Abaküs Yazılım
Hukuk Genel Kurulu
Esas No: 2017/1475
Karar No: 2020/304

Yargıtay Hukuk Genel Kurulu 2017/1475 Esas 2020/304 Karar Sayılı İlamı

Hukuk Genel Kurulu         2017/1475 E.  ,  2020/304 K.

    "İçtihat Metni"

    MAHKEMESİ :Asliye Hukuk Mahkemesi


    1. Taraflar arasında birleştirilerek görülen “manevi tazminat” davalarından dolayı yapılan yargılama sonunda, Manavgat 1. Asliye Hukuk Mahkemesince verilen asıl ve birleşen davanın kısmen kabulüne ilişkin karar taraf vekilleri tarafından temyiz edilmesi üzerine Yargıtay 4. Hukuk Dairesince yapılan inceleme sonunda bozulmuş, Mahkemece Özel Daire bozma kararına karşı direnilmiştir.
    2. Direnme kararı taraf vekilleri tarafından temyiz edilmiştir.
    3. Hukuk Genel Kurulunca dosyadaki belgeler incelendikten sonra gereği görüşüldü:

    I. YARGILAMA SÜRECİ
    Asıl Davada Davacı İstemi:
    4. Asıl davada davacı vekili 23.01.2012 harç tarihli dava dilekçesinde; müvekkilinin 17.04.2010 tarihinde küçük çocuğunu ateşlenmesi üzerine Manavgat Devlet Hastanesine götürdüğünü, burada muayenesinin yapıldığını ve reçete yazıldığını, müvekkilinin ilaçları almak için iki nöbetçi eczaneden biri olan... Eczanesine gittiğini, hastanın yaşının küçük olması ve ateşli bir hastalık geçirmesi nedeniyle reçetede yazılı ilaçların birebir aslını almak istediğini, muadil ilaç almak istemediğini beyan ettiğini, eczane yetkililerinin muadil olmadığını beyan ederek ilaçları verdiklerini, müvekkilinin reçete fotokopisini istemesi üzerine yetkilinin reçeteyi vermeyerek müvekkilini savuşturduğunu, evine geldikten sonra eczacının davranışından şüphelenerek ilacın prospektüsünü okuyan müvekkilinin "12 yaşından küçükler kullanamaz" ibaresini görmesi üzerine doktoru aradığını, doktorun "benim verdiğim ilaç sizin ilaç değildir, o ilacı çocuğa vermeyin, ilacı değiştirin, ilacı aldığınız eczanede yoksa, diğer nöbetçi eczaneye gidin" demesi üzerine... Eczanesine tekrar gittiğini, reçetede yazılı ilacın bulunamadığını ve diğer nöbetçi eczaneden ilacı almak üzere... Eczanesinden çıktığını, bu sırada davalı ... ..."ın müvekkilinin arkasından koşarak geldiğini ve onu yere düşürerek fiili saldırıda bulunduğunu, basit tıbbi müdahale ile tedavi olabilecek şekilde yaralanmasına neden olduğunu, bu sırada müvekkiline hitaben "şerefsiz, o… çocuğu" gibi ağza alınmayacak hakaretlerde bulunduğunu, davalının Manavgat 1. Sulh Ceza Mahkemesinin 2011/90 E., 2011/750 K. sayılı dosyası ile hakaret suçundan Türk Ceza Kanunu’nun 125/1, kasten yaralama suçundan da 86/2. maddesi uyarınca mahkûm edildiğini ve her iki hüküm hakkında da "hükmün açıklanmasının geri bırakılmasına" karar verildiğini ileri sürerek 10.000,00TL manevi tazminatın davalıdan tahsiline karar verilmesini talep etmiştir.
    Asıl Davada Davalı Cevabı:
    5. Asıl davada davalı vekili 23.02.2012 havale tarihli cevap dilekçesinde; davacı ile müvekkili arasında yaşanan tartışma neticesinde tarafların birbirlerinden şikayetçi olduklarını, Manavgat 1. Sulh Ceza Mahkemesinin 2011/90 E., 2011/750 K. sayılı kararı ile müvekkili hakkında hakaret ve kasten yaralama suçundan ceza verilerek hükmün açıklanmasının geri bırakılmasına karar verildiğini, davacı hakkında ise beraat kararı verildiğini, ceza mahkemesi tarafından verilen kararın hatalı olduğunu ancak hükmün açıklanmasının geri bırakılmasına karar verildiği için temyiz edilemediğini, müvekkili aleyhine karar verilmiş olmasına rağmen müvekkilinin haksız fiile tepki olarak davrandığı gerekçesiyle hem cezadan indirim yapıldığını hem de davacının “bu eczane katildir” diye bağırdığının, küçük düşürücü hareketlerde bulunduğunun tespit edildiğini, öte yandan hukuk hâkiminin ceza yargılaması kararı ile bağlı olmadığını, olayın yaşanmasında davacının kusurlu olduğunu ve çıkar sağlamak için bu davayı açtığını, yaşanan olayda manen zarar görenin müvekkili olduğunu belirterek davanın reddine karar verilmesini istemiştir.
    Birleşen Davada Davacı İstemi:
    6. Birleşen davada davacı vekili 22.03.2012 harç tarihli dava dilekçesinde; müvekkilinin... Eczanesinin sahibi olduğunu, eczanenin nöbetçi olduğu 17.04.2010 günü eczaneye gelen davalı ...’ın sinirli ve aceleci bir tavırla elindeki reçeteyi uzatarak acilen ilaçları almak istediğini söylediğini, müvekkilinin reçetede yazan ilaçları bilgisayara okuttuğunda “Nurofen tablet” isimli ilacın 12 yaşından küçük çocuklara verilemeyeceğini gördüğünü, bunu davalıya uygun bir dille söylediğini, buna rağmen almak isterse parasını nakden ödemek zorunda olduğunu belirttiğini, davalının “doktor yazdı ise bir bildiği vardır” diyerek ilacı talep ettiğini, eczanede “Nurofen tablet” isimli ilaç bittiğinden eş değeri olan “Advil Liquigel tb.” isimli ilacın verildiğini, davalının da bedelini ödeyerek ilacı aldığını ve müvekkilinden bilgisayar çıktısı ile reçetenin fotokopisini istediğini, müvekkilinin bilgisayar çıktısını verdiğini ancak eczanede bekleyen müşteri olduğundan reçete fotokopisini veremeyeceğini söylediğini, zaten çok sinirli olan ve eczanede gergin bir hava oluşturan davalının tüm müşterilerin önünde müvekkiline hitaben “işinizi düzgün yapmıyorsunuz, terbiyesizlik yapmayın” dediğini, eczaneden ayrılan davalının kısa bir süre sonra tekrar geldiğini, elindeki ilaç kutusunu eczanede bulunan diğer müşterilere göstererek “Bu eczane katildir, yanlış ilaç veriyorlar” diye bağırmaya başladığını, müvekkilinin davalıya doğru ilaç verdiğini söyleyerek reçeteyi yazan doktoru aradığını ve davalıyla konuşturduğunu, davalının bu konuşmadan sonra ödediği parayı ve reçetesini geri istediğini, kendisine ödediği paranın iade edildiğini, ancak bu sırada davalının diğer müşterilerin önünde müvekkiline ve eşine karşı hakaretlerini devam ettirdiğini, eczaneden çıkarken yine yüksek sesle bağırmaya başlayınca müvekkilinin eşinin de arkasından dışarıya çıktığını, bu sırada müvekkilinin eşi ile davalının karşılıklı olarak birbirlerine vurduklarını ileri sürerek 10.000,00TL manevi tazminatın davalıdan tahsiline karar verilmesini talep etmiştir.
    Birleşen Davada Davalı Cevabı:
    7. Birleşen davada davalı vekili 07.05.2012 tarihli cevap dilekçesinde; davacı ... tarafından daha önce “... Eczanesi katildir” beyanı yok iken Cumhuriyet savcılığı tarafından verilen kovuşturmaya yer olmadığına dair kararın itirazında, müvekkilinin elini havaya kaldırarak “... Eczanesi katildir” diye bağırdığının söylendiğini, müvekkilinin ağır şekilde mağdur olduğunu, fakat ilerleyen aşamalarda davacının belirttiği şekilde iftiralarda bulunulduğunu, davacının iddialarının asılsız olduğunu, müvekkilinin, davacının eşinden manevi tazminat talebinde bulunması üzerine bu talebi karşılamak için bu davayı açtığını belirterek davanın reddine karar verilmesini istemiştir.
    Mahkeme Kararı:
    8. Manavgat 1. Asliye Hukuk Mahkemesinin 25.12.2012 tarihli ve 2012/56 E., 2012/785 K. sayılı kararı ile; asıl dava dosyasında, Manavgat 1. Sulh Ceza Mahkemesinin 2011/90 E. sayılı dava dosyası ile, davacı ..."ın davalı tarafından hakaret ve basit yaralamaya maruz kaldığının sabit olduğu, olayın meydana geliş şekli, tarafların ekonomik ve sosyal durumu, davacının çocuğunun hasta olması sebebiyle içerisinde bulunduğu ruh hali göz önünde bulundurularak, davacının maruz kaldığı haksız eylemden dolayı mağduriyetinin giderilmesi gerektiği, birleşen dava dosyasında, davacının yürüttüğü işi sebebiyle hakarete maruz kaldığı, bir kısım müşteriler önünde rencide olduğu ve olaydan duyduğu üzüntü sebebiyle birleşen dava davacısına olayın mahiyetine uygun manevi tazminata karar vermek gerektiği gerekçesiyle asıl davanın kısmen kabulüyle 8.000,00TL manevi tazminatın haksız fiil tarihinden itibaren işleyecek yasal faizi ile birlikte davalı ..."tan alınarak davacı ..."a verilmesine, birleşen davanın kısmen kabulüyle 3.000,00TL manevi tazminatın haksız fiil tarihinden itibaren işleyecek yasal faizi ile birlikte birleşen dosya davalısı ..."dan alınarak davacı ..."a verilmesine karar verilmiştir.
    Özel Daire Bozma Kararı:
    9. Manavgat 1. Asliye Hukuk Mahkemesinin yukarıda belirtilen kararına karşı süresi içinde taraf vekilleri temyiz isteminde bulunmuşlardır.
    10. Yargıtay 4. Hukuk Dairesince 15.05.2014 tarihli ve 2013/12636 E., 2014/7929 K. sayılı kararı ile;
    “…1-Asıl dava yönünden yapılan temyiz incelemesinde;
    Dava, kasten yaralama ve hakaret eylemleri nedeniyle uğranılan manevi zararın ödetilmesi istemine ilişkindir. Mahkemece, asıl davanın kısmen kabulüne karar verilmiş; hüküm taraflarca temyiz edilmiştir.
    Dosya kapsamından, olay akşamı asıl davanın davacısı ...’ın, çocuğunu yüksek ateş nedeniyle acil servise götürdüğü ve doktor tarafından yazılan ilacı almak üzere, asıl davanın davalısı ...’ın eşi olan, birleşen davanın davacısı ...’ın sahibi olduğu... eczanesine gittiği, davacının içinde bulunduğu ruh hali itibariyle telaşlı ve sinirli tavırlar içerisinde olduğu, reçetedeki ilaçları biran önce almak istediği, sırasının beklenmesi gerektiği belirtilerek uyarıldığı, eczane sahibi Raziye’nin, davacıya reçetede yazan ilacın muadili olduğu belirtilen başka bir ilacı verdiği, talep etmesine karşın reçetenin fotokopisinin davacıya verilmediği, davacının ilacı alıp eczaneden ayrıldığı, prospektüsünü kontrol ettiğinde 12 yaşından küçük çocuklarda kullanılamayacağına dair ibareyi okuyunca tekrar eczaneye gittiği ve bu konuda taraflar arasında tartışma yaşandığı, tartışma sırasında davacının, yüksek sesle “... eczanesi katildir, bu ilacı nasıl verirsiniz, yanlış ilaç veriyorlar” şeklinde tepki gösterdiği ve eczaneden ayrıldığı, asıl davanın davalısı Hasan’ın, eşi Raziye’nin ağlaması üzerine davacı ...’in arkasından eczaneden çıktığı, peşinden giderek davacıyı basit tıbbi müdahale ile giderilebilir şekilde yaraladığı ve davacıya küfrettiği anlaşılmaktadır.
    Mahkemece, yaralama ve hakaret eylemleri nedeniyle davacı ... yararına 8.000,00 TL manevi tazminata hükmedilmiştir. Ancak, olay tarihi, olayın yukarıda anlatılan oluş şekli, eylemlerin niteliği ve ağırlığı ile dava tarihinde yürürlükte bulunan Borçlar Kanunu’nun 47 ve 49. Maddeleri gözetildiğinde; davacı ... yararına hüküm altına alınan manevi tazminat fazladır. Davacı yararına daha alt seviyede manevi tazminata karar verilmesi gerekirken yazılı biçimde karar verilmiş olması doğru değildir. Bu nedenle kararın asıl davanın davalısı ... yararına bozulması gerekmiştir.
    2-Birleşen dava yönünden yapılan temyiz incelemesinde;
    Dava, kişilik haklarına saldırı nedeniyle uğranılan manevi zararın ödetilmesi istemine ilişkindir. Mahkemece, birleşen davanın kısmen kabulüne karar verilmiş; hüküm taraflarca temyiz edilmiştir.
    Mahkemece, birleşen davanın davalısı-davacı ... tarafından söylenen “... eczanesi katildir, bu ilacı nasıl verirsiniz, yanlış ilaç veriyorlar” sözleri nedeniyle; birleşen davanın davacısı eczane sahibi Raziye’nin, yürüttüğü iş dolayısıyla hakarete maruz kaldığı ve bir kısım müşteriler önünde rencide olduğu belirtilerek, davacı ... yararına manevi tazminata hükmedilmiştir.
    Asıl davanın davacısı-birleşen davanın davalısı Mehmet tarafından söylenen sözler, hakaret niteliği taşımamaktadır. Yukarıda özetlenen somut olayın oluşu ve gelişimi gözetildiğinde; sözlerin davacı ...’nin kişilik haklarına saldırı teşkil ettiği ve tazminatı gerektirdiği kabul edilemez. Şu halde; birleşen davanın tümden reddi gerekirken, yanılgılı gerekçe ile kısmen kabulüne karar verilmiş olması doğru değildir. Bu nedenle kararın birleşen davanın davalısı ... yararına bozulması gerekmiştir.” gerekçesi ile karar bozulmuştur.
    Direnme Kararı:
    11. Manavgat 1. Asliye Hukuk Mahkemesinin 19.11.2014 tarihli ve 2014/376 E., 2014/453 K. sayılı kararı ile; asıl davaya ilişkin bozma kararının birinci bendine uyulmasına karar verilmiş, birleşen davaya ilişkin bozma kararının ikinci bendine ise önceki gerekçeler tekrar edilerek ve birleşen dosya davalısının söylediği, özellikle "... Eczanesi katildir" ifadesinin bizzat birleşen dosya davacısını hedef alarak söylendiği, işletmeyi işleten ve işletme sahibi davacıya hakaret niteliği taşıdığı gerekçesiyle direnme kararı verilmiştir.
    Direnme Kararının Temyizi:
    12. Direnme kararı süresi içinde taraf vekilleri tarafından temyiz edilmiştir.

    II. UYUŞMAZLIK
    13. Direnme yolu ile Hukuk Genel Kurulu önüne gelen uyuşmazlık; birleşen davada, davalının davacıya hitaben sarf ettiği “... Eczanesi katildir” sözü nedeniyle davacı yararına manevi tazminata hükmedilmesinin gerekip gerekmediği noktasında toplanmaktadır.

    III. GEREKÇE
    A. Birleşen Davada Davalı ... Vekilinin Temyiz İtirazları Yönünden Yapılan İnceleme:
    14. Uyuşmazlığın çözümü açısından öncelikle konuyla ilgili yasal düzenlemelerin irdelenmesinde yarar vardır.
    15. Manevi zarar, kişilik değerlerinde oluşan objektif eksilmedir. Duyulan acı, çekilen ızdırap manevi zarar değil, onun görüntüsü olarak ortaya çıkabilir. Acı ve elemin manevi zarar olarak nitelendirilmesi sonucu, tüzel kişileri ve bilinçsizleri; öte yandan, acılarını içlerinde gizleyenleri tazminat isteme haklarından yoksun bırakmamak için yasalar manevi tazminat verilebilecek bazı olguları özel olarak düzenlemiştir.
    16. Bunlar kişilik değerlerinin zedelenmesi (Türk Medeni Kanunu (TMK) m. 24), isme saldırı (TMK m. 26), nişan bozulması (TMK m. 121), evlenmenin butlanı (TMK m. 158/2), boşanma (TMK m. 174/2), bedensel zarar ve ölüme neden olma (818 sayılı Borçlar Kanunu m. 47, 6098 sayılı Türk Borçlar Kanunu m. 56) durumlarından biri ile kişilik haklarının zedelenmesi (818 sayılı BK m. 49, 6098 sayılı TBK m. 58) olarak sıralanabilir.
    17. TMK’nın 24. maddesi ile 818 sayılı Borçlar Kanunu (BK)’nun 49. maddesi diğer yasal düzenlemelere nazaran daha kapsamlıdır.
    18. TMK’nın 24. maddesinde;
    “Hukuka aykırı olarak kişilik hakkına saldırılan kimse, hakimden, saldırıda bulunanlara karşı korunmasını isteyebilir.
    Kişilik hakkı zedelenen kimsenin rızası, daha üstün nitelikte özel veya kamusal yarar ya da kanunun verdiği yetkinin kullanılması sebeplerinden biriyle haklı kılınmadıkça, kişilik haklarına yapılan her saldırı hukuka aykırıdır.” düzenlemesi mevcuttur.
    19. Olay tarihinde yürürlükte bulunan mülga 818 sayılı BK’nın 49. maddesinde ise;
    “Şahsiyet hakkı hukuka aykırı bir şekilde tecavüze uğrayan kişi, uğradığı manevi zarara karşılık manevi tazminat namıyla bir miktar para ödenmesini dava edebilir.
    Hakim, manevi tazminatın miktarını tayin ederken, tarafların sıfatını, işgal ettikleri makamı ve diğer sosyal ve ekonomik durumlarını da dikkate alır.
    Hakim, bu tazminatın ödenmesi yerine, diğer bir tazmin sureti ikame veya ilave edebileceği gibi tecavüzü kınayan bir karar vermekle yetinebilir ve bu kararın basın yolu ile ilanına da hükmedebilir.” hükmü yer almaktadır.
    20. TMK’nın 24 ve BK’nın 49. maddelerinde belirlenen kişisel haklar, bedensel ve ruhsal tamlık ve yaşam ile nesep gibi insanın, insan olmasından güç alan varlıklar ya da kişinin adı, onuru ve sır alanı gibi dolaylı varlıklar olarak iki kesimlidir.
    21. Görüldüğü üzere BK"nın 49. maddesi gereğince kişilik hakları zarara uğrayanların manevi tazminat isteme hakları vardır.
    22. 2709 sayılı Türkiye Cumhuriyeti Anayasası’nın (Anayasa) 90. maddesinin son fıkrası; “Usulüne göre yürürlüğe konulmuş milletlerarası andlaşmalar kanun hükmündedir. Bunlar hakkında Anayasaya aykırılık iddiası ile Anayasa Mahkemesine başvurulamaz. Usulüne göre yürürlüğe konulmuş temel hak ve özgürlüklere ilişkin milletlerarası andlaşmalarla kanunların aynı konuda farklı hükümler içermesi nedeniyle çıkabilecek uyuşmazlıklarda milletlerarası andlaşma hükümleri esas alınır.” hükmünü içermektedir. Bu durumda, mahkemelerce önlerine gelen uyuşmazlıklarda usulüne göre yürürlüğe konulmuş milletlerarası andlaşmalar ile iç hukukun birlikte yorumlanması ve uygulanması gerekmektedir.
    23. Bu durumda, Türkiye’nin taraf olduğu Avrupa İnsan Hakları Sözleşmesi"nde (AİHS/Sözleşme) konunun nasıl düzenlendiğinin ve Sözleşme"nin uygulanmasını sağlayan Avrupa İnsan Hakları Mahkemesi (AİHM) kararlarında ifade özgürlüğünün nasıl yer aldığının incelenmesi yerinde olacaktır.
    24. AİHS’nin “İfade özgürlüğü” başlıklı 10. maddesinin 1. fıkrası; “Herkes ifade özgürlüğü hakkına sahiptir. Bu hak, kamu makamlarının müdahalesi olmaksızın ve ülke sınırları gözetilmeksizin, kanaat özgürlüğünü ve haber ve görüş alma ve de verme özgürlüğünü de kapsar. Bu madde, devletlerin radyo, televizyon ve sinema işletmelerini bir izin rejimine tabi tutmalarına engel değildir.” hükmünü içermekte olup hangi hâllerde ifade özgürlüğünün sınırlandırılabileceği de aynı maddenin 2. fıkrasında düzenlenmiştir.
    25. İfade özgürlüğü demokratik bir toplumun en önemli temellerinden birisi olup, toplumsal ilerlemenin ve her bireyin gelişiminin başlıca koşullarından birini teşkil etmektedir. AİHS"nin 10. maddesinin 2. fıkrası saklı kalmak koşuluyla, ifade özgürlüğü yalnızca iyi karşılanan ya da zararsız veya önemsiz olduğu düşünülen değil, aynı zamanda kırıcı, hoş karşılanmayan ya da kaygı uyandıran “bilgiler” ya da “düşünceler” için de geçerlidir. Bunlar, çoğulculuğun, hoşgörünün ve açık fikirliliğin gerekleri olup, bunlar olmaksızın "demokratik toplum" olmaz (Handyside/Birleşik Krallık/Başvuru No: 5493/72, 07.12.1976 § 49). AİHS"nin 10. maddesinde benimsenen ifade özgürlüğü bu şekilde olmakla birlikte, yine de dar bir yorum gerektiren istisnalar içermektedir ve bu hakkı kısıtlama ihtiyacının ikna edici bir biçimde ortaya konması gerekmektedir (Pakdemirli/Türkiye kararı, Başvuru No: 35839/97, 22.02.2005).
    26. İfade özgürlüğü geniş bir şekilde yorumlanmakta ise de, sınırsız olmadığı da Sözleşme’nin 10. maddesinin 2. fıkrasında belirtilmiştir. Burada çözülmesi gereken temel sorun ifade özgürlüğü ile kişilik haklarına yönelik saldırı arasındaki sınırın hangi ölçütlere göre saptanacağıdır.
    27. AİHM önüne gelen uyuşmazlıklarda yapılan müdahalenin ifade özgürlüğünü ihlal edip etmediğini aşağıdaki kriterleri uygulayarak tespit etmektedir:
    i. Müdahalelerin yasayla öngörülmesi:
    AİHM Sözleşme’nin 10. maddesinin 2. fıkrasında yer alan “yasayla öngörülme” ifadesinin, ilk olarak, itiraz konusunun iç hukukta bir dayanağı olması gerektiğini hatırlatır. Ancak söz konusu ifade hukuki normların ilgili kişinin erişiminde olmasını, sonuçlarının öngörülebilmesini ve hukukun üstünlüğü ilkesine uygun olmasını gerektiren kanun niteliğine de atıfta bulunmaktadır (Association Ekin/Fransa, Başvuru No: 39288/98; Ürper ve diğerleri/Türkiye kararı, Başvuru No: 14526/07, 14747/07, 15022/07, 15737/07, 36137/07, 47245/07, 50371/07, 50372/07 ve 54637/07, 20.10.2009).
    ii. Müdahalelerin meşru bir amaç izleyip izlemediği:
    Sözleşme’nin 10/2. maddesine göre, “…bu özgürlüklerin kullanılması, yasayla öngörülen ve demokratik bir toplumda ulusal güvenliğin, toprak bütünlüğünün veya kamu güvenliğinin korunması, kamu düzeninin sağlanması ve suç işlenmesinin önlenmesi, sağlığın veya ahlâkın, başkalarının şöhret ve haklarının korunması, gizli bilgilerin yayılmasının önlenmesi veya yargı erkinin yetki ve tarafsızlığının güvence altına alınması için gerekli olan bazı formaliteler, koşullar, sınırlamalar veya yaptırımlara tabi tutulabilir.”
    Görüldüğü üzere yasayla düzenlemek şartıyla ve “başkalarının şöhret ve haklarının korunması” amacıyla ifade özgürlüğünün sınırlandırılabileceği kabul edilmekte olup sınırlama haklı olsa bile, bu kez sınırlamanın orantılılığı gündeme gelecektir (bkz. sınırlamanın orantısızlığı konusunda Pakdemirli/Türkiye kararı). Kişilik hakkının korunması ile ifade özgürlüğü arasındaki dengeyi iyi sağlamak gerekmektedir. Özellikle siyasetçilerin ve devlet görevlilerinin kişilik hakları ve şöhretleri söz konusu olduğunda bu dengede ifade özgürlüğünün ağır bastığı konusunda kuşku bulunmamaktadır. Diğer bir deyişle, terazide bir yanda siyasetçilerin ve devlet görevlilerinin kişilik hakları, diğer yanda ifade özgürlüğü bulunduğu durumlarda, tercihin daha çok ifade özgürlüğünden yana kullanıldığı söylenebilir (Doğru, O./ Nalbant, A.: İnsan Hakları Avrupa Sözleşmesi Açıklama ve Önemli Kararlar, C. 2, Ankara 2013, s. 232).
    iii. Müdahalelerin demokratik bir toplumda gerekli olup olmadığı:
    AİHM ifade özgürlüğünün demokratik bir toplumun temel yapılarından birini oluşturduğu ve toplumun gelişimi ve bireyin kendini gerçekleştirmesinin temel koşullarından biri olduğunu hatırlatır (Lingens/Avusturya, Başvuru No: 9815/82, 08.07.1986). İfade özgürlüğü istisnalara tabi olsa da, bu istisnalar dar bir biçimde yorumlanmalı ve sınırlama nedeni ikna edici bir biçimde ortaya konmalıdır (Observer ve Guardian/Birleşik Krallık, A Serisi no: 216, Başvuru No: 13585/88, 26.11.1991).
    28. AİHM’nin yukarıda belirtilen kriterleri Hukuk Genel Kurulunun 09.04.2019 tarihli ve 2017/4-1687 E., 2019/427 K. sayılı kararında da benimsenmiştir.
    29. Konunun iç hukukumuzda nasıl yer aldığına gelince;
    Türkiye Cumhuriyeti Anayasası"nın;
    25. maddesinde “Herkes, düşünce ve kanaat hürriyetine sahiptir. Her ne sebep ve amaçla olursa olsun kimse, düşünce ve kanaatlerini açıklamaya zorlanamaz; düşünce kanaatleri sebebiyle kınanamaz ve suçlanamaz.”
    26. maddesinde de “Herkes, düşünce ve kanaatlerini söz, yazı, resim veya başka yollarla tek başına veya toplu olarak açıklama ve yayma hakkına sahiptir. Bu hürriyet resmi makamların müdahalesi olmaksızın haber veya fikir almak ya da vermek serbestliğini de kapsar… Bu hürriyetlerin kullanılması, millî güvenlik, kamu düzeni, kamu güvenliği, Cumhuriyetin temel nitelikleri ve Devletin ülkesi ve milleti ile bölünmez bütünlüğünün korunması, suçların önlenmesi, suçluların cezalandırılması, Devlet sırrı olarak usulünce belirtilmiş bilgilerin açıklanmaması, başkalarının şöhret veya haklarının, özel ve aile hayatlarının yahut kanunun öngördüğü meslek sırlarının korunması veya yargılama görevinin gereğine uygun olarak yerine getirilmesi amaçlarıyla sınırlanabilir.”
    Düzenlemeleri yer almaktadır.
    30. Tüm bu açıklamalar ve yasal düzenlemeler ışığında somut olay değerlendirildiğinde; birleşen davada davalı ...’ın küçük çocuğunu ateşlenmesi üzerine Manavgat Devlet Hastanesine götürdüğü, muayene sonucunda yazılan ilaçları almak için... Eczanesine gittiği, hastanın yaşının küçük olması ve ateşli bir hastalık geçirmesi nedeniyle reçetede yazılı ilaçların birebir aynısını almak istediği, birleşen davada davacı ...’ın reçetede yazan ilaçları kontrol ettiğinde “Nurofen tablet” isimli ilacın 12 yaşından küçük çocuklara verilemeyeceğini gördüğü, bunu uygun bir dille ...’a söylediği, buna rağmen almak isterse parasını nakden ödemek zorunda olduğunu belirttiği, ...’ın “doktor yazdı ise bir bildiği vardır” diyerek ilacı talep ettiği, eczanede “Nurofen tablet” isimli ilaç bulunmadığından eş değeri olan “Advil Liquigel tb.” isimli ilacın verildiği, davalının da bedelini ödeyerek ilacı aldığı, eczaneden ayrılan ...’ın kısa bir süre sonra tekrar geldiği, elindeki ilaç kutusunu eczanede bulunan diğer müşterilere göstererek “... Eczanesi katildir, bu ilacı nasıl verirsiniz, yanlış ilaç veriyorlar” şeklinde sözler söylediği anlaşılmaktadır.
    31. Birleşen davada davalı ...’ın kullandığı sözler değerlendirildiğinde; birleşen davada davacı ...’ın muadil ilaç verme yetkisini kullanarak reçetede yazılı “Nurofen tablet” isimli ilaç yerine muadili olan “Advil Liquigel tb.” isimli ilacı verdiği, görevinin gereğini yerine getirmesine rağmen ...’ın “... Eczanesi katildir” şeklindeki sözleriyle tepkiye maruz kaldığı, ...’ın söz konusu tepkiye sebep olabilecek herhangi bir hukuka aykırı davranışının bulunmadığı, ...’ın davacı ...’ın sahibi olduğu eczane hakkımda "... Eczanesi katildir." sözleri nedeniyle toplum içerisinde küçük düşmesine ve itibarının sarsılmasına neden olduğu, ifade özgürlüğü kapsamında değerlendirilemeyeceği ve birleşen davada davacı ...’ın kişilik haklarına saldırı teşkil ettiği kabul edilmelidir.
    32. Hukuk Genel Kurulunda yapılan görüşmeler sırasında; birleşen davada davalı ... tarafından birleşen davada davacı ...’a yönelik olarak kullanılan sözler arasında suç teşkil eden bir ifadenin bulunmadığı, ...’ın çocuğunun ateşlenmesi ve 12 yaşından küçük çocukların kullanamayacağı ilacın verilmiş olması da değerlendirildiğinde hakaret kastı olmaksızın dava konusu sözleri söylediği, kullanılan ifade yakışıksız olmakla birlikte değer yargısı içerdiği, dolayısıyla dava konusu ifadenin kişilik haklarına saldırı niteliğinde olmadığı, bu nedenle direnme kararının bozulması gerektiği görüşü ileri sürülmüş ise de, bu görüş Kurul çoğunluğu tarafından benimsenmemiştir.
    33. Hâl böyle olunca; birleşen davada davalı ...’ın sözlerinin birleşen davada davacı ...’ın kişilik haklarına saldırı niteliğinde olduğunu, birleşen davada davacı yönünden manevi tazminat koşullarının gerçekleştiğini kabul eden direnme kararı sonucu itibariyle yerindedir.
    34. Ne var ki, Özel Dairece birleşen davada tazminat miktarı yönünden bir inceleme yapılmadığından bu yöne ilişkin temyiz itirazlarının incelenmesi için dosyanın Özel Daireye gönderilmesi gerekir.
    B. Asıl Davada Davalı ... Vekilinin Temyiz İtirazları Yönünden Yapılan İnceleme:
    35. Asıl davada davalı ... vekilinin uyulan kısma ilişkin temyiz itirazlarının incelenmesi için dosyanın Özel Daireye gönderilmesine karar vermek gerekmiştir.
    36. Öte yandan, yerel mahkemece gerekçeli kararda “Mahkememizden verilen 25/12/2012 tarih ve 2012/56 Esas 2012/785 karar sayılı Yargıtay 4. Hukuk Dairesinin 2013/12636 esas, 2014/7929 karar sayılı 15/05/2014 tarihli ilamıyla bozulmakla, dava mahkememizin yukarıdaki esasına kaydı yapılıp, yargıtay ilamına uyulmasına karar verilerek işbu dosya üzerinden yargılanmasına devam olunmuştur.” ifadesinin mahallinde her zaman düzeltilebilecek mahiyette maddi hata teşkil ettiği değerlendirilmiş ve işin esasına etkili görülmemiştir.

    IV. SONUÇ:
    Açıklanan nedenlerle;
    (1) Asıl davada davalı ... vekilinin uyulan kısma ilişkin temyiz itirazlarının incelenmesi için dosyanın YARGITAY 4. HUKUK DAİRESİNE GÖNDERİLMESİNE (III-B 35), 05.03.2020 tarihinde yapılan birinci görüşmede oy birliği ile,
    (2) Birleşen davada direnme uygun bulunduğundan davalı ... vekilinin hükmedilen miktara yönelik temyiz itirazlarının incelenmesi için dosyanın YARGITAY 4. HUKUK DAİRESİNE GÖNDERİLMESİNE (III-A-14 vd) 02.06.2020 tarihinde yapılan ikinci görüşmede oy çokluğu ile,
    6100 sayılı Hukuk Muhakemeleri Kanunu"nun geçici 3. maddesine göre uygulanmakta olan 1086 sayılı Hukuk Usulü Muhakemeleri Kanunu"nun 440/III-1. maddesi uyarınca karar düzeltme yolu kapalı olmak üzere ve kesin olarak karar verildi.


    Sayın kullanıcılarımız, siteden kaldırılmasını istediğiniz karar için veya isim düzeltmeleri için bilgi@abakusyazilim.com.tr adresine mail göndererek bildirimde bulunabilirsiniz.

    Son Eklenen İçtihatlar   AYM Kararları   Danıştay Kararları   Uyuşmazlık M. Kararları   Ceza Genel Kurulu Kararları   1. Ceza Dairesi Kararları   2. Ceza Dairesi Kararları   3. Ceza Dairesi Kararları   4. Ceza Dairesi Kararları   5. Ceza Dairesi Kararları   6. Ceza Dairesi Kararları   7. Ceza Dairesi Kararları   8. Ceza Dairesi Kararları   9. Ceza Dairesi Kararları   10. Ceza Dairesi Kararları   11. Ceza Dairesi Kararları   12. Ceza Dairesi Kararları   13. Ceza Dairesi Kararları   14. Ceza Dairesi Kararları   15. Ceza Dairesi Kararları   16. Ceza Dairesi Kararları   17. Ceza Dairesi Kararları   18. Ceza Dairesi Kararları   19. Ceza Dairesi Kararları   20. Ceza Dairesi Kararları   21. Ceza Dairesi Kararları   22. Ceza Dairesi Kararları   23. Ceza Dairesi Kararları   Hukuk Genel Kurulu Kararları   1. Hukuk Dairesi Kararları   2. Hukuk Dairesi Kararları   3. Hukuk Dairesi Kararları   4. Hukuk Dairesi Kararları   5. Hukuk Dairesi Kararları   6. Hukuk Dairesi Kararları   7. Hukuk Dairesi Kararları   8. Hukuk Dairesi Kararları   9. Hukuk Dairesi Kararları   10. Hukuk Dairesi Kararları   11. Hukuk Dairesi Kararları   12. Hukuk Dairesi Kararları   13. Hukuk Dairesi Kararları   14. Hukuk Dairesi Kararları   15. Hukuk Dairesi Kararları   16. Hukuk Dairesi Kararları   17. Hukuk Dairesi Kararları   18. Hukuk Dairesi Kararları   19. Hukuk Dairesi Kararları   20. Hukuk Dairesi Kararları   21. Hukuk Dairesi Kararları   22. Hukuk Dairesi Kararları   23. Hukuk Dairesi Kararları   BAM Hukuk M. Kararları   Yerel Mah. Kararları  


    Avukat Web Sitesi