11. Hukuk Dairesi 2014/17929 E. , 2015/1272 K.
"İçtihat Metni"MAHKEMESİ :TİCARET MAHKEMESİ
Taraflar arasında görülen davada Asliye Ticaret Mahkemesi’nce verilen 11/03/2014 tarih ve 2011/935-2014/91sayılı kararın Yargıtayca incelenmesi davacı vekili tarafından istenmiş ve temyiz dilekçesinin süresi içinde verildiği anlaşılmış olmakla, dava dosyası için Tetkik Hakimi tarafından düzenlenen rapor dinlendikten ve yine dosya içerisindeki dilekçe, layihalar, duruşma tutanakları ve tüm belgeler okunup, incelendikten sonra işin gereği görüşülüp, düşünüldü:
Davacı vekili, müvekkilinin dava dışı borçlu ..."ye sattığı malların bedelini tahsil etmek amacıyla icra takibi başlattığını, takibe yapılan itirazın iptali için açılan davada itirazın iptali ile takibin devamına karar verildiğini, kararın kesinleşmesi ile birlikte müvekkilinin alacağının, tahsil edilemediğinin ve halen borçlu şirketin borcu karşılayacak malı olmadığının sabit olduğunu, borçlu aleyhine hacze başlandığını ancak, şirketin yöneticisi olan davalıların borcu ödememek ve hacizden mal kaçırmak amacıyla banka hesaplarını boşalttıklarını, hesap hareketlerini banka yerine çalışanları ve şahısları üzerinden ya da diğer bankalarda hesap açarak yürütmeye başladıklarını, şirket gelirlerini şahsi hesaplarına geçirdiklerini, şirketin çeke veya bonoya bağlanmamış tüm alacaklarını çek ve bonoya bağlayıp, çek ve bonoları üçüncü kişilere ciro ederek alacaklara gelecek hacizleri önlediklerini, gerek devam eden gerekse gelecek işler nedeniyle doğan alacaklarını hacizden kaçırmak için neredeyse borçlu şirketle aynı ad ve unvanda ve logoları aynı olan .... unvanlı şirketi kurduklarını ve borçlu şirketin tüm işlemlerini yeni şirkete devrettiklerini, işbu şirketin, fiilen ve bütünüyle borçlu şirketin devamı olup, her iki şirket arasında organik bağ olduğunu, davalıların borçlu şirketi kötü yöneterek borcunu ödeyemez hale getirmeleri, borçlu şirketin alacağını yeni kurdukları şirketin alacağı gibi göstermeleri, aynı logoyu kullanmaları, ticari itibarını devretmeleri gibi hileli işlemlerde bulunmaları nedeniyle borçlu şirketin borcundan şahsen sorumlu tutulmaları gerektiğini ileri sürerek, TTK"nın 336. maddesi uyarınca, davalıların yöneticisi oldukları dava dışı borçlu şirketin takibe konu borcundan tahsilde mükerrerlik olmamak kaydıyla müteselsilen sorumlu tutulmalarına ve borcun davalılardan müteselsilen tahsiline karar verilmesini talep ve dava etmiştir.
Davalılar, davaya cevap vermemiştir.
Mahkemece iddia, savunma, toplanılan deliller, bilirkişi raporu ve tüm dosya kapsamına göre, davacı şirketin dava dışı ...."den alacaklı olduğu, şirket aleyhine icra takibi yapıldığı ve haciz işlemlerinin uygulandığı ancak, borcun tamamının tahsil edilemediği, davacı tarafın davalıların benzer .... Gurup isimli şirketi kurarak ticari iş ve işlemlerini bu şirket üzerinden yaptıkları ayrıca, borçlu şirketin hesabını boşalttıklarını belirterek borçtan şahsen sorumlu olduklarını iddia ettiği, her iki şirketin ortaklarının ve idare meclisi azalarının da aynı olduğu, TTK"nın 336. maddesinin 5. bendinde “Gerek kanunun gerekse esas mukavelelerinin kendilerine yüklediği sair vazifeleri kasten veya ihmal neticesi olarak yapmaması halinde şirket alacaklarına karşı şirketle müteselsilen sorumlu olacağının” düzenlediği, aynı maddenin 1. cümlesinde ise, idare meclisi azalarının şirket namına yapmış oldukları mukavele ve muamelelerden dolayı şahsen sorumlu olmayacaklarının belirtildiği, tüzel kişilik perdesinin kaldırılması teorisinin ilk önce şirketin dosyada taraf bulunmaması sebebiyle uygulanma ihtimalinin olmadığı, davalı gerçek kişilerin kanunun ve şirket mukavelesinin kendilerine yüklediği vazifeleri ne şekilde kasten veya ihmal neticesi yapmayarak şirketi zarara uğrattıklarının tespit edilemediği, davacının iddiasına göre, davalıların borçlu şirketin hesaplarından alacaklıdan mal kaçırmak için para çektikleri, bu iddianın ispat edilmesi halinde davacının bu şahıslar aleyhine alacaklıdan mal kaçırmaya yönelik yaptıkları eylem sonucu haksız bir şekilde zenginleştikleri miktar kadar tasarrufun iptali davası açabileceği, 336. maddede şirketi idare edenlerin kanunun ve esas sözleşmenin kendilerine yüklediği sair vazifeleri kasten veya ihmal neticesi yapmaması halinde şirket alacaklılarına karşı sorumlu olmayı düzenlediği, şirket yöneticilerinin bu kapsamda bir eylemlerinin bulunmadığı, yani bu kapsamda idare meclisi üyelerinin şirketi zarara uğratmadıkları, zaten davacının da böyle bir iddiasının bulunmadığı, davacı, şirketin hesaplarının kasti olarak boşaltılmasından bahsettiğinden kastın ispatı halinde davacının şirketin hesaplarını boşaltan idare meclisi üyesine karşı haksız şekilde çektiği miktar kadar sorumlu tutmak için dava açma hakkının bulunduğu, açılan işbu davanın tümden kabulü halinde davalıların şirket hesaplarından çektikleri miktardan daha fazla borçtan sorumlu olacakları sonucunun doğacağı ayrıca, tüzel kişiliğin perdesinin kaldırılması konusundaki teorilerin ve Yargıtay uygulamalarının yorum sureti ile olaya uygulanmasının mümkün olmadığı, idare meclisi azalarının şirket namına yapmış oldukları mukavele ve muamelelerden dolayı şahsen sorumlu olamayacakları, sadece bu görevlerini kasten veya ihmal neticesi yapmayarak sadece bu muamele ve mukaveleden doğan zarardan dolayı şahsen sorumlu oldukları, olayda ise davalıların alacaklıdan mal kaçırmaya yönelik eylemleri sebebi ile borçtan şahsen sorumlu olmalarının talep edildiği, dolayısıyla bu talebin hukuki dayanağının bulunmadığı, her iki şirketin aynı yerden idare edildiği, şirket logolarının benzer olduğu ve davalıların daha sonra kurdukları şirket üzerinden ticari iş ve işlemlerine devam ettikleri yönündeki iddialarının ispatı halinde ise davacının daha sonra kurulan bu şirket aleyhine o zaman tüzel kişiliğin perdesinin kaldırılması teorisine dayanarak dava açması gerektiği, oysa ki bu konuda açılmış bir dava da bulunmadığı, davada kasten veya ihmalen şirketin zarara uğratıldığından değil, şirketin hesaplarından haksız bir şekilde para çekildiğinden söz edildiği, davalıların çek ve senet verdiği belirtilerek davanın bu temele dayandırılmaya çalışıldığı ancak, çek ve senetteki borçların muvazaalı olduğu veya çek ve senetlerin tarihlerinin farklı yazılmak sureti ile davacının alacağına kavuşmasının engellendiği yönünde bir iddianın söz konusu olmadığı, borçların çek ve senede bağlanması olayının kötü niyetli bir davranış olarak yorumlanması ve bu kapsamda idarecilerin sorumlu tutulmasının kanunun amacına aykırılık teşkil edeceği gerekçesiyle, davanın reddine karar verilmiştir.
Kararı, davacı vekili temyiz etmiştir.
Dava, davalıların yöneticisi oldukları dava dışı şirketin kötü yönetilmesi sebebiyle, şirketten olan alacağın tahsil edilemediği gerekçesiyle bu alacağın, şirket yöneticileri olan davalılardan tahsili istemine ilişkin olup, mahkemece yukarıda özetlenen gerekçe ile davanın reddine karar verilmiştir.
6762 sayılı TTK’nın 556. madde hükmü yollamasıyla, aynı Kanun"un 336. maddesi uyarınca, yöneticilerin eylemleri neticesinde ortakların veya alacaklıların mal varlığında doğrudan bir azalma meydana gelmiş ise bu zararı veren yöneticilere karşı tazmin istemiyle dava açılması mümkündür. Ancak zarar doğrudan değil, dolaylı ise, yani ortak veya alacaklının değil, onların çıkarlarının bağlı olduğu şirket varlığında azalma olmuş ise, 6762 sayılı TTK’nın 340. maddesi yollamasıyla, aynı Kanun"un 309. maddesi uyarınca, yönetim kurulu üyelerine karşı açılacak davada, hükmolunacak tazminatın şirkete verilmek üzere istenmesi ve hükmedilmesi gerekmektedir.
Somut olayda da, davacının iddiası, davalıların şirketi iyi yönetememeleri, ana sözleşmenin kendilerine yüklediği görevleri yapmamaları sebebiyle şirketin borca batık hale geldiğine, bu nedenle müvekkilinin zarara uğradığına yönelik olup, iddianın ileri sürülüş biçimine göre dolaylı zarara ilişkin işbu davanın TTK"nın 309. maddesine dayalı olarak açıldığının kabulü gerekir.
Yukarıda açıklanan ilke uyarınca davacı alacaklının dava hakkının bulunduğunun kabulü zorunlu ise de, madde metninden de açıkça anlaşılacağı üzere böyle bir davada davacının dava sonunda hükmedilecek tazminatı şirket yararına istemiş olması gerekmektedir. Oysa somut olayda, davacı alacağın kendisine ödenmesini talep etmiş olup, mahkemece bu husus nazara alınarak davanın reddi gerekip, yazılı gerekçeyle reddi doğru değil ise de, sonucu itibariyle doğru olan kararın HUMK 437/7. maddesi gereğince açıklanan bu gerekçe ile onanmasına karar vermek gerekmiştir.
SONUÇ: Yukarıda açıklanan nedenlerle, davacı vekilinin tüm temyiz itirazlarının reddi ile sonucu itibariyle doğru olan hükmün değişik gerekçe ile ONANMASINA, aşağıda yazılı bakiye 2,50 TL temyiz ilam harcının temyiz edenden alınmasına, 04/02/2015 tarihinde oybirliğiyle karar verildi.