
Esas No: 2016/2715
Karar No: 2020/296
Karar Tarihi: 12.03.2020
Yargıtay Hukuk Genel Kurulu 2016/2715 Esas 2020/296 Karar Sayılı İlamı
"İçtihat Metni"
MAHKEMESİ :İş Mahkemesi Sıfatıyla)
1. Taraflar arasındaki “tespit” davasından dolayı yapılan yargılama sonunda, Muğla 1. Asliye Hukuk (İş) Mahkemesince verilen davanın kabulüne ilişkin karar davalı Kurum vekilinin temyizi üzerine Yargıtay 10. Hukuk Dairesince yapılan inceleme sonunda bozulmuş, Mahkemece Özel Daire bozma kararına karşı direnilmiştir.
2. Direnme kararı davalı Sosyal Güvenlik Kurumu Başkanlığı (SGK) vekili tarafından temyiz edilmiştir.
3. Hukuk Genel Kurulunca dosyadaki belgeler incelendikten sonra gereği görüşüldü:
I. YARGILAMA SÜRECİ
Davacı İstemi:
4. Davacı vekili 07.08.2014 havale tarihli dava dilekçesinde; dava dışı Şansal Taahhüt San. ve Tic. Ltd. Şti.’nin Muğla Akyaka Beldesinde elektrik direk dikimi, tesisat yapımı vb. işlerinde işçi olarak 15.02.1988 tarihinde işe başladığını, işveren tarafından işe girişinin 15.02.1988 tarihli olarak Kuruma bildirildiğini, buna ilişkin Sosyal Güvenlik Kurumu’nun 18.11.2013 tarihli cevabi yazısının bulunduğunu, işyerinde 84 gün çalıştıktan sonra 10.05.1988 tarihinde işten ayrıldığını, işe giriş bildirgesi mevcut olmasına rağmen Kurum tarafından 2. dönem maaş bordrosuna rastlanılmadığından 1988 yılı itibariyle sigortalı hizmetinin bulunmadığının bildirildiğini belirterek sigortalı olarak işe başladığı tarihin 15.02.1988 olduğunun ve işe giriş bildirgesi veren dava dışı işyerinde 84 gün çalışmış olduğunun tespitini istemiş, 15.10.2015 tarihli celsede; talebini daralttığını beyanla dava dışı işyerinde 15.02.1988 tarihinin 1 gün süre ile sigortalı olarak çalıştığının tespitine karar verilmesini talep etmiştir.
Davalı Cevabı:
5. Davalı Sosyal Güvenlik Kurumu Başkanlığı (SGK) vekili 15.10.2014 tarihli cevap dilekçesinde; davada hak düşürücü sürenin geçtiğini, 506 sayılı Kanun kapsamında sigortalı sayılabilmek için eylemli ve gerçek biçimde çalışmanın varlığının gerektiği, sadece hizmet ilişkisinin varlığının yeterli olmadığını, davacının Kuruma intikal eden prim tahakkukunun tespit edilemediği, bu nedenle davacının çalışıp çalışmadığı çalışmış ise kaç gün çalıştığının tespitinin mümkün olmadığı, davacının iddialarının gerçeği yansıtmadığını belirterek davanın reddine karar verilmesi gerektiğini savunmuştur.
Mahkeme Kararı:
6. Muğla 1. Asliye Hukuk (İş) Mahkemesinin 15.10.2015 tarihli ve 2014/433 E., 2015/553 K. sayılı kararı ile; davacının Şansal Taahhüt San. ve Tic. Ltd. Şti."nin Muğla Akyaka Beldesi"nde 15.02.1988 tarihinde işe girdiği, sigortalı işe giriş bildirgesinin usulüne uygun olarak Kuruma verildiği ve Kurum kayıtlarına geçtiği, ancak çalışmaların Kuruma verilen dönem bordrolarında görünmediği ve davacının adının bordrolarda geçmediği, işveren tarafından 506 sayılı Kanun’un 9.maddesi gereğince sigortalı işe giriş bildirgesinin davacının işyerinde bir gün çalışmasının karinesi olduğu, davacının işyerinde çalıştığının yargılama sırasında dinlenen ve davacı ile birlikte çalışan bordro tanıklarının beyanlarıyla da doğrulandığı, işyerinin 506 sayılı Kanun kapsamında olduğu, bu tür uyuşmazlıkların inandırıcı olmak kaydı ile her türlü kanıtla ispatlanmasının mümkün olduğu gerekçesiyle dava dışı işyerinde işe giriş bildirgesinin verildiği 15.02.1988 tarihinde sigortaya tabi işte 1 gün süre ile sigortalı işçi olarak çalıştığının tespitine karar verilmiştir.
Özel Daire Bozma Kararı:
7. Muğla 1. Asliye Hukuk (İş) Mahkemesinin yukarıda belirtilen kararına karşı davalı Kurum vekili temyiz isteminde bulunmuştur.
8. Yargıtay 10. Hukuk Dairesince 08.02.2016 tarihli ve 2015/24513 E., 2016/1219 K. sayılı kararı ile; “…Somut olayda; davacının 15.02.1988 tarihinde işveren Şansal Taah. Tic. ve San. Limited Şirketi"nde işe girdiğine ilişkin işe giriş bildirgesi bulunmaktadır. Ancak söz konusu işe giriş bildirgesinin hangi tarihte Kurum kayıtlarına intikal ettiği ve davacıya verilen sigorta sicil numarasının hangi yıla ait serilerden olduğu anlaşılamamaktadır. Bu nedenle, işe giriş bildirgesinin aslı davalı Kurumdan celp edilerek Kuruma intikal tarihi belirlenmeli; davacının sicil numarasının hangi yıl serilerinden olduğu hususları sorularak davacının davaya konu tarihte çalışmalarına ilişkin Kuruma herhangi bir bildirim bulunup bulunmadığı yöntemince araştırılmalı; davacı tarafa Kuruma intikal eden bilgi ve belgelere ilişkin kanıtları sorulmalı; elde edilecek sonuca göre öncelikle hak düşürücü sürenin geçip geçmediği irdelenmeli; hak düşürücü sürenin geçmediğinin kabulü hâlinde, çalışmaların geçtiği işyerinden davacıya ilişkin işyeri kayıtları celbedilmeli; Kurumdan çalışmaların geçtiği iddia edilen işyerine ve komşu işyerlerine ilişkin dava konusu tarihte çalışmaları olan bordro tanıkları tespit edilip bilgi ve görgüleri alınmalı; davacının çalışmasının gerçek ve fiili olup olmadığına ilişkin gerekli tüm araştırmalar yapıldıktan sonra hasıl olacak sonuca göre karar verilmelidir.
Yukarıda açıklanan maddi ve hukuki olgular göz önünde bulundurulmaksızın, mahkemece eksik inceleme ve yanılgılı değerlendirme ile yazılı şekilde karar tesisi usul ve yasaya aykırı olup bozma nedenidir.
O hâlde davalı Kurum vekilinin bu yönleri amaçlayan temyiz itirazları kabul edilmeli ve hüküm bozulmalıdır…” gerekçesi ile karar bozulmuştur.
Direnme Kararı:
9. Muğla 1. Asliye Hukuk (İş) Mahkemesinin 09.06.2016 tarihli ve 2016/345 E., 2016/555 K. sayılı kararı ile; bozma kararında belirtilen işe giriş bildirgesinin Kuruma intikal etmediği hususunda davalı Kurumun herhangi bir savunması bulunmadığından önceki kararın doğru olduğu kanaatine varıldığı gerekçesiyle direnme kararı verilmiştir.
Direnme Kararının Temyizi:
10. Direnme kararı süresi içinde davalı Kurum vekili tarafından temyiz edilmiştir.
II. UYUŞMAZLIK
11. Direnme yolu ile Hukuk Genel Kurulu önüne gelen uyuşmazlık; dava dışı işyerinde 15.02.1988 tarihinde 1 gün süre ile sigortalı olarak çalışıldığının tespiti talepli açılan eldeki davada hak düşürücü sürenin gerçekleşip gerçekleşmediği ve fiili çalışma olgusunun saptanması bakımından mahkemece yapılan araştırmanın yeterli olup olmadığı noktasında toplanmaktadır.
III. GEREKÇE
12. Davanın yasal dayanağı, 5510 sayılı Sosyal Sigortalar ve Genel Sağlık Sigortası Kanunu’nun geçici 7. maddesi delaletiyle mülga 506 sayılı Sosyal Sigortalar Kanunu’nun 79/10. maddeleridir.
13. Öncelikle ifade edilmelidir ki, çalıştırılanlar 506 sayılı Kanun’un 2. ve 6. maddelerinde öngörülen koşulların oluşmasıyla birlikte kendiliğinden sigortalı sayılırlar. Ancak, bu kimselerin aynı Kanunun 3. maddesinde sayılan istisnalara girmemesi gerekir. Çalıştırılanların, başka hiçbir işleme gerek kalmaksızın sigortalı niteliğini kazanmaları Kanunun 6/1. maddesinde yer alan açık hüküm gereğidir.
14. Ne var ki, sigortalıların bazı haklardan yararlanmaları öncelikle Kuruma bildirilmeleri, belirli süre prim ödemiş olmaları ve Kanunun gerektirdiği bilgilerin açık bir şekilde bilinmesi koşullarına da bağlıdır. Anılan bilgi ve belgelerin Kuruma ulaştırılmaması veya eksik ulaştırılması hâlinde ise bildirimsiz/kaçak çalıştırma olgusu ortaya çıkacaktır. Bu durum, prim ve gelir vergisi ödememek için işverenlerce sıklıkla başvurulan bir yol olup, ülkenin gerçeklerinden biridir. İşte bu noktada işçinin birtakım kanuni haklarından yararlanabilmesi için sigortalı hizmetinin tespitini istemesi gereği ortaya çıkmaktadır.
15. Bilindiği üzere, sigortalı hizmetin tespiti davaları kamu düzenini ilgilendirmekte; bu niteliği itibariyle özel bir duyarlılık ve özenle yürütülmesi gerekmektedir. Bu davaların kanuni dayanağı 506 sayılı Kanun’un 79. maddesinin 10. bendi olup; bu bentte “Yönetmelikle tespit edilen belgeleri işveren tarafından verilmeyen veya çalıştıkları kurumca tespit edilmeyen sigortalıların hizmetlerinin geçtiği yılın sonundan başlayarak 5 yıl içerisinde mahkemeye başvurarak hizmet tespiti isteyebilecekleri” açıklanmıştır. Anlaşılacağı üzere, çalışmanın tespiti istemiyle hak arama yönünden Kanun ile getirilen süre, doğrudan doğruya hakkın özünü etkileyen hak düşürücü niteliktedir ve dolması ile hakkın özü bir daha canlanmamak üzere ortadan kalkmaktadır. Söz konusu Kanunun kabul edilip yürürlüğe girdiği tarih itibarıyla beş yıl olarak öngörülen süre, 09.07.1987 tarihinde yürürlüğe giren 3395 sayılı Kanun’un 5. maddesiyle on yıla çıkarılmış, daha sonra 07.06.1994 tarihinde yürürlüğe giren 3995 sayılı Kanun’un 3. maddesiyle yeniden beş yıl olarak düzenlenmiş olup, hâlen geçerliliğini korumaktadır. Buna göre; işe giriş bildirgesi düzenlenmediği, düzenlenmesine karşın Kanuni hak düşürücü süre içerisinde Kuruma verilmediği, bu süre içerisinde Kuruma verilen dönem bordroları ile bildirimin yapılmadığı, sigorta primlerinin Kuruma yatırılmadığı, çalışmanın varlığı yönünde sigorta müfettişince herhangi bir saptamanın söz konusu olmadığı durumlarda, hizmetin varlığını ileri süren kişilerin hak düşürücü süre içerisinde yargı yoluna başvurması zorunludur.
16. Salt işe giriş bildirgesinin verilmiş olmasının sigortalılık başlangıcı yönünden yeterli olup olmadığı, ayrıca fiili çalışma olgusunun da aranmasının ve ispatının gerekip gerekmediği hususuna gelince;
17. 506 sayılı Kanun’un 2. maddesinde, sigortalı sayılanlar; 3. maddesinde ise sigortalı sayılmayanlar, düzenlenmiştir. Buna göre; bir hizmet akdine dayanarak bir veya birkaç işveren tarafından çalıştırılanlar bu kanuna göre sigortalı sayılırlar.
18. Aynı Kanunun sigortalılığın başlangıcı ve mecburi oluşunu düzenleyen 6. maddesine göre de; çalıştırılanlar, işe alınmalarıyla kendiliğinden "sigortalı" olurlar. Sigortalılar ile bunların işverenleri hakkında sigorta hak ve yükümleri sigortalının işe alındığı tarihten başlar. Bu suretle sigortalı olmak hak ve yükümünden kaçınılamaz ve vazgeçilemez. Sözleşmelere, sosyal sigorta yardım ve yükümlerini azaltmak veya başkasına devretmek yolunda hükümler konulamaz.
19. Ayrıca, 506 sayılı Kanun’un 108. maddesi “sigortalılık süresini” düzenlemektedir. Anılan maddenin birinci fıkrasında “Malullük, yaşlılık ve ölüm sigortalarının uygulanmasında nazara alınacak sigortalılık süresinin başlangıcı, sigortalının, yürürlükten kaldırılmış 5417 ve 6900 sayılı Kanunlara veya bu kanuna tabi olarak ilk defa çalışmaya başladığı tarihtir.”, ikinci fıkrasında ise “Tahsis işlerinde nazara alınan sigortalılık süreleri, bu sürenin başlangıç tarihi ile, sigortalının tahsis yapılması için yazılı istekte bulunduğu tarih, tahsis için istekte bulunmuş olmayan sigortalılar için de ölüm tarihi arasında geçen süredir.” hükmü yer almaktadır.
20. Şu hâle göre; sigortalı niteliği taşımayan bir kimsenin sigortalılık süresinden de söz etmeye olanak bulunmamaktadır. Sigortalılık niteliği ise hizmet akdinin kurulması ve fiilen çalışmaya başlanılması ile edinilir. 506 sayılı Kanunun 2 ve 6. maddelerinde açıkça belirtildiği üzere, sigortalılığın oluşumu yönünden çalışma olgusunun varlığı zorunludur. Eylemli (fiili) veya gerçek biçimde çalışmanın varlığı saptanmadıkça; hizmet akdine dayanılarak dahi sigortalılıktan söz edilemez.
21. Yeri gelmişken, fiili çalışmanın varlığının hangi kanıt ve olgularla belirleneceği üzerinde durulmalıdır.
22. Fiili veya gerçek çalışmayı ortaya koyacak belgeler, işe giriş bildirgesiyle birlikte, 506 sayılı Kanun’un 79. maddesinde belirtilen ve sigortalının çalışma gün sayısını, kazanç durumunu, çalışma tarihleriyle birlikte ortaya koyan aylık sigorta gün bildirgeleri ile Sosyal Sigorta İşlemleri Yönetmeliğinin 17. maddesinde belirtilen dört aylık dönem bordroları gibi Kuruma verilmesi zorunlu belgelerdir. Yöntemince düzenlenip süresi içerisinde Kuruma verilen işe giriş bildirgesi, kişinin işe girdiğini göstermekte ise de, fiili çalışmanın varlığının ortaya konulması açısından tek başına yeterli kabul edilmesi olanaklı değildir.
23. Sigortalılıktan söz edebilmek için, çalışmanın varlığı, Yargıtay uygulamasında 506 sayılı Kanun’un 79/10. maddesine dayalı sigortalılığın tespiti davaları yönünden kabul edilen ilkelere uygun biçimde belirlenmelidir. Zira, sigortalılığın başlangıcına yönelik her dava sigortalılığın tespiti istemini de içerir. Aksine düşünce, özellikle yaşlılık aylığının kabulü için öngörülen sigortalılık süresi yönünden gerçekten çalışanlar ile çalışmayanlar arasında adaletsiz ve haksız bir durum yaratır.
24. Bu nedenle, işe giriş bildirgesinin verildiği ancak yasal diğer belgelerin bulunmadığı durumlarda çalışma olgusunu ortaya koyabilecek inandırıcı ve yeterli kanıtlar aranmalı, kamu düzenine dayalı bu tür davalarda hâkim, görevi gereği doğrudan soruşturmayı genişleterek sigortalılık koşullarının oluşup oluşmadığını belirlemeli; bu cümleden olmak üzere, işyerinde tutulması gerekli puantaj kayıtları, ücret bordroları ve gerekli dosyalar ile, Kurumdaki belge ve kâğıtlardan yararlanmalı, ücret bordroları puantaj kayıtları getirtmeli, müfettiş raporları olup olmadığı araştırmalı, işyeri çalışanlarını saptamalı ve sigortalının bu işte ne kadar süre ile çalıştığını açıklamalı, gerektiğinde komşu işyeri çalışanlarının bilgilerine de başvurarak gerçek çalışma olgusunu, somut ve inandırıcı bilgilere dayalı biçimde ortaya koymalıdır.
25. Davacının çalıştığına dair işyerinde Kurum görevlileri tarafından yapılan bir inceleme sonunda düzenlenen bir tutanak dosya kapsamında mevcut olmayıp, dosya içerisinde davacıya ait birden fazla sigorta sicil numarası ile Kuruma kayıtlı olduğundan birleştirilmesi talebi üzerine Kurum görevlileri tarafından düzenlenen ve 18209366 sigorta sicil numarasının geçerli olduğuna, 18616759 sigorta sicil numarasının iptaline ilişkin 19 Temmuz 2013 tarihli tutanak bulunduğu, söz konusu bu tutanağın çalışma olgusunu ortaya koyan belge olarak değerlendirilemeyeceği kuşkusuzdur.
26. Yukarıda açıklanan ilkeler ışığında somut olay incelendiğinde, davacının 15.02.1988 tarihinde işveren Şansal Taah. Tic. ve San. Limited Şirketi"nde işe girdiğine ilişkin işe giriş bildirgesi bulunmakla birlikte işe giriş bildirgesinin hangi tarihte Kurum kayıtlarına intikal ettiği ve davacıya verilen sigorta sicil numarasının hangi yıla ait serilerden olduğu anlaşılamamaktadır. Bu nedenle, işe giriş bildirgesinin aslı davalı Kurumdan celp edilmeli Kuruma intikal tarihi belirlenmeli ve davacının sicil numarasının hangi yıl serilerinden olduğu hususları sorularak davacının davaya konu tarihteki çalışmasına ilişkin Kuruma herhangi bir bildirim bulunup bulunmadığı yöntemince araştırılmalı, davacı tarafa Kuruma intikal eden bilgi ve belgelere ilişkin kanıtları sorulmalı, elde edilecek sonuca göre öncelikle hak düşürücü sürenin geçip geçmediği irdelenmelidir. Bununla birlikte işe giriş bildirgesinin 5 yıllık hak düşürücü süre geçtikten sonra verildiğinin saptanması durumunda hak düşürücü süre canlanmayacağından, öncelikle bildirgenin hak düşürücü süre içinde verilip verilmediği araştırılmalıdır.
27. Hak düşürücü sürenin geçmediğinin saptanması durumunda ise, çalışmaların geçtiği işyerinden davacıya ilişkin işyeri kayıtları celp edilmeli, Kurumdan çalışmaların geçtiği iddia edilen işyerine ve komşu işyerlerine ilişkin dava konusu tarihte çalışmaları olan bordro tanıkları tespit edilip bilgi ve görgülerine başvurularak, davacının çalışmasının gerçek ve fiili olup olmadığına ilişkin gerekli tüm araştırmalar yapıldıktan sonra sonucuna göre karar verilmelidir.
28. Hukuk Genel Kurulunda yapılan görüşmeler sırasında, davacının 15.02.1988 tarihinde dava dışı işyerinde bir gün süre ile çalıştığının işyeri giriş bildirgesi, sigorta sicil kaydı ve Kurum görevlileri tarafından tutulan tutanak ile kanıtlandığını, sigorta sicil dosyası Kurum tarafından sunulduğuna göre bu kaydın aslının Kurumda olduğunun kabulünün gerektiğini, işe giriş bildirgesindeki sicil numarası 18209366 olan davacının sigorta sicil kartında da aynı numaranın yazılı olduğu, Kurum tarafından tutulan tutanakta da açıkça davacının 18209366 sigorta sicil kaydının geçerli bırakıldığı, Devletin kurumları tarafından tutulan kayıtlara güvenin esas olduğu, davacının bir gün süre ile dava dışı işyerinde çalıştığı Kurum kayıtları ile sabit olduğundan direnme kararının onanması gerektiği görüşü ileri sürülmüş ise de bu görüş Kurul çoğunluğunca benimsenmemiştir.
29. Şu hâle göre, 15.02.1988 tarihinde bir gün süre ile dava dışı işyerinde çalışıldığının tespiti talepli açılan davada hak düşürücü sürenin geçip geçmediği ve çalışmanın gerçek ve fiili olup olmadığı yöntemince araştırılmadığından direnme kararı yerinde değildir.
30. Bu nedenle, direnme kararı bozulmalıdır.
IV. SONUÇ:
Açıklanan nedenlerle;
Davalı Kurum vekilinin temyiz itirazlarının kabulü ile direnme kararının Özel Daire bozma kararında belirtilen sebeplerle 6100 sayılı Hukuk Muhakemeleri Kanunu"nun geçici 3. maddesine göre uygulanmakta olan 1086 sayılı Hukuk Usulü Muhakemeleri Kanunu"nun 429. maddesi gereğince BOZULMASINA,
Karar düzeltme yolu kapalı olmak üzere, 12.03.2020 tarihinde oy çokluğu ile kesin olarak karar verildi.
KARŞI OY
1. Somut uyuşmazlıkta dava dışı işyerinde 15.02.1988 tarihinde 1 gün süre ile sigortalıolarak çalışıldığının tespiti talepli açılan eldeki Kurum kayıtlarında işe giriş bildirgesi bu tarih itibari ile görülen sigortalı açısından, bu kaydın aslının getirtilmesi ile kuruma intikal tarihinin araştırılarak davada hak düşürücü sürenin gerçekleşip gerçekleşmediği ve fiili çalışma olgusunun saptanması bakımından mahkemece yapılan araştırmanın yeterli olup olmadığı noktasında toplanmaktadır.
2. Yerel mahkemece yapılan yargılama sonunda, davacının Şansal Taahhüt Sanayi ve Ticaret Ltd. Şti."nin Muğla Akyaka Beldesi"nde15/02/1988 tarihinde işe girdiği, sigortalı işe giriş bildirgesinin usulüne uygun olarak Kuruma verildiği ve kurum kayıtlarına geçtiği, ancak çalışmaların Kuruma verilen dönem bordrolarında görünmediği ve davacının adının bordrolarda geçmediği, işveren tarafından 506 sayılı Yasanın 9. maddesi gereğince sigortalı işe giriş bildirgesinin davacının işyerinde bir gün çalışmasının karinesi olduğu, davacının işyerinde çalıştığının yargılama sırasında dinlenen ve davacı ile birlikte çalışan bordro tanıklarının beyanlarıyla da doğrulandığı, işyerinin 506 sayılı yasa kapsamında olduğu, bu tür uyuşmazlıkların inandırıcı güç ve nitelikte olmak kaydı ile her türlü kanıtla ispatlanması mümkün olduğu gerekçesiyle dava dışı Şansal Taahhüt Sanayi ve Ticaret Ltd. Şti."nin Muğla Akyaka Beldesi"nde bulunan tesisat yapımı elektrik direk dikimi işinde, işe giriş bildirgesinin verildiği 15.02.1988 tarihinde sigortaya tabi işte 1 gün süre ile sigortalı işçi olarak çalıştığının tespitine karar verilmiştir.
3. Kararın Kurum tarafından temyizi üzerine, Özel Dairece “davacının 15.02.1988 tarihinde işveren Şansal Taah. San. ve Tic. Limited Şirketi"nde işe girdiğine ilişkin işe giriş bildirgesi bulunmaktadır. Ancak söz konusu işe giriş bildirgesinin hangi tarihte Kurum kayıtlarına intikal ettiği ve davacıya verilen sigorta sicil numarasının hangi yıla ait serilerden olduğu anlaşılamamaktadır. Bu nedenle, işe giriş bildirgesinin aslı davalı Kurumdan celp edilerek Kuruma intikal tarihi belirlenmeli; davacının sicil numarasının hangi yıl serilerinden olduğu hususları sorularak davacının davaya konu tarihte çalışmalarına ilişkin Kuruma herhangi bir bildirim bulunup bulunmadığı yöntemince araştırılmalı; davacı tarafa Kuruma intikal eden bilgi ve belgelere ilişkin kanıtları sorulmalı; elde edilecek sonuca göre öncelikle hak düşürücü sürenin geçip geçmediği irdelenmeli; hak düşürücü sürenin geçmediğinin kabulü hâlinde, çalışmaların geçtiği işyerinden davacıya ilişkin işyeri kayıtları celp edilmeli; Kurumdan çalışmaların geçtiği iddia edilen işyerine ve komşu işyerlerine ilişkin dava konusu tarihte çalışmaları olan bordro tanıkları tespit edilip bilgi ve görgüleri alınmalı; davacının çalışmasının gerçek ve filii olup olmadığına ilişkin gerekli tüm araştırmalar yapıldıktan sonra hasıl olacak sonuca göre karar verilmelidir. Yukarıda açıklanan maddi ve hukuki olgular göz önünde bulundurulmaksızın, mahkemece eksik inceleme ve yanılgılı değerlendirme ile yazılı şekilde karar tesisi usul ve yasaya aykırı olup bozma nedenidir....” gerekçesiyle karar bozulmuştur.
4. Mahkemece bozma sonrası yapılan yargılama sonunda “bozma kararında belirtilen işe giriş bildirgesinin Kuruma intikal etmediği hususunda davalı Kurumun herhangi bir savunması bulunmadığından önceki kararın doğru olduğu kanaatine varıldığı” gerekçesiyle direnme kararı verilmiştir.
5. Yargıtay Hukuk Genel Kurulu incelemesi sonunda, çoğunluk görüşü ile Özel Daire görüşü benimsenerek “işe giriş bildirgesinin aslı davalı kurumdan celp edilerek Kuruma intikal tarihi belirlenmeli; davacının sicil numarasının hangi yıl serilerinden olduğu hususları sorularak davacının davaya konu tarihte çalışmalarına ilişkin Kuruma herhangi bir bildirim bulunup bulunmadığı yöntemince araştırılmalı; davacı tarafa Kuruma intikal eden bilgi ve belgelere ilişkin kanıtları sorulmalı; elde edilecek sonuca göre öncelikle hak düşürücü sürenin geçip geçmediği irdelenmeli; hak düşürücü sürenin geçmediğinin kabulü hâlinde, çalışmaların geçtiği işyerinden davacıya ilişkin işyeri kayıtları celp edilmeli; kurumdan çalışmaların geçtiği iddia edilen işyerine ve komşu işyerlerine ilişkin dava konusu tarihte çalışmaları olan bordro tanıkları tespit edilip bilgi ve görgüleri alınmalı; davacının çalışmasının gerçek ve fiili olup olmadığına ilişkin gerekli tüm araştırmalar yapıldıktan sonra sonuca göre karar verilmesi” gerektiği gerekçesi ile yerel mahkeme kararı bozulmuştur.
6. Çoğunluk görüşüne özellikle davalı kurumun varlık sebebi, SSK sicil kaydını kendisinin tutması ve kayıtların kendisinde bulunması ve aşağıda belirtilen nedenlerle katılınmamıştır.
7. Hukukun bir amacı da kişilerin gerek birbirleriyle gerekse devletle olan ilişkilerde güven ve sürekliliği sağlamaktır.
Genel olarak idarenin, özel olarak da somut uyuşmazlıkta Sosyal Güvenlik Kurumun hukuki sorumluluğu idare işlevinden kaynaklanmaktadır. Varlık nedeni hizmet ve edim sunmak olan idare(kurum), hizmetten yararlanan, hizmete katılan veya hizmetten etkilenen birey ile ilişkisini hukukun genel ilkeleri doğrultusunda hakkaniyet ve dürüstlüğü gözeterek hukuk çerçevesinde yürütmekle ve ortaya çıkan hak ihlallerini de mümkün olduğunca dava yoluna gidilmeden gidermekle yükümlüdür.
Uyuşmazlığın çözümünde davanın yasal dayanağını (mülga) 506 sayılı Kanunun 79/10. maddesi oluşturur. Anayasal haklar arasında yer alan sosyal güvenliğin yaşama geçirilmesindeki etkisi gözetildiğinde, sigortalı konumunda geçen çalışma sürelerinin saptanmasına ilişkin davalar, kamu düzenine ilişkin olduğundan, özel bir duyarlılık ve özenle yürütülmesi zorunludur. Bu bağlamda, hak kayıplarının ve gerçeğe aykırı sigortalılık süresi edinme durumlarının önlenmesi, temel insan haklarından olan sosyal güvenlik hakkının korunabilmesi için, bu tür davalarda gerek görüldüğünde re"sen araştırma yapılarak kanıt toplanabilecektir. Diğer taraftan, 506 sayılı Kanunun 79/10. maddesi hükmüne göre; Kuruma bildirilmeyen hizmetlerin sigortalı hizmet olarak değerlendirilmesine ilişkin davanın, tespiti istenen hizmetin geçtiği yılın sonundan başlayarak 5 yıl içinde açılması gerekir. Bu yönde, anılan madde hükmünde yer alan hak düşürücü süre; yönetmelikle tespit edilen belgeleri işveren tarafından verilmeyen veya çalışmaları Kurumca tespit edilemeyen sigortalılar için geçerlidir. Bir başka anlatımla; sigortalıya ilişkin olarak işe giriş bildirgesi, dönem bordrosu gibi yönetmelikte belirtilen belgelerin Kuruma verilmesi ya da çalışmaların Kurumca tespit edilmesi hâlinde; Kurumca öğrenilen ve sonrasında kesintisiz biçimde devam eden çalışmalar bakımından hak düşürücü sürenin geçtiğinden söz edilemez.
Belirtmek gerekir ki e-devlet sistemine geçilmeden önce işe ilk giren sigortalılara kurum tarafından sigortalının kimliği, sicil numarası vb. hususların yazıldığı sigorta sicil kartı veriliyordu.
8. Somut uyuşmazlıkta davacı sigortalı 15.02.1988 tarihinde bir gün süre ile sigortalılığının tespitini istemiş ve bu davada kurumdaki kayıtlara dayanmıştır. Davalı kurum davacının Sigorta Sicil Kaydını sunmuştur. Bu dosyada davacının 15.02.1988 tarihinde dava dışı Şansal Taahhüt Sanayi ve Ticaret Ltd. Şti."nin Muğla Akyaka Beldesi"nde 15/02/1988 tarihinde 18209366 sicil numarası ile işe girdiği belirtilmiştir. Sigorta sicil dosyasını kurum sunduğuna göre bu kaydın aslının kurumda olduğu kabul edilmelidir. Ayrıca kurum tarafından düzenlenen sigorta sicil kartında davacının aynı sicil numarası ile aynı tarihte işe girdiği anlaşılmaktadır. Diğer taraftan kurum tarafından kurumda görevli müdür, şef ve memur tarafından tutulan tutanakta açıkça davacının 18209366 sigorta sicil kaydının geçerli bırakıldığı belirtilmiştir.
9. Sonuç: Davacının 15.02.1988 tarihinde bir gün çalıştığı, işyeri giriş bildirgesi, sigorta sicil kaydı ve Kurum görevlileri tarafından tutulan tutanak ile kanıtlanmıştır. Devletin kurumları tarafından tutulan kayıtlara güven esastır. Davacı sigortalıya ilişkin olarak işe giriş bildirgesi, sigorta sicil kartı gibi yönetmelikte belirtilen belgelerin Kuruma verildiği ve çalışmaların kurumca tespit edildiği, bu kayıtlar ile anlaşılmaktadır. Davacının 15.02.1998 tarihinde çalıştığı Kurum kayıtları ile sabit olduğundan, araştırmaya yönelik bozma kararı isabetli değildir. Yerel mahkemenin direnmesi bu gerekçeler ile isabetli olduğundan, sayın çoğunluğun bozma kararına katılınmamıştır.
Bu alandan sadece bu kararla ilintili POST üretebilirsiniz. Bu karardan bağımsız tamamen kendinize özel POST üretmek için TIKLAYINIZ
Sayın kullanıcılarımız, siteden kaldırılmasını istediğiniz karar için veya isim düzeltmeleri için bilgi@abakusyazilim.com.tr adresine mail göndererek bildirimde bulunabilirsiniz.