Taraflar arasında görülen davada;
Davacılar, miras bırakan E.B."nın eşi N."den satın aldığı taşınmazı davalıya muvazaalı olarak temlik ettiğini, saklı paylarının aşıldığını ileri sürerek mahfuz hisseyi aşan işlemin iptaline karar verilmesini istemişlerdir.
Davalı, taşınmazın maliki olmadığını belirtip davanın reddini savunmuştur.
Mahkemece, çekişme konusu taşınmazın sicile kayıtlı olmadığı gibi temlikin TMK nun 565. maddesi uyarınca tenkise tabi işlemlerden olmadığı gerekçeleri ile davanın redine karar verilmiştir.
Karar, davacılar vekilince süresinde temyiz edilmiş olmakla Tetkik Hakimi . .... raporu okundu. Düşüncesi alındı. Dosya incelendi. Gereği görüşülüp, düşünüldü.
Dava, tenkis isteğine ilişkindir.
Mahkemece, davanın reddine karar verilmiştir.
Dosya içeriği ve toplanan delillerden; özellikle davacı Hüseyin yönünden, TMK nun 506. maddesi uyarınca saklı pay sahibi olmadığı gözetildiğinde davanın reddine karar verilmiş olması sonucu itibariyle doğrudur. Davacıların bu yöne değinen temyiz itirazları yerinde değildir, reddine.
Davacılar vekilinin diğer temyiz itirazlarına gelince;
Çekişme konusu 34 parsel sayılı taşınmazın öncesi tapusuz ve miras bırakan E. B."nın tasarrufunda iken 13.8.1991 tarihinde davalı K."a satış suretiyle temlik edildiği ve 4.6.2001 de yapılan kadastro sırasında K. adına tespit yapılarak çap kaydının oluştuğu anlaşılmaktadır.
Davacılar, miras bırakan E.nin yapmış olduğu temlikin gerçekte bağış olduğunu, muvazaalı olarak satış gösterildiğini, saklı paylarının aşıldığını ileri sürerek eldeki davayı açmışlardır.
Gerçekten de; E."nin K."a yapmış olduğu temlikin, gerçek anlamda satış olmayıp bağış niteliğini taşıdığının kanıtlanması ve koşullarının gerçekleşmesi halinde tenkis hükümlerine tabi olacağı tartışmasızdır.
Bilindiği üzere; tenkis (indirim) davası, miras bırakanın saklı payları zedeleyen ölüme bağlı veya sağlar arası kazandırmaların (tebberru) yasal sınıra çekilmesini amaçlayan, öncesine etkili, yenilik doğurucu (inşai) davalardandır. Tenkis davasının dinlenebilmesi için öncelikli koşul;miras bırakanın ölüme bağlı veya sağlar arası bir kazandırma işlemi ile saklı pay sahiplerinin haklarını zedelemiş olmasıdır. Saklı payların zedelendiğinden söz edilmesi ise kazandırma konusu tereke ile kazandırma (temlik ) dışı terekenin tümü ile bilinmesiyle mümkündür.Tereke miras bırakanın ölüm tarihinde bırakmış olduğu mameleki kıymetler ile, iadeye ve tenkise tabi olarak yaptığı kazandırmalardır. Bunlar terekenin aktifini oluşturur. Miras bırakanın borçları, bakmakla yükümlü olduğu kişilerin bir aylık nafakası, terekenin defterinin tutulması, mühürlenmesi, cenaze masrafları gibi giderler de pasifidir. Aktiften belirtilen borçların indirilmesi net terekeyi oluşturur. Tereke bu şekilde tesbit edildikten sonra mirasın açıldığı tarihteki fiyatlara göre değerlendirilmesi yapılarak parasal olarak miktarının tesbiti gerekir. (MK.565) Miras bırakanın Medeni Kanunun 564. maddesinde belirlenen saklı paya tecavüz edip etmediği bulunan bu rakam üzerinden hesaplanır. Tasarruf oranı aşılmış ise tasarrufun niteliğine göre icap ederse kazandırma işleminde, saklı payları zedeleme kastının bulunup bulunmadığı objektif (nesnel) ve subjektif (öznel) unsurlar dikkate alınarak belilenmelidir. Zira tasarruf oranını aşan her kazandırmada saklı payları zedelenen kastının varlığından söz edilemez.
Mutlak olarak tenkise tabi tasarruflarda (ölüme bağlı tasarruflar veya Medeni Kanunun 565. maddesinin 1,2 ve 3 bentlerinde gösterilenler) veya saklı payın ihlal kastının varlığı kesin olarak anlaşılan diğerlerinde özellikle muayyen mal hakkında tenkis uygulanırken Medeni Kanunun 570. maddesindeki sıralamaya dikkat etmek davalı mahfuz hisseli mirascılardan ise aynı kanunun 561. maddesinde yer alan mahfuz hisseden fazla olarak alınanla sorumluluk ilkesini gözetmek, dava konusu olup olmadığına bakılmayarak önce ölüme bağlı tasarruflarla davacının saklı payını tamamlamak, sonra sağlar arası tasarrufları dikkate almak gerekir. Bu işlem sırasında dava edilmeyen kişi veya tasarrufların tenkisi gerekeceği sonucu çıkarsa davacının onlardaki hakkını dava etmemesinin davalıyı etkilemeyeceği ve birden çok kişiye yapılan teberru tenkise tabi olursa 563. maddede yer alan, alınanla mütenasip sorumluluk kuralı gözetilmelidir.
Davalıya yapılan tasarrufun tenkisine sıra geldiği takdirde tasarrufun tümünün değeri ile davalıya yapılan fazla teberru arasında kurulan oranda (SABİT TENKİS ORANI) tasarrufa konu malın paylaşılmasının mümkün olup olamayacağı (MK.564) araştırılmalıdır. Bu araştırma sonunda tasarrufa konu mal sabit tenkis oranında bölünebilirse bu kısımların bağımsız bölüm halinde taraflar adına tesciline karar verilmelidir.
Tasarrufa konu malın sabit tenkis oranında bölünmezliği ortaya çıktığı takdirde sözü geçen 564. maddedeki tercih hakkı gündeme gelecektir. Böyle bir durum ortaya çıkmadan, davalının tercih hakkı doğmadan davalıya tercih hakkının kullandırılması söz konusu olamaz. Daha önce bir tercihten söz edilmişse sonuç doğurmaz. O zaman davalıdan tercihi sorulmak ve 11.11.1994 günlü 4/4 sayılı içtihadı birleştirme kararı uyarınca sür"atle dava konusu olup sabit tenkis oranına göre bölünemeyen malın, tercih hakkının kullanıldığı gündeki fiatlara göre değeri belirlenmeli ve bu değerin sabit tenkis oranıyla çarpımından bulunacak NAKTİN ödetilmesine karar verilmelidir.
Somut olaya gelince; yukarıda değinilen olgular, belirtilen ilkeler çerçevesinde değerlendirildiğinde, mahkemece yapılan araştırma ve incelemenin hüküm kurmaya yeterli ve elverişli olduğunu söyleyebilme olanağı yoktur.
Öyleyse, davacıların bu yöne değinen temyiz itirazları yerindedir. Kabulü ile hükmün açıklanan nedenlerle HUMK."nun 428.maddesi gereğince BOZULMASINA, alınan peşin harcın temyiz edene geri verilmesine, 20.1.2010 tarihinde oybirliğiyle karar verildi.