11. Hukuk Dairesi 2014/19223 E. , 2015/1244 K.
"İçtihat Metni"MAHKEMESİ :TİCARET MAHKEMESİ
Taraflar arasında görülen davada (Kapatılan) Asliye Ticaret Mahkemesi’nce verilen 05/11/2013 tarih ve 2011/422-2013/217 sayılı kararın Yargıtayca incelenmesi davacı vekili tarafından istenmiş ve temyiz dilekçesinin süresi içinde verildiği anlaşılmış olmakla, dava dosyası için Tetkik Hakimi tarafından düzenlenen rapor dinlendikten ve yine dosya içerisindeki dilekçe, layihalar, duruşma tutanakları ve tüm belgeler okunup, incelendikten sonra işin gereği görüşülüp, düşünüldü:
Davacı vekili, hamili olduğu 30.09.2011 keşide tarihli 8.000,00 TL bedelli çeki kaybetmesi nedeniyle zayi nedeniyle ipta davası açtığı, o davanın yargılaması sırasında anılan çeke dayalı olarak davalının ihtiyati haciz kararı alarak icra takibi yaptığının, icra dosyası borcunun tamamının keşideci ... tarafından icra dosyasına yatırıldığının ve icra takibinden sonra çek aslının alacaklı-davalı vekiline iade edildiğinin öğrenildiğini, çeki zayi nedeniyle açtıkları iptal davasında çekin veya bedelinin isdirdatı hususunda kendilerin süre verildiğini, çekin yetkili hamilinin davacı olduğunu, çekin rızası hilafında elinden çıktığını, olayla ilgili savcılık soruşturmasının devam ettiğini, çekte ilk ciro sahibi olan ... isminin ve imzasının sahte olduğunu bu nedenle ciro silsilesinde kopukluk olduğunu, davalı şirketin çekin arkasında zayi nedeniyle iptal davası açılan Mahkeme"ce verilen ihtiyati tedbir kararı olduğunun görülmesine rağmen, bu husuta hiçbir araştırma yapmadan, çekin tahsili cihetine gitmek suretiyle basiretli tacir gibi davranmadığını, davalının çek iptali davasında çeki mahkemeye ibraz etmesinin gerektiğini bunu yapmamasının davalın kötüniyetini ortaya koyduğunu ileri sürerek öncelikle, dava konusu çek bedeli icra dosyasına keşideci tarafından yatırıldığından çek bedelinin ödenmemesi hususunda teminatsız olarak tedbir konulmasına, çekin yetkili hamili olduklarının tesbiti ile çek bedelinin faizi ile müvekkiline ödenmesine, tedbir taleplerinin kabul görmemesi halinde ve icra dosyasındaki çek bedelinin yargılama aşamasında davalıya ödenmesi durumunda ise, çek bedelinin faizi ile birlikte davalıdan tahsiline karar verilmesini talep ve dava etmiştir.
Davalı vekili, davalının dava konusu çeki Faktoring Yönetmeliği"ne uygun olarak, müşterisi ... ile 14.12.2009 tarihinde akdedilen faktoring sözleşmesi kapsamında aldığını, çek bedelini müşterisine ödediğini, davacı ciro silsilesinde kopukluk olduğunu iddia etse de, davalının çek üzerindeki imzaların doğruluğunu bilecek imkana sahip olmadığını, hukuken böyle bir yükümlülüğünün de bulunmadığını, çek hakkında tedbir kararı olmasının, ihtiyati haciz kararı verilmesine engel olmadığını, davalının dava konusu çeki kötüniyetle iktisap etmediğini savunarak davanın reddini istemiştir.
Mahkemece iddia, savunma, benimsenen bilirkişi raporu ve tüm dosya kapsamına göre, dava konusu çekin davalı tarafından faktoring sözleşmesi uyarınca dava dışı şirketten alındığı, çeke ilişkin fatura ve kayıtların mevcut olduğu, davalıdan ilk cirantanın imzasının sahteliğini bilebilcek durumda olmadığı, 6762 sayılı TTK"nın 704. maddesi gereğince davalının dava konusu çeki iktisabı sırasında ağır kusurlu yada kötüniyetli olduğu ispatlanamadığı gerekçesiyle davanın reddine karar verilmiştir.
Kararı, davacı vekili temyiz etmiştir.
Dava dosyası içerisindeki bilgi ve belgelere, mahkeme kararının gerekçesinde dayanılan delillerin tartışılıp, değerlendirilmesinde usul ve yasaya aykırı bir yön bulunmamasına göre, davacı vekilinin tüm temyiz itirazları yerinde değildir.
SONUÇ: Yukarıda açıklanan nedenlerden dolayı, davacı vekilinin bütün temyiz itirazlarının reddiyle usul ve kanuna uygun bulunan hükmün ONANMASINA, aşağıda yazılı bakiye 2,50 TL temyiz ilam harcının temyiz edenden alınmasına, 04/02/2015 tarihinde oyçokluğuyla karar verildi.
KARŞIOY
Dava, çek istirdadı istemine ilişkin olup zaman bakımından uygulanması gereken TTK"nın 704. maddesi, "Çek, herhangi bir suretle hamilinin elinden çıkmış bulunursa ister hamile yazılı bir çek bahis mevzuu olsun, ister ciro suretiyle nakledilebilen bir çek bahis mevzuu olup da hamil hakkını 702 nci maddeye göre ispat etsin çek eline geçmiş bulunan yeni hamil ancak çeki kötü niyetle iktisabetmiş olduğu veya iktisapta ağır bir kusuru bulunduğu takdirde o çeki geri vermekle mükelleftir." hükmünü içermektedir. Bu durumda, bu nitelikteki bir davada davacının öncelikle dava konusu çekin meşru hamili olduğunu, bir başka deyimle davada aktif husumete ehil bulunduğunu, sonra da çeki elinde bulunduran davalı yanın çeki iktisabında kötüniyetli ve/veya ağır kusurlu olduğunu ispatlaması gerektiği kuşkusuzdur.
Mahkemece, davalının çeki iktisabında kötüniyetli ve ağır kusurlu olduğu ispatlanamadığından davanın reddine karar verilmiştir. Karar gerekçesinde, davacının hamiline yazılı çekin önceki ve yetkili hamili olmadığına ilişkin bir tespit mevcut olmadığı gibi davanın aktif husumet yokluğu nedeniyle reddedilmediği gözetildiğinde işbu dava bakımından davacının aktif husumet ehliyetini haiz olduğunun mahkemenin kabulünde olduğu, keza davalı yanın gerekçe yönünden temyiz isteminde bulunmaması nedeniyle bu hususun davalı yanca da benimsendiğinin kabulü gerekmektedir.
Şu halde, davacı yanın temyiz isteminin, karar gerekçesinde yer verilen nedenler üzerinde durulmak suretiyle incelenmesi gerekir.
Faktoring işleminin yapıldığı tarih itibariyle yürürlükte bulunan "Faktoring ve Finansman Şirketlerinin Kuruluş ve Faaliyet Esasları Hakkında Yönetmelik"in 22/2. maddesinde belirtildiği üzere, faktoring şirketleri kambiyo senetlerine dayalı olsa dahi, bir mal veya hizmet satışından doğmuş fatura veya benzeri belgelerle tevsik edilemeyen alacaklar ile Kurulca (BDDK) belirlenen usul ve esaslar çerçevesinde tevsik edilemeyen mal veya hizmet satışına bağlı doğacak alacakları satın alamazlar veya tahsilini üstlenemezler. Yönetmelik hükmünden de anlaşılacağı üzere, sahih ve belge ile tevsik olunan nitelikte bir alacağın varlığı söz konusu olmadıkça bu alacağın faktoring şirketi tarafından temlik alınması mümkün olmadığı gibi bu nitelikteki bir alacağın ayrıca kambiyo senedine bağlanmış olması bu durumu değiştirmez. Mezkur mevzuat hükmünün, TTK"nın kambiyo senetlerine ilişkin genel hükümlerine nazaran ve faktoring işlemleri bakımından özel nitelikte bir hüküm niteliğinde bulunduğu, uyuşmazlığın çözümünde öncelikle uygulanması gerekli olduğu açıktır.
Bu açıdan yaklaşıldığında ve toplanan deliller gözetildiğinde, dava konusu ... tarafından keşide edilen, hamiline yazılı, 30.9.2011 keşide tarihli, 8.000 TL değerindeki çekin, davalı faktoring şirketi ile .... arasındaki 14.12.2009 tarihli faktoring sözleşmesine dayalı olarak, ..."nin ... adına tanzim ettiği faturadan kaynaklanan 8.260 TL tutarındaki alacağının kendisine temliki nedeniyle davalı yanca iktisap edildiği anlaşılmaktadır. Mezkur çekin ilk ciranta ... tarafından ...."ne, ondan da yine ciro yoluyla anılan şirketin ortağı ve yetkilisi olduğu anlaşılan ..."ya intikal ettiği, çekin bu haliyle 14.9.2011 tarihli bordro uyarınca davalı yanca iktisap edildiği görülmektedir. Dosya kapsamında yaptırılan bilirkişi incelemesi ve müzekkere cevaplarından da anlaşılacağı üzere, davalı tarafından temlik alınan alacağa ilişkin fatura, davadışı ... tarafından iptal edilmiş bir fatura olup anılan şirketin defterlerine işlenmediği gibi adına fatura tanzim edilen ... isimli şahsın nüfus kayıtlarında da izine rastlanılmamıştır.
Bu durumda davalı tarafından temlik alınan alacağın fatura ile tevsik edilen nitelikte bir alacak olmadığının kabulü gerekir. Her ne kadar mahkemece benimsenen bilirkişi raporunda aksi mütalaa edilmiş ise de, davalı tarafından gerçekleştirilen faktoring işleminin, BDDK"nın konuyla ilgili 8.7.2010 tarihli genelgesine uygun nitelikte olmadığı, davalı faktoring şirketi tarafından mezkur genelgede belirtilen mahiyet ve nitelikte bir inceleme-araştırma yapılmaksızın temlik işleminin ve buna bağlı olarak dava konusu çekin iktisabının gerçekleştirildiği anlaşılmaktadır.
Davalının Yönetmelik ve BDDK genelgesine aykırı biçimde gerçekleşen çeki iktisabında ağır kusurlu olduğu açıktır. Bu durumda, TTK"nın 704. maddesi uyarınca çekin istirdadına karar vermek gerekirken, yazılı şekilde davanın reddine karar verilmesinde isabet bulunmamakta olup kararın bozulması düşüncesiyle çoğunluğun onama görüşüne katılamıyoruz.