Taraflar arasında birleştirilerek görülen davada;
Davacı, ıslah ettiği dava dilekçesinde, davalı Belediye adına tapuya tescil edilen 371 ada 405 parsel sayılı taşınmazın 4266.687 m2 lik kısmının kıyı kenar çizgisi içinde kaldığını, davalının bu bölümde muhtesat inşa ettiğini ileri sürüp bu kısmın tapusunun iptali ile elatmanın önlenmesi ve yıkım istemiştir.
Davalı davanın reddini savunmuştur.
Davanın kabulüne ilişkin olarak verilen karar Dairece, " öncelikle dolgu işleminin hangi tarihte gerçekleştirildiğinin belirlenmesi, yapılan işlemin 2644 sayılı yasanın 8. ve 9.madde hükümlerinin öngördüğü usul ve esaslara uygunluğunun saptanması, davalı idare yönünden kazanılmış hak olgusunun değerlendirilmesi, sonucuna göre karar verilmesi gerektiği gerekçesiyle bozulmuş, bozmaya uyularak yapılan yargılama sonucunda davanın kabulüne karar verilmiştir.
Karar, davacı ve davalı tarafından süresinde temyiz edilmiş olmakla; Tetkik Hakimi ......raporu okundu, düşüncesi alındı. Dosya incelendi, gereği görüşülüp, düşünüldü.
Dava, çekişme konusu taşınmazın kısmen kıyıda kaldığı, devletin hüküm ve tasarrufu altındaki yerlerin özel mülkiyete konu edilemeyeceği iddiasına dayalı tapu iptali, elatmanın önlenmesi ve yıkım isteklerine ilişkindir.
Mahkemece, davanın kabulüne karar verilmiştir.
Dosya içeriği ve toplanan delillerden, çekişmeli 371 ada 405 parsel sayılı taşınmazın ifrazen geldiği 2,3, ve 5 sayılı ana kadastral parsellerin 28.11.1952 tarihinde kesinleşen kadastro sonucunda tapuya tescil edildiği görülmektedir.
Bilindiği üzere; 14 Mart 2009 tarihli Resmi Gazetede yayınlanarak yürürlüğe giren 5841 sayılı yasanın 2.maddesi ile 3402 sayılı Kadastro Yasasının 12.maddesinin 3.fıkrasına "Bu hüküm, iddia ve taşınmazın niteliğine yahut Devlet veya diğer kamu tüzel kişileri dahil, tarafların sıfatına bakılmaksızın uygulanır" cümlesi ve anılan yasanın 3.maddesi ile de aynı yasaya "Bu kanunun 12.maddesinin 3.fıkrası hükmü, Devletin hüküm ve tasarrufu altında olduğu iddiası ile yürürlük tarihinden önce açılmış ve henüz kesin hükme bağlanmamış olan davalarda dahi uygulanır." şeklindeki geçici 10.madde eklenmiştir.
Öte yandan, 3402 sayılı yasanın 12/3.maddesinde öngörülen süre hak düşürücü süre olup, kamu düzeni ile ilgilidir ve mahkemece davanın her aşamasında re"sen gözetilmesi gerekli olumsuz dava şartlarındandır.
Somut olayda, kadastro tespitinin kesinleştiği tarihten itibaren dava tarihine kadar 10 yıllık hak düşürücü sürenin geçtiği açıktır.
Öte yandan, bir tarafın dava açıldığı andaki mevzuata ve içtihat durumuna göre davasında haklı olmasına rağmen ,dava açıldıktan sonra yürürlüğe giren (geçmişe etkili) yeni bir yasa hükmü yada yeni bir İnançları Birleştirme Kararı gereğince davayı kaybetmesi halinde yargılama giderlerinden sorumlu tutulamayacağı aksine davalının sorumlu olması gerekeceği kuşkusuzdur.
Hal böyle olunca, yukarıda değinilen yasal düzenlemeler ve ilkeler gözetilmek suretiyle bir karar verilebilmesi için hüküm bozulmalıdır.
Tarafların temyiz itirazı açıklanan nedenden ötürü yerindedir.Kabulüyle hükmün HUMK."nun 428.maddesi gereğince BOZULMASINA, alınan peşin harcın temyiz edene geri verilmesine, 20.1.2010 tarihinde oybirliğiyle karar verildi.