteminde bulunmuştur.
8. Yargıtay (Kapatılan) 7. Hukuk Dairesinin 09.12.2015 tarihli ve 2015/41239 E., 2015/24839 K. sayılı kararı ile; “…Somut olayda, davalı, delil listesi sunmuş, davalı tanıklarının beyanlarının tespiti için Şanlıurfa İş Mahkemesine talimat yazılmıştır. Talimat mahkemesince tanıklar adına çıkarılan meşruhatlı davetiyelerin tebliğ edilememesi üzerine talimat bila ikmal mahkemeye iade edilmiştir. Mahkemece davalı tanıklarının beyanlarının tespiti için herhangi bir adres araştırması yapılmadan ve tanıkların adresleri belirlenip dinlenmeden karar verilmiştir. Bu husus davalının hak arama özgürlüğü kapsamında savunma, usulüne uygun şekilde bilgilendirilme, açıklama yapma, hukuki dinlenilme hakkının ihlali olup, anılan tanıkların dinlenerek ifadeleri tüm dosya birlikte bir değerlendirmeye tabi tutularak karar verilmesi gerekirken eksik incelemeyle hüküm kurulması hatalıdır. Mahkemece bu maddi ve hukuki olgular gözetilmeksizin eksik inceleme sonucu yazılı şekilde hüküm kurulmuş olması ve usul ve yasaya aykırı olup bozma nedenidir…” gerekçesiyle bozma kararı verilmiştir.
Direnme Kararı :
9. Suruç Asliye Hukuk Mahkemesinin (İş Mahkemesi Sıfatıyla) 24.03.2016 tarihli ve 2016/69 E., 2016/251 K. sayılı kararı ile; 11.02.2015 tarihli celsede davalı tarafa tanıklarının adreslerini bildirilmesi için iki haftalık kesin süre verildiği, davalı tarafın verilen bu süre içerisinde tanık adresi bildirmemesi üzerine davalı tarafın tanık deliline dayanmış olmaktan vazgeçtiğinin kabul edildiği ve bunun üzerine bilirkişi raporu alınmak üzere dosyanın bilirkişiye tevdii edildiği, sonraki celselerde de davalı tarafça bu konuya ilişkin herhangi bir itirazda bulunmadığı, 6100 sayılı Hukuk Muhakemeleri Kanununda yargılamaya hakim olan ilkelerin sayıldığı ve bunlardan birkaçının taraflarca getirilme ilkesi, taleple bağlılık ilkesi, hukuki dinlenilme hakkı, aleniyet ilkesi, usul ekonomisi ilkesi olduğu ve bu doğrultuda tanık gösterme biçiminin de düzenlendiği, mahkemenin bu ilkeler doğrultusunda davalı tanıklarının adreslerini araştırma yükümlülüğünün olduğu, hafta tatili izinlerinin toplu olarak kullandırılması, çalışılan ulusal bayram ve genel tatil yerine bir başka iznin kullandırılması veya yıllık ücretli izinli günlerine gün eklenmesi hususlarının mevzuatta istisna olarak dahi yer almadığı, bu şekilde verilen izinlerin mazeret izni olarak değerlendirileceğinin Yargıtay içtihatları ile de kabul edildiği, ayrıca söz konusu hafta tatili ücreti alacağına %30 oranında hakkaniyet indirimi yapıldığı, davacı tarafından toplu olarak kullanılan izinler hafta tatili günlerine denk gelse dahi yapılan indirim nedeniyle hak kaybının oluşmayacağı gerekçesiyle direnme kararı verilmiştir.
Direnme Kararının Temyizi:
10. Direnme kararı süresi içinde davalı vekili tarafından temyiz edilmiştir.
II. UYUŞMAZLIK
11. Direnme yolu ile Hukuk Genel Kurulu önüne gelen uyuşmazlık; davalı tarafça bildirilen tanıkların dinlenilmesi için tanıklar adına çıkarılan davetiyelerin tebliğ edilememesi nedeniyle talimatın bila ikmal iade edilmesi üzerine mahkeme tarafından davalı vekiline tanıkların adreslerinin bildirilmesi için iki haftalık kesin süre verilmesine rağmen bildirmediği ve yargılama aşamasında bu konuya ilişkin herhangi bir itirazda bulunmadığı gerekçesiyle davalı tanıkları dinlenilmeden karar verilen eldeki davada, davalı tanıklarının dinlenilmesinin gerekip gerekmediği ve burada varılacak sonuca göre davalı tanıklarının dinlenmemiş olmasının davalının hukuki dinlenilme hakkını ihlal edip etmediği noktalarında toplanmaktadır.
III. GEREKÇE
12. İş hukukundan kaynaklanan davalarda ispat açısından yoğun olarak başvurulan bir delil olan tanık delili üzerinde de durmak gerekmektedir.
13. 6100 sayılı Hukuk Muhakemeleri Kanunu’nun (6100 sayılı Kanun/HMK) “Tanık gösterme şekli” başlıklı 240. maddesi;
“(1) Davada taraf olmayan kişiler tanık olarak gösterilebilir.
(2) Tanık gösteren taraf, tanık dinletmek istediği vakıayı ve dinlenilmesi istenen tanıkların adı ve soyadı ile tebliğe elverişli adreslerini içeren listeyi mahkemeye sunar. Bu listede gösterilmemiş olan kimseler tanık olarak dinlenemez ve ikinci bir liste verilemez.
(3) Tanık listesinde adres gösterilmemiş veya gösterilen adreste tanık bulanamamışsa, tarafa adres göstermesi için, işin niteliğine uygun kesin süre verilir. Bu süre içinde adres gösterilmez veya gösterilen yeni adres de doğru değilse, bu tanığın dinlenilmesinden vazgeçmiş sayılır.” şeklinde düzenlenmiştir.
14. Tanık, kavram olarak uyuşmazlık hakkında bilgi ve görgüsü bulunan üçüncü kişidir. Kural olarak, üçüncü kişi olması şartıyla, yaşına, hukukî durumuna, taraflarla akrabalık derecesine bakılmaksızın, davada herkes tanık olarak dinlenebilir. Dolayısıyla davanın tarafları tanık olarak dinlenemez.
15. Tanık gösteren taraf, dinleteceği tanıkların ad soyadı ile (tebligat) adreslerini içeren listeyi (bu listeyi içeren dilekçesini) mahkemeye verir ve her bir tanığın hangi vakıa hakkında dinleneceğini de dilekçesinde bildirir. Bu hüküm HMK"nın 194. maddesinde düzenlenen somutlaştırma yükümlülüğünün de bir gereğidir. Ayrıca madde de belirtildiği üzere ikinci bir tanık listesi verilmesi de mümkün değildir.
16. Tanık listesinde gösterilecek olan tanık sayısı hakkında herhangi bir sınırlama yoktur. İsteyen taraf, istediği sayıda tanığın dinlenmesini isteyebilir. Kural bu olmakla birlikte hâkim gösterilen çok sayıda tanığın dinlenmesinin gereksiz olduğu veya davayı uzatma amacıyla yapıldığı sonucuna varırsa, gerekçeli kararında belirtmek şartıyla bütün tanıkları dinlemeyebilir. Bu hususa işaret eden ve yine 6100 sayılı HMK"nın getirdiği bir yenilik olarak karşımıza çıkan 241. madde “(1) Mahkeme, gösterilen tanıklardan bir kısmının tanıklığı ile ispat edilmek istenen husus hakkında yeter derecede bilgi edindiği takdirde, geri kalanların dinlenilmemesine karar verebilir” düzenlemesini içermektedir.
17. Anılan maddenin gerekçesinde aynen şöyle denilmektedir: “…“Tanıklardan bir kısmının dinlenilmesiyle yetinilmesi” başlığını taşıyan bu madde, davayı uzatma niyetiyle hareket etmek isteyen tarafın bu konudaki çabalarını önleme yolunda, mahkemeye tanınmış bir imkânı ifade etmektedir. Bir önceki maddenin ikinci fıkrasıyla tanıkların hangi vakıa hakkında dinleneceklerini açıklama görevinin tanığı gösteren tarafa yüklenmiş olduğu da dikkate alınarak, bu bağlamda, taraflarca tanık listesinde gösterilen tanıklardan bir kısmının dinlenmesiyle yeterli derecede sonuç alınmış ise diğerlerinin dinlenmesinden vazgeçilmiş sayılmasına karar verilebilecektir.".
18. Bu ilkeler ışığında; bir davada tanıklar HMK’nın 241. maddesinde belirtilen durum ayrık olmak üzere açıkça vazgeçme olmadıkça dinlenmek zorundadır.
19. Bununla birlikte, davaların kısa zamanda sonuçlandırılması, adaletin bir an önce tecellisi için, taraflarca veya mahkemelerce yapılması gereken bir kısım adli işlemler sürelere bağlanmıştır. Bu sürelerin bazılarını kanun bizzat belirlerken bir kısmını işin özelliğine, tarafların durumlarına göre belirlemesi için hâkime bırakmıştır. Kanuni süreler açıkça belirtilen ayrıcalıklar dışında kesindir.
20. 6100 sayılı Kanun’un 90. maddesi; “Süreler, kanunda belirtilir veya hâkim tarafından tespit edilir. Kanunda belirtilen istisnai durumlar dışında, hâkim kanundaki süreleri artıramaz veya eksiltemez. Hâkim, kendisinin tespit ettiği süreleri, haklı sebeple artırabilir veya eksiltebilir; gerekli gördüğü takdirde, bu konudaki kararından önce tarafları da dinler.” şeklinde düzenlenmiştir.
21. Aynı Kanun’un 94. maddesi ise; “Kanunun belirlediği süreler kesindir. Hâkim, tayin ettiği sürenin kesin olduğuna karar verebilir. Aksi hâlde, belirlenen süreyi geçirmiş olan taraf yeniden süre isteyebilir. Bu şekilde verilecek ikinci süre kesindir ve yeniden süre verilemez. Kesin süre içinde yapılması gereken işlemi, süresinde yapmayan tarafın, o işlemi yapma hakkı ortadan kalkar.” hükmünü içermektedir.
22. O hâlde, kanunun tayin ettiği süreler hâkim tarafından azaltıp çoğaltılamaz. Buna karşın, hâkimin belirlediği süreler ise kural olarak kesin değildir.
23. Bu takdirde verilen ikinci süre kesindir. Ancak, hâkim kendi belirlediği sürenin kesin olduğuna da karar verebilir. Kesin sürenin tayin edilmesi halinde, karşı taraf yararına usuli kazanılmış hak doğacağı da kuşkusuzdur. Hemen belirtmek gerekir ki, ister kanun, isterse hâkim tarafından tayin edilmiş olsun kesin süre içerisinde yerine getirilmeyen bir işlemin bu süre geçtikten sonra yerine getirilmesine yasal olanak yoktur.
24. Böylece kesin sürenin kaçırılması; o delile veya hakka dayanamamak gibi ağır sonuçları birlikte getirmekte, bazen davanın kaybedilmesine dahi neden olmaktadır. Bu itibarla geciken adaletin de bir adaletsizlik olduğu düşüncesinden hareketle, davaların yok yere uzamasını veya uzatılmak istenmesini engellemek üzere düzenlenen kesin süre kuralı, kanunun amacına uygun olarak kullanılmalı, davanın reddi için bir araç sayılmamalıdır. Öncelikle, kesin süreye ilişkin ara kararı her türlü yanlış anlaşılmayı önleyecek biçimde açık ve eksiksiz yazılmalı, yapılacak işler teker teker belirtilmelidir. Bunun yanında verilen süre yeterli, emredilen işler gerekli ve yapılabilir nitelik taşımalıdır. Öte yandan, kesin süre tarafların yanında hâkimi de bağlayacağından uyulmaması halinde gereği hâkim tarafından hemen yerine getirilmelidir.
25. Açıklanan bu maddi ve hukuki olgular ışığında somut uyuşmazlık değerlendirildiğinde; mahkemece 15.10.2014 tarihli duruşmada davalı vekilinin talebi üzerine, davalı tanıklarının dinlenilmesi amacıyla duruşma gün ve saatini bildirir davetiye çıkarılmasına dair karar verildiği, sonrasında davalı tanıklarının bildirilen adreslerde olmaması nedeniyle davetiyelerin iade olunduğu, bunun üzerine mahkeme tarafından 11.02.2015 tarihli davalı vekilinin hazır bulunduğu celsede, davalı tanıklarının dinlenilmesi amacıyla tanıkların açık adreslerinin bildirilmesi için davalı tarafa iki haftalık kesin süre verilmesine karar verildiği anlaşılmaktadır.
26. Bununla birlikte, 11.02.2015 tarihli duruşma sonrasında yapılan 27.05.2015 ve 11.06.2015 tarihli duruşmalarda, davalı vekili hazır bulunmasına rağmen tanıklarının dinlenilmesine ilişkin bir talebinin bulunmadığı görülmüştür.
27. Diğer taraftan Özel Daire bozma kararı öncesi Suruç Asliye Hukuk Mahkemesinin (İş Mahkemesi Sıfatıyla) 11.06.2015 tarihli ve 2014/28 E., 2015/230 K. sayılı kararına dair davalı tarafça verilen temyiz dilekçesinde, tanıklarının dinlenilmesine ilişkin açık temyiz itirazında bulunulmamıştır.
28. Öte yandan 6100 sayılı HMK’nın “Tanık gösterme şekli” başlıklı 240. maddesinin 3. fıkrasında; mahkemece verilen kesin süre içinde taraf, tanığının adresini göstermez veya gösterdiği yeni adres doğru değilse bu tanığın dinlenilmesinden vazgeçilmiş sayılacağına ilişkin açık düzenleme bulunmasına göre de davalı vekilinin üzerine düşen yükümlülüğü yerine getirmediği ortadadır.
29. Bu itibarla, mahkeme tarafından duruşmada hazır bulunan davalı vekiline, tanıklarının dinlenilmesi amacıyla tanık adreslerinin bildirilmesi için usul kurallarına ve kanuna uygun şekilde, kesin süre verilmesi karşısında davalı vekilinin verilen kesin süre içerisinde tanıklarının adreslerini bildirmemesi nedeniyle davalı tarafın tanık deliline dayanmış olmaktan vazgeçtiği kabul edilmelidir.
30. Ayrıca, direnme kararının başlık kısmında dava tarihi 27.01.2014 olduğu hâlde 23.02.2016 olarak yazılmış ise de bu husus mahallinde düzeltilebilecek maddi hata niteliğinde olduğundan bozma nedeni yapılmamıştır.
31. Hukuk Genel Kurulundaki görüşmeler sırasında, mahkeme tarafından davalı vekiline tanıklarının adreslerini bildirmesi için iki haftalık kesin süre verilmesine rağmen kesin sürenin sonuçları açıklanarak ihtar yapılmadığı, hâkimin kesin süreye uyulmamasının sonuçlarını açıkça anlatmasının ve tarafı uyarmasının gerektiği, bu durumda direnme kararının belirtilen bu değişik gerekçe ile bozulması gerektiği belirtilmiş ise de, bu görüş Kurul çoğunluğunca kabul edilmemiştir.
32. Hâl böyle olunca direnme kararı yukarıda açıklanan bu değişik gerekçe ile onanmalıdır.
33. Ne var ki, Özel Dairece davanın esasına yönelik diğer temyiz itirazları incelenmediğinden, bu yönde inceleme yapılmak üzere dosyanın Özel Daireye gönderilmesi gerekir.
IV. SONUÇ:
Açıklanan nedenlerle,
Direnme kararı yukarıda açıklanan bu değişik gerekçe ile uygun bulunduğundan davalı vekilinin işin esasına ilişkin diğer temyiz itirazlarının incelenmesi için dosyanın 22. HUKUK DAİRESİNE GÖNDERİLMESİNE,
Karar düzeltme yolu kapalı olmak üzere, 02.06.2020 tarihinde ikinci görüşmede oy çokluğu ile kesin olarak karar verildi.
Bu alandan sadece bu kararla ilintili POST üretebilirsiniz. Bu karardan bağımsız tamamen kendinize özel POST üretmek için TIKLAYINIZ
Sayın kullanıcılarımız, siteden kaldırılmasını istediğiniz karar için veya isim düzeltmeleri için bilgi@abakusyazilim.com.tr adresine mail göndererek bildirimde bulunabilirsiniz.