Esas No: 2022/22
Karar No: 2022/2587
Karar Tarihi: 21.02.2022
Yargıtay 11. Ceza Dairesi 2022/22 Esas 2022/2587 Karar Sayılı İlamı
11. Ceza Dairesi 2022/22 E. , 2022/2587 K."İçtihat Metni"
Adalet Bakanlığı Ceza İşleri Genel Müdürlüğünün 01.11.2021 tarih ve 2021/21413 sayılı kanun yararına bozma istemine atfen, Yargıtay Cumhuriyet Başsavcılığınca düzenlenen 17.12.2021 tarih ve KYB-2021/135154 sayılı ihbarname ile;
Resmi belgede sahtecilik suçundan sanık ...'ın, 5237 sayılı Türk Ceza Kanunu'nun 204/1 ve 62/1. maddeleri uyarınca 3 yıl 4 ay hapis cezası ile cezalandırılmasına dair İstanbul 36. Asliye Ceza Mahkemesinin 10/10/2019 tarihli ve 2018/304 esas, 2019/639 sayılı kararının İstanbul Bölge Adliye Mahkemesi 18. Ceza Dairesinin 12/02/2020 tarihli ve 2020/333 esas, 2020/741 sayılı kararı ile istinaf başvurusunun esastan reddine karar verilerek kesinleşmesini müteakip, hükümlünün yargılamanın yenilenmesi talebinin reddine ilişkin İstanbul 36. Asliye Ceza Mahkemesinin 27/05/2021 tarihli ve 2018/304 esas, 2019/639 sayılı ek kararına karşı yapılan itirazın reddine dair mercii İstanbul 41. Ağır Ceza Mahkemesinin 21/06/2021 tarihli ve 2021/439 değişik iş sayılı kararının, "30/10/2015 vadeli, borçlusu..., alacaklısı ... olan 15/01/2015 düzenlenme tarihli ve 12.750.000,00 Türk lirası bedellli senedin ciro edilerek sanığa verildiği, senedin İstanbul 5. İcra Dairesinin 2016/1100 esas nolu dosyasında icraya konulduğu ve borçlu tarafından senetteki imzaya itiraz edilerek menfi tespit davası açıldığı, ayrıca sanık hakkında 22/01/2016 tarihinde resmi belgede sahtecilik suçundan suç duyurusunda bulunulduğu, menfi tespit davasının yapılan yargılaması sonucunda İstanbul 10. Asliye Ticaret Mahkemesinin 09/05/2018 tarihli ve 2016/252 esas, 2018/616 sayılı kararıyla talebin reddine karar verildiği, karar yönünden istinaf yoluna başvurulması üzerine, İstanbul Bölge Adliye Mahkemesi 16. Hukuk Dairesinin 28/03/2019 tarihli ve 2018/3439 esas, 2019/663 sayılı kararında, "..Menfi tespit talepli davada; davacı vekilinin 15.01.2015 tanzim 30.10.2015 vadeli 12.750.000,00 TL bedelli senetteki imzanın müvekkiline ait olmadığını ileri sürerek dava açtığı, daha sonra mahkeme tarafından yapılan bilirkişi incelemesinde imzanın davacıya ait olduğunun tespiti üzerine, senedin bir kargo teslimi yapılarak hile ile alındığını ileri sürdüğü, ilk derece mahkemesinin imzanın davacıya ait olduğu, davacının önce imza inkârında bulunması daha sonra ise ele geçirilen imzasının üzerine senet oluşturulduğu iddialarının değişkenliğinin borçtan kurtulmaya matuf olduğu gerekçesiyle davanın reddine karar verdiği görülmüştür...Dosya kapsamında alınan Adli Tıp Kurumu raporları ile senet üzerinde olağan dışı yıpranma, saçaklanma, katlanma izleri bulunduğu, imzanın çevresinde yapıştırıcı bakiyeleri bulunduğunun, senedin sağ kenar ortasında belirgin olmak üzere mürekkep ve karbon benzeri bakiyelerin bulunduğu, senedin alt ve üst kısımlarındaki yıpranma ve saçaklanmaların farklı olduğu, A-4 kağıda basılmış mutad matbu senetlerden olmadığı, senet üzerindeki çizgi kalınlıkları, harf ve desen baskısının homojen olmadığının tespit edildiği ve "tüm bulgular birlikte değerlendirildiğinde inceleme konusu senedin imzadan faydalanılarak oluşturulmuş olduğu" görüşünün beyan edildiği, taraflar arasında bononun 15.01.2015 tanzim tarihinde 12.750.000,00 TL bedelli borç doğuracak hukuki ilişkinin varlığının davalı tarafça ispatlanamadığı, senedin hile ile alındığı iddiasının bilirkişi raporu ile ispatlandığı kanaatiyle ilk derece mahkemesinin, sadece imzanın davacıya ait olması nedeniyle hile iddiası incelenmeden davanın reddi kararının yerinde olmadığından, davacı vekilinin istinaf talebinin kabulüne..Davacının İstanbul 5.İcra Müdürlüğünün 2016/1100 E. Sayılı icra dosyasına konu 15.01.2015 tanzim, 30.10.2015 vade tarihli 12.750.000,00 TL bono nedeniyle davalılara borçlu bulunmadığının tespitine" şeklindeki açıklamalarla istinaf talebinin kabul edildiği, anılan kararın sanık tarafından temyiz edilmesi üzerine, Yargıtay 19. Hukuk Dairesinin 16/01/2020 tarihli ve 2019/2147 esas, 2020/10 karar sayılı ilâmında yer alan, senetteki imzanın davacı el ürünü olduğu tespit edildikten sonra Bölge Adliye Mahkemesince senedin imzadan faydanılarak oluşturulmuş olduğu, taraflar arasındaki borç ilişkisinin kanıtlanamadığı, senedin hile ile alındığının bilirkişi raporuyla tespit edildiği şeklindeki gerekçesiyle davacının istinaf talebinin kabul edildiği ancak istinaf mahkemesince hükme esas alınan ATK raporunda dava konusu senetteki keşideci imzasının davacıya ait olduğunun ispatlandığı ancak ATK raporundaki fiziksel bulgulardan bu şekilde de sonuç çıkarılamayacağı, rapordaki tespitlerin yetersiz olduğu gibi istinaf mahkemesinin gerekçesinin olaya uygun düşmediği, sanığın İstanbul 36. Asliye Ceza Mahkemesinin 10/10/2019 tarihli ve 2018/304 esas, 2019/639 karar sayılı dosyasında resmi belgede sahtecilik suçundan mahkum olduğu, istinaf mahkemesinin "bononun başka bir belgedeki imzadan faydanılarak oluşturulduğu" sonucuna varan ATK raporunun sonuç kısmına değer vermemesi gerektiği gibi hukuki değerlendirmenin ancak mahkemeye ait olduğu şeklindeki gerekçe ile bozma kararı verdiği anlaşılmakla, resmi belgede sahtecilik suçuna konu senedin hukuki mahiyetine yönelik ayrıntılı inceleme yapılarak senetteki imzanın borçlu el ürünü olduğuna ilişkin ATK raporuna itibar edilmesi gerektiği yönündeki Yargıtay ilamı nazara alındığında,
İnceleme konusu dosyada, yargılamanın yenilenmesi talebinin reddine ilişkin İstanbul 36. Asliye Ceza Mahkemesince verilen ek karara itiraz üzerine, mercii İstanbul 41. Ağır Ceza Mahkemesince itirazın reddine karar verilmiş ise de, “Yeni olaylar veya yeni deliller ortaya konulup da bunlar yalnız başına veya önceden sunulan delillerle birlikte göz önüne alındıklarında sanığın beraatini veya daha hafif bir cezayı içeren kanun hükmünün uygulanması ile mahkûm edilmesini gerektirecek nitelikte olursa” şeklindeki 5271 sayılı Ceza Muhakemesi Kanunu’nun 311/1-e maddesi uyarınca kesinleşen hükümden sonra ortaya çıkan bu durumun 5271 sayılı Kanun’un 311/1-e maddesi uyarınca yargılamanın yenilenmesi sebebi olabileceği nazara alınarak, yargılamanın yenilenmesi talebinin kabule şayan olduğuna karar verildikten sonra sanığın hukuki durumunun takdir ve tayin edilmesi gerektiği gözetilmeden, itirazın kabulü yerine, yazılı şekilde reddine karar verilmesinde isabet görülmediğinden” bahisle 5271 sayılı Ceza Muhakemesi Kanunu’nun 309. maddesi uyarınca, bozulması istenilmiş olmakla,
Dosya incelendi, gereği görüşüldü:
5271 sayılı CMK’nin Üçüncü Kısım Üçüncü Bölümünde, yargılamanın yenilenmesinin “Olağanüstü Kanun Yolları” arasında sayıldığı, kesinleşmiş bir hükümle sonuçlanan davanın hükümlü lehine yargılamanın yenilenmesi yoluyla tekrar görülebilmesi için 5271 sayılı Ceza Muhakemesi Kanunu’nun 311. maddesi uyarınca;
a) Duruşmada kullanılan ve hükmü etkileyen bir belgenin sahteliğinin anlaşılması,
b) Yemin verilerek dinlenmiş olan bir tanık veya bilirkişinin hükmü etkileyecek biçimde hükümlü aleyhine kasıt veya ihmal ile gerçek dışı tanıklıkta bulunduğu veya oy verdiğinin anlaşılması,
c) Hükme katılmış olan hakimlerden birinin, hükümlünün neden olduğu kusur dışında, aleyhine ceza kovuşturmasını veya bir cezayla mahkumiyetini gerektirecek biçimde görevlerini yapmada kusur etmiş olması,
d) Ceza hükmünün, Hukuk Mahkemesi'nin bir hükmüne dayandırılmış olup da bu hükmün kesinleşmiş diğer bir hükümle ortadan kaldırılmış olması,
e) Yeni olaylar veya yeni deliller ortaya konulup bunlar yalnız başına veya önceden sunulan delillerle birlikte gözönüne alındıklarında, sanığın beraatini veya daha hafif bir cezayı içeren kanun hükmünün uygulanmasıyla mahkum edilmesini gerektirecek bir nitelikte olması,
f) Ceza hükmünün, İnsan Haklarını ve Ana Hürriyetleri Korumaya Dair Sözleşmenin veya eki protokollerin ihlâli suretiyle verildiğinin ve hükmün bu aykırılığa dayandığının, Avrupa İnsan Hakları Mahkemesinin kesinleşmiş kararıyla tespit edilmiş olmasının gerekeceği,
CMK'nin 311. maddesinin birinci fıkrasının (e) bendinde düzenlenen "yeni olaylar veya yeni deliller ortaya konulması"na ilişkin yenileme nedeninde belirtilen delil kavramının; ceza muhakemesinin konusu olan olayda maddi gerçeğe ulaşmak amacıyla kullanılan ispat aracı olup, ceza muhakemesi hukukunda "delil serbestisi" ilkesi gereği akılcı ve gerçekçi olmak, hukuka aykırı bulunmamak şartıyla sunulan beyan ve belgeler, olay kavramının ise; doğrudan doğruya veya dolayısıyla muhakeme hukuku içinde ispat vasıtası olarak kabul edilen, diğer bir anlatımla doğrudan veya dolaylı olarak ispat aracı olarak kullanılabilecek ve yargılama sonucunu etkileyecek olan olgular olarak tanımlanabileceği nazara alınarak somut olay değerlendirildiğinde;
Yargılamanın yenilenmesi talebini konu alan dilekçede belirtilen bir kısım hususların, yargılama sırasında alınan savunmalarda da dile getirilen ve mahkemece kabul edilmeyen hususlara ilişkin olduğu, bu doğrultuda yargılama aşamasında yerel mahkemece temas edilen, bilgi sahibi olunan, incelenen, hüküm verilirken göz önüne alınan ve istinaf aşamasında da değerlendirilen olaylara ilişkin olarak yargılamanın yenilenmesi talebinde bulunulmasının mümkün olmadığı; Yargıtay (Kapatılan) 19. Hukuk Dairesinin 16.01.2020 tarihli, 2019/2147 Esas ve 2020/10 Karar sayılı bozma ilamında yer alan “adli tıp kurumu raporunun sonuç kısmına değer verilmemesi ve kurumun görevi dışına çıkarak yaptığı hukuki değerlendirmenin kabul edilmemesi“ gerektiği yönündeki tespitlerin ise ceza mahkemesi bakımından yeni olay veya yeni delil olarak nitelendirilemeyeceği anlaşılmakla; İstanbul 36. Asliye Ceza Mahkemesinin 27.05.2021 tarihli, 2018/304 Esas ve 2019/639 Karar sayılı yargılamanın yenilenmesi talebinin reddine dair ek kararına yönelik itirazın reddine ilişkin merci İstanbul 41. Ağır Ceza Mahkemesinin 21.06.2021 tarih ve 2021/439 Değişik İş sayılı kararı usul ve yasaya uygun bulunduğundan, yerinde görülmeyen kanun yararına bozma isteminin CMK'nin 309. maddesi uyarınca REDDİNE, dosyanın mahalline gönderilmek üzere Yargıtay Cumhuriyet Başsavcılığına İADESİNE, 21.02.2022 tarihinde Sayın ...'un karşı oyu ile oy çokluğuyla karar verildi.
KARŞI OY
Ceza yargılamasında, suçun konusu olan senedin sahte düzenlenip düzenlenmediğinin, sahte düzenlenmiş ise kim tarafından düzenlendiğinin tespiti yapılırken Hukuk yargılamasında aynı senedin hukuki geçerliliğinin tespiti yapılmaktadır. Keşideci imzasının gerçek olması durumunda içeriğinin hukuka uygun olup olmadığı, imzanın hile ile alınıp alınmadığı konusunda Ceza ve Hukuk yargılaması açısından tamamen zıt iki farklı sonuca ulaşmak ihtimalini doğuracak olan Yargıtay 19. Hukuk Dairesinin 16.01.2020 tarihli ilamı yeni bir olgu, yeni bir olay ve yeni bir delil niteliğindedir. Olağanüstü Kanun yolu olan yargılamanın yenilenmesi tam da olağanüstü nitelikte sayılacak bu haller içindir.
Bu nedenle CMK'nin 311. maddesininn 1. fıkrasının (c) bendinde düzenlenen "yeni olaylar ve yeni deliller" kavramının sanık aleyhine olacak şekilde dar yorumlanmaması gerektiği ve kanun yararına bozma talebindeki gerekçelerin yerinde olduğu düşüncesiyle sayın çoğunluğun kanun yararına bozma talebinin reddine dair görüşüne katılmıyorum.