Abaküs Yazılım
Hukuk Genel Kurulu
Esas No: 2018/313
Karar No: 2020/280
Karar Tarihi: 10.03.2020

Yargıtay Hukuk Genel Kurulu 2018/313 Esas 2020/280 Karar Sayılı İlamı

Hukuk Genel Kurulu         2018/313 E.  ,  2020/280 K.

    "İçtihat Metni"

    MAHKEMESİ :Asliye Hukuk Mahkemesi



    1. Taraflar arasındaki “tapu iptali ve tescil” davasından dolayı yapılan yargılama sonunda, Malatya 2. Asliye Hukuk Mahkemesince verilen davacı Hazine ve bir kısım asli müdahiller yönünden davanın reddine, diğer asli müdahiller ... ve arkadaşları yönünden davanın kabulüne ilişkin karar davacı Hazine vekili ve asli müdahil ... vekili tarafından temyiz edilmesi üzerine Yargıtay 16. Hukuk Dairesince yapılan inceleme sonunda bozulmuş, Mahkemece Özel Daire bozma kararına karşı direnilmiştir.
    2. Direnme kararı davacı Hazine vekili ve asli müdahil ... vekili tarafından temyiz edilmiştir.
    3. Hukuk Genel Kurulunca dosyadaki belgeler incelendikten sonra gereği görüşüldü:

    I. YARGILAMA SÜRECİ
    Davacı İstemi:
    4. Dava, Hazine tarafından açılmış olup, ..., ... ve arkadaşları ile ... asli müdahale talebinde bulunmuşlardır.
    4.1. Davacı Hazine vekili 26.01.1987 tarihli dava dilekçesinde; Bindal köyü Tepebaşı mevkiinde bulunan çekişme konusu 517 parsel sayılı taşınmazın tapulama ile davalı adına tespit ve tescil edildiğini, çekişme konusu parselin bulunduğu Tepebaşı mevkiin Malatya Asliye 2. Hukuk Mahkemesinin 1963/672 E. sayılı dosyasında ihtilaf konusu olduğunu ve 2170 dönümlük olan bu kısmın Hazineye ait olduğunun kesinleştiğini ileri sürerek çekişme konusu taşınmazın tapu kaydının iptali ile Hazine adına tesciline karar verilmesini talep etmiştir.
    4.2. Müdahale talebinde bulunan ... vekili 16.09.1997 tarihli dilekçesinde; çekişme konusu taşınmazın müvekkilinin idaresinde bulunan ve 570 nolu defterin 139. sayfasının 87. sırasında kayıtlı mazbut Yemen Fatihi Gazi Sinan Paşa"nın 6 Recep 994 tarihli vakıfnamesinin hudutları kapsamında kaldığını, zilyetlikle kazanıma konu olamayacağını ileri sürerek davaya katılma taleplerinin kabulü ile, davalı adına yapılan tespitin iptaline, taşınmazın Gazi Sinan Paşa Vakfı adına tesciline karar verilmesini talep etmiştir.
    4.3. Müdahale talebinde bulunan ..., ..., ..., ... 13.02.2011 tarihli dilekçe ile; çekişme konusu 517 parsel sayılı taşınmazı davalı ...’dan noter senedi ile satın aldıklarını, Hazine ve Vakıflar İdaresinin hakkı bulunmadığını ileri sürerek davaya müdahil olarak katılmalarının kabulüne karar verilmesini talep etmişlerdir. ... 15.03.2012 tarihli duruşmadaki beyanında noter kanalı ile satın almış olduğu hisseyi ...’a devrettiğini, taşınmazda hakkı kalmadığını bildirmiştir.
    4.4. Müdahale talebinde bulunan ... 28.08.2011 tarihli dilekçesi ile, çekişme konusu taşınmazın 5600m2’sini davalı ...’dan noter senedi ile satın aldığını ileri sürerek müdahale talebinin kabulüne karar verilmesini istemiştir. 15.03.2012 tarihli duruşma beyanında, taşınmazdaki yerini ...’ya devrettiğini, taşınmazda hakkı kalmadığını bildirmiştir.
    Davalı Cevabı:
    5. Davalı ... vekili cevap dilekçesi sunmamış, yargılama sırasında katıldığı duruşmalarda davanın reddine karar verilmesini istemiştir.
    Mahkeme Kararı:
    6. Malatya 2. Asliye Hukuk Mahkemesinin 11.09.1990 tarihli ve 1987/70 E., 1990/597 K. sayılı kararı ile, fen bilirkişileri rapor ve krokilerine göre dava konusu parselin davacı Hazine’nin tutunduğu 1963/672 E. sayılı dava dosyasında mevcut kroki kapsamında kaldığı ve anılan dosya ile davalı olduğu, davanın tapulama tespit tutanağının düzenlendiği tarihte devam edip, henüz kesin hükme bağlanmadığının anlaşıldığı, bu durumda parselin aynının tapulama tespit tarihinde Asliye Hukuk Mahkemesinde ihtilaflı olması nedeniyle tespitin hukuken kesinleşmeyeceği ve zuhulen kesinleştirilen tespitin de hukuken geçerli sayılamayacağı gerekçesiyle mahkemenin görevsizliğine, dava dosyasının görevli ve yetkili Malatya Kadastro Mahkemesine devrine karar verilmiştir.
    7. Malatya Kadastro Mahkemesinin 01.07.1999 tarihli ve 1991/94 E., 1999/46 K. sayılı kararı ile; bilirkişi raporunda Hazinenin dayanmış olduğu tescil krokisinin Bindal köyünün Tepebaşı mevkiine hudutları itibarıyla zemin durumuna uymakta ise de, şeklen ve tülen kısmen uymadığının bildirildiği ve yine aynı zamanda davacı Hazinenin dayanmış olduğu Günütlük mevkiindeki taşınmazlara ait 15.11.1960 tarihli krokilerinin şeklen ve fiilen bu günkü zemine ve paftaya uymadığının gerekçeli olarak belirtilmiş olduğu, tescil krokisinin Tepebaşı ve Günütlük mevkililerindeki taşınmazları hudut itibarıyla kapsamadığı, vakıfnamenin hudutları zemine uygulandığında, vakıfnamedeki hudutların niza konusu taşınmazla birlikte Bindal köyüne ait diğer parselleri ve bunlarla birlikte birçok köy ve mezraları kapsadığının belirtildiği, muteber tasdikli vakıf defterinde kayıtlı bulunan vakıf mallarının tapu siciline kayıtları geçirilmemiş olsa bile Medeni Kanun’un 639. maddesinin uygulanması söz konusu olmadığından bunların zilyetlikle iktisap edilmesinin de mümkün olmadığı, yapılan keşifler ve uygulama, teknik bilirkişinin keşfi izlemeye olanak sağlayacak şekilde vermiş olduğu rapor ve krokiler ve dosyaya celp edilen bilgi ve belgeler gereğince davacı hazinenin davasını ispat edememiş olması nedeni ile açmış olduğu davasının reddine, müdahil vakıflar idaresinin davasının kabulü ile tespitin iptaline, niza konusu taşınmazın vakfın özelliği itibarıyla Yemen Fatihi Gazi Sinan Paşa Vakfı adına tapuya tesciline karar verilmiştir.
    8. Malatya Kadastro Mahkemesinin yukarıda belirtilen kararına karşı davacı Hazine vekili ve davalı ... vekili temyiz isteminde bulunmuştur.
    9. Yargıtay 16. Hukuk Dairesinin 13.06.2000 tarihli ve 2000/2283 E., 2598 K. sayılı kararı ile; 3402 sayılı Kadastro Kanunu"nun 27. maddesi uyarınca asliye hukuk mahkemesinden aktarılan davanın konusunu oluşturan parsellere ait davaların birleştirilerek görülmesinin zorunlu olduğu, asliye hukuk mahkemesinde yargılama sırasında düzenlenen 02.08.1958 ve 15.11.1961 tarihli krokilerin kapsamında kalan taşınmazların kesin olarak belirlenmesi ve krokilerin kapsamında kalan taşınmazlara ait davaların birleştirilerek görülmesi gerekirken tefrik kararı verilerek hüküm kurulmasının doğru olmadığı, ayrıca, mahkemece yapılan inceleme, araştırma ve uygulamanın da hüküm vermeye yeterli bulunmadığı, Vakfiyenin kapsamı ve niteliğinin kesin olarak belirlenmediği, bu nedenle, öncelikle taşınmazın zilyetlikle iktisaba elverişli olup olmadığının saptanması, dava tarihine kadar zilyetlikle iktisap şartlarının kişiler yararına oluşup oluşmadığının tartışılması, davalıların Mart 1296 tarih 31 ila 40 numaralı sicilden intikal eden Temmuz 1313 tarih 20 ila 29 numaralı tapu kayıtları ile bunların tedavül kayıtlarının kadastro sırasında revizyon görüp görmediğinin Tapu Sicil ve Kadastro Müdürlüklerinden sorulması, Vakfiye kapsamında kalan davalı tapularına sınırların niteliğine göre kapsamının belirlenmesinin zorunlu bulunduğu, Mahkemece bu yönde yeterli araştırma yapılmaksızın hüküm kurulmasının doğru bulunmadığı, açıklanan şekilde uygulama yapılarak delillerin toplanması ve sonucuna göre karar verilmesi gerekçeleriyle karar bozulmuştur.
    10. Malatya Kadastro Mahkemesinin 12.06.2002 tarihli ve 2000/107 E., 2002/8 K. sayılı kararı ile; bozma kararına uyulmak suretiyle yapılan yargılama neticesinde dosyanın irtibat nedeniyle yine aynı Mahkemenin 1991/47 E. sayılı dosya ile birleştirilmesine karar verilmiştir.
    11. Malatya Kadastro Mahkemesinin 03.12.2003 tarihli ve 2003/4 E., 2003/26 K. sayılı kararı ile; mahkemenin 1991/47 E. sayılı dosyasında 08.05.2003 tarihli keşif ve sonrasında alınan 05.06.2003 tarihli teknik bilirkişi raporu ve çizdirilen birleşik harita ve krokiden Bindal köyü 517 numaralı parselin dava edilen parsellerden olmadığı, Hazinenin dayanak gösterdiği 02.08.1958 tarihli kroki kapsamında kalmadığı, dolayısıyla 1991/47 E. sayılı dosyayla ilgisinin olmadığı, Bindal köyü 517 nolu parselin kadastro tespit tutanaklarının kesinleştiği de göz önünde bulundurularak Hazine ve müdahillerin bu talebiyle ilgili yargılama yetki ve görevinin Asliye Hukuk Mahkemesinin görevine girdiği, Mahkemenin 1991/47 E. sayılı dosyasında yüzlerce birleşmiş dosya ve bine yakın taraf bulunduğu, usul ekonomisi, yargılamanın sürüncemede kalmaması, Kadastro Mahkemesinin 1991/47 E. sayılı dosyasının 1950 yılında açılmış bir dava olması ve hala bu dosyanın yargılamasının devam etmekte olması karşısında “yargılamanın çabukluğu” ilkesi de göz önünde bulundurularak Bindal köyü 517 numaralı parsel hakkında mahkemenin görevsizliğine karar verilmiştir. Karar temyiz edilmeksizin 06.02.2004 tarihinde kesinleşmiştir.
    12. Malatya 1. Asliye Hukuk Mahkemesinin 01.06.2004 tarihli 2004/269 E., 2004/332 K. sayılı kararı ile; daha önce 11.09.1990 tarihinde kesinleşen Malatya 2. Asliye Hukuk Mahkemesinin 1987/70 E.,1990/597 K. sayılı kararıyla görevsizlik kararı verildiği, iki mahkeme arasında olumsuz görev uyuşmazlığı bulunduğu, Yargıtayca davaya hangi mahkemede bakılacağı belirtilmedikçe görevsizlik kararı veren mahkemelerden hiçbiri tarafından davaya el konup bakılması mümkün bulunmadığından mahkemenin esas kaydının kapatılarak dosyanın Malatya Kadastro Mahkemesine iadesine karar verilmiştir.
    13. Malatya 1. Asliye Hukuk Mahkemesinin yukarıda belirtilen kararına karşı dava Hazine vekili temyiz isteminde bulunmuştur.
    14. Yargıtay 20. Hukuk Dairesinin 18.04.2005 tarihli ve 2004/11677 E., 2005/4745 K. sayılı kararı ile; incelemesi yapılan benzer dosyalardaki (Yargıtay 17. Hukuk Dairesinin bozma kararlarında); öncesi Hazinenin davasında davalı olan 02.08.1958 tarihli Tepebaşı mevki ve 15.11.1960 tarihli Cünütlük mevkiindeki taşınmazlara ilişkin kadastro tespitinin kesinleşmeyeceği ve 3402 sayılı Kanun’un 30/2. maddesine göre araştırma yapılması gerektiği belirtilmiş, bozma kararından sonra mahkemenin 1991/47 E. sayılı dosyası üzerinden yapılan keşifte de fen bilirkişi Metin Aktura’nın dava konusu parselin Tepebaşı ve Cünütlük mevkilerindeki kroki kapsamında kalmadığının bildirildiğinin anlaşılmasına göre öncesi davalı olmayan taşınmaza yönelik davanın asliye hukuk mahkemesinde görülüp sonuçlandırılması gerektiği gerekçeleriyle Malatya 2. Asliye Hukuk Mahkemesinin yargı yeri olarak belirlenmesine karar verilmiştir.
    15. Malatya 2. Asliye Hukuk Mahkemesinin 15.03.2012 tarihli ve 2005/259 E., 2012/152 K. sayılı kararı ile; davacı Hazine yönünden; davanın Hazine tarafından kadastro öncesi açılan ve Tepebaşı Mevkii"ndeki davalı taşınmazlardan olduğu iddiasına dayandığı, bu hususta Malatya Kadastro Mahkemesinin 1991/47 E. sayılı dava dosyasında yapılan keşif neticesinde alınan 05.06.2003 tarihli teknik bilirkişi krokisinde, 517 parsel sayılı taşınmazın Hazine"nin dayanak olarak gösterdiği 02.08.1958 tarihli kroki kapsamında kalmadığının belirlendiği, bunun üzerine Yargıtayca Asliye Hukuk Mahkemesinin görevli olduğuna karar verildiği, dolayısıyla davacı Hazine"nin Tepebaşı ve Cünütlük mevkiileri ile ilgili daha önceden açmış olduğu davanın iş bu dava konusu taşınmazı kapsamadığı açıkça anlaşıldığından davacı Hazine"nin talebinin yasal ve yerinde görülmediği, asli müdahil ... yönünden; dayanak teşkil ettikleri Yemen Fatihi Gazi Sinan Paşa Vakfiyesinin niteliğini yitirdiği, bu hususta alınan Prof. Dr. Hüseyin Hatemi, Prof. Dr. Necla Giritlioğlu ve Prof. Dr. Haluk Burcuoğlu"nun raporuna dayanılarak verilen tüm davaların Yargıtay onamasından geçerek kesinleştiği, asli müdahil Vakıflar Genel Müdürlüğünün talebinin de yasal ve yerinde görülmediği, asli müdahil şahıslar yönünden ise; dava konusu 517 parsel sayılı taşınmazın toplamda 60.600 m² olduğu, Malatya 2. Noterliğinin 20.08.1996 tarihli ve 17571 yevmiye numaralı satış vaadi sözleşmesi ile 20.000 m²"sinin ..."ya, 15.000 m²"sinin ..."a, 10.000 m²"sinin ..."a ve 5.600 m²"sinin ise ..."a satılıp bedelinin alınarak teslim edildiği, daha sonra ..."ın ise satın almış olduğu 5.600 m²"lik kısmın yine noter senedi ile ..."a sattığı, ..."ın ise yargılamanın son celsesindeki beyanına göre kendisine ait bu yeri tamamen ..."ya haricen satıp devrettiği, asli müdahiller ..., ... ve ..."ın talepleri yasal ve yerinde görüldüğü gerekçeleriyle asıl davacı ile asli müdahillerden ..., ... ve ... yönünden davanın ayrı ayrı reddine; asli müdahiller ..., ... ve ... yönünden davanın ayrı ayrı kabulü ile; dava konusu Malatya ili, Merkez ilçesi Bindal Köyü, Karaçalı mevkiinde kain, 517 parsel sayılı taşınmaza ait tapu kaydının iptali ile; 10000/60600 hissenin ...; 25600/60600 hissenin asli müdahil ...; 15000/60600 hissenin asli müdahil ... ve 10000/60600 hissenin ... adına tapuya kayıt ve tesciline karar verilmiştir.
    Özel Daire Bozma Kararı:
    16. Malatya 2. Asliye Hukuk Mahkemesinin yukarıda belirtilen kararına karşı davacı Hazine vekili ve asli müdahil ... vekili temyiz isteminde bulunmuştur.
    17. Yargıtay 16. Hukuk Dairesinin 26.03.2013 tarihli ve 2013/1572 E., 2013/2502 K.sayılı kararı ile; "dosya içeriğine, toplanan delillere, hükmüne uyulan bozma ilamı doğrultusunda inceleme ve araştırma yapılmış bulunmasına ve uzman bilirkişilerden alınan raporla Vakfın niteliğinin doğru olarak tespit edilmiş bulunmasına göre, Vakıflar İdaresinin yerinde görülmeyen temyiz itirazlarının reddine, davacı Hazine"nin temyiz itirazlarına gelince; her ne kadar davanın tefrik edildiği Kadastro Mahkemesinin 1991/47 E. sayılı dosyasında yer alan çekişmeli 517 parsel sayılı taşınmazın davacı Hazine"nin dayandığı krokiler kapsamında kalmadığına ilişkin 06.06.2003 havale tarihli bilirkişi raporu esas alınmak suretiyle Asliye Hukuk Mahkemesi merci tayin edilmiş ise de; merci tayini kararı mahkemenin görevi yönünden bağlayıcı olmakla beraber sözü edilen Kadastro Mahkemesinin 1991/47 E., 2006/15 K. sayılı kararı, Dairenin 01.02.2011 tarihli, 2009/334 E., 2011/476 K. sayılı kararı ile, davacı Hazine"nin dayandığı krokilerin kapsamının belirlenmesine ilişkin uygulamanın yeterli olmadığı gerekçesiyle bozulmuş olduğuna göre, Hazine tarafından dayanılan krokilerin kapsamının belirlenmesine ilişkin uygulamanın kesinleştiğinden söz edilemeyeceği, anılan nedenle bozmaya konu 1991/47 E. sayılı dosyada bulunan fen bilirkişi raporuna dayanılarak 20. Hukuk Dairesince yapılan inceleme sonucu Asliye Hukuk Mahkemesinin merci tayin edilmiş olması da davanın, aktarılan davanın ve bozma ilamına konu edilen krokilerin kapsamı dışında kaldığı sonucunu doğurmayacağını, hal böyle olunca davanın kapsamı yönünden kadastro mahkemesinde görülen davanın sonucunun beklenmesi, bundan sonra yargılamaya devamla kadastro mahkemesinde kesinleşecek sonucun, bu dosya yönünden de güçlü delil olacağı göz önüne alınarak bir karar verilmesi gerektiği" gerekçeleriyle karar bozulmuştur.
    Direnme Kararı:
    18. Malatya 2. Asliye Hukuk Mahkemesinin 05.06.2014 tarihli ve 2014/156 E., 2014/627 K. sayılı kararı ile; bozma kararında belirtilen ve mahkemece bekletici mesele yapılması istenen Malatya Kadastro Mahkemesinin 1991/47 E. sayılı davanın, 1950"li yıllarda açılmış ve halihazırda 400 civarında kadastro davasının birleştirilmesinden müteşekkil bir dava olduğu, mevcut hâliyle davanın çok uzun yıllar devam edeceği de büyük bir ihtimal olduğu, daha önce işbu davanın anılan dava ile birleştirildiği, ancak keşif mahallinde yapılan tespit neticesinde işbu davaya konu taşınmazın, anılan davaya dayanak teşkil eden kayıtların dışında olduğu ve mevkisinin farklı olduğunun tespiti üzerine tefrik edilerek gönderildiği, her ne kadar Yargıtay bozma ilamında belirtilen ve işbu davanın da anılan davadan tefrikini sağlayan tapu fen bilirkişi raporu kesinleşmediğinden bekletici mesele yapılması hukuken savunulacak bir husus ise de; burada hak ve menfaat dengeleri ve de amaçlanan gayenin denkleştirilerek, hangi hak ve menfaatin üstün tutulması gerektiğinin değerlendirilmesi gerektiği, amaçlanan gayelerden birinin resmî mahiyette olan ve ancak mahkeme kararı ile düzeltilebilecek tapu kayıtlarının en doğru bir şekilde tutulması olduğu, ancak bu gayenin, Anayasa"nın 35. maddesinde güvence altına alınan mülkiyet hakkının kullanımını uzun yıllar etkisiz hâle getirecek şekilde yorumlanmaması gerektiği, kaldı ki, bekletici mesele yapılan dava dosyasının sonucunda kesinleşecek yeni tapu fen bilirkişisi raporunda şayet iş bu dava konusu taşınmazın da anılan kayıtları kapsamına girdiği tespit edilirse, bu dava açısından hukuken yargılamanın iadesine konu edilebileceği gerekçeleriyle direnme kararı verilmiştir.
    Direnme Kararının Temyizi:
    19. Direnme kararı süresi içinde Hazine vekili ve asli müdahil ... vekili tarafından temyiz edilmiştir.

    II. UYUŞMAZLIK
    20. Direnme yolu ile Hukuk Genel Kurulu önüne gelen uyuşmazlık; somut olayda, çekişmeli 517 parsel sayılı taşınmazın davacı Hazine"nin dayandığı 02.08.1958 ve 15.11.1960 tarihli tescil krokileri kapsamında kalıp kalmadığının belirlenebilmesi amacıyla Kadastro Mahkemesinin 1991/47 E. sayılı dosyasının bekletici mesele yapılmasının gerekip gerekmediği noktasında toplanmaktadır.

    III. GEREKÇE
    21. Asli müdahil ... vekilinin temyiz itirazlarının incelenmesinde; dava açmakta olduğu gibi, gerek ilk derece gerekse üst derece denetim yapan yargı organlarına yönelik her talep bakımından da istemde bulunanın hukuki yararının mevcut olması gerekir. Bu kapsamda olmak üzere temyiz talebinde bulunan tarafın da kararı temyiz etmekte hukuki yararı bulunmalıdır.
    22. Somut olaya gelince; yerel mahkemece davacı Hazine ve asli müdahil ... yönünden davanın reddine dair kurulan önceki hüküm, davacı Hazine vekili ve asli müdahil ... vekili tarafından temyiz edilmiş, ancak asli müdahil Vakıflar Genel Müdürlüğünün temyiz itirazları Özel Dairece reddedilmiştir. Bu durumda, temyiz itirazı reddedilmiş bulunan asli müdahil ... vekilinin direnme kararını temyizde hukuki yararı bulunmadığından temyiz istemi reddedilmelidir.
    23. Davacı Hazine vekilinin temyiz itirazlarının incelenmesine gelince; davacı Hazine, çekişmeli Bindal köyünde kain 517 parsel sayılı taşınmazın açılan başka bir davada Hazine’ye ait olduğu belirlenen alan içerisinde kaldığı iddiasına dayanarak taşınmazın tapu kaydının iptali ile Hazine adına tescili istemiyle dava açmıştır.
    24. Çekişmeli 517 parsel sayılı taşınmaz, 15.06.1977 tarihinde yapılan tapulama çalışmalarında, 60.600m2 yüzölçümünde, Temmuz 313 tarih 20 ile 29, Şubat 929 tarih 118 ile 127, Eylül 317 tarih 31 ile 40.. vs 10 kıta tapu kayıt maliklerince kesin olarak bilinmeyen bir tarihte (çok eski zamanlarda) tasarruf durumuna ve fenni ziraat nedenleri ile kıtalar arasındaki hudutlar kaldırılmak suretiyle tevhit edilerek tek kıta hâline getirildiği ve gerek köy evlerinin kuruluşu gerek ev maliklerinin meydana getirdiği bağlar, bahçeler ve gerek araziler içerisinden geçen yollar ve arklar ve çeşitli tabiat olayları nedenleri ile meydana gelen dereler ve gerekse kayıt malikleri arasında en son olarak (birçok defalar) yapılan harici ve rızaı taksimle 10 kıta tapu kaydının kapsadığı saha maliklerce ifraz edilerek …. parçaya ayrıldığı, kayıt malikleri yine çok eski tarihlerde köylünün elinde bulunan gayrimenkuller haricinde bütün araziyi kendi aralarında taksim ettikleri, taksim durumuna göre 517 parsel sayılı taşınmazın ..... ..."ya isabet ettiği belirtilerek ... adına tespit edildiği, itiraz üzerine Bölge Tapulama Müdürlüğünün 03.09.1980 tarihli komisyon kararı ile, itiraz edenlerden ..... itirazlarından feragat ettiklerinden itirazlarının kaldırılmasına, gayrimenkulün tamamı cedlerinden intikalen ve beynelverese taksimen 6 hisse itibariyle 5/6 hissesi tapulama tespit maliki...’nın, 1/6 hissesi de ......’nun zilyet ve tasarrufunda olduğu, itiraz eden .....’nın da itirazının yersiz olduğu anlaşıldığından,.....’nın yerinde görülmeyen itirazının reddine, tapulama tespitinin iptali ile 517 parsel numaralı taşınmazın tamamı 6 hisse itibar edilerek 5/6 hissesinin tespit maliki ..., 1/6 hissesinin de... adına tesciline karar verilmiştir. Komisyon kararına karşı ... tarafından Malatya Tapulama Mahkemesinde dava açılmış, Malatya Tapulama Mahkemesinin 1982/299 E. , 1985/48 K. sayılı kararı ile feragat nedeniyle davanın reddine karar verilmiş, hüküm 28.01.1986 tarihinde kesinleşmiştir.
    25. Tapu Müdürlüğünün 12.02.1987 tarihli cevabi yazısı ekinde yer alan çekişmeli 517 parsel sayılı taşınmaza ilişkin tapu kaydında, ...: Ali oğlu’nun tam hisse ile malik olarak gösterildiği, Tapu Müdürlüğünün 06.11.1992 tarihli cevabi yazısında ise, daha önce gönderilen tapu kaydında yalnız Ali oğlu ... adına kayıtlı olarak gönderildiği, bu yerin 5/6 hissesinin ..., 1/6 hissesinin...’na ait olduğu, önceki kaydın hatalı olduğu bildirilerek, yeni gönderilen tapu kaydında ...: Ali oğlu 5/6, ...: ... 1/6 malik olarak gösterildikleri görülmüştür.
    26. Bilindiği üzere, tapu iptali ve tescil istemli davalarda husumetin tapu maliklerine, ölü olmaları hâlinde ise mirasçılarına yöneltilmesi ve tüm mirasçıların davada yer almaları zorunludur. Taraf teşkilinin sağlanması dava şartı olup, bu koşul yerine getirilmeden işin esasına girilerek hüküm kurulamaz (6100 sayılı Hukuk Muhakemeleri Kanunu (HMK) m. 114, 115). Kamu düzenine ilişkin bu hususun, yargılamanın her safhasında mahkemece resen dikkate alınması gerekir.
    27. Usulüne uygun olarak taraf teşkili sağlanmadan bir davada karar verilemeyeceğine ilişkin kural, hukuki dinlenilme hakkının bir unsuru olarak düzenlenmiştir. İddia ve savunma hakkı olarak da ifade edilir. Ancak taraf olsun, olmasın herkesin mahkeme önünde hukuki dinlenilme hakkı vardır. Hukuki dinlenilme hakkı, iddia ve savunma hakkının medeni usul hukukundaki görünümüdür. Usulü nitelikte genel bir haktır. Aynı zamanda Avrupa İnsan Hakları Sözleşmesi’nin 6. maddesindeki adil yargılanma hakkının bir unsurudur (Pekcanıtez, H.: “Hukuki Dinlenilme Hakkı”, Prof. Dr. Seyfullah Edis’e Armağan, İzmir 2000, p. 753-791, s. 753-754). Silahların eşitliği ilkesi ile de ilişkilidir.
    28. Gerçekten savunma hakkını güvence altına alan Anayasa’nın 36. maddesi ile 6100 sayılı HMK’nın 27. maddesinde açıkça belirtildiği üzere, mahkemece davalı yan; dinlenmek ve savunması alınmak üzere kanuni şekillere uygun olarak davet edilmedikçe hüküm verilmesi mümkün bulunmamaktadır. Aksi hâlde savunma hakkının kısıtlanmış sayılacağı, gerek öğreti, gerekse yargısal kararlarda tartışmasız olarak kabul edilmektedir (Kuru,B. : Hukuk Muhakemeleri Usulü, 6. Baskı, Cilt II, s. 1876 vd).

    29. 6100 sayılı HMK’nın “Hukuki Dinlenilme Hakkı” başlıklı 27. maddesi uyarınca davanın tarafları, kendi hakları ile bağlantılı olarak hukuki dinlenilme hakkına sahip olup, bu hak, yargılama ile ilgili bilgi sahibi olunmasını da içerir. Buna göre mahkeme, iki tarafa eşit şekilde hukuki dinlenilme hakkı tanıyarak hükmünü vermelidir. Anayasa’nın 36. maddesine göre teminat altına alınan iddia ve savunma hakkı ile adil yargılanma hakkı, hukuki dinlenilme hakkını da içermektedir. Yine İnsan Hakları Avrupa Sözleşmesi"nde de hukuki dinlenilme hakkı, adil yargılanma hakkı içinde teminat altına alınmıştır. Bu hakka, tarafın hâkime meramını anlatma hakkı ya da iddia ve savunma hakkı da denilmektedir. Ancak, hukuki dinlenilme hakkı, bu ifadeleri de kapsayan daha geniş bir anlama sahiptir.
    30. 6100 sayılı HMK’nın 27. maddesi hükmüne göre:
    "(1) Davanın tarafları, müdahiller ve yargılamanın diğer ilgilileri, kendi hakları ile bağlantılı olarak hukuki dinlenilme hakkına sahiptirler.
    (2) Bu hak;
    a) Yargılama ile ilgili olarak bilgi sahibi olunmasını,
    b) Açıklama ve ispat hakkını,
    c) Mahkemenin, açıklamaları dikkate alarak değerlendirmesini ve kararların somut ve açık olarak gerekçelendirilmesini içerir".
    31. Hukuki dinlenilme hakkı, çoğunlukla "iddia ve savunma hakkı" olarak bilinmektedir. Ancak, hukuki dinlenilme hakkı, iddia ve savunma hakkı kavramına göre daha geniş ve üst bir kavramdır. Hakkın temel unsurları maddede tek tek belirtilmiş, böylece uygulamada bu temel yargısal hak konusundaki tereddütlerin önüne geçilmesi amaçlanmıştır.
    32. Bunlardan ilki “bilgilenme hakkı” dır. Bu çerçevede, öncelikle tarafların gerek yargı organlarınca gerekse karşı tarafça yapılan işlemler konusunda bilgilendirilmeleri zorunludur. Kişinin kendisinden habersiz yargılama yapılarak karar verilmesi, kural olarak mümkün değildir. Hak sahibinin kendisi ile ilgili yargılama ve yargılamanın içeriği hakkında tam bir şekilde bilgi sahibi olması sağlanmalıdır. Bilgilenme hakkı, gerek karşı taraf gerekse yargı organlarının işlemleri ve dosya kapsamına girip yargılamayı etkileyen her şeyi kapsar. Tarafın bilgi sahibi olmadığı işlemler, belge ve bilgiler yargılamada esas alınamaz. Bilgilenmenin şekli bakımından, hukuki dinlenilme hakkına uygun davranılmalı, ilgilinin bilgilenmesi şeklen değil, gerçek anlamda sağlanmaya çalışılmalıdır.
    33. Bu hakkın ikinci unsuru, “açıklama ve ispat hakkı” dır. Taraflar, yargılamayla ilgili açıklamada bulunma, bu çerçevede iddia ve savunmalarını ileri sürme ve ispat etme hakkına sahiptirler. Her iki taraf da bu haktan eşit şekilde yararlanırlar. Bu durum "silahların eşitliği ilkesi" olarak da ifade edilmektedir. AİHS’nin 6.maddesinin 1.bendinin ilk cümlesinde yer alan silahların eşitliği ilkesi, yine AİHM’ne göre, mahkeme önünde sahip olunan hak ve vecibeler bakımından taraflar arasında tam bir eşitliğin bulunması ve bu dengenin bütün yargılama boyunca korunmasıdır. Başka bir deyişle, silahların eşitliği ilkesi, davanın taraflarından birini diğeri karşısında avantajsız bir duruma düşürmeyecek şekilde her iki tarafın deliller de dâhil olmak üzere, iddia ve savunmasını ortaya koymak için makul bir olanağa sahip olması, tarafların denge içinde olması demektir.
    34. Üçüncü unsuru, “tarafların iddia ve savunmalarını yargı organlarının tam olarak dikkate alıp değerlendirmesi”dir. Bu değerlendirmenin de, kararların gerekçesinde yapılması gerekir .
    35. Yargılamanın sağlıklı bir biçimde sürdürülebilmesi, iddia ve savunma ile ilgili delillerin eksiksiz toplanıp tartışılabilmesi, itirazların yapılabilmesi, davanın süratle sonuçlandırılabilmesi; bozma sonrası yargılamanın devamı, uyup uymama yönündeki kararın verilebilmesi, öncelikle tarafların duruşma gününden usulünce haberdar edilmesi ve böylece taraf teşkilinin sağlanması ile mümkündür. Taraf teşkili sadece davanın açılması aşamasında değil, yargılamanın diğer aşamalarında da önem taşımaktadır.
    36. Nitekim Yargıtay Hukuk Genel Kurulunun 15.11.2018 tarihli ve 2018/3-899 E., 2018/1726 K.; 20.06.2019 tarihli ve 2017/3-456 E., 2019/741 K. sayılı kararlarında da aynı ilkeler benimsenmiştir.
    37. Taraf teşkilinin sağlanmaması, iddia ve savunma hakkının kısıtlanması, hukuki dinlenilme hakkına aykırılık oluşturur ve bozma sebebidir. Hakkın ihlalinin niteliğine göre, yargılamanın yenilenmesi sebebi olarak kabul edilebilir. Ayrıca adil yargılanma hakkının ihlali çerçevesinde de Avrupa İnsan Hakları Mahkemesine başvurulabilir.
    38. Somut olaya gelince, davacı Hazine tarafından çekişmeli 517 parsel sayılı taşınmazın tamamının tapu kaydının iptali istemiyle davalı ... ...’ya husumet yöneltilmek suretiyle eldeki davanın açıldığı, 03.09.1980 tarihli komisyon kararı ile taşınmazın 5/6 hissesinin davalı ..., 1/6 hissesinin de Duğan Tulunoğlıu adına tesciline karar verildiği, komisyon kararına karşı açılan davanın feragatle sonuçlandığı ve 28.01.1986 tarihinde kesinleştiği, Tapu Müdürlüğünün 06.11.1992 tarihli cevabi yazısı ile gönderilen tapu kaydında ...: Ali oğlu’nun 5/6, ...: ...’nun 1/6 malik olarak gösterildikleri, tapu kaydında malik olan...’nun davada yer almadığı görülmüştür.
    39. O hâlde mahkemece, çekişmeli taşınmazın tapu kaydında 1/6 hisse ile malik olan ve davalı olarak gösterilmeyen... hakkında dava açılması için davacıya süre tanınması ve açıldığında bu dava ile birleştirilmesi, böylece taraf teşkili tamamlandıktan sonra tarafların göstereceği deliller de toplanıp değerlendirilmesini müteakip uyuşmazlığın esası hakkında karar verilmesi gereklidir.
    40. Hâl böyle olunca, yerel mahkeme direnme kararının taraf teşkilinin sağlanmasına ilişkin değişik gerekçe ile bozulması gerekmiştir.
    IV. SONUÇ:
    1-Yukarıda (§21-22.)’de açıklanan nedenle;
    Asli müdahil ... vekilinin temyiz isteminin hukuki yarar yokluğundan REDDİNE,
    2-Yukarıda (§ 23. ve devamı)’nda açıklanan nedenlerle;
    Davacı Hazine vekilinin temyiz itirazlarının kabulü ile direnme kararının yukarıda açıklanan değişik gerekçe ve nedenlerle dolayı 6100 sayılı Hukuk Muhakemeleri Kanununun geçici 3. maddesine göre uygulanmakta olan 1086 sayılı Hukuk Usulü Muhakemeleri Kanununun 429. maddesi gereğince BOZULMASINA,
    İstek halinde temyiz peşin harcının yatırana geri verilmesine,
    Aynı Kanunun 440. maddesi uyarınca kararın tebliğ edildiği tarihten itibaren on beş gün içerisinde karar düzeltme yolu açık olmak üzere 10.03.2020 tarihinde oy birliği ile karar verildi.



    Son Eklenen İçtihatlar   AYM Kararları   Danıştay Kararları   Uyuşmazlık M. Kararları   Ceza Genel Kurulu Kararları   1. Ceza Dairesi Kararları   2. Ceza Dairesi Kararları   3. Ceza Dairesi Kararları   4. Ceza Dairesi Kararları   5. Ceza Dairesi Kararları   6. Ceza Dairesi Kararları   7. Ceza Dairesi Kararları   8. Ceza Dairesi Kararları   9. Ceza Dairesi Kararları   10. Ceza Dairesi Kararları   11. Ceza Dairesi Kararları   12. Ceza Dairesi Kararları   13. Ceza Dairesi Kararları   14. Ceza Dairesi Kararları   15. Ceza Dairesi Kararları   16. Ceza Dairesi Kararları   17. Ceza Dairesi Kararları   18. Ceza Dairesi Kararları   19. Ceza Dairesi Kararları   20. Ceza Dairesi Kararları   21. Ceza Dairesi Kararları   22. Ceza Dairesi Kararları   23. Ceza Dairesi Kararları   Hukuk Genel Kurulu Kararları   1. Hukuk Dairesi Kararları   2. Hukuk Dairesi Kararları   3. Hukuk Dairesi Kararları   4. Hukuk Dairesi Kararları   5. Hukuk Dairesi Kararları   6. Hukuk Dairesi Kararları   7. Hukuk Dairesi Kararları   8. Hukuk Dairesi Kararları   9. Hukuk Dairesi Kararları   10. Hukuk Dairesi Kararları   11. Hukuk Dairesi Kararları   12. Hukuk Dairesi Kararları   13. Hukuk Dairesi Kararları   14. Hukuk Dairesi Kararları   15. Hukuk Dairesi Kararları   16. Hukuk Dairesi Kararları   17. Hukuk Dairesi Kararları   18. Hukuk Dairesi Kararları   19. Hukuk Dairesi Kararları   20. Hukuk Dairesi Kararları   21. Hukuk Dairesi Kararları   22. Hukuk Dairesi Kararları   23. Hukuk Dairesi Kararları   BAM Hukuk M. Kararları   Yerel Mah. Kararları  


    Avukat Web Sitesi