Abaküs Yazılım
Birinci Bölüm
Esas No: 2014/1729
Karar No: 2014/1729
Karar Tarihi: 10.3.2015

Rüşvet vermek suçu - Soruşturma ve kovuşturma işlemlerinin makul süre içinde sonuçlanmaması - Manevi zarar - AYM Birinci Bölüm 2014/1729 Esas 2014/1729 Karar Sayılı İlamı

 

 

 

 

 

 

TÜRKİYE CUMHURİYETİ

ANAYASA MAHKEMESİ

 

 

BİRİNCİ BÖLÜM

 

KARAR

 

ABDULKERİM TÜRK BAŞVURUSU

(Başvuru Numarası: 2014/1729)

 

Karar Tarihi: 10/3/2015

 

BİRİNCİ BÖLÜM

 

KARAR

 

 

Başkan

:

Serruh KALELİ

Üyeler

:

Burhan ÜSTÜN

 

 

Nuri NECİPOĞLU

 

 

Hicabi DURSUN

 

 

Hasan Tahsin GÖKCAN

Raportör Yrd.

:

İsmail Emrah PERDECİOĞLU

Başvurucu

:

Abdulkerim TÜRK

Vekili

:

Av. Mustafa ERASLAN

 

I. BAŞVURUNUN KONUSU

1. Başvurucu, 1/11/1994 tarihinde Cumhuriyet Savcısına ifade vermesinin ardından rüşvet vermek suçunu işlediğinden bahisle hakkında yürütülen soruşturma ve kovuşturma işlemlerinin makul süre içinde sonuçlanmaması nedeniyle makul sürede yargılama hakkının ihlal edildiğini ileri sürerek, ihlalin tespitiyle uğradığı manevi zararın tazminine karar verilmesini talep etmiştir.

II. BAŞVURU SÜRECİ

2. Başvuru, 31/1/2014 tarihinde İstanbul 10. Asliye Hukuk Mahkemesi vasıtasıyla yapılmıştır. İdari yönden yapılan ön incelemede başvurunun Komisyona sunulmasına engel bir durumun bulunmadığı tespit edilmiştir.

3. Birinci Bölüm Üçüncü Komisyonunca, 16/5/2014 tarihinde kabul edilebilirlik incelemesi Bölüm tarafından yapılmak üzere dosyanın Bölüme gönderilmesine karar verilmiştir.

4. Bölüm Başkanı tarafından 27/6/2014 tarihinde, kabul edilebilirlik ve esas incelemesinin birlikte yapılmasına karar verilmiştir.

5. Başvuru konusu olay ve olgular ile başvurunun bir örneği görüş için Adalet Bakanlığına gönderilmiştir. Adalet Bakanlığının 27/7/2014 tarihli yazısında, Anayasa Mahkemesinin önceki kararlarına ve bu kapsamda sunulan görüşlerine atfen, başvuru hakkında görüş sunulmayacağı bildirilmiştir.

III. OLAY VE OLGULAR

A. Olaylar

6. Başvuru formu ve ekleri ile başvuruya konu yargılama dosyası içeriğinden tespit edilen ilgili olaylar özetle şöyledir:

7. Başvurucu, rüşvet verme suçunu işlediği iddiasıyla, hakkında yürütülen soruşturma kapsamında 1/11/1994 tarihinde Devlet Güvenlik Mahkemesi Cumhuriyet Savcısı’na ifade vermiştir.

8. Soruşturma aşamasının tamamlanmasının ardından başvurucu ile birlikte yirmi üç sanık hakkında, yasa dışı faaliyetler sonucu elde ettikleri gelirin bir bölümünü terör örgütlerine aktardıkları iddiası ile Diyarbakır 4 No.lu Devlet Güvenlik Mahkemesinde kamu davası açılmıştır.

9. Diyarbakır 4 No.lu Devlet Güvenlik Mahkemesi, 13/9/1995 tarih ve E.1994/1060, K.1995/329 sayılı kararı ile sanıkların yasa dışı terör örgütüne üyelik suçundan beraatlarına karar vermiş ancak atılı diğer suçlardan Mahkemenin görevsizliğine, yargılamaya devam edilmesi için, dosyanın Diyarbakır Ağır Ceza Mahkemesine gönderilmesine hükmetmiştir.

10. Diyarbakır 1. Ağır Ceza Mahkemesi, 11/10/1995 tarih ve E.1995/143, K.1995/118 sayılı kararı ile Devlet Güvenlik Mahkemesince verilen kararın usule uygun olmadığını, bu nedenle davanın usulüne uygun açılmış sayılamayacağını belirterek, sanıklar hakkında yürütülen usuli işlemlerin durdurulmasına ve dosyanın, gereğinin takdir ve ifası için Diyarbakır Cumhuriyet Başsavcılığına gönderilmesine hükmetmiştir.

11. Başsavcılığa gelen dosya için yeniden hazırlık kaydı yapılmış, Başsavcılıkça başvurucu ile beraberindeki yirmi üç sanık hakkında 27/10/1995 tarihli yeni bir iddianame düzenlenmiştir.

12. İlgili iddianame ile açılan kamu davasının yapılan yargılaması sonunda, Diyarbakır 1. Ağır Ceza Mahkemesi, 27/11/2008 tarih ve E.1995/160, K.2008/573 sayılı kararı ile başvurucuyu “rüşvet verme” suçundan mahkum etmiştir.

13. Kararın temyizi üzerine Yargıtay 5. Ceza Dairesi, 15/4/2013 tarih ve E.2012/4572, K.2013/3207 sayılı ilamı ile başvurucu hakkında açılan kamu davasının zamanaşımı nedeniyle düşmesine karar vermiştir.

14. Başvurucu, bu kararı 17/1/2014 tarihinde öğrendiğini belirtmiştir.

15. Başvurucu, 31/1/2014 tarihinde bireysel başvuruda bulunmuştur.

16. Karar, başvurucuya 5/3/2014 tarihinde tebliğ edilmiştir.

B. İlgili Hukuk

17. 26/9/2004 tarih ve 5237 sayılı Türk Ceza Kanunu’nun 252. maddesinin (1) numaralı fıkrası, 1/3/1926 tarih ve 765 sayılı mülga Türk Ceza Kanunu’nun 102. maddesinin birinci fıkrasının (3) numaralı bendi, 104. maddesinin ikinci fıkrası.

IV. İNCELEME VE GEREKÇE

18. Mahkemenin 10/3/2015 tarihinde yapmış olduğu toplantıda, başvurucunun 31/1/2014 tarih ve 2014/1729 numaralı bireysel başvurusu incelenip gereği düşünüldü:

A. Başvurucunun İddiaları

19. Başvurucu, 1/11/1994 tarihinde ifadesinin alınmasının ardından, hakkında yürütülen soruşturma ve kovuşturmanın makul süre içinde sonuçlanmadığını belirterek, Anayasa’nın 36. maddesinde tanımlanan makul sürede yargılanma hakkının ihlal edildiğini iddia etmiştir.

B. Değerlendirme

1. Kabul Edilebilirlik Yönünden

20. Başvuru formu ile eklerinin incelenmesi sonucunda, açıkça dayanaktan yoksun olmadığı ve kabul edilemezliğine karar verilmesini gerektirecek başka bir neden de bulunmadığı anlaşılan başvurunun kabul edilebilir olduğuna karar verilmesi gerekir.

2. Esas Yönünden

21. Başvurucu, hakkında yürütülen soruşturma ve kovuşturmanın makul süre içinde sonuçlanmaması nedeniyle makul sürede yargılanma hakkının ihlal edildiğini iddia etmiştir.

22. Anayasa ve Avrupa İnsan Hakları Sözleşmesi’nin (AİHS) ortak koruma alanı dışında kalan bir hak ihlali iddiasını içeren başvurunun kabul edilebilir olduğuna karar verilmesi mümkün olmayıp (B. No: 2012/1049, 26/3/2013, § 18), Sözleşme metni ile Avrupa İnsan Hakları Mahkemesi (AİHM) kararlarından ortaya çıkan ve adil yargılanma hakkının somut görünümleri olan alt ilke ve haklar, esasen Anayasa’nın 36. maddesinde yer verilen adil yargılanma hakkının da unsurlarıdır. Anayasa Mahkemesi de Anayasa’nın 36. maddesi uyarınca inceleme yaptığı birçok kararında, ilgili hükmü Sözleşme’nin 6. maddesi ve AİHM içtihadı ışığında yorumlamak suretiyle, Sözleşme’nin lafzi içeriğinde yer alan ve AİHM içtihadıyla adil yargılanma hakkının kapsamına dâhil edilen ilke ve haklara, Anayasa’nın 36. maddesi kapsamında yer vermektedir. Somut başvurunun dayanağını oluşturan makul sürede yargılanma hakkı da yukarıda belirtilen ilkeler uyarınca adil yargılanma hakkının kapsamına dâhil olup, ayrıca davaların en az giderle ve mümkün olan süratle sonuçlandırılmasının yargının görevi olduğunu belirten Anayasa’nın 141. maddesinin de, Anayasa’nın bütünselliği ilkesi gereği, makul sürede yargılanma hakkının değerlendirilmesinde göz önünde bulundurulması gerektiği açıktır (B. No: 2012/13, 2/7/2013, §§ 38–39).

23. Davanın karmaşıklığı, yargılamanın kaç dereceli olduğu, tarafların ve ilgili makamların yargılama sürecindeki tutumu ve başvurucunun davanın hızla sonuçlandırılmasındaki menfaatinin niteliği gibi hususlar, bir davanın süresinin makul olup olmadığının tespitinde göz önünde bulundurulması gereken kriterlerdir (B. No: 2012/13, 2/7/2013, §§ 41–45).

24. Anayasa’nın 36. ve Sözleşme’nin 6. maddeleri uyarınca kişilere, cezai alanda yöneltilen suçlamaların da (suç isnadı) makul sürede karara bağlanmasını isteme hakkı tanınmıştır. İsnat olunan fiil, ceza kanunlarında suç olarak nitelendirilmiş ve yargılama aşamasında ceza hukukunun kuralları uygulanmış ise ayrıca bir uygulanabilirlik incelemesi yapılmaksızın kendiliğinden adil yargılanma hakkının kapsamına girer (B. No: 2013/625, 9/1/2014, § 31). Başvuru konusu olayda, başvurucu hakkında yürütülen soruşturma sonucunda düzenlenen iddianamede başvurucuya isnat olunan suçların, ilgili kanunlarda hapis ve adli para cezasını gerektirir şekilde tanımlandığı anlaşılmıştır. Bu çerçevede başvurucu hakkındaki suç isnadına dayalı yargılamanın Anayasa’nın 36. maddesinin güvence kapsamına girdiği konusunda kuşku bulunmamaktadır (B. No: 2012/625, 9/1/2014, § 32).

25. Ceza muhakemesinde yargılama süresinin makul olup olmadığı değerlendirilirken sürenin başlangıcı, bir kişiye suç işlediği iddiasının yetkili makamlar tarafından bildirilmesi veya isnattan ilk olarak etkilendiği arama ve gözaltı gibi bir takım tedbirlerin uygulanması anıdır. Somut başvuru açısından bu tarih, başvurucunun ifadesinin alındığı 1/11/1994 tarihidir. Ceza yargılamasında sürenin sona erdiği tarih ise suç isnadının nihai olarak karara bağlandığı tarih olup, somut başvuru açısından bu tarih, Yargıtayın kararını verdiği 15/4/2013 tarihidir (B. No: 2013/695, 9/1/2014, § 35).

26. Başvuruya konu yargılama sürecinin incelenmesinde, başvurunun konusunu, “alım satıma fesat karıştırma, rüşvet alma, rüşvet verme, mal bildirimi kanununa muhalefet etme, görevi ihmal, ihaleye fesat karıştırma” suçlamalarının oluşturduğu, 1/11/1994 tarihinde başvurucunun ifadesinin alındığı, ardından kendisi ile birlikte yirmi üç sanık hakkında Devlet Güvenlik Mahkemesinde kamu davası açıldığı, Mahkemenin görevsizlik kararı üzerine Diyarbakır Cumhuriyet Başsavcılığınca başvurucu ve diğer sanıklar hakkında 27/10/1995 tarihli yeni bir iddianame hazırlandığı, yargılamanın Diyarbakır 1. Ağır Ceza Mahkemesinde görülmeye başlandığı, Diyarbakır 1. Ağır Ceza Mahkemesinin 27/11/2008 tarih ve E.1995/160, K.2008/573 sayılı kararı ile başvurucu hakkında mahkumiyet hükmü kurulduğu ancak bu hükmün Yargıtay 5. Ceza Dairesinin 15/4/2013 tarihli ilamı ile bozulup, başvurucu hakkında açılan kamu davasının zamanaşımı nedeniyle düşürülmesine karar verildiği anlaşılmıştır.

27. 5271 sayılı Ceza Muhakemesi Kanunu’nun öngördüğü yargılama usullerine tabi mahkemeler nezdindeki yargılamaların makul sürede tamamlanmadığı yönündeki iddialar daha önce bireysel başvuru konusu yapılmış ve Anayasa Mahkemesi tarafından makul sürede yargılanma hakkının ihlal edildiği yönünde karar verilmiştir (B. No: 2012/625, 9/1/2014, §§ 22-45).

28. Başvuruya konu davada yer alan kişi sayısı ve davanın mahiyeti nedeniyle icrası gereken usul işlemlerinin niteliği başvuruya konu yargılamanın karmaşık olduğunu ortaya koymakla birlikte, davaya bütün olarak bakıldığında, somut başvuru açısından farklı bir karar verilmesini gerektirecek bir yön bulunmadığı ve söz konusu on sekiz yıl beş ay on dört günlük yargılama sürecinde makul olmayan bir gecikmenin olduğu sonucuna varılmıştır.

29. Açıklanan nedenlerle, başvurucunun Anayasa’nın 36. maddesinde güvence altına alınan makul sürede yargılanma hakkının ihlal edildiğine karar verilmesi gerekir.

3. 6216 Sayılı Kanun’un 50. Maddesi Yönünden

30. Başvurucu, yargılamanın makul sürede sonuçlandırılmaması nedeniyle 50.000,00 TL manevi tazminata hükmedilmesini talep etmiştir.

31. 6216 sayılı Anayasa Mahkemesinin Kuruluşu ve Yargılama Usulleri Hakkında Kanun’un “Kararlar” kenar başlıklı 50. maddesinin (2) numaralı fıkrası şöyledir:

 “Tespit edilen ihlal bir mahkeme kararından kaynaklanmışsa, ihlali ve sonuçlarını ortadan kaldırmak için yeniden yargılama yapmak üzere dosya ilgili mahkemeye gönderilir. Yeniden yargılama yapılmasında hukuki yarar bulunmayan hâllerde başvurucu lehine tazminata hükmedilebilir veya genel mahkemelerde dava açılması yolu gösterilebilir. Yeniden yargılama yapmakla yükümlü mahkeme, Anayasa Mahkemesinin ihlal kararında açıkladığı ihlali ve sonuçlarını ortadan kaldıracak şekilde mümkünse dosya üzerinden karar verir.”

32. Başvurucunun tarafı olduğu uyuşmazlığa ilişkin on sekiz yıl beş ay on dört günlük yargılama süresi nazara alındığında, yargılama faaliyetinin uzunluğu sebebiyle, yalnızca ihlal tespitiyle giderilemeyecek olan manevi zararı karşılığında başvurucuya net 16.200,00 TL manevi tazminat ödenmesine karar verilmesi gerekir.

33. Başvurucu tarafından yapılan ve dosyadaki belgeler uyarınca tespit edilen 206,10 TL harç ve 1.500,00 TL vekâlet ücretinden oluşan 1.706,10 TL yargılama giderinin başvurucuya ödenmesine karar verilmesi gerekir.

V. HÜKÜM

Açıklanan gerekçelerle;

A. Başvurucunun,

1. Makul sürede yargılanma hakkının ihlal edildiği yönündeki iddiasının KABUL EDİLEBİLİR OLDUĞUNA,

2. Anayasa’nın 36. maddesinde güvence altına alınan makul sürede yargılanma hakkının İHLAL EDİLDİĞİNE,

B. Başvurucuya net 16.200,00 TL manevi TAZMİNAT ÖDENMESİNE, başvurucunun tazminata ilişkin diğer taleplerinin REDDİNE,

C. Başvurucu tarafından yapılan 206,10 TL harç ve 1.500,00 TL vekâlet ücretinden oluşan toplam 1.706,10 TL yargılama giderinin BAŞVURUCUYA ÖDENMESİNE,

D. Ödemelerin, kararın tebliğini takiben başvurucunun Maliye Bakanlığına başvuru tarihinden itibaren dört ay içinde yapılmasına; ödemede gecikme olması halinde, bu sürenin sona erdiği tarihten ödeme tarihine kadar geçen süre için yasal faiz uygulanmasına,

10/3/2015 tarihinde OY BİRLİĞİYLE karar verildi.

 

 

Son Eklenen İçtihatlar   AYM Kararları   Danıştay Kararları   Uyuşmazlık M. Kararları   Ceza Genel Kurulu Kararları   1. Ceza Dairesi Kararları   2. Ceza Dairesi Kararları   3. Ceza Dairesi Kararları   4. Ceza Dairesi Kararları   5. Ceza Dairesi Kararları   6. Ceza Dairesi Kararları   7. Ceza Dairesi Kararları   8. Ceza Dairesi Kararları   9. Ceza Dairesi Kararları   10. Ceza Dairesi Kararları   11. Ceza Dairesi Kararları   12. Ceza Dairesi Kararları   13. Ceza Dairesi Kararları   14. Ceza Dairesi Kararları   15. Ceza Dairesi Kararları   16. Ceza Dairesi Kararları   17. Ceza Dairesi Kararları   18. Ceza Dairesi Kararları   19. Ceza Dairesi Kararları   20. Ceza Dairesi Kararları   21. Ceza Dairesi Kararları   22. Ceza Dairesi Kararları   23. Ceza Dairesi Kararları   Hukuk Genel Kurulu Kararları   1. Hukuk Dairesi Kararları   2. Hukuk Dairesi Kararları   3. Hukuk Dairesi Kararları   4. Hukuk Dairesi Kararları   5. Hukuk Dairesi Kararları   6. Hukuk Dairesi Kararları   7. Hukuk Dairesi Kararları   8. Hukuk Dairesi Kararları   9. Hukuk Dairesi Kararları   10. Hukuk Dairesi Kararları   11. Hukuk Dairesi Kararları   12. Hukuk Dairesi Kararları   13. Hukuk Dairesi Kararları   14. Hukuk Dairesi Kararları   15. Hukuk Dairesi Kararları   16. Hukuk Dairesi Kararları   17. Hukuk Dairesi Kararları   18. Hukuk Dairesi Kararları   19. Hukuk Dairesi Kararları   20. Hukuk Dairesi Kararları   21. Hukuk Dairesi Kararları   22. Hukuk Dairesi Kararları   23. Hukuk Dairesi Kararları   BAM Hukuk M. Kararları   Yerel Mah. Kararları  


Avukat Web Sitesi